Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8469
Dolar
Arrow
40,5798
İngiliz Sterlini
Arrow
54,2381
Altın
Arrow
4339,0000
BIST
Arrow
10.642

Vera Dumesnil’in işgal İstanbul’u

VERA  DUMESNİL’İN  HATIRALARI NE  ZAMAN YAYINLANDI? 

Vera Dumesnil’in  “İşgal İstanbulu”  kitabını büyük bir  keyifle okudum. Vera bir çok  şeyi  yanlış  anlasa da. Yazar bir Rus aristokratı. Fransız  amiral Charles HenriDumesnil’in eşi. Nasıl bir bağlantı ile evlendiklerine ilişkin bir bilgiye ulaşamadım.  İstanbulda  üç yıla yakın   kalıyorlar.  İstanbulun en kaotik dönemi bu. (1920-1923) 

Kitap Çelik Gülersoy’un İstanbul Kitaplığını  yeni kurduğu sırada  çevrilmiş: 1993. Çevirmen şimdilerde Galatasaray Üniversitesi  Hukuk Fakültesinde Devletler Hukuku  profesörü Akif  Emre Öktem. Emre  arkadaşım olur.  

Bir çok önemli olaya  şahitlik  ediyorlar. Örneğin Bolşeviklere  yenilen Beyaz Rus ordusunun Kırım’ı tahliyesi. Bu operasyonu  Amiral Dumesnil organize ediyor. Fransız ve Rus donanmasının gemileri ile bu iş  gerçekleştiriliyor. 

Kiitabın önemlice bir kısmı  mülteci ve muhacirlere ayrılmış. Temel tema insani yardım. Beslenme ve barınma. 

Bir başka dikkat çeken konu  diğer müttefik  ülkelerin diplomatları, yüksek rütbeli subayları, eşleri  ve   diğer yöneticiler. Onlarla olan ilişkiler. 

KONT OSTROROG YALISINDA  KİMLER NASIL  YAŞIYOR?  

Günümüzde Rahmi Koç’un mülkiyetinde olan Kandilli’deki Comte Leon Ostrorog yalısı hatıralarda çok merkezi  bir yer tutuyor.  

Yalıda  Fransız büyükelçisi Norman  eşi Elizabeth ve  Ahmet Arif Paşa  (Sarıca) ailesi  birlikte oturuyorlar.  Her iki  ailenin  çocukları  var.  Ahmet Arif Paşa,  Abdülhamid’in başmabeyncisi  Eğribozlu Sarıca Ragıp Paşa’nın kardeşi.  İlginç bir şekilde Atina’da tıp okumuş.  Arif Paşa’nın  bir köşkü  Moda’da buluyor. Günümüzde Ayşegül Sarıca’nın ikametgahı. 

Ahmet Arif Paşa genç bir hanım ile evli.  Eşi 35 yaşında. Kendisi 80. İki çocukları var.  Paşa bir süre sonra  yalıda ölüyor. Genç eşinin  saraydan çıkma  olduğu  söyleniyor.  

Aralarda Kontes Ostrorog’dan ve yakışıklı çocuklarından bahsediliyor. Ama Kont  ortada yok. Güçlü bir ihtimalle Avrupa’da başka işlerle  meşgul olmalı. Kendisi Polonya asıllı bir Fransız. İttihat  ve Terakki  hukuk reformları için  layihalar  hazırlamış  önemli bir   hukukçu.  Devrimden  sonra  “The Angora Reform”  kitabının  yazarı. 

Yalıda  Ahmet Arif Paşa ailesi, Fransız  büyükelçinin ailesi  ile nasıl birliktke  oturuyor  pek   belli değil. Rahmi Koç  yalıyı Kontun mirasçılarından  aldığını göre  mülkiyet  2000’lere  kadar o ailede  kalmış.  Yalının Haremlik ve Selamlık  bölümleriiki ailenin bir arada yaşamasına  imkan  veriyor. Yalının  toplam yaşam alanı  684 metre kare. 

Büyük bir ihtimalle selamlık  tarafında  oturuyor Arif paşa. Yalıya Küçüksu Kasrı  tarafından dikkatle  baktığınız da  geçişli iki bina olduğunu  anlarsınız. Küçük olan Selamlık binasıdır.

