Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Savarona’yı en çok kimler kullandı?

SAVARONA’NIN  ÖZELLİKLERİ

Atatürk’ün 55 gün geçirdiği yat, Hamburg tersanelerinde, BlohmundVoss tezgahlarında 29 Temmuz 1930-28 Şubat 1931 tarihleri arasında inşa edilmişti. Yat, İnce işçilik  işlerinin  bitmesinden sonra 1931 Temmuzunda denize indirildi. Yatın 10.4 milyon dolara mal olduğu ifade edilmektedir. 

Savarona’nın ilk sahibinin adı: Emily Roebling Cadwalader idi. (1879-1941) Bu hanımefendi milyarder bir ailenin kızıdır. Yattaki görkemli şöminenin bayan Cadwalader tarafından  Portekiz’de bir şatoda  görüldüğü ve şato ile birlikte satın alındığı söylenir. Sonra gemiye monte edilmiş. Yemek takımı, salondaki mobilyalar, kullanılan kristalleri ile göz kamaştırıcı bir mekan olduğunu  açık. 

SAVARONA  NASIL  ALINDI?

Başvekil  Celal Bayar,  1929 ekonomik bunalımının etkilerinin ABD’de hala devam etmesi, Almanya’da Adolf Hitler’in  Nasyonal Sosyalist Partisi’nin iktidara  gelmesi, ABD-Almanya ilişkilerindeki gerilimden yararlanarak Savarona'yı  maliyetinin çok altında  bir fiyata  satın almayı başardı. Yatın  maliyet  fiyatının  10.4  milyon dolar olduğu  aşağı yukarı kesindir. Türk  hükümetine kaça mal olduğuna dair  farklı  rakamlar gördüm. 1.2 milyon dolar-  2 milyon dolar arası  rakamladır bunlar.  Kesin olarak bildiğim ise şu. Hükümet  Savarona'nın  cumhurbaşkanlığı  yatı olarak  alınması için TBMM’den  bir yasa  çıkarmış. Bayar’ın beyanı böyle. 

Savarona’nın alınmasında II. Abdülhamid   devrinde satın alınan Ertuğrul ve Söğütlü yatlarının eski teknolojiye sahip olmalarının  yanı sıra asıl mesele  cumhurbaşkanının  hastalığının  vahamet  arz etmeye  başlaması  idi. Küçük  bir  not: Abdülhamid bu yatları neredeyse hiç kullanmadı.

Başvekil Celal Bayar, Moda Deniz Kulübünden tanıdığı Zeki Rıza Sporel ve Mahmut Baler’den Savarona’nın şatışa çıkarıldığı  haberini  almıştı. Hemen harekete  geçti.  Atatürk’ün para  işlerinde en becerikli adamı olarak çok iyi bir alışveriş gerçekleştirdi. Gemiyi çok ucuza aldı.

GEMİNİN SATIN ALMA İŞLEMLERİ 

Geminin satın alınma işlemleri 1 Mart 1938’de tamamlandı. İngiltere’nin  Southampton Limanında Londra büyükelçimiz Ali Fethi Okyar tarafından bayrağımız çekildi. Türk sancağı ile Hamburg’a tadilat ve tamir işleri  için tekrar geri gönderildi. Bu işler iki ay kadar sürdü. 

Savarona’yı  getirmek üzere, Ege  vapurunun süvarisi kaptan Sait Özege görevlendirildi. Özege, 45 kişilik mürettebatı ile birlikte, Savarona'yı  getirdi. Atatürk,   başvekil Celal Bayar, Kılıç Ali, Cevat Abbas, Salih Bozok ile birlikte ilk defa Savarona’ya çıktılar. 

(Kaptan Sait Özege)  

DENİZ HAVASI İYİ GELECEK BEKLENTİSİ

1930’larda karaciğer yetmezliğine iyi gelebilecek kesin bir tedavi yoktu. Hastalığın seyrinin yavaşlatılması tedbirlerle mümkün olabilir diye düşünülüyordu. Tedavi, doğru beslenme (diyet)  istirahat ve destek  tedavisinden ibaretti.

30’larda zaten, ağır  hastalıklarla ilgili standart tavsiye aşağı yukarı aynıydı. Örneğin verem tedavisinde.  Antibiyotiklerin keşfi öncesinde Çam ormanları içinde  sanatoryum ve temiz hava. Bedeni güçlendirecek iyi beslenme. Latife Hanım ve Yakup Kadri’nin bu  nedenlerle Avrupa’ya gittiğini hatırlayınız. 

Tedaviye deniz  üstünde  konforlu bir ortamda  devam edilmesine çok bel bağlanmıştı. En fazla da  Atatürk’ün kendisi. 

Bana burada  tuhaf gelen  bir şey var.  Yazmadan  edemeyeceğim. Muhteşem bir zeka sahibi, kavrayışı yüksek, uzak görüşlü  bir devlet ve siyaset adamı olan büyük Atatürk’ün, deniz havası alarak  iyileşebileceğine ciddi ciddi inanması bana tuhaf geliyor. Bir yandan da normal karşılıyorum böyle bir beklentiyi. 

ATATÜRK’ÜN TEDAVİSİ VE PROF. FIESSINGER

Atatürk’ün hastalığının bir karaciğer arazı  olduğunu Prof. Dr. Nihat  Reşat  Belger, Yalova’da  teşhis etmişti. (1938 başı) Belger’in verdiği diyet  ve istirahat tedavisini  kısmen uygulayan Atatürk  kendini biraz iyi hissedince  tedavi rejimini terketti. 

Bursa  Merinos fabrikası açılışından sonra bedeni mukavemetini kaybetti. Hastalandı. Atatürk’ün fiziki görünümü, 1937’den itibaren resimlerden de anlaşılacağı üzere, ciddi  bir sağlık sorunu  ile karşı  karşıya olduğunu zaten gösteriyordu. 

1937 Kasımında başvekalete getirilen Celal Bayar, alanında çok tanınmış bir dahiliye mütehassısı olan Prof.Noel Fiessinger’in konsültasyon için getirilmesine, Atatürk’ü ikna etti. Fiessinger, Paris Tıp  Fakültesinde ünlü bir dahiliyeci idi. Adı bir çok yerde Dr.Fissenger diye geçer.

Fiessinger, Gazi’nin hastalığı boyunca, üç kez Türkiye’ye geldi. Herhalde Orient Express ile. Sırasıyla Mart, Haziran  ve Eylül aylarında.

Atatürk’ün karnındaki ödem iyice belirgin bir hale gelmişti. Fiessinger’in ilk gelişindeki tavsiyelerine uyuyormuş gibi göründü. Karaciğer fonksiyonları  tamamen bozulmamış olduğundan, küçük iyileşme belirtilerini, büyük bir dinamizmle karşılayarak aktif hayata dönmek istiyor, hastalık  yine hızla kötüleşme seyrine giriyordu.

KILIÇ ALİ’NİN CEMAL GRANDA’YI UYARMASI 

Gemiyi almak üzere Hamburg’a gönderilen mürettebatın içinde Cemal Granda da vardı. Belki  gemiye alışsın  diye. Granda, malunuz Atatürk’e sofra hizmeti vermiş bir simadır. Hatıraları 1973’te tuhaf bir başlıkla yayınlanmıştır: “Atatürk’ün uşağı idim” Granda, Savarona ile dönüşünde  izine gönderilmişti. İzinden gelince Atatürk’ün  karnındaki  şişliğin daha da arttığını şaşkın bakışlarla izlerken, Kılıç Ali tarafından  “Çelebi, dışarda sakın ağzından bir şey kaçırma ha…” diye uyarılmıştı. 

AFET İNAN’A YAZILAN  MEKTUP

Afet İnan o sıralarda Eugene Pittard’ın yanında doktora tezi yazmaktaydı. Bir yandan da Atatürk ile yazışmaktadır. Gazi, Savarona’da yapılan Bakanlar Kurulu  toplantısında söylediği gibi, “gemiyi nasıl çocuklar gibi beklediğini” Afet Hanım’a da yazmıştı.

İlginç bir noktayı da not etmek isterim: Atatürk, heyete dönerek, “keşke şu gemiyi birkaç yıl önce alabilseydik der” bu sözlerde ben Savarona’nın gelişi ile kesin  salah bulacağına iyice inandığını  anlıyorum.

Afet İnan’a yazdığı 14 Haziran tarihli mektupta: “tamamen iadeyi afiyet ümit ve vaadi kuvvetlidir” diye yazmıştı. Bu sözler düşüncemi destekler nitelikte. 

SAVARONA  GÜNLERİ

Cumhurbaşkanı Atatürk’ün  Savarona’da geçirdiği toplam  zaman altı haftadır. 1 Haziran- 25  Temmuz günleri  arasında. 

Geminin  gelişini büyük bir heyecanla  beklemiş, Ankara’dan aynı gün başvekil Celal Bayar da gelmiş, 15.30 gibi Savarona’ya geçilmişti. 

Atatürk’ün  umudu çok yüksektir. Tıbbi gerçekler tam tersini  göstermekte olsa da. Savarona’ya  geçildikten sonra Atatürk’ün hastalığının seyri daha da kötüleşti. Karında toplanan  sıvının artması,  akciğer ve kalp  fonksiyonlarını  bozmaya  başladı. 

Savarona’da Dr. Nihat Reşat  Belger sürekli  yanında idi. Onun  yanısıra, Kılıç Ali, Salih Bozok, küçük Ülkü ve annesi VasfiyeHanım için de birer   kamara   tahsis edilmişti. 

Bu arada, 1938 yazı, mevsim  normallerinin çok üstünde seyretmektedir. Hava aşırı sıcaktır. Dolmabahçe açığında demir atmış olan  Savarona,  daha fazla  ısı çekmektedir. Gemi  iç yüzeylerine  ve taban kenarlarına  buz blokları   konularak   serinlik sağlanmaya çalışılmaktadır.

Büyük  bir ihtimalle ateşi de yükseliyordu. Biraz ferahlık sağlayabilmek için Bazen Boğaz’a, bazenMarmara’ya açılarak  Atatürk’ün sıkıntıları   giderilmeye  çalışılıyordu. Bir gün Erdek’e kadar gidildi. 

Dr. Fiessinger,  daha önce  28 Mart’ta  Ankara gelmiş,   Atatürk’ü muayene  etmiş, dönüşünde İstanbul Tıp Fakültesinde geniş ilgi uyandıran bir de konferans vermişti. Davet üzerine  8 Haziran ‘da  bir kez daha çağırıldı. Savarona’da Atatürk’ü  muayene   etti.    Atatürk’ün  ricasıyla Ankara’ya  hasta olan  İsmet Paşa’ya  gitti. 10 Haziran’da Türkiye’den  ayrıldı.  Bu ikinci gelişinde  yanında  eşi de  vardı.  Üçüncü gelişi 6 Eylüldür.Bu   kez yanında  kızı  olacaktı. 

7 Eylül’de  Mim Kemal Öke’nin  yaptığı   riskli  müdahalede yanında  bulunmuştur.  Oysa ki ikinci gelişinde  batına müdahalede  bulunulmamasını-riskli olduğunu-  ödemin  ilaçla  dağıtılmaya  çalışılmasını  önermişti. 

Atatürk’ün bedeni durumundaki  gerileme,  akıbeti gösteriyordu.  Bu nedenle Atatürk,  Fiessenger’in   ikinci gelişinde, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya  “ Doktoru  bu  akşam Florya’da misafir  et ve her şeyi konuşun..” demişti. Buradaki “her şey”den  neyin kastedildiği  malumdu.   Atatürk,  Dr.Fiessenger’in  son gelişinden sonra  kendi el yazısı ile    vasiyetini yazacaktır. 

Günün  imkanları  dahilinde , tıbben yapılabilecek her şey yapılmaya devam  edilmiştir. Geminin  büyüklüğü,  mekanlar  arasında mesafelerin uzunluğu, Atatürk’ün  hareketlerinin gittikçe daha  zorlaşması  hakikati  karşısında,  tedavisine  Dolmabahçe Sarayında devamına karar verildi. 

Büyük Atatürk,  25/26 Temmuz gecesi İstanbul motörü ile saraya  geçirildi. Sedyeye  alınmak istenince öfkelendi.  Bunun üzerine Acar motorundaki hasır koltuklardan  biri getirilerek,  oturtuldu.  Salih Bozok ve Kılıç Ali’nin  omuzlarına tutunarak motora geçirildi. 

Saray’ın harem bölümündeki 71 numaralı  odaya götürüldü. Burada  kendini  biraz daha  rahat  hisssettiğini söyledi. 

ROMANYA KRALI  KAROL’U KABÜLÜ 

Savarona’ya   yeni geçildiği,  henüz sıhhi durumun   çok  bozulmadığı günlerde Romanya Kralı Nahalin  yatı ile Boğaz’dan geçişi  sırasında-resmi bir protokol ile -güvertede   kabul edildi. Nahalin, İngiliz kraliyet  yatıydı. Hatta VIII. Edward Türkiye’ye onunla  gelmişti. Belki de  İngiliz Kralı Karol’ü  aldırtmak için  yatı  göndermiş olabilir. 

ATATÜRK’ÜN HASTALIĞI SIRASINDA  İNÖNÜ İLE İLİŞKİLER 

Bu konuda epey spekülasyon vardır. Gerçek şudur.  Araları  elbette eski günlerdeki  gibi  değildi.  Ama ikisi de hiçbir şey olmamış gibi davranmaya gayret ediyorlardı. Karşılıklı  hürmet devam ediyordu.  İsmet Paşa da hastaydı. Safra kesesinden  muzdaripti.  Dr. Fiessinger Paris’ten geldiğinde  Atatürk  onu Ankara’ya  İsmet Paşayı da  muayene etmesi için gönderdi. İnönü diyabetliydi. Bu nedenle cerrahi müdahale riskli görülüyordu. Dr. Fiessinger  tıbbi tedavi vererek İstanbul üzerinden Paris’e  döndü. 

Bu arada İsmet Paşa’nın  Atatürk’e düzenli aralıklarla  bej renkli zarflar  içinde mektuplar gönderdiği  biliniyor. Atatürk’ün vefatından  sonra yedi emin  tayin  edilen Nafi Atuf Kansu, bu mektupların tamamını  İsmet Paşa’ya  iade etmiştir. 

SAVARONA’DA SON TOPLANTI 

Atatürk’ün başkanlığında Savarona’da   yapılan son Bakanlar Kurulu  toplantısı (Heyeti Vekile)  9 Temmuz günü yapılabildi. Gündem Hatay meselesi idi. Ondan sonra  sağlığı  daha da kötüye gittiğinden  onun  başkanlığında  toplantı yapılamadı. 

BATINDAKİ ÖDEMİN ALINMASININ  ZORUNLU HALE GELMESİ 

Fiessinger’in ikinci gelişindeki tedavi  protokolunda  karında  biriken sıvının tıbbi tedavi ile dağıtılması vardı.  Sonuç alınamadı.  Atatürk’ün ısrarı  üzerine,  Prof.Dr. Mim Kemal Öke , sıvıyı  batın ponksiyonu ile almayı başardı. 7 Eylül’deki  operasyon sırasında Fiesserger  de hazır bulundu. Alınan  sıvının 10.5 litre olması  Atamızın  nasıl bir  sıkıntı içinde  olduğunu gösteriyordu. Birkaç rahat gün geçirdikten  sonra vücut  tekrar  sıvı toplamaya  başlayacak, bu kez geri dönülmez süreç hızlanacaktır. Bu arada Atatürk’ün birincisi  hafif  olmak üzere üç kez komaya  girdiğini de not düşelim. 

ATATÜRK’ÜN CENAZE TÖRENİ: YAVUZ ZIRHLISI VE SAVARONA 

Atatürk’ü sadece 55 gün misafir etmiş olan  Savarona, Yavuz  Zırhlısı  Ata’nın  cenazesini-İzmit’e kadar-  güvertesinde  taşırken arkasından refakat etti. İkinci Dünya savaşı  yıllarında muhtemel bir hava taarruzuna  karşı  Kanlıca Körfezinde koruma altına alındı. 

GEMİNİN LİMANA TESCİL EDİLMESİ 

Savarona  Büyük Atatürk’ün vefatı   sonrasında Münakalat  Vekili’nin  (ulaştırma bakanı) emri  ile hazine  adına İstanbul   limanı  gemi sicil dosyasına 2051 numara ile kaydedildi. 

1946’DAN SONRA SAVARONA TARTIŞMALARI 

Çok partili siyasi hayata geçildikten, özellikle 1946 seçimlerinden sonra, Savarona yatı, tek parti  dönemi eleştirilerinin standart konularından biriydi. Bazı  Demokrat Parti milletvekillerine  göre, Savarona CHP saltanatının simgesiydi ve  batırılmalıydı. 

Bazıları ise, geminin  ülke bütçesi için büyük  bir yük olduğunu söylüyorlar ve satılmasını istiyorlardı. Geminin her seferinin 500.000 liraya mal olduğu İsmet Paşa’nın safa sürdüğü de eleştiriler  arasındadır. Oysa ki  İnönü  gemiyi en az kullanmış olan siyasidir. Geminin satılmasını ilk  gündeme getiren de oydu. 

O yılların  gazetelerinde İnönü ve Savarona ile ilgili  tek bir haber gördüm. O da cumhurbaşkanı, Zonguldak  Kömür Havzası, Demir Çelik Tesisleri  ve Küre Bakır madeni işletmelerini denetlemek için  deniz yoluyla gitmişti. Sanırım  Zonguldak  ve İnebolu’ya. Savarona’yı o zaman  kullanmıştı. 

Savarona’yı satın alan,  Atatürk’ün son başbakanı Celal Bayar’dı. Ve artık Demokrat Partinin genel başkanıydı. Geminin  alınış maliyet ve  anlamı ile ilgili  olarak  TBMM’ne geniş bir  açıklama yaptı. Ben Bayar’ın  açıklamalarının  kendi  partisinin  milletvekillerini tatmin etmiş olduğunu  pek tahmin etmiyorum. 

Demokrat Parti Başkanı Celal  Bayar,  kendi grubunun  öfkelilerini teskin  edebilmek için “şu anda  sadece içindekileri satsak satın alma bedelini karşılar”  diyecektir. Aslında  bir yerde kendi başvekilliğinde aldığı  kararı savunacaktır. 

Eski Milli Müdafaa Vekillerinden  emekli general Naci Tınaz da, İsmet Paşa’nın geminin Deniz Harp Filosu Hastanesi olarak  kullanılma ihtimalini  etüt etmesini istediğini söylemiştir. 

SAVARONA’YI EN ÇOK DEMOKRAT PARTİLİ YÖNETİCİLER KULLANDI 

1950’de Demokratlar iktidara  gelince, Celal Bayar, 2 Temmuz  1951 tarihi  itibariyle  gemiyi  Deniz Kuvvetleri Komutanlığına devretme kararı aldı. Deniz Harp  Okuluöğrecilerinin   staj  gemisi olarak  kullanılmak üzere. 

Gemi okul gemisi olarak kullanılmak için tadilattan  geçirildi. Bahriye  öğrencileri için  yeni  kamaralar  yapıldı. 

Deniz Harp Okuluna verilmesine rağmen Savarona bir çok kez başka nedenlerle kullanılmıştır. Örneğin Yabancı devlet adamları misafir edilmişlerdir. Menderes ve Bayar da  Savaronayı kullanmışlardır. Başka örnekleri de hatırlatmak isterim. Irak Kralı  II. Faysal, Savarona’yı çok beğeniyordu.  DP’li  önderlerden rica etti. Savarona, Kralı İtalya’ya götürdü. Capri’ye. Bahriye  öğrencileri de hizmetine verildi. 

Merhum başbakanımız Adnan Menderes’in  Savarona ile Boğaz’da mehtap  gezilerinden hoşlandığı-arada bu maksatla kullanıldığı-   söylentisini de ekleyelim. 

Celal Bayar ise, 1952’de Yunanistan’a, 1954’te Yugoslavya’ya, 1955’te Lübnan, Bahreyn, Basra güzergahı ile  Pakistan’a Savarona ile gittiğini biliyoruz. Türkiye’nin üçüncü cumhurbaşkanı Savarona’yı en çok kullanan  oldu. 

PRENSES  SÜREYYA  SAVARONA’DA 

Savarona’nın bir de Prenses  Süreyya ile ilgili bir hikayesi vardır. 1956’da Şah Rıza Pehlevi o zamanki eşi Süreyya İsfendiyari ile birlikte İstanbul’a gelmişti. Savarona’da  misafir edildiler. Süreyya’nın hanedana bir  erkek çocuk veremediği bütün dünya kamuoyunun  gündemindeydi. Türkiye’de kenar mahallelerde bile- komşu gezmelerinin-  gündeminde olan bir mesele idi bu. 

(Süreyya) 

Şah ve  eşi Savarona’da ağırlanırken Yalova’da Fatma Bacı’nın (  meşhur bir şifacı)  yaptığı  bir ilaçla dertlere  derman olduğu  Süreyya’ya duyuruldu. Fatma Bacı, Savarona’ya getirildi. Süreyya  ve Fatma Bacı-kadın kadına- uzun uzun görüştüler. Tedaviler yapıldı. Hatta Savarona ile  Yalova’ya gidildi. Bir süre de kaplıca  tedavisi alındı. Ama heyhat. Sonuç alınamadı. 

BAYAR’IN SAVARONA İLE YUNANİSTAN GEZİSİ 

Cumhurbaşkanı  Celal Bayar,  25 Kasım 1952’de Dolmabahçe  önünden  Deniz Harp Okulu  öğrencilerinin   refakatinde Savarona gemisi ile Yunanistan’a gitti. Yunan Kralı Paul, 7-12 Haziran günlerinde  Türkiye’yi ziyaret etmişti. Bayar   iade-i ziyaret için Yunanistan’a gidiyordu.  Cumhurbaşkanına   Sultanhisar  veDemirhisar muhripleri  de eşlik etti.  

Yunan Kralı Paul  (I. Paulus) Türk  cumhurbaşkanını Pire limanında karşıladı. Bayar, Kavala ve Selanik üzerinden  3.12 1952 tarihinde İstanbul’a geri döndü. 

DENİZ HARP OKULU EĞİTİM GEMİSİ VE YANGIN 

Savarona 1976 yılına  kadar Deniz Harp Okul  öğrencilerinin ilk açık deniz tecrübelerini yaptıkları gemi olmuştur. Gemi, 3 Ekim  1979günü bir yangın geçirdi. Büyük bir ihtimalle  sabotajdı. Ciddi  bir  şekilde  hasar gördü. 

HURDAYA ÇIKARILMA  VE KAHRAMAN SADIKOĞLU’NUN  GEMİYİ KİRALAMASI 

Savarona, 27 Temmuz 1986’da hurdaya çıkarıldı. Söylenildiğine göre 6000  dolar  karşılığında  gemi sökülecekti. Turgut Özal’ın  ANAP’ı iktidarda  idi. Tersane işletmecisi  ve  armatör Kahraman Sadıkoğlu  gemiye talip oldu. Sadıkoğlu,  2035 yılına kadar kullanmak  şartıyla  Savarona’yı  Maliye Bakanlığından kiraladı. Gemi tadil edilerek turistik amaçla kullanılmaya başlandı, Geminin  boyu 124 metre, eni 15.8 metre  idi. Makine aksamı değiştirilerek motorin ile çalışır  hale getirildi. 

SAVARONA’NIN  BENİM İÇİN ANLAMI 

Demokrat  Parti-Adalet Partisi çizgisindeki eski merkez sağ partiler, gemiyi bir taraftan masrafları dolayısıyla  eleştirirken  pek güzel de kullanmışlardır. Savarona üzerinden İsmet Paşa’yı  yıpratmak için epey ağır sözler  söylenilmiştir. Oysa ki yatı en az kullanan İsmet Paşa idi. Satın alan  başvekilin Celal Bayar olması  nedeniyle DP’liler, diledikleri kadar agressif olamamışlar, spekülasyonlarla  yıpratma  savaşına devam etmişlerdir. 

Demokrat Parti  iktidara  gelince, Savarona, DP önderleri tarafından -resmi  hizmet görüntüsü  altında-epey keyifli  bir  şekilde  kullanılmıştır. Buna Pehlevi hanedanı da  dahildir. 

Atatürk’e gelince, büyük umutlarla beklediği Savarona'da hayatının  en sıkıntılı  günlerini geçirmiş, sonunda  Dolmabahçe’deki  dairesine nakledilmek zorunda kalınmıştı. 

Benim için Savarona’nın anlamı iki resimde saklıdır: Birincisi, geminin kaptan Sait Özege yönetiminde Marmara açıklarında kuğu gibi süzülerek gelişini  gören Büyük Atatürk’ün yüzünde beliren  tebessümdür.  İkincisi de, 55 gün misafir ettiği  büyük misafirine  vefatından sonra, Yavuz Zırhlısının arkasından refakat etmesidir. 

Savarona, vatanımızın kurtarıcısından bizlere kalan bir hatıradır. Onun emanetidir