Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8183
Dolar
Arrow
39,8230
İngiliz Sterlini
Arrow
54,3469
Altın
Arrow
4258,0000
BIST
Arrow
10.275

Talat Paşa’nın dönüşü

MARDİN MİLLETVEKİLİ GEORGE  ASLAN’IN KONUŞMASININ ANLAMI 

TBMM    28. Dönem seçimleri 2023  yılında yapıldı. Mardin’den seçilen   milletvekillerinden  biri de George  Aslandır.   Aslan,  Yeşil Sol/HDP/DEM ittifakıyla  parlamentoya girdi. 

Aslan, 12  Eylül’den sonra  yurtdışına çıkmış, kırk yıla yakın Hollanda’da yaşamış. Mardin milletvekili   seçildiği  tarihe  kadar Kürtçü, Asuri/Keldani/Süryani ve Ermeni  Diaspora örgütleriyle  çok yakın  ilişkileri   olmuştur.  Onların  faaliyetlerine    katılmış, katkıda bulunmuştur.    İlginç  bir  biyografi doğrusu. Aslan şimdi Mardin  milletvekili.

Bu tür   Türkiye karşıtı kuruluşlar bütün Avrupa’da  vardır. Türk düşmanlığı ortak paydasında  enerjik bir birliktelik sergilerler. Onların  gözünde tarihi bir suçlu vardır: Türkiye ve Türkler. 

Hepsinin  bir mağduriyet  hikayesi vardır. Ortak payda “soykırım suçlamasıdır”  George Aslan, bu platformların  içinden çıkarak, günahkar Türklerin parlamentosuna  seçilmiştir. 

Ben kendisini  Ermeni  kökenli  sanıyordum.   Değilmiş. Süryani  yani Asuri. Süryanilerin  kiliseleri ve inançları farklı. Dilleri Semitik dil grubundan. Ermeniler ise İndo-Aryendir. 

Hatırlayalım: HDP,  2023  seçimlerinde ittifakı büyütmek için  İkinci Cumhuriyetçi bazı   meşhurları da listesine almıştı. Cengiz Çandar, Hasan Cemal gibi. Çandar  meclise girdi.  Cemal giremedi.

George Aslan azınlık   meseleleriyle çok ilgili   bir parlamenter. Aslına bakarsanız   azınlık demek    hukuken doğru değil. Gayrimüslim Türk  yurttaşları  demek  belki daha doğru olmalı. 

İlgi   alanı,  meşrutiyet ve erken cumhuriyet dönemi “ milli devlet  inşa politikaları”na itiraz.   Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun  eleştirisi.  

Ankara Belediyesinin Talat Paşa anıtı açması  üzerine, yarım asra  yakın bir  süredir gittikçe can sıkıcı  hale gelen “inkarcılık, geçmişle yüzleşme, soykırım”  sözleriyle   bezenmiş bir konuşma yaptı Aslan.  Tarihi bir  kişiliği  de hedef  tahtasına koydu: 1921’de Ermenilerce  katledilen Sadrazam  Mehmet  Talat Paşa.   

Bu elbette   bir rastlantı değildi. Türkiye’nin güneyindeki  coğrafyanın   yeniden dizayn edildiği  bir dönemde Mardin milletvekili, Talat Paşa  üzerinden  yakın tarihimizi şaibe altında  bırakan sözler etti. 

Ortadoğu  coğrafyası    Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan  statükoyu yansıtır. Modern  Türkiye’nin varlığı bu  kapsamda ele  alınmalıdır. Lozan, Rum, Ermeni, Kürt  beklentilerini  devre dışı bırakan bir uluslararası antlaşmadır. Yeni Türkiye Devleti Lozan  barışı  ile tescil edilmiştir.

 BOP    projesinin telaffuz  edilmesinden  bu yana    bölgedeki  denge  ciddi bir şekilde  bozulmuştur.  

George  Aslan, TBMM  kürsüsünden  Türkleri,  Türkiye Devletini,  hedef alan  bir konuşma yapmıştır. Daha açık  bir ifade ile, Devletimizin  sınırlarını,  kuruluş paradigmasını,  devletin kurucu ideolojisi olan Kemalizmi, Türk  milli   devletini sorgulamıştır. Türkiye’nin   kuruluş sürecini, bir suçu “ikrar  ettirme” cüretiyle  ele almıştır. 

Konuşmanın Talat Paşa   kimliği ile   gündeme  getirilmesi şaşırtıcı değildir. Talat Paşa   siyasi bir turnusoldur.   Ona karşı  pozisyon almak Türkiye’ye karşı  pozisyon   almak  demektir. 

Hatırlatmak isterim ki,  meşrutiyet  ve cumhuriyet  parlamentolarında (devrim  yılları  istisnası ile)   daima Ermeni, Rum, Musevi   milletvekilleri olmuştur. 

Talat Paşa’nın  soykırım ile suçlandığı dönemde  parlamentoda 15  Ermeni  milletvekili vardı. Bunlardan sadece  dördünün yasama meclisi üyeliği düşürülmüştür. Geri kalan  11   milletvekili  meclis üyeliğini korumuş, hatta   bu milletvekilleri mütareke ilanından sonra  İttihat ve Terakki Hükümetini soruşturan   Beşinci   Şube sorgulamalarında  görev almışlardı.   Bu komisyonun  kararları  doğrultusunda İstanbul’da  Aliye Divanı Harbi Örfisi kurulmuştu. 

 TALAT PAŞA LİTERATÜRÜ 

Türkiye’de Talat Paşa   literatürü ikiye bölünmüştür. Biri  diaspora tezleri  ile örtüşür.  Geçmişte Türkçe yayınlarda  “soykırım”  ifadesinin kullanılması  pek enderdi. Son  30 yılda daha  cüretkar   bir hal aldı.  Hatta  tarihi  tek doğru  buymuş gibi bir hegemonya  yaratıldı. Bu ifadenin yer aldığı kitaplar   önceleri çevirilerdi. Şimdilerde   telif  yayınlar da var. 

Talat Paşa “soykırımın  örgütleyicisi ve uygulayıcısıdır”   anlatısını benimseyen Türkler de var. Bunların  bir kısmı   yurtdışında yaşıyor. Hatta  Ermeni fonlarıyla   desteklenen Enstitü  ve Merkezlerde istihdam edilmiş  olanlar var: Örnekler: Akçam,  Türkyılmaz. 

Bu yayın ve faaliyetlere      destek konusunda  İkinci Cumhuriyetçi çevreler oldukça istekli  görünüyorlar. 

Bunun  tam zıttı çevre  tutucu milliyetçi  cepheyi oluşturur.  MHP’ye  yakın akademisyenler Ermeni tezlerini  bir karşı   tarih anlatısıyla çürütmeye  çalışıyorlar. 90’lardan  bu yana. Pek de  başarılı oldukları  söylenemez. Tutucu- milliyetçi cephe  sadece içe  dönük işlevi olan  bir cephedir. Yurtdışında  muhatabı  yoktur. Yurtdışında “Diaspora”  tezlerinin   tartışmasız hegemonyası vardır. Tersini   söylemek, yazmak, akademik  platformlarda  savunmak “düşünceyi ifade  hürriyeti”  olarak  bile görülmez. Hatta  “soykırımı  inkar suçu diye  bir suç tipi”  ihdas edilmiştir.   Aydınlanmanın, düşünce  hürriyetinin beşiği olan  Avrupa’da, Ermeni  tezlerine karşı  bir tez  ortaya koymak,  söylemek, yazmak,  yayınlamak  “suç”  sayılmaya  başlanmıştır.  

40’lardan itibaren yarım asır    boyunca İttihat ve Terakkiye (Talat Paşa’ya) sahiplenen  bir CHP literatürü vardı.  Bu literatür Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Talat  Paşa’nın Hatıraları” ile başladı. 

90’larda   başlatılan Talat Paşa Komitesi inisiyatifi,  Avrupa’da çeşitli etkinliklerde bulunduktan sonra  Atatürk’ün Bütün  Eserleri serisi içinde   bir  dizi yayın yaptı. 

Talat Paşa   üzerine yayınlanmış kitaplardan  birkaç örnek vermek gerekirse, Mustafa Çolak: Talat Paşa Komite’nin Ruhu;  Maksut Emre Mülazimoğlu -Oktay Koç: Büyük Efendi: Bir Devlet Adamı Olarak Talat Paşa;  Murat Bardakçı:  Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi;  Tevfik Çavdar, Talat Paşa;  Arif Cemil, Talat Paşa’nın  Son Günleri; Kaynak  yayınlarından çıkan Talat Paşa: Hatıralarım ve Müdafaam  ile Talat Paşa Cinayeti Davası kitaplarıdır. 

Son olarak bir popüler tarih  yayını olarak  Cemal Kutay’ın  “Talat Paşa’nın Gurbet Hatıraları” ve “Talat Paşayı  nasıl vurdular?”  kitapları örnek olarak  gösterilebilir.  

Soykırım   literatüründen    iki örnek vermek isterim: Hans Lukas Keiser, Talat Paşa: İttihatçılığın  beyni  ve  soykırımın  mimarı;  Taner Akçam, Naim Efendi’nin  Hatıratı ve  Talat Paşa’nın   telgrafları. 

Bunların  dışında benim önemsediğim  bir başka   eser, Talat Paşa’dan  bir  yıl  sonra öldürülen  Dr. Bahattin Şakir üzerine bir   kitaptır.  Yazarı  Hikmet Çiçek yakınlarda vefat etti.  Çiçek’in  kitabının  başlığı şöyle: Dr. Bahattin Şakir İttihat ve Terakki’den Teşkilatı Mahsusa’ya Bir Türk  Jakobeni. 

 TALAT  PAŞA’NIN DÖNÜŞÜ-HÜSEYİN CAHİT YALÇIN’IN KONUŞMASI 

Talat Paşa, Hitler  Almanyasının bir  jesti olarak özel bir trenle  Türkiye’ye  getirildi: 25 Şubat 1943.   İki ülke dışişleri bakanları  arasındaki  yazışmalarda   Weimar rejiminin Talat Paşa’ya sahip çıkmadığı  eleştirisi  vardır. Talat Paşa -tahnit edilerek-Berlin Müslüman mezarlığında defnedilmişti.  Sirkeci’de büyük bir  törenle karşılandı.  Türkiye’ye  getirildiği   gün Hürriyet  Tepesine defnedildi. 

Cenazede   devlet en   üst düzeyde temsil edildi. Cumhurbaşkanlığı genel sekreteri Kemal Gedeleç ve Alman Büyükelçi Franz von Papen törende  hazır bulundu. Eski parti  arkadaşı Hüseyin Cahit Yalçın  etkileyici  bir konuşma yaptı. Talat Paşa’nın  hamiyetlerinden söz etti. 

Hüseyin Cahit Yalçın  İttihat ve Terakki   tarihinin önemli isimlerinden biridir. Atatürk döneminde Fikir Hareketleri  mecmuasını çıkardı.  İnönü cumhurbaşkanı  olduktan   sonra onu  CHP  saflarına kattı. CHP milletvekili oldu ve Ulus’ta yazdı. 

CHP   muhalefete düştükten sonra da  hep İnönü’nün    yanında görürürüz  onu. 

Literatürde  Talat Paşa’dan partinin  beyni olarak  söz edilir. Eğer İttihat  ve Terakki’nin bir önderinden   söz  etmek gerekirse   bu Talat Paşa’dan  başkası olamaz. Bana göre  Triumvira  içinde yetkinlik  sıralaması  şöyleydi:  Talat, Cemal, Enver Paşalar.     Bir Alman diplomat  şöyle demişti. İçlerinde tek bir devlet adamı vardır:   O da Talat Paşa’dır. 

Talat Paşa,   Mebusan Meclisi üyesiydi.  Seçilmiş  milletvekili idi. Sivildi.  Sınıfsal köken olarak  avamdan geliyordu.  Meşrutiyet tarihinde  sadarete (Başbakanlığa)  atanmış  “seçilmişler meclisinden” tek  siyaset    adamı odur. 

Diğer bütün  sadrazamlar (başbakanlar) Ayan  Meclisi  (Senato)  üyesi idiler.  Bu  Türk demokrasi   tarihi  açısından  çok anlamlı bir ayrıma işaret eder. 

Milli kurtuluş önderlerinin  üzerinde  ittifak   ettiği (benimsediği)   tek   sadrazamdır.  Cumhuriyet devrimi  kadroları onun  politikalarını  doğru/meşru bulur. 

Jön Türk   devrimi- İttihat ve Terakki (hataları  ve sevaplarıyla) Kemalistler  açısından  önemli  bir  birikimdir. 

Bu nedenle,   Talat Paşa’nın  Berlin’den getirilişi “Cumhuriyet siyaseti”  açısından  anlamlıdır. Herhangi  başka bir siyasetçi değil  Hüseyin Cahit Bey’in konuşma için  seçilmiş olması da CHP’nin,  Jön Türklerden,  meşrutiyet ve    cumhuriyet devrimine   devredilen birikimin mirasçısı olduğunu gösterir. 

Talat  Paşa,   herhangi bir yere değil,  Hürriyet Tepesine  (Hürriyet-i Ebediye) defnedilmiştir.  Diğer Jön Türk   devrimi şehitlerinin  yanına.  Aynı kabristanda Anayasaya bağlı devletin (meşrutiyet) öncüsü olan  Mithat Paşa da vardır.   Onun kabri  de nakil bir kabirdir.   Mithat Paşa’yı   katledildiği  Taif’ten  getiren  üçüncü  cumhurbaşkanı  Celal Bayardır. (1951) 

Talat Paşa Berlin’den,  Mithat Paşa Taif’ten getirilmiştir. Onlara  1996’de   başka bir İttihatçı   katıldı:  Enver Paşa.  1922’de Basmacı ihtilaline öncülük  etmeye çalışan Enver Paşa  Bolşevikler tarafından  öldürülmüştü. 1996’te  Tacikistan’dan getirilerek Hürriyet  Tepesine  defnedildi. Törene  Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de şahsen katıldı. 

Bu üç önemli  tarihi kimliğin    bir araya getirilmiş  olması  İttihat  ve  Terakki  kadrolarının   cumhuriyet yönetimi açısından önemini gösterir.  Yalnız bir noktayı  dikkatinize   sunmak isterdim.  Bu nakillerin hepsi 2002 öncesinde  gerçekleşmişti. İktidardaki  partiler CHP (İsmet İnönü),  Demokrat Parti (Celal Bayar) ve   DYP-SHP  koalisyonu (Demirel-  Erdal İnönü) idi. 

ERMENİSTAN KURMA HAYALLERİ 

Balkan savaşlarından  sonra Jön Türk partisinin Ermeni ve Rumlarla  ilişkisi değişti. Bu bir aydınlanma-farkına varma   hali idi.  Rumların  devlete  sadakatsizliği zaten malumdu.   Ermenilerin de   aynı yolda olduğunu anlaşıldı. 

Abdülhamit’in  saltanatı devrinde Kızıl Sultanın istibdat  politikalarına karşı çıkan  İttihatçılar, onun   azınlık politikalarını haklı  buldular. Rumeli-i Şahane’nin kaybı  bardağı  taşıyan son damla oldu. 

30 yıldır  devam eden “Ermeni  patırtısı” (Ermeni ayaklanmaları  bu ifade ile tanımlanıyordu) Birinci Dünya Savaşı  başlar başlamaz  renk   değiştirdi. Ermeni önderleri Çarlık  Rusya ile aynı safta savaşarak Ermenistan’ı kurabileceklerini  hayal ediyorlardı. 

Ermeni milliyetçiliği Osmanlı  parlamentosunda temsil  ediliyordu.  Benzer bir durum   meşrutiyetten sonra   Balkan   vilayetlerinde söz konusu olmuştu. Sonrasında  Arnavutluk dahil  parlamentoda  temsil edilen birçok vilayet Jön Türk   yönetiminin elinden  kayıp gitti. Balkanlar neredeyse tamamen  kaybedildi:  Makedonya, Selanik, İşkodra, Kosova, Yanya, Manastır,  Ege Adaları, Doğu Rumeli. 

Birinci Dünya savaşından  çıkış-Osmanlı  coğrafyası açısından- birkaç türlü olabilirdi. Vilayatı Sitte’de Büyük Ermenistan  kurulabilirdi. Bu  günümüzdeki  Ermenistan’ın en az beş  katına tekabül eden bir  coğrafyadır. 

Taşnak’ın  Doğu Anadolu  ve Çukurova’da (Küçük Ermenistan/Kilikya)   bir Ermeni Devleti  kurması Müslüman ahalinin  etnik temizliğini gerektiriyordu. Savaş başlar başlamaz bunu denediler.  

Osmanlı  ordusu,    hükümetin  tehcir  kararnamesini yürürlüğe koyması  Ermenistan planını   suya düşürdü. Talat Paşa, Osmanlı topraklarında “Ermenistan   kurma planını”  aldığı tedbirlerle imkansız  hale getirdi. 

OSMANLI  MEBUSAN MECLİSİNDE  TAŞNAK PARTİSİ  MİLLETVEKİLLERİ 

Osmanlı parlamentosunun III. döneminde 15  Ermeni  milletvekili  vardı. Ermeni  milletvekilleri  şunlardır.  Bedros Hallaçyan, Kirkor Zöhrap  (İstanbul),  Matyos Nalbantyan (Kozan), Artin  Boşgezenyan (Halep), Dikran Barsamyan (Sivas), İstepan Çırakçıyan (Diyarbakır) , Karabet  Tomayan (Kayseri), Onnik Efendi (İzmir), Ohannes  Vartkes Efendi (Erzurum) 

Üçüncü Dönemde (1914-1918)  parlamentoya giren isimler bunlardır. Bu isimlerden onbiri (11)  dönem sonuna kadar    statülerini  korumuşlardır. 

Abdülhamit’in    uzun  saltanat yıllarında Ermeni  muhalefeti  Jön Türklerin  müttefiki idi.  Ortak düşman Sultan Hamit  istibdatı olduğundan  dolayı.  

İttihatçılığın Osmanlıcık   çizgisini koruduğu 20 yıl boyunca   onlarla özerklik pazarlığı  yaptılar. Bir taraftan da Osmanlı  Bankası baskını, Zeytun, Sason   isyanları gibi eylemleri  örgütlediler.  Çok cüretkar bir eylem   Sultan Hamit’e   suikast  girişimidir. (1905) 

Jön Türk    devrimi ile  birlikte, ittifak   siyasi pazarlık  zemininde   devam etti. Meşrutiyet meclislerinde daima Ermeni mebuslar oldu. Patrikhane  Osmanlı topraklarında  2 milyon Ermeni  yaşadığını  ve yeterince milletvekili  ile temsil edilmedikleri  söylüyordu. Gerçek ise 1.173.422 (1914 nüfus sayımı itibariyle) 

TAŞNAK PARTİSİ ÖNDERLERİNİN  TUTUKLANMASI 

İttihat ve Terakki  hükümetinin dahiliye  nazırı (sonra başbakan) Talat Paşa’nın talimatıyla Taşnaksutyun  önderleri  24 Nisan 1915   tarihinde tutuklandılar. Şarıkamış Cephesinde Ruslara  karşı savaş  sürüyordu.  Ermenilerde her   yıl  gündeme getirilen soykırımı anma günü bu tarihtir. Tutuklananlardan   bazıları  milletvekili idi. 

Tutuklanan Ermeni  milletvekilleri Taşnak Partisi üyesi idiler.   Parti 1890 dan beri  faaliyetini sürdürüyordu.  Taşnak,    Ermenistan ve  Diaspora Ermenileri  arasında hala örgütlüdür. Adı Ermeni  Devrimci Federasyonu  anlamına gelir. 

Adının sol çağrışımları   aldatıcıdır. Taşnak aşırı  milliyetçi   bir partidir. Bolşeviklere karşı  İngilizlerle işbirliği yapmıştır. 

WEIMAR CUMHURİYETİ KURULURKEN  İTTİHATÇI ÖNDERLER BERLİN’DE İDİ 

1918  Sonbaharında mağlubiyet kesinleşince  Sadrazam Talat Paşa  istifa etti.  Mütarekeyi Mareşal Ahmet İzzet Paşa  hükümeti  imzaladı. 

İttihat ve Terakki     önderlerinin kafası karışıktı. Harbiye Nazırı Enver Paşa Abraham Paşa  korusunda inziva   düşünüyordu. Eşi Naciye Sultandı.  Sadrazam Talat Paşa Sivas’ta bir köyde  ikamet etmeyi, Cemal Paşa  Erzurum taraflarına  gitmeyi  düşürüyordu. Bir süre sonra   reel-politik  olanca ağırlığı ile kendini  hissettirdi. Ülkede  kalamazlardı. İttihat ve Terakki   kendini feshetti. Ve  parti önderleri   bir Alman denizaltısı ile   ülkeyi terkettiler.  1-2 Kasım 1918 gecesi. Bu tarihte henüz Weimar Cumhuriyeti kurulmamıştı. 

Denizaltıda   Enver, Talat ve Cemal paşaların dışında   Trabzon  eski valisi Cemal Azmi Bey, Dr. Bahattin Şakir , Beyrut valisi Azmi, Emniyet Genel Müdürü   Bedri Bey de vardı. 

Almanya’da   siyasi ortam epey karışıktı.  Rejimin geleceği belli değildi.  Büyük bir sosyo-ekonomik kaos  vardı. Gene de Almanlar      savaşta  müttefikleri olan   Osmanlı yöneticileri için  göreli bir  koruma  sağlamayı kendileri için  ödev saydılar. 

Rusya’da devrim olmuş, Bolşevikler iktidara gelmişti.  Devrik   çarlık rejimine bağlı güçlerle Bolşevikler   arasında  iç savaş  keskinleşerek devam ediyordu. 

Böyle  bir ortamda Almanlar ittihatçı şefleri  Simferepol (Akmescit) üzerinden  Berlin’e götürdüler. Almanya’da  iktidarı  yeni ele alan  SPD  lideri Friedrich Ebert  onlara  birer pasaport  sağladı.  

Talat Paşa’ya  temin edilen pasaport Ali Sai  adına düzenlenmişti. 

Hatta    Talat Paşa Berlin’de suikast ile öldürüldüğünde Alman  gazetelerindeki ilk haberler  bu  isimle  yayınlandı.  

İlginç bir  bilgi: Enver  Paşa yolda trenden inmiş, hemen Berlin’e gitmemişti. İlerleyen  zaman içinde İttihatçıların her biri Bolşevik  önderlerle   görüştüler. Yakın geleceğe ilişkin planlar yaptılar. 

ALMANLAR WEIMAR CUMHURİYETİ’NİN KURUYOR 

Alman İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı sonunda  dağılmış bir devletti. Versay’da imza edilen barış  yeni  Almanyayı tanımladı: Bir   dizi askeri, siyasi, iktisadi  müyeyyideler  koyarak. Buna bir  de  savaş  tazminatı  eklendi.  

Almanya’yı  ilgilendiren iç gelişmeler de vardı. Kaiser  Hollanda’ya sürgüne gönderildi. 1940’lara kadar orada yaşadı.  Reich,  cumhuriyet  rejimine dönüştü. Almanlar, Weimar’da toplanan   Kurucu Meclisle   yeni  bir anayasa yaptılar.   Yeni   rejimin esasları belirlendi.Almanya artık  yarı başkanlık   rejimi ile yönetilen bir  cumhuriyet olmuştu. 

Weimar Cumhuriyeti  Sosyal Demokrat Parti  öncülüğünde  kurulmuştu.  Sağ, sol  ve  başka tutucu  partiler de vardı. Her  seçimden sonra  biraz daha fazla  sağa yöneldi. Versay Barışının  Almanların  gururu  ile oynadığını   düşünen  milyonlarca Alman  revizyonist sağ partilere  yöneldiler. Bunlardan   biri de Alman Nasyonal Sosyalist İşçi  Partisi  (NSDAP) olacaktı. Adolf  Hitler’in partisi. Bu parti 1933’te iktidara  gelecek. 

Weimar Almanya’sında iki vefat  Almanya’nın kaderini  kökten etkilemiştir. 

Cumhuriyetin kurucu  cumhurbaşkanı Friedrich Ebert’in ölümü  (1925) Mareşal Hindenburg’un   cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamıştı. O zamana  kadar Hindenburg  anlı  şanlı bir Prusya  mareşali idi. Hindenburg, 1933 seçimlerinde birinci olan Alman Nasyonal Sosyalist   Partisinin  liderini başbakanlığa   atadı. Büyük tereddütler geçirdikten sonra.  Alman burjuvazisi Hitler’in başbakanlığını hararetle destekledi.

Weimar  anayasası   bir yarı başkanlık   sistemi getirmişti.  Yürütme görevi genel oyla seçilen    bir cumhurbaşkanı   ve parlamentonun   güvenoyuna dayanan  şansölye  (başbakan ) tarafından  yerine getiriliyordu. 

Weimar’ın ikinci cumhurbaşkanı Hindenburg’un  ölümü Hitler’e muazzam bir  imkan sağladı.  Olağanüstü yetkilerle  cumhurbaşkanlığı  ve başbakanlık yetkilerini birleştirerek kendisini “Führer” ilan etti. Bu, Weimar’ın sonu III. Reich’ın  kuruluşu anlamına gelecekti. 

OPERATION NEMESIS NEYDİ?

 Operation Nemesis’in sözlük  anlamı intikam  operasyonudur. Türklerden  intikam  alma operasyonudur. Birinci  Dünya  Savaşı  yıllarında  sorumlu mevkide  olan İttihatçı yöneticilere  suikastler düzenleme  kararıdır. Taşnak Partisi’nin Dokuzuncu  Kongresinde  bu kararlar alınmıştır. 

Bu plan gereğince, Talat Paşa,  Sait Halim Paşa, Dr. Bahattin Şakir, Cemal Azmi Bey,  Cemal Paşa  Ermeni  eylemcileri  tarafından  öldürüldüler. (1921-1922) 

TAŞNAK CİNAYETLERİ  VE BATI KAMUOYU 

Talat Paşa’nın öldürülmesi ve  onu takip eden  cinayetler Batı kamuoyunda geniş bir hoşgörü ile karşılanmıştır.  Ortadoğu’nun/Ön Asya’nın  en eski  Hristiyan halklarından  biri olan   Ermeniler Müslüman Türkler tarafından  ağır bir mağduriyete   uğratılmış, dindaşlar  olarak  görüldüler. Hristiyan  Ermeniler Müslüman Türkler  tarafından  katledilmişti. Yüz yıl boyunca böyle kabul edildi.   Türkler zaten-Batılıların gözünde-Viyana  muhasarasından beri suçluydular.

TALAT PAŞA   CİNAYETİ  DAVASI 

Talat Paşa  15 Mart 1921’de  öldürüldü. Zanlı  yakalandı.  Cinayet davası 2-3 Haziran 1921  günlerinde   Berlin  III. Eyalet mahkemesinde görüldü. Davada  adeta cinayeti işleyen  terörist değil  maktul Talat Paşa  ve  İttihat ve  Terakki hükümeti  yargılanmıştır. Katil iki gün içinde  suçsuz bulunmuş  ve  serbest bırakılmıştır. 

İTTİHATÇILARA  YAPILAN SUİKASTLERİN  ANLAMI 

Erivan’da toplanan ARF  Dokuzuncu Kongresinde alınan kararlar  gereğince Talat Paşa (1921), Dr. Bahattin Şakir ve  Cemal  Azmi Beyler (1922)   Berlin’de öldürüldüler.  Sait Halim Paşa Roma’da öldürüldü. (1922) Cinayetler  Taşnak  Partisi (ARF) tarafından  Nemesis (intikam)  planı  çerçevesinde gerçekleştirildi. 

Sait Halim Paşa, Malta  tutsaklığından sonra İstanbul’a dönemediğinden Roma’ya gitmek  zorunda kalmıştı. Orada  öldürüldü. Cemal Paşa’yı  da Tiflis te öldüren    yine bir Taşnak militanıydı. 

Daha açık  bir şekilde   söylemek doğru olacak:  İttihatçı  yöneticiler  Ermeniler tarafından katledildi. Başta  İttihat ve Terakki  partisi  iktidarının son iki  sadrazamı olmak üzere. Suikastlerin   başarılı olması Berlin ve  Roma   hükümetlerinin istikrarsızlık içinde olmasıydı. Düşüncem odur ki  Avrupa’nın   değişik şehirlerinde yaşamakta olan  İttihatçılar ilgili  hükümetlerce  ciddiyetle korunmamıştır. 

Mütareke  dönemine girerken-ki barış görüşmesi için   silahların  susması  demektir-Ermeni   partiler (Taşnak ve Hınçak)  İttihat ve  Terakki iktidarı  karşısında aldıkları ağır  yenilginin  rövanşını alma  peşine düşmüşlerdi. 

KIZIL ORDU KAFKASLARA  İNİNCE   HER ŞEY DEĞİŞTİ 

Bu arada  bir  başka önemli  gelişme  daha  vardı:  Bolşevikler Çarlık  hükümetini ardından geçici  hükümeti (Prens Georgy Lvov ve Kerensky)   devirmişler, iktidara el koymuşlardı. 1921   sonbaharına kadar  iç savaşta  üstünlüğü  ele geçirmişlerdi.  Bu  gelişme,  Avrupa’da yeni  siyasal  dengelerin  kurulmasına neden olacaktır. 

Bolşevikler,  Kafkaslara  ilerleyerek  (Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan  arasında)   bir Kafkas  federasyonu kurdular. 

Frunze ve Aralov’un Ankara  hükümeti nezdine gönderilmeleri (1921-1922) Moskova  ve Kars antlaşmaları Kafkaslarda  yeni bir siyasi statüko kurdu.  Bu gelişmeler, TBMM  hükümetinin   Doğu  sınırının sosyalist yeni devletler  ile çizilmesi  demekti.  Artık Ermenistan  Bolşevik ilkelerle yönetilen sosyalist   bir devlet olmuştu. 

Kafkaslarda ve İç Asya’da  “milliyetler meselesi”   Stalin’in meşhur kitapçığındaki ilkeler  çerçevesinde  çözüldü.

Netice itibariyle,  70’lerdeki ASALA  eylemlerine kadar Nemesisçilik  suskun    bir döneme  girdi. 

Bolşevik Devrimi   bütün  Kafkasyayı  egemenliği altına alınca,  milliyetler meselesi  defteri  kapanmış oldu.  Milliyetler  komiseri Stalin idi.  Ermeni davası  sessizliğe gömüldü. 

Ermeniler  Ağrı  Dağının  ardında   küçük ve  bağımlı bir coğrafyada Sovyetler Birliği dağılana  kadar SSCB/ SBKP’nin  egemenliği   altında yaşadılar. 

Diaspora Ermenileri ise,  Türklere  karşı kinlerini fırsat buldukları bütün platformlarda  gündeme getirdiler.  “inkar edilen soykırım”  söylemini istikrarlı bir şekilde devam ettirdiler. 

Ermenilerin kurmak istedikleri  Ermenistan Ağrı Dağı’nın  Batısında kalmıştı. Orası  başka  bir ülkeydi: Türkiye Cumhuriyeti. 

1922’DEN ASALA EYLEMLERİNE KADAR  NEMESİSÇİLİK 

 ASALA’nın   1975’teki  ilk eylemine kadar  Nemesis terörü   uzun sayılabilecek bir  suskunluk dönemi  yaşadı. Ermeniler  bütün   platformlarda  etkinlik kazanmaya  çalıştılar. Yarım asır  süresince  dünyada   çok büyük değişiklikler oldu.  Uluslar arası  konjonktür  değişti. 

Fransa  ve ABD’de  yaşayan  Ermeni Diasporası  Türk   nefretine dayanan  rövanşizmi hep sıcak tuttu. 

Türkiye’nin  Kuzey Atlantik  ittifakında  ABD’den sonra  en büyük  askeri  güç olması, soğuk savaş boyunca durumun  idare edilmesini sağladı. Ermeniler   sivil toplum örgütlerinde   son derece  etkin olmalarına rağmen Türkiye aleyhine  resmi  metinlere  yansıyan bir sonuç alamadılar.  

Bu sonuç Türkiye’nin başarısı değildi. ABD hükümetlerinin “Dost ve müttefik”  Türkiye’yi  idare  etme politikası idi. 

On yıllar boyunca, ABD Kongresinde  müzakere edilen   Diaspora tasarılarında “soykırım  sözcüğünün  çıkarılması” Türklerin  daha  hafif  sözcüklerle   suçlanması   Türk  kamuoyunda başarı  olarak  değerlendirilirdi. 

TALAT PAŞA TÜRKİYE TOPRAKLARINDA BÜYÜK ERMENİSTAN KURMA PLANINI ENGELLEYEN KİŞİDİR 

Yeni Türkiye Devleti, Türk bağımsızlık  savaşı sonunda Kuvayı   Milliye/Müdafaa-yı Hukuk önderliği tarafından  kurulmuştur. Bu yeni devletin  hükümranlık alanında-Batı’nın  desteği  ile-başka   devletler  veya  devletçikler olabilirdi: Ermenistan, Kürdistan,  Ege’de İyonya Rum  Devleti, Karadeniz  sahillerinde Pontos Rum Devleti uzak ihtimaller değildi. Talat Paşa. Bu ihtimalleri büyük oranda  zayıflattı. Milli  kurtuluş önderleri ise tamamen ortadan  kaldırdı. 

Ermeni örgütleri, Osmanlı  topraklarında  bir Ermeni devleti  kurabilmek için ellerinden gelenin azamisini yapmışlardı.   İttihatçılar karşısında ağır bir yenilgiye uğradılar.  Talat  Paşa ve İttihatçı önderler Büyük Ermenistan kurulması  planına  engel  olmuş siyasi aktörlerdir. 

Milli  kurtuluş savaşında  özellikle  Çukurova  Ermenileri hala iç savaşı sürdürüyorlardı. Fransa’nın  Çukurova’yı  işgalinde Ermeni  Lejyonları oluşturdular. Legion D’Orient. 

Ermenilerin oldukça güçlü  gerilla grupları  vardı.  Bu  kuvvetlerin TBMM hükümetine karşı direnişi Fransa’nın   bölgeyi  tahliyesinden sonra  da sürdü. TBMM  Ordusu Ermeni  güçlerini bölgeden  temizledi.  Çatışmaların  en yoğun olarak  yaşandığı  yerler Saimbeyli ve Tufanbeyli’dir:  Haçin ve Höketçe.  

Büyük Zaferden  sonra TBMM  Hükümeti, Lozan barış masasına davet edildiğinde   “Heyeti Murahhasa” ya karşı  Ermeni   davasını sürdürebilecek bir güç kalmamıştı. Lord Curzon Kürt  meselesini  kurcalamaya çalıştı. Bu  konuda da  daha önceden önlemler alınmıştı. 


GÜNÜMÜZDE TALAT PAŞA’NIN ÖNEMİ 

Talat Paşa’ya  karşı  takınılan tutum   bir siyasi turnusol niteliğindedir.  Sizin siyaseten  nerede  durduğunuzu  gösterir. 

Talat Paşa Türklerin milli  devletinin  iktisadi, siyasi, demografik ve coğrafi altyapısının temellerini atan siyaset adamıdır. 

Bana göre, Talat Paşa’yı soykırımla suçlamak “Türklerin milli devlet kurması  yanlıştı”  demekle eş anlamlıdır. 

Ermeniler, yüz yılı  aşkın  bir süredir Türkler karşısında  yenilmiş olmanın  rövanşını  almak istiyorlar. Türkiye karşısında  askeri olarak  başarılı  olmalarına imkan yoktur. Bu nedenle    psikolojik,  politik, ideolojik üstünlüğü  sürekli elde  tutarak Türkiye’ye diz  çöktürmek istiyorlar.  Bu hedefe ulaşmada Talat Paşa  kimliği  kilit  öneme sahiptir.  “Talat Paşa’nın  soykırımın  mimarı  olduğunu  sürekli gündeme tutmak” inisiyatif  üstünlüğünü elde tutmak  demektir. 

George Aslan, T.C. vatandaşı  ve TBMM üyesidir.  Anayasaya sadakat yemini etmiştir. Siyasi  etik  gereği Türklük ile  ilgili  bir   duyarlılığı olması gerekir. 

Kendisine iki  soru sormak isterim: 

Taşnak Partisi’nin  Nemesis  planını  haklı  buluyor mu? 

Taşnaksutyun’un  devamı olan Asala  21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 silahlı saldırı gerçekleştirmiştir.  Bu saldırılarda Türkiye'nin 42 diplomatı ile 4 yabancı uyruklu kişi hayatını kaybetmiştir.  

Bu eylemler hakkında görüşü  nedir?