Yalıda sünnet, evlilik, cenaze törenleri yapılıyor. Önemli  diplomatik misafirler ağırlanıyor. 

Osmanlının  son  döneminin meşhur  hadım  Selim Ağası yalının  hizmet kadrosunda.  Sanırım Arif Paşa  üzerinden bir   bağlantı ile. 

Bir tarafta  Rus mültecilerin hayata tutunma  çabaları, öte yandan  müttefik  yöneticilerinin kendi aralarındaki çelişkiler  kitaba yansımış. 

AMİRAL CHARLES HENRİ DUMESNİL KİM? 

Kitabın yazarı Vera’nın eşi Amiral Dumesnil,  Fransanın  Yakın doğu filosunun   komutanı. İki önemli olayda yer almış. Biri Kırım’ın tahliyesi. (1920) Kadınlı erkekli 150.000  kişiyiKaradenizi baştan  başa  katederek İstanbul’a  ulaştırmış. Gemiler ağzına kadar  dolu  olmalı. Bazı  gemiler yolda arıza yapıyor ve yedekte çekilerek getiriliyorlar. 

Nakil  sırasında torpidolardan  biri alabora olmuş ve batmış. Açık denizde kayıplara  karışmış. Kafile  yola devam etmiş. Amiral böylesine büyük bir operasyonu  yönetmiş.  

Şehir civarında   mülteciler için kamplar kurulmuş. Maltepe,  Yıldız, Gülhane, Tarabya,  Taksim,  Selimiye ve Zeytinburnu . Gemilerde kalan insanlar  da var.   Kaynakları  son derece  sınırlı bir şehrin bu kadar   büyük bir insan   kitlesini barındırması  besleyebilmesi  ciddi  sıkıntılar yaratacak.

İkinci misyonu ise  İzmir yangınına müdahalesi. Ve bir rapor hazırlaması. (1922)  

İSTANBUL’DA  FRANSIZ OKULLARI 

Elizabeth’in Christine   adında bir kızı   var. Onu Notre  Dame de Sion’a vermişler. Eğitimden çok memnunlar. Türkiye’deki  Fransız okulları   Katolik  ya da Lazarist.  Osmanlı  hükümeti savaş   boyunca  yabancı okulları kapatmamış. Eğitim – öğretim faaliyetlerine izin  verilmiş.  

ELIZABETH  KANDİLLİ’DEN BEBEK’E YÜZEREK GEÇİYOR 

Fransız  büyükelçinin eşi Elizabeth  iyi bir   yüzücü.  Kandilli  Bebek arasını yüzerek geçebiliyor. O da Veragibi  Rus asıllı.

Boğazda  akıntıyla  İstanbul Boğazından  Marmara’ya   geçen  at  ölüleri var. Bunlar savaş sırasında ölmüş ve Karadeniz  sahillerinden  gelmiş olmalılar. Vera Elizabeth’in  bunlara  duba gibi  tutunarak  karşıya geçtiğini yazıyor. 

VERA’NIN  GÖZÜNDEN  MÜTAREKE İSTANBUL'U 

Savaşın galipleri  Osmanlı  hükümeti  nezdinde (İstanbul’a) Yüksek komiserler  atıyor. Bu diplomatik bir  görev. Askeri değil.  Lozan barışına imza atanlar Rumbold ve Pelle  gibi yüksek   komiserler. Bir de askeri işgal yönetimi  var. Harrington, Charpy, Montbelli gibi generaller  en çok hatırlanan isimler. 

Vera’nın eşi  Fransız donanması   komutanı Amiral Dumesnil. Kitapta  diplomatlar,  komutanlar  ve eşleri  ile ilgili  kimisi  abartılı  epey hikaye mevcut . 

Hatıraların  son  bölüm notlarından Amiral’in ölümünden sonra  yazıldığı anlaşılıyor. (1946) 

Kitabı okurken İstanbulu dolduran  muhacir ve mültecilerin yarattığı kaos adeta bir film şeridi gibi geçiyor insanın gözünün  önünden. 

Beyoğlunda  hafif toplarını sürükleyerek dolaşan Rus subaylarının   yaratığı   şaşkınlık, boğazya akıntıyla sürüklenen   at ölüleri. Vera da   Fransız elçi Normand’ın  eşi gibi bir Rus aristokratı.  

KİTAPTA  SÜREKLİ  BAHSEDİLEN ALEXANDRE KİM? 

Kitapda  epey söz edilen  bir kişi Alex, ya da Alexandre, Fransız elçinin Rus eşinin  kardeşi.  Kırımdan  hasta olarak  İstanbul’a gelenlerden biri de o. Tedavi ediliyor. Kurtarılıyor. Alexandr  daha  sonra Ostorog yalısında evlendirilecek. 

ŞEHİRDE SOSYAL ÇÖKÜNTÜ ORTAMI : NÜFUS YAPISI  DEĞİŞİYOR 

Birçok kışla göçmenlere  tahsis edilmiş. Örneğin Davutpaşa kışlası çocuklu kadınlara, öksüz ve yetimlere tahsis edilmiş. Dünya savaşı devam  ederken  Anadolu’dan İstanbul’a Rum ve Ermeni   göçü  var. Kendilerini  daha güvende hissettiklerinden olsa gerek. 

Büyük zaferden sonra da bu defa Batı Anadolu Rumları Ege  adalarına veya Bandırma-Erdek üzerinden İstanbul’a göç etmeye  başladılar. 

Lozan’da mübadele  anlaşması yapılırken “etablis” tartışması   buradan çıkacak.  Etablis   İstanbul’un   yerlisi kimdir?   Kim  mübadele dışı tutulacak  tartışması  başlıyor. İstanbul’un yerlisi olmayan Patrik  sınır dışı  edilecek.  

Diğer önemli bir nüfus hareketi Wrangel ordusunun Kırım’dan gelişidir. Wrangel ordusu, Don kazakları  ve Beyaz Ordu’dan oluşuyordu. 1920  kasımında çoğunluğu   Fransız  gemilerinden  oluşan  bir filo ile tahliye edildiler. Sayıları 150.000  kişi civarında idi. 

Mülteciler  üç gün ayakta ve gayri insani  koşullarda bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaşıyorlar. Sadece  siviller  için İstanbul civarında kamplar kuruluyor. Askerler Gelibolu  ve Limni’ye gönderiliyorlar.  Wrangel’in  ailesi  Heybeliada’ya  yerleştiriliyor. 

KIŞLALARIN MÜLTECİLERE TAHSİS  EDİLMESİ 

Taksim Topçu Kışlası, Davutpaşa Kışlası, Gümüşsuyu  Kışlası, Dolmabahçe’nin arkasındaki Istabl-ı Amire (ahırlar ve barakalar)  insanları barındırmak için kullanılmaya başlandı. 

Elizabeth, yardıma muhtaç insanlar için  şehirdeki bütün müttefik komutanlarla temas halindeydi. De Robeck ve Bristol ile görüşüyor: Çorba ve çay temini için.  Gemilerdeki sahra  tipi mutfakları kullanılmak üzere  almayı başarıyor. Elizabeth  girişken ve örgütçü bir kadın. Binlerce insana  birkaç kap  yemek ve    çay temin edebilmek için uğraşıyor. Büyük ölçüde de başarılı  oluyor. 

Fransız arın nerede olduğunu   tam anlayamadığım bir hastaneleri var. Adı Jean d’Arc  Hastanesi. Belki de geçici bir hastane.  

BİR RUS KADININ  TRAJİK ÖLÜMÜ 

İstanbul’da ölen mülteci Ruslar  Ortodoks mezarlıklarına  gömülüyorlar. Trajik bir ölüm Maria İvanova’nın  ölümü. İvanova Kırım'daki büyük  panikte  sadece üzerindekilerle  gemiye binebilmiş. Bazı kadınlar tedbirli davranmışlar. Mücevherlerini elbiselerinin  içine  dikerek gelmişler. Bu  epey bir süre onları idare edebilmiş. İvanova ise yanına hiçbir  şey  alamamış. Bir barakada  sefalet içinde ölmüş.  Böyle bir çok  insan hikayesi var. 20’ler İstanbul’unda. 

BİR RUS GENERALİNİN HAZİN  HİKAYESİ

Hatıralarda bahsedilen dramatik olaylardan biri de  bir Rus generalin hikayesidir.  General 1905 Rus-Japon savaşında bulunmuş. Kahramanca  savaşmış. Mağlup  Beyaz Rus ordusu ile  İstanbul’a gelenler arasında. Yaşlı bir general olmalı. Mütareke İstanbulunda  beş  parasız sefil bir şekilde hayata  tutunmaya  gayret ediyor. Çalışacak  iş bulamıyor. Vera, generalin en sonunda Paris’e gittiğini ve orada öldüğünü yazıyor. Mezarı ile ilgilenen  bir kadından söz ediyor. 

KİTAPTAKİ  EN GÜZEL BAŞLIK: ÇİFT BAŞLI KARTAL ÖLÜMCÜL YARAYI  ALINCA 

Kitapta en beğendiğim başlık bu oldu. “Çift  Başlı Kartal”  malum Çarlık Rusya’yı  sembolize ediyor. 

“Çift  başlı kartalın”  subaylarından küçük bir grup ne sebeple olduğunu anlayamadığım bir şekilde  mitralyözler ve   bir topla  gemilerini terkedip Pera’ya iniyorlar. Elle çekilebilir hafif bir dağ topu olmalı.  Şöyle bir manzara  tahayyül edebiliriz. Üniformalı küçük bir grup bir topu  sürükleyerek Cadde-i Kebir’de dolaşıyorlar. Bu küçük çaplı bir  Rus  gösterisi de olabilir.

Bir  süre  sonra  müttefik  jandarması  müdahale ediyor. Rus  subaylarına nezaketle davrandıklarından eminim. Subayların hepsi Fransa’ya gitmek istiyor. Başka bir ülkeye değil.

LİMANDA  KAZA: BİR GEMİ BATIYOR  

Kırım’ın tahliyesinde kullanılan gemilerin bir kısmı İstanbul  limanında demirlemiş  durumda. Odesa’dan  yolcu getiren  bir İtalyan gemisi, Wrangel ordusundan bir kısmının barındığı gemiye çarpıyor.  Gemi   batıyor.  Can kaybı da var. Demir atmış  bir çok  geminin  olduğu  düşünülürse; manevra alanının  darlığının  kazanın nedeni olabileceğini   sanıyorum. 

PİYASADA  SAHTE PARALAR  DOLAŞIYOR 

İstanbul’da  oldukça   karışık   bir ortam var. Her anlamda.  Mülteci sorunları, İspanyol gribi, iaşe temini gibi. Devlet   memurları  maaş alamıyor. Babıali’nin  elinde kaynak yok. Bunlara bir de sahte para  olayları ekleniyor. Sahte para basan çeteler var.  Büyükelçi  ve eşi de bu  paraların  kurbanı olmuş. Onlara da  kalp para verilmiş.  

EVLİLİKLER ARTIYOR 

Bu arada bir çok evlilik gerçekleşiyor. Beşeri  hareketlilik  çok  yüksek işgal İstanbulunda. Bekar   müttefik generalleri ilgi odağı.  Bunlar muharebe meydanından gelen  insanlar. 

Örneğin general Pelle.  Yeni kurulan Çek Cumhuriyetinde yüksek  komiser. Sonra  aynı görevle  İstanbul’a gelecek.  Bu Devlet, Avusturya-Macaristan imparatorluğunun  dağılmasından sonra kurulan devletlerden  biri.  Prag’dan çok güzel bir kadınla  İstanbul’a geliyor. Nişanlanmış olarak. General Pelle bu hanımla evlenecek. Lozan’ın ikinci döneminde Fransa’yı temsil edecek,  anlaşmayı Fransa adına   imza ettikten bir yıl sonra vefat edecek.

Pelle’nin Prag’dan getirdiği Çek güzeli hanımefendi müttefik kamuoyunu epey meşgul edecek. 

Bir başka  evlilik de  Elizabeth’in kardeşi Alex’in evliliği. Alexandre Belgrad’da nişanlanmış. Taraflar  Ortodoks.  İstanbul’da evlenip  Paris’e gitmek istiyorlar. Fakat geleneksel  bir pürüz var. Bizdeki  “iki bayram arası nikah olmaz “  gibi bir şey. Ortodokslarda iki Paskalya arası evlilik  pek iyi karşılanmıyor.  

Fakat  evlenip  Paris’e gitmekte aceleleri var. Patrik Efendi’den izin almak üzere Fener’e gittiklerinde yeni Patrik seçimine tesadüf ediyorlar. Alexander’ın  Fener’e gittiği gün  yeni seçilen Patrik IV. Meletios olmalı.  Yaptığım araştırma neticesinde bu sonuca vardım. Tarih de vereyim:  25 Kasım 1921. 

Patrik  çiftin  isteğini olumlu karşılıyor. Hemen evliliğe zaruret üzerine onay veriyor.  Ostorog yalısında bu kez  Ortodoks    düğünü var. Düğün yemeğinde pancarlarla süslenmiş süt domuzu  servis ediliyor. Misafirler çok seçkin insanlar. Böylece yalıda Arif Paşa’nın oğlunun dualı kuzu etli pilavlı sünnet  merasiminden sonra bu kez Alexandre’ın  domuzlu  mükellef Ortodoks düğün yemeği veriliyor.  

VERA’NIN  GENERAL PELLE  İLE İLGİLİ YANLIŞ İNTİBALARI 

Verahatıralarında  Yüksek Komiser General Pelle’nin 48 yaşında olduğunu yazmış. Generalin tam adı Maurice Cesar Joseph Pelle.Pelle resimlerde oldukça dinç   gösteriyor. Eskilerin  deyimi ile müheykel bir tipi var.1863  doğumlu. Lozan barışını imza ettikten bir  süre sonra  vefat etmiş.  (1924)  

General Lozan’ın ikinci tur  görüşmelerine Yüksek  Komiser sıfatıyla katılmıştı.  Anlaşmayı Fransa adına imzalayan o. 

General  kadınların  hayran olduğu  biri. Entelektüel aynı zamanda. Candide’den birkaç sayfa ezbere  okuyabildiğinden  söz ediyor Vera. 

YÜKSEK KOMİSER PELLE’NİN EVLİLİĞİNİN FRANSIZ KADINLAR TARAFINDAN ELEŞTİRİLMESİ 

Maurice CesarJoseph  Pelle,  kadınların  çok ilgisi  çeken yakışıklı  bir  general. Prag’dan genç ve güzel bir  Çek kızı ile dönünce “  sanki yeterince  Fransız kız  yokmuş gibi”  diye eleştiriliyor. İstanbul’daki Fransız   kadınlar  ona kırgınlar. Pelle  mütarekekonferanın toplanması ve Lozan’ın  imzalanmasında önemli biri. 

İSTANBUL’DA RUS MODASI 

Ruslardan hizmet almak,  eski bir Çarlık generalinin  sürücülük yaptığı bir  arabaya binmek, Rusların işlettiği bir restorana gitmek bir ayrıcalık  olarak anlatılıyor. 

Bir tarafta sefalette boğuşan Ruslar olduğu gibi  İstanbul’un  sosyal hayatında kendine  yer edilen Ruslar da var. Florya civarında kadınlarla birlikte  denize  girilen ilk plaj Ruslar tarafından açılmış. 

Pera sokaklarında yağlı boya, sulu boya portreler yapan,  akordeon çalan, balalayka yapan  Rusları görmek mümkün. 

Kadınlar arasında şöyle bir rekabet   var. Bir Rus soylusunun diktiği  kostümü giymek. Bu epey sükse  yapıyor. Hatta  şöyle abartanlar da var: “Çarın sarayından çıkma  soylu bir  hanıma diktirdiğim  elbise”     denilebiliyor.  Hakikaten  terzilik yapan Rus  kadınlar var. 

Rus kadınlarla evlilikler de revaçta.  Müttefik  subayları Ruslarla  çok ilgili  görünüyorlar. Bu hiç şaşırtıcı değil. Bir Kafkas prensesin   bir İngiliz ile evlendiğini ve  damadın  tam bir aşık  ve centilmen olduğunu  yazmış Vera.

DÜĞÜN KIYAFETLERİNDE ORİENTAL ÇİZGİLER 

İstanbul  müttefik işgali altında.  Ama işgalciler önemli günlerde Türk  kostümleri giymek istiyorlar. Özellikle  kadınlar. Buna Şark modası  demek  daha doğru  herhalde. 

Arif Paşa’nın   dul eşi (Paşa rahmetli oldu)   Büyükelçinin eşi Elizabeth için  Kapalıçarşı’dan  iki yüz yıllık bir Osmanlı   kadın kıyafeti alıyor. Herhalde Bedesten’den almış olmalı.  Elizabeth’i  Alex’in Ortodoks evllilik  merasimine şahsen hazırlıyor. Saçlar örülüyor. Kolye   ve bileziklerle  bir kombin yapılıyor.  

Düğüne Fransızlar, Amerikalılar, Polonyalılar, Ermeniler  katılıyor. Türkler de davetli elbette. Onlar  da büyük bir merak ve şevkle katılacaklar   Kont Ostrorog  yalısındaki  merasime.   

VERA’NIN  SULTAN  ABDÜLAZİZ-İMPARATORİÇE EUGENEI  İLİŞKİSİNİ BÜYÜK AŞK  HİKAYESİ GİBİ YAZMASI 

Vera, Sultan Abdülaziz’in misafiri olarak İstanbul’da  geçirdiği  bir haftayı büyük bir aşk  hikayesi olarak anlatması ilginç. Bu Türkiye’de de çok anlatılan  bir  hikayedir. 

Abdülaziz Avrupa  Seyahetine  çıkmış  tek Osmanlı  padişahıdır. Şehzadelerden Abdülhamit Efendiyi de yanında götürmüştü. (II. Abdülhamit)Osmanlı  Devletinin artık bir  Avrupa devleti  sayılması ve “Orient” merakı Sultan Abdülaziz’in Avrupa  seyahetini  ilgi odağı haline  getirmişti. Resmi  gerekçe   1867 Paris fuarıydı.  Ama  İngiltere,  Hollanda ve Almanya’ya da gitti. 

İmparatorie Eugene,  Süveyş  kanalının açılışına giderken  İstanbul’a uğradı. Bir   hafta Beylerbeyi Sarayında  kaldı. 150  yıllık  aşk  dedikodusunun  kaynağı bu seyahattir. 

İNGİLİZLERLE  MESAFELİ   İLİŞKİLER 

Her bir müttefik ülkenin  kendine göre hesapları  olduğundan  birbirlerine  karşı nazik ama  mesafeliler.  Lozan masasında her ülke kendi çıkarına göre  tutum takınacak.   Vera,  resepsiyonlarda karşılaştığı Rumbold ve Harrington’dan söz ediyor. İtalyanlar  genellikle küçümseniyorlar. Tören giysileri operet sanatçılarına benzetiliyor. Fransızlar Amerikalılar ile   samimi İngilizlerle  mesafeliler. 

FRANSIZLARA ÖYKÜNEN ERMENİLER

Vera  Ermenileri genellikle  alaya alıyor. Ermeniler  Fransızlara çok öykünüyorlarmış.   Hatıralarda onlarla  dalga geçen satırlar var. Kilikya’da  Fransız kuvvetleri  içinde Ermeni lejyonu olduğunu  unutmayalım bu arada. Aksanları ve  “gözlerinin  yağımsı ışıltısı”   onları  ele veriyor diyor. 

HEYBELİADA’DA PİKNİK: EŞEKTEN DÜŞEN AMİRAL 

Müttefiklere  verilen taahhüt gereğince Wrangel’in  ordusu şehre çıkmıyor. Gelibolu  ve Limni Adasında kamplara  gönderiliyorlar.  Şehre  çıkabilenler   bazı  subaylar.  Aileleri Heybeliada’ya yerleştirilmiş. Wrangel’in  eşi  ve çocukları da orada. 

Wrangel ve Amiral Charles HenriDumesnil  ile Kırım’ın tahliye  günlerinden beri dostlar. Bir gün   birlikte  piknik yapmaya  karar veriyorlar. Pikniği adanın en hakim  noktasında  yapmak düşüncesindeler. Bu da  Saint GeorgeManastır’ı ve Ruhban okulu  civarında  bir  yer   herhalde.  Herkes eşeklere  biniyor.   Amiral Dumesnil yokuşta eşekten düşüyor. Epey eğleniyorlar. General Wrangel o kadar  uzun   boylu  ki  eşeğin üstünden ayakları  yere değiyor. 

MÜTTEFİK   GEMİLERİNDE VERİLEN DAVETLER 

Müttefik gemilerinde  yemekli, danslı  partiler yapılıyor. Türkler bunlara hevesle katılıyorlar. Saray   kadınları  bu etkinliklerde bulunmayı  seviyorlar. Çok  istekliler böyle ortamlarda bulunmaya. En  çok rağbette olan resepsiyonlar Amerikan  gemilerinde  olanlar. 

Amiral  Bristol ve  eşi  diğer  müttefik  çevrelerinde  çok popüler  simalar. Vera  böyle anlatıyor.  Herkes onlara Mark   ve Helen   diye hitap  ediyor. 

ARİF PAŞA’NIN OĞLU   SÜNNET  OLUYOR: KUZU ETLİ PİLAVLI YEMEĞE FRANSIZLAR DA DAVETLİ

Ahmet Arif Paşa’nın 12 yaşındaki oğlunun sünnet zamanı gelmiş. Sünnet olacak. Elizabeth merasime   Madam Norman olarak davet  ediliyor. Sünnetin dua ve  yemek  faslında bulunuyor. Serviste pilav ve  kuzu eti  var. Yemeği nefis olarak   tarif ediyor. Genç paşazade çevreden  15  kadar çocukla birlikte sünnet ediliyor. Bu  bir  varlıklı müslüman geleneği. Aynı zamanda  bir sevap kazanma  yolu. 

CLAUDE FARRERE’YE   OSTOROG YALISININ   BAHÇESİNDE  RESEPSİYON VERİLİYOR 

ClaudeFarrereTürklerin  çok önemsediği  bir isim. Dostumuz  muamelesi görmüş her zaman. Eski bir   deniz subayı. Anadolu  hükümetinin de önemsediği biri.  Fransız amirallik gemisi Waldeck Rousseau’da bir  resepsiyonla ağırlanıyor önce.  Barışı  sağlamak üzere Anadolu hükümeti ile  görüşmeye gidiyor. (Haziran 1922) Büyük Taarruz öncesinde  İzmit- Adapazarı  görüşmeleri var. 

Farrere  onuruna  yalının  bahçesinde yemek veriliyor. Ostorog yalısında. Gayet keyifli bir ortam  var. Büyükelçinin kızı  Christine  ile merhum Arif Paşa’nın  çocukları  İclal ve Adnan’ın  beyaz giysiler içinde bu  seçkin davete  katılmalarına izin veriliyor. Bu arada Madam Arif Paşa (merhum paşanın genç dul eşine böyle deniliyor artık) Farrere  onuruna bir Türk  müziği konseri tertip ediyor. Fransızlar  şarkıları ve enstrümanları ilgiyle izliyorlar

MÜTAREKE VE AMİRAL GEMİSİNİN   BARINDA KUTLAMA  

Büyük Taarruzun    zaferle  sonuçlanması üzerine itilaf devletleri  Fransa’nın  İstanbul’daki yüksek komiseri Pelle’yi devreye soktular. Fransızlarla anlaşmıştık ve aramız iyiydi. Bu nedenle. Pelle  İzmir’e geldi.  Türk başkomutanı  ile temas ederek Mütareke görüşmelerine  zemin  hazırladı.

Gazi’nin “ChanakAffair” manevrası  İngilizlerle  çatışmayı  önledi. Mütareke görüşmeleri başladı. 

Vera, Mudanya Konferansı ile   ilgili bir  çok şeyi yanlış  biliyor. Örneğin başkomutanın tek kelime  Fransızca bilmediği gibi. Halbuki  büyük Atatürk’ün  devre arkadaşlarının  hepsinin üstünde  Fransızca  bilgisi var. Ali Fuat Paşa  hariç. O Saint Joseph’de okumuş bir paşazade. Harbiye  öğrenciliğinden beri buna çok önem vermiş. Kurmay olabilmek için.   Fransızca  okuma, yazma ve  konuşma becerileri iyi  düzeydi. İkinci  yabancı dili Almanca. 

Bayan Dumesnil,  Mütarekenin Amiral gemisi Waldek Rousseau’da imzalandığını  söylüyor.Tabii  doğru değil. İmzalar atıldıktan sonra   Türklerin Amiralin  barındaki bütün içkileri tüketecek kadar neşeli olduklarından  söz ediyor. Türk Başkomutanının  en önemli kararları  rakı   eşliğinde  aldığını   yazıyor. Şöyle bitiriyor:  Amiral gemisindeki  içki koleksiyonu  Türkler yüzünden   tükenme tehlikesi geçirdi.   Epey abartmış.   Müzakerecimiz  İsmet Paşa olduğuna  göre  içki tüketim iddiası  fazlasıyla  abartılı. İnönü, nezaketen  bir kadeh  içmiştir. Fazla değil.  

GÜZEL İZMİR’İ KİMLER  YAKMIŞ OLABİLİR? 

Kurtuluştan birkaç gün  sonra  İzmir’de   şehri büyük ölçüde tahrip  eden  bir  yangın çıktı.  Yangın  kontrol altına alınamadı. Günlerce sürdü. Yangını  şehirdeki  gayrimüslim varlığını  tamamen silmeye  yönelik bir Türk operasyonu olduğunu  ileri sürenler oldu. Hatta bu işin tertipçisinin Sakallı  Nurettin Paşa  olduğuna dair  spekülasyon yapılmıştı. Nurettin Paşa, eski İzmir valisiydi. Milli Mücadeleye gönülsüz katılmış, Merkez ordusu  kumandanı  yapılmıştı. Kendisine İzmir fatihi   diye kartvizit  bastırmıştı. 

İçinde Bristol ve Dumesnil’in  olduğu  bir  tahkikat komisyonu kuruldu. Raporda Dumesnilşehri  geri alan Türklerin   bu  işin müsebbibi  olması mümkün değil  diye yazmış.  Yangının bir çok semtte  aynı zamanda   çıkmış olması  olayın arkasında  yağmacılar olduğuna işaret ediyordu. En güçlü ihtimal bu. Ordunun şehre girmesinden  sonra panik ortamı var. Kaostan yararlanmak  isteyen  sabotajcılar  yangın çıkarıyorlar.  Sonra evleri  yağmalıyorlar.  En yüksek ihtimal  bu.  . 

WRANGEL’İN GETİRDİĞİ RUS DONANMASINA NE OLDU? 

Çarlık Rusya’nın  Karadeniz donanması   iç savaş sırasında Beyazların elindeydi. Gemilerin işe yarabilir  durumda olanları  İstanbul’a transferde kullanıldı. Donanma bir süre sonra bakımsız ve atıl kaldı. Wrangel  Türkiye’den Sırbistan’a giderken o  gemiler kullanıldı  mı emin değilim.  Donanma Fransızlar  tarafından Tunus’un Bizerta limanında  enterne edildi.  Bir süre sonra Wrangel kendilerini  iki yıl destekleyen Fransa’ya bu gemileri  tazminat olarak verdi. Zaten yapabileceği başka bir şey yoktu. Gemilere binip Petersburg’u topa tutacak hali yoktu. Ordusu Sırbistan’da  iaşe  derdine düşmüştü. 

Fransızlar da bir süre sonra çoğu artık iyice çürümeye  başlayan gemileri  sökülmek üzere ihaleye çıkardılar. Gemileri pazarlamak  zor  olmadı.  Sanırım bu işten en fazla  Fransız sermayesi  kazanmış oldu. Gemiler bizim Yavuz zırhlısının  akıbetine uğradılar. Fransız metal sanayiine  geri dönüşüm  malzemesi olarak satıldılar. 

WRANGEL’İN  BRÜKSEL’DE   ANİ  ÖLÜMÜ 

Vera, General Wrangel’in  Belçika’da ani ölümünden sonra (1928) Brüksel’de yapılan cenaze törenine katılmış, uzun uzun izlenimlerini yazmış. 

Wrangel’in ölüm  tarihi: 15 Mayıs 1928.  Wrangel, İstanbul'dan ayrıldıktan sonra Sırbıstan'a  gitmiş.  Sırplar  güney slavları  ve   Ruslar gibi Ortodokslar. 

Sürgündeki  diğer  Ruslarla eski  rejmi yeniden kurabileceklerini hayal etmişler. Hatta bir sürgünde  hükümet  kