MARDİN MİLLETVEKİLİ GEORGE ASLAN’IN KONUŞMASININ ANLAMI
TBMM 28. Dönem seçimleri 2023 yılında yapıldı. Mardin’den seçilen milletvekillerinden biri de George Aslandır. Aslan, Yeşil Sol/HDP/DEM ittifakıyla parlamentoya girdi.
Aslan, 12 Eylül’den sonra yurtdışına çıkmış, kırk yıla yakın Hollanda’da yaşamış. Mardin milletvekili seçildiği tarihe kadar Kürtçü, Asuri/Keldani/Süryani ve Ermeni Diaspora örgütleriyle çok yakın ilişkileri olmuştur. Onların faaliyetlerine katılmış, katkıda bulunmuştur. İlginç bir biyografi doğrusu. Aslan şimdi Mardin milletvekili.
Bu tür Türkiye karşıtı kuruluşlar bütün Avrupa’da vardır. Türk düşmanlığı ortak paydasında enerjik bir birliktelik sergilerler. Onların gözünde tarihi bir suçlu vardır: Türkiye ve Türkler.
Hepsinin bir mağduriyet hikayesi vardır. Ortak payda “soykırım suçlamasıdır” George Aslan, bu platformların içinden çıkarak, günahkar Türklerin parlamentosuna seçilmiştir.
Ben kendisini Ermeni kökenli sanıyordum. Değilmiş. Süryani yani Asuri. Süryanilerin kiliseleri ve inançları farklı. Dilleri Semitik dil grubundan. Ermeniler ise İndo-Aryendir.
Hatırlayalım: HDP, 2023 seçimlerinde ittifakı büyütmek için İkinci Cumhuriyetçi bazı meşhurları da listesine almıştı. Cengiz Çandar, Hasan Cemal gibi. Çandar meclise girdi. Cemal giremedi.
George Aslan azınlık meseleleriyle çok ilgili bir parlamenter. Aslına bakarsanız azınlık demek hukuken doğru değil. Gayrimüslim Türk yurttaşları demek belki daha doğru olmalı.
İlgi alanı, meşrutiyet ve erken cumhuriyet dönemi “ milli devlet inşa politikaları”na itiraz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun eleştirisi.
Ankara Belediyesinin Talat Paşa anıtı açması üzerine, yarım asra yakın bir süredir gittikçe can sıkıcı hale gelen “inkarcılık, geçmişle yüzleşme, soykırım” sözleriyle bezenmiş bir konuşma yaptı Aslan. Tarihi bir kişiliği de hedef tahtasına koydu: 1921’de Ermenilerce katledilen Sadrazam Mehmet Talat Paşa.
Bu elbette bir rastlantı değildi. Türkiye’nin güneyindeki coğrafyanın yeniden dizayn edildiği bir dönemde Mardin milletvekili, Talat Paşa üzerinden yakın tarihimizi şaibe altında bırakan sözler etti.
Ortadoğu coğrafyası Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan statükoyu yansıtır. Modern Türkiye’nin varlığı bu kapsamda ele alınmalıdır. Lozan, Rum, Ermeni, Kürt beklentilerini devre dışı bırakan bir uluslararası antlaşmadır. Yeni Türkiye Devleti Lozan barışı ile tescil edilmiştir.
BOP projesinin telaffuz edilmesinden bu yana bölgedeki denge ciddi bir şekilde bozulmuştur.
George Aslan, TBMM kürsüsünden Türkleri, Türkiye Devletini, hedef alan bir konuşma yapmıştır. Daha açık bir ifade ile, Devletimizin sınırlarını, kuruluş paradigmasını, devletin kurucu ideolojisi olan Kemalizmi, Türk milli devletini sorgulamıştır. Türkiye’nin kuruluş sürecini, bir suçu “ikrar ettirme” cüretiyle ele almıştır.
Konuşmanın Talat Paşa kimliği ile gündeme getirilmesi şaşırtıcı değildir. Talat Paşa siyasi bir turnusoldur. Ona karşı pozisyon almak Türkiye’ye karşı pozisyon almak demektir.
Hatırlatmak isterim ki, meşrutiyet ve cumhuriyet parlamentolarında (devrim yılları istisnası ile) daima Ermeni, Rum, Musevi milletvekilleri olmuştur.
Talat Paşa’nın soykırım ile suçlandığı dönemde parlamentoda 15 Ermeni milletvekili vardı. Bunlardan sadece dördünün yasama meclisi üyeliği düşürülmüştür. Geri kalan 11 milletvekili meclis üyeliğini korumuş, hatta bu milletvekilleri mütareke ilanından sonra İttihat ve Terakki Hükümetini soruşturan Beşinci Şube sorgulamalarında görev almışlardı. Bu komisyonun kararları doğrultusunda İstanbul’da Aliye Divanı Harbi Örfisi kurulmuştu.
TALAT PAŞA LİTERATÜRÜ
Türkiye’de Talat Paşa literatürü ikiye bölünmüştür. Biri diaspora tezleri ile örtüşür. Geçmişte Türkçe yayınlarda “soykırım” ifadesinin kullanılması pek enderdi. Son 30 yılda daha cüretkar bir hal aldı. Hatta tarihi tek doğru buymuş gibi bir hegemonya yaratıldı. Bu ifadenin yer aldığı kitaplar önceleri çevirilerdi. Şimdilerde telif yayınlar da var.
Talat Paşa “soykırımın örgütleyicisi ve uygulayıcısıdır” anlatısını benimseyen Türkler de var. Bunların bir kısmı yurtdışında yaşıyor. Hatta Ermeni fonlarıyla desteklenen Enstitü ve Merkezlerde istihdam edilmiş olanlar var: Örnekler: Akçam, Türkyılmaz.
Bu yayın ve faaliyetlere destek konusunda İkinci Cumhuriyetçi çevreler oldukça istekli görünüyorlar.
Bunun tam zıttı çevre tutucu milliyetçi cepheyi oluşturur. MHP’ye yakın akademisyenler Ermeni tezlerini bir karşı tarih anlatısıyla çürütmeye çalışıyorlar. 90’lardan bu yana. Pek de başarılı oldukları söylenemez. Tutucu- milliyetçi cephe sadece içe dönük işlevi olan bir cephedir. Yurtdışında muhatabı yoktur. Yurtdışında “Diaspora” tezlerinin tartışmasız hegemonyası vardır. Tersini söylemek, yazmak, akademik platformlarda savunmak “düşünceyi ifade hürriyeti” olarak bile görülmez. Hatta “soykırımı inkar suçu diye bir suç tipi” ihdas edilmiştir. Aydınlanmanın, düşünce hürriyetinin beşiği olan Avrupa’da, Ermeni tezlerine karşı bir tez ortaya koymak, söylemek, yazmak, yayınlamak “suç” sayılmaya başlanmıştır.
40’lardan itibaren yarım asır boyunca İttihat ve Terakkiye (Talat Paşa’ya) sahiplenen bir CHP literatürü vardı. Bu literatür Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Talat Paşa’nın Hatıraları” ile başladı.
90’larda başlatılan Talat Paşa Komitesi inisiyatifi, Avrupa’da çeşitli etkinliklerde bulunduktan sonra Atatürk’ün Bütün Eserleri serisi içinde bir dizi yayın yaptı.
Talat Paşa üzerine yayınlanmış kitaplardan birkaç örnek vermek gerekirse, Mustafa Çolak: Talat Paşa Komite’nin Ruhu; Maksut Emre Mülazimoğlu -Oktay Koç: Büyük Efendi: Bir Devlet Adamı Olarak Talat Paşa; Murat Bardakçı: Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi; Tevfik Çavdar, Talat Paşa; Arif Cemil, Talat Paşa’nın Son Günleri; Kaynak yayınlarından çıkan Talat Paşa: Hatıralarım ve Müdafaam ile Talat Paşa Cinayeti Davası kitaplarıdır.
Son olarak bir popüler tarih yayını olarak Cemal Kutay’ın “Talat Paşa’nın Gurbet Hatıraları” ve “Talat Paşayı nasıl vurdular?” kitapları örnek olarak gösterilebilir.
Soykırım literatüründen iki örnek vermek isterim: Hans Lukas Keiser, Talat Paşa: İttihatçılığın beyni ve soykırımın mimarı; Taner Akçam, Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa’nın telgrafları.
Bunların dışında benim önemsediğim bir başka eser, Talat Paşa’dan bir yıl sonra öldürülen Dr. Bahattin Şakir üzerine bir kitaptır. Yazarı Hikmet Çiçek yakınlarda vefat etti. Çiçek’in kitabının başlığı şöyle: Dr. Bahattin Şakir İttihat ve Terakki’den Teşkilatı Mahsusa’ya Bir Türk Jakobeni.
TALAT PAŞA’NIN DÖNÜŞÜ-HÜSEYİN CAHİT YALÇIN’IN KONUŞMASI
Talat Paşa, Hitler Almanyasının bir jesti olarak özel bir trenle Türkiye’ye getirildi: 25 Şubat 1943. İki ülke dışişleri bakanları arasındaki yazışmalarda Weimar rejiminin Talat Paşa’ya sahip çıkmadığı eleştirisi vardır. Talat Paşa -tahnit edilerek-Berlin Müslüman mezarlığında defnedilmişti. Sirkeci’de büyük bir törenle karşılandı. Türkiye’ye getirildiği gün Hürriyet Tepesine defnedildi.
Cenazede devlet en üst düzeyde temsil edildi. Cumhurbaşkanlığı genel sekreteri Kemal Gedeleç ve Alman Büyükelçi Franz von Papen törende hazır bulundu. Eski parti arkadaşı Hüseyin Cahit Yalçın etkileyici bir konuşma yaptı. Talat Paşa’nın hamiyetlerinden söz etti.
Hüseyin Cahit Yalçın İttihat ve Terakki tarihinin önemli isimlerinden biridir. Atatürk döneminde Fikir Hareketleri mecmuasını çıkardı. İnönü cumhurbaşkanı olduktan sonra onu CHP saflarına kattı. CHP milletvekili oldu ve Ulus’ta yazdı.
CHP muhalefete düştükten sonra da hep İnönü’nün yanında görürürüz onu.
Literatürde Talat Paşa’dan partinin beyni olarak söz edilir. Eğer İttihat ve Terakki’nin bir önderinden söz etmek gerekirse bu Talat Paşa’dan başkası olamaz. Bana göre Triumvira içinde yetkinlik sıralaması şöyleydi: Talat, Cemal, Enver Paşalar. Bir Alman diplomat şöyle demişti. İçlerinde tek bir devlet adamı vardır: O da Talat Paşa’dır.
Talat Paşa, Mebusan Meclisi üyesiydi. Seçilmiş milletvekili idi. Sivildi. Sınıfsal köken olarak avamdan geliyordu. Meşrutiyet tarihinde sadarete (Başbakanlığa) atanmış “seçilmişler meclisinden” tek siyaset adamı odur.
Diğer bütün sadrazamlar (başbakanlar) Ayan Meclisi (Senato) üyesi idiler. Bu Türk demokrasi tarihi açısından çok anlamlı bir ayrıma işaret eder.
Milli kurtuluş önderlerinin üzerinde ittifak ettiği (benimsediği) tek sadrazamdır. Cumhuriyet devrimi kadroları onun politikalarını doğru/meşru bulur.
Jön Türk devrimi- İttihat ve Terakki (hataları ve sevaplarıyla) Kemalistler açısından önemli bir birikimdir.
Bu nedenle, Talat Paşa’nın Berlin’den getirilişi “Cumhuriyet siyaseti” açısından anlamlıdır. Herhangi başka bir siyasetçi değil Hüseyin Cahit Bey’in konuşma için seçilmiş olması da CHP’nin, Jön Türklerden, meşrutiyet ve cumhuriyet devrimine devredilen birikimin mirasçısı olduğunu gösterir.
Talat Paşa, herhangi bir yere değil, Hürriyet Tepesine (Hürriyet-i Ebediye) defnedilmiştir. Diğer Jön Türk devrimi şehitlerinin yanına. Aynı kabristanda Anayasaya bağlı devletin (meşrutiyet) öncüsü olan Mithat Paşa da vardır. Onun kabri de nakil bir kabirdir. Mithat Paşa’yı katledildiği Taif’ten getiren üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayardır. (1951)
Talat Paşa Berlin’den, Mithat Paşa Taif’ten getirilmiştir. Onlara 1996’de başka bir İttihatçı katıldı: Enver Paşa. 1922’de Basmacı ihtilaline öncülük etmeye çalışan Enver Paşa Bolşevikler tarafından öldürülmüştü. 1996’te Tacikistan’dan getirilerek Hürriyet Tepesine defnedildi. Törene Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de şahsen katıldı.
Bu üç önemli tarihi kimliğin bir araya getirilmiş olması İttihat ve Terakki kadrolarının cumhuriyet yönetimi açısından önemini gösterir. Yalnız bir noktayı dikkatinize sunmak isterdim. Bu nakillerin hepsi 2002 öncesinde gerçekleşmişti. İktidardaki partiler CHP (İsmet İnönü), Demokrat Parti (Celal Bayar) ve DYP-SHP koalisyonu (Demirel- Erdal İnönü) idi.
ERMENİSTAN KURMA HAYALLERİ
Balkan savaşlarından sonra Jön Türk partisinin Ermeni ve Rumlarla ilişkisi değişti. Bu bir aydınlanma-farkına varma hali idi. Rumların devlete sadakatsizliği zaten malumdu. Ermenilerin de aynı yolda olduğunu anlaşıldı.
Abdülhamit’in saltanatı devrinde Kızıl Sultanın istibdat politikalarına karşı çıkan İttihatçılar, onun azınlık politikalarını haklı buldular. Rumeli-i Şahane’nin kaybı bardağı taşıyan son damla oldu.
30 yıldır devam eden “Ermeni patırtısı” (Ermeni ayaklanmaları bu ifade ile tanımlanıyordu) Birinci Dünya Savaşı başlar başlamaz renk değiştirdi. Ermeni önderleri Çarlık Rusya ile aynı safta savaşarak Ermenistan’ı kurabileceklerini hayal ediyorlardı.
Ermeni milliyetçiliği Osmanlı parlamentosunda temsil ediliyordu. Benzer bir durum meşrutiyetten sonra Balkan vilayetlerinde söz konusu olmuştu. Sonrasında Arnavutluk dahil parlamentoda temsil edilen birçok vilayet Jön Türk yönetiminin elinden kayıp gitti. Balkanlar neredeyse tamamen kaybedildi: Makedonya, Selanik, İşkodra, Kosova, Yanya, Manastır, Ege Adaları, Doğu Rumeli.
Birinci Dünya savaşından çıkış-Osmanlı coğrafyası açısından- birkaç türlü olabilirdi. Vilayatı Sitte’de Büyük Ermenistan kurulabilirdi. Bu günümüzdeki Ermenistan’ın en az beş katına tekabül eden bir coğrafyadır.
Taşnak’ın Doğu Anadolu ve Çukurova’da (Küçük Ermenistan/Kilikya) bir Ermeni Devleti kurması Müslüman ahalinin etnik temizliğini gerektiriyordu. Savaş başlar başlamaz bunu denediler.
Osmanlı ordusu, hükümetin tehcir kararnamesini yürürlüğe koyması Ermenistan planını suya düşürdü. Talat Paşa, Osmanlı topraklarında “Ermenistan kurma planını” aldığı tedbirlerle imkansız hale getirdi.
OSMANLI MEBUSAN MECLİSİNDE TAŞNAK PARTİSİ MİLLETVEKİLLERİ
Osmanlı parlamentosunun III. döneminde 15 Ermeni milletvekili vardı. Ermeni milletvekilleri şunlardır. Bedros Hallaçyan, Kirkor Zöhrap (İstanbul), Matyos Nalbantyan (Kozan), Artin Boşgezenyan (Halep), Dikran Barsamyan (Sivas), İstepan Çırakçıyan (Diyarbakır) , Karabet Tomayan (Kayseri), Onnik Efendi (İzmir), Ohannes Vartkes Efendi (Erzurum)
Üçüncü Dönemde (1914-1918) parlamentoya giren isimler bunlardır. Bu isimlerden onbiri (11) dönem sonuna kadar statülerini korumuşlardır.
Abdülhamit’in uzun saltanat yıllarında Ermeni muhalefeti Jön Türklerin müttefiki idi. Ortak düşman Sultan Hamit istibdatı olduğundan dolayı.
İttihatçılığın Osmanlıcık çizgisini koruduğu 20 yıl boyunca onlarla özerklik pazarlığı yaptılar. Bir taraftan da Osmanlı Bankası baskını, Zeytun, Sason isyanları gibi eylemleri örgütlediler. Çok cüretkar bir eylem Sultan Hamit’e suikast girişimidir. (1905)
Jön Türk devrimi ile birlikte, ittifak siyasi pazarlık zemininde devam etti. Meşrutiyet meclislerinde daima Ermeni mebuslar oldu. Patrikhane Osmanlı topraklarında 2 milyon Ermeni yaşadığını ve yeterince milletvekili ile temsil edilmedikleri söylüyordu. Gerçek ise 1.173.422 (1914 nüfus sayımı itibariyle)
TAŞNAK PARTİSİ ÖNDERLERİNİN TUTUKLANMASI
İttihat ve Terakki hükümetinin dahiliye nazırı (sonra başbakan) Talat Paşa’nın talimatıyla Taşnaksutyun önderleri 24 Nisan 1915 tarihinde tutuklandılar. Şarıkamış Cephesinde Ruslara karşı savaş sürüyordu. Ermenilerde her yıl gündeme getirilen soykırımı anma günü bu tarihtir. Tutuklananlardan bazıları milletvekili idi.
Tutuklanan Ermeni milletvekilleri Taşnak Partisi üyesi idiler. Parti 1890 dan beri faaliyetini sürdürüyordu. Taşnak, Ermenistan ve Diaspora Ermenileri arasında hala örgütlüdür. Adı Ermeni Devrimci Federasyonu anlamına gelir.
Adının sol çağrışımları aldatıcıdır. Taşnak aşırı milliyetçi bir partidir. Bolşeviklere karşı İngilizlerle işbirliği yapmıştır.
WEIMAR CUMHURİYETİ KURULURKEN İTTİHATÇI ÖNDERLER BERLİN’DE İDİ
1918 Sonbaharında mağlubiyet kesinleşince Sadrazam Talat Paşa istifa etti. Mütarekeyi Mareşal Ahmet İzzet Paşa hükümeti imzaladı.
İttihat ve Terakki önderlerinin kafası karışıktı. Harbiye Nazırı Enver Paşa Abraham Paşa korusunda inziva düşünüyordu. Eşi Naciye Sultandı. Sadrazam Talat Paşa Sivas’ta bir köyde ikamet etmeyi, Cemal Paşa Erzurum taraflarına gitmeyi düşürüyordu. Bir süre sonra reel-politik olanca ağırlığı ile kendini hissettirdi. Ülkede kalamazlardı. İttihat ve Terakki kendini feshetti. Ve parti önderleri bir Alman denizaltısı ile ülkeyi terkettiler. 1-2 Kasım 1918 gecesi. Bu tarihte henüz Weimar Cumhuriyeti kurulmamıştı.
Denizaltıda Enver, Talat ve Cemal paşaların dışında Trabzon eski valisi Cemal Azmi Bey, Dr. Bahattin Şakir , Beyrut valisi Azmi, Emniyet Genel Müdürü Bedri Bey de vardı.
Almanya’da siyasi ortam epey karışıktı. Rejimin geleceği belli değildi. Büyük bir sosyo-ekonomik kaos vardı. Gene de Almanlar savaşta müttefikleri olan Osmanlı yöneticileri için göreli bir koruma sağlamayı kendileri için ödev saydılar.
Rusya’da devrim olmuş, Bolşevikler iktidara gelmişti. Devrik çarlık rejimine bağlı güçlerle Bolşevikler arasında iç savaş keskinleşerek devam ediyordu.
Böyle bir ortamda Almanlar ittihatçı şefleri Simferepol (Akmescit) üzerinden Berlin’e götürdüler. Almanya’da iktidarı yeni ele alan SPD lideri Friedrich Ebert onlara birer pasaport sağladı.
Talat Paşa’ya temin edilen pasaport Ali Sai adına düzenlenmişti.
Hatta Talat Paşa Berlin’de suikast ile öldürüldüğünde Alman gazetelerindeki ilk haberler bu isimle yayınlandı.
İlginç bir bilgi: Enver Paşa yolda trenden inmiş, hemen Berlin’e gitmemişti. İlerleyen zaman içinde İttihatçıların her biri Bolşevik önderlerle görüştüler. Yakın geleceğe ilişkin planlar yaptılar.
ALMANLAR WEIMAR CUMHURİYETİ’NİN KURUYOR
Alman İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı sonunda dağılmış bir devletti. Versay’da imza edilen barış yeni Almanyayı tanımladı: Bir dizi askeri, siyasi, iktisadi müyeyyideler koyarak. Buna bir de savaş tazminatı eklendi.
Almanya’yı ilgilendiren iç gelişmeler de vardı. Kaiser Hollanda’ya sürgüne gönderildi. 1940’lara kadar orada yaşadı. Reich, cumhuriyet rejimine dönüştü. Almanlar, Weimar’da toplanan Kurucu Meclisle yeni bir anayasa yaptılar. Yeni rejimin esasları belirlendi.Almanya artık yarı başkanlık rejimi ile yönetilen bir cumhuriyet olmuştu.
Weimar Cumhuriyeti Sosyal Demokrat Parti öncülüğünde kurulmuştu. Sağ, sol ve başka tutucu partiler de vardı. Her seçimden sonra biraz daha fazla sağa yöneldi. Versay Barışının Almanların gururu ile oynadığını düşünen milyonlarca Alman revizyonist sağ partilere yöneldiler. Bunlardan biri de Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) olacaktı. Adolf Hitler’in partisi. Bu parti 1933’te iktidara gelecek.
Weimar Almanya’sında iki vefat Almanya’nın kaderini kökten etkilemiştir.
Cumhuriyetin kurucu cumhurbaşkanı Friedrich Ebert’in ölümü (1925) Mareşal Hindenburg’un cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamıştı. O zamana kadar Hindenburg anlı şanlı bir Prusya mareşali idi. Hindenburg, 1933 seçimlerinde birinci olan Alman Nasyonal Sosyalist Partisinin liderini başbakanlığa atadı. Büyük tereddütler geçirdikten sonra. Alman burjuvazisi Hitler’in başbakanlığını hararetle destekledi.
Weimar anayasası bir yarı başkanlık sistemi getirmişti. Yürütme görevi genel oyla seçilen bir cumhurbaşkanı ve parlamentonun güvenoyuna dayanan şansölye (başbakan ) tarafından yerine getiriliyordu.
Weimar’ın ikinci cumhurbaşkanı Hindenburg’un ölümü Hitler’e muazzam bir imkan sağladı. Olağanüstü yetkilerle cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık yetkilerini birleştirerek kendisini “Führer” ilan etti. Bu, Weimar’ın sonu III. Reich’ın kuruluşu anlamına gelecekti.
OPERATION NEMESIS NEYDİ?
Operation Nemesis’in sözlük anlamı intikam operasyonudur. Türklerden intikam alma operasyonudur. Birinci Dünya Savaşı yıllarında sorumlu mevkide olan İttihatçı yöneticilere suikastler düzenleme kararıdır. Taşnak Partisi’nin Dokuzuncu Kongresinde bu kararlar alınmıştır.
Bu plan gereğince, Talat Paşa, Sait Halim Paşa, Dr. Bahattin Şakir, Cemal Azmi Bey, Cemal Paşa Ermeni eylemcileri tarafından öldürüldüler. (1921-1922)
TAŞNAK CİNAYETLERİ VE BATI KAMUOYU
Talat Paşa’nın öldürülmesi ve onu takip eden cinayetler Batı kamuoyunda geniş bir hoşgörü ile karşılanmıştır. Ortadoğu’nun/Ön Asya’nın en eski Hristiyan halklarından biri olan Ermeniler Müslüman Türkler tarafından ağır bir mağduriyete uğratılmış, dindaşlar olarak görüldüler. Hristiyan Ermeniler Müslüman Türkler tarafından katledilmişti. Yüz yıl boyunca böyle kabul edildi. Türkler zaten-Batılıların gözünde-Viyana muhasarasından beri suçluydular.
TALAT PAŞA CİNAYETİ DAVASI
Talat Paşa 15 Mart 1921’de öldürüldü. Zanlı yakalandı. Cinayet davası 2-3 Haziran 1921 günlerinde Berlin III. Eyalet mahkemesinde görüldü. Davada adeta cinayeti işleyen terörist değil maktul Talat Paşa ve İttihat ve Terakki hükümeti yargılanmıştır. Katil iki gün içinde suçsuz bulunmuş ve serbest bırakılmıştır.
İTTİHATÇILARA YAPILAN SUİKASTLERİN ANLAMI
Erivan’da toplanan ARF Dokuzuncu Kongresinde alınan kararlar gereğince Talat Paşa (1921), Dr. Bahattin Şakir ve Cemal Azmi Beyler (1922) Berlin’de öldürüldüler. Sait Halim Paşa Roma’da öldürüldü. (1922) Cinayetler Taşnak Partisi (ARF) tarafından Nemesis (intikam) planı çerçevesinde gerçekleştirildi.
Sait Halim Paşa, Malta tutsaklığından sonra İstanbul’a dönemediğinden Roma’ya gitmek zorunda kalmıştı. Orada öldürüldü. Cemal Paşa’yı da Tiflis te öldüren yine bir Taşnak militanıydı.
Daha açık bir şekilde söylemek doğru olacak: İttihatçı yöneticiler Ermeniler tarafından katledildi. Başta İttihat ve Terakki partisi iktidarının son iki sadrazamı olmak üzere. Suikastlerin başarılı olması Berlin ve Roma hükümetlerinin istikrarsızlık içinde olmasıydı. Düşüncem odur ki Avrupa’nın değişik şehirlerinde yaşamakta olan İttihatçılar ilgili hükümetlerce ciddiyetle korunmamıştır.
Mütareke dönemine girerken-ki barış görüşmesi için silahların susması demektir-Ermeni partiler (Taşnak ve Hınçak) İttihat ve Terakki iktidarı karşısında aldıkları ağır yenilginin rövanşını alma peşine düşmüşlerdi.
KIZIL ORDU KAFKASLARA İNİNCE HER ŞEY DEĞİŞTİ
Bu arada bir başka önemli gelişme daha vardı: Bolşevikler Çarlık hükümetini ardından geçici hükümeti (Prens Georgy Lvov ve Kerensky) devirmişler, iktidara el koymuşlardı. 1921 sonbaharına kadar iç savaşta üstünlüğü ele geçirmişlerdi. Bu gelişme, Avrupa’da yeni siyasal dengelerin kurulmasına neden olacaktır.
Bolşevikler, Kafkaslara ilerleyerek (Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan arasında) bir Kafkas federasyonu kurdular.
Frunze ve Aralov’un Ankara hükümeti nezdine gönderilmeleri (1921-1922) Moskova ve Kars antlaşmaları Kafkaslarda yeni bir siyasi statüko kurdu. Bu gelişmeler, TBMM hükümetinin Doğu sınırının sosyalist yeni devletler ile çizilmesi demekti. Artık Ermenistan Bolşevik ilkelerle yönetilen sosyalist bir devlet olmuştu.
Kafkaslarda ve İç Asya’da “milliyetler meselesi” Stalin’in meşhur kitapçığındaki ilkeler çerçevesinde çözüldü.
Netice itibariyle, 70’lerdeki ASALA eylemlerine kadar Nemesisçilik suskun bir döneme girdi.
Bolşevik Devrimi bütün Kafkasyayı egemenliği altına alınca, milliyetler meselesi defteri kapanmış oldu. Milliyetler komiseri Stalin idi. Ermeni davası sessizliğe gömüldü.
Ermeniler Ağrı Dağının ardında küçük ve bağımlı bir coğrafyada Sovyetler Birliği dağılana kadar SSCB/ SBKP’nin egemenliği altında yaşadılar.
Diaspora Ermenileri ise, Türklere karşı kinlerini fırsat buldukları bütün platformlarda gündeme getirdiler. “inkar edilen soykırım” söylemini istikrarlı bir şekilde devam ettirdiler.
Ermenilerin kurmak istedikleri Ermenistan Ağrı Dağı’nın Batısında kalmıştı. Orası başka bir ülkeydi: Türkiye Cumhuriyeti.
1922’DEN ASALA EYLEMLERİNE KADAR NEMESİSÇİLİK
ASALA’nın 1975’teki ilk eylemine kadar Nemesis terörü uzun sayılabilecek bir suskunluk dönemi yaşadı. Ermeniler bütün platformlarda etkinlik kazanmaya çalıştılar. Yarım asır süresince dünyada çok büyük değişiklikler oldu. Uluslar arası konjonktür değişti.
Fransa ve ABD’de yaşayan Ermeni Diasporası Türk nefretine dayanan rövanşizmi hep sıcak tuttu.
Türkiye’nin Kuzey Atlantik ittifakında ABD’den sonra en büyük askeri güç olması, soğuk savaş boyunca durumun idare edilmesini sağladı. Ermeniler sivil toplum örgütlerinde son derece etkin olmalarına rağmen Türkiye aleyhine resmi metinlere yansıyan bir sonuç alamadılar.
Bu sonuç Türkiye’nin başarısı değildi. ABD hükümetlerinin “Dost ve müttefik” Türkiye’yi idare etme politikası idi.
On yıllar boyunca, ABD Kongresinde müzakere edilen Diaspora tasarılarında “soykırım sözcüğünün çıkarılması” Türklerin daha hafif sözcüklerle suçlanması Türk kamuoyunda başarı olarak değerlendirilirdi.
TALAT PAŞA TÜRKİYE TOPRAKLARINDA BÜYÜK ERMENİSTAN KURMA PLANINI ENGELLEYEN KİŞİDİR
Yeni Türkiye Devleti, Türk bağımsızlık savaşı sonunda Kuvayı Milliye/Müdafaa-yı Hukuk önderliği tarafından kurulmuştur. Bu yeni devletin hükümranlık alanında-Batı’nın desteği ile-başka devletler veya devletçikler olabilirdi: Ermenistan, Kürdistan, Ege’de İyonya Rum Devleti, Karadeniz sahillerinde Pontos Rum Devleti uzak ihtimaller değildi. Talat Paşa. Bu ihtimalleri büyük oranda zayıflattı. Milli kurtuluş önderleri ise tamamen ortadan kaldırdı.
Ermeni örgütleri, Osmanlı topraklarında bir Ermeni devleti kurabilmek için ellerinden gelenin azamisini yapmışlardı. İttihatçılar karşısında ağır bir yenilgiye uğradılar. Talat Paşa ve İttihatçı önderler Büyük Ermenistan kurulması planına engel olmuş siyasi aktörlerdir.
Milli kurtuluş savaşında özellikle Çukurova Ermenileri hala iç savaşı sürdürüyorlardı. Fransa’nın Çukurova’yı işgalinde Ermeni Lejyonları oluşturdular. Legion D’Orient.
Ermenilerin oldukça güçlü gerilla grupları vardı. Bu kuvvetlerin TBMM hükümetine karşı direnişi Fransa’nın bölgeyi tahliyesinden sonra da sürdü. TBMM Ordusu Ermeni güçlerini bölgeden temizledi. Çatışmaların en yoğun olarak yaşandığı yerler Saimbeyli ve Tufanbeyli’dir: Haçin ve Höketçe.
Büyük Zaferden sonra TBMM Hükümeti, Lozan barış masasına davet edildiğinde “Heyeti Murahhasa” ya karşı Ermeni davasını sürdürebilecek bir güç kalmamıştı. Lord Curzon Kürt meselesini kurcalamaya çalıştı. Bu konuda da daha önceden önlemler alınmıştı.
GÜNÜMÜZDE TALAT PAŞA’NIN ÖNEMİ
Talat Paşa’ya karşı takınılan tutum bir siyasi turnusol niteliğindedir. Sizin siyaseten nerede durduğunuzu gösterir.
Talat Paşa Türklerin milli devletinin iktisadi, siyasi, demografik ve coğrafi altyapısının temellerini atan siyaset adamıdır.
Bana göre, Talat Paşa’yı soykırımla suçlamak “Türklerin milli devlet kurması yanlıştı” demekle eş anlamlıdır.
Ermeniler, yüz yılı aşkın bir süredir Türkler karşısında yenilmiş olmanın rövanşını almak istiyorlar. Türkiye karşısında askeri olarak başarılı olmalarına imkan yoktur. Bu nedenle psikolojik, politik, ideolojik üstünlüğü sürekli elde tutarak Türkiye’ye diz çöktürmek istiyorlar. Bu hedefe ulaşmada Talat Paşa kimliği kilit öneme sahiptir. “Talat Paşa’nın soykırımın mimarı olduğunu sürekli gündeme tutmak” inisiyatif üstünlüğünü elde tutmak demektir.
George Aslan, T.C. vatandaşı ve TBMM üyesidir. Anayasaya sadakat yemini etmiştir. Siyasi etik gereği Türklük ile ilgili bir duyarlılığı olması gerekir.
Kendisine iki soru sormak isterim:
Taşnak Partisi’nin Nemesis planını haklı buluyor mu?
Taşnaksutyun’un devamı olan Asala 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 silahlı saldırı gerçekleştirmiştir. Bu saldırılarda Türkiye'nin 42 diplomatı ile 4 yabancı uyruklu kişi hayatını kaybetmiştir.
Bu eylemler hakkında görüşü nedir?
Çok Okunanlar

Erdoğan, 'Birinci partiyiz' demişti, Özel sandığa çağırmıştı!

Teğmenlerin komutanının davasında mahkeme MSB’ye bunu sordu

Yiğit Bulut'un kanser tedavisi gördüğü ortaya çıktı

Real Madrid yarı finalde

Şecaat, sirkat ve sessizlik: Kültürün ihaneti

Çetin Altan, Yaşar Kemal’i sıkıyönetim komutanına nasıl ihbar etti?

Orman yangınlarının da arkasında sömürge ekonomisi var

Gazeteler, CHP'li belediyelere şafak operasyonunu nasıl gördü?

Talat Paşa’nın dönüşü

'Nasılsa bir şey değişmez' cümlesi, yangının en tehlikelisi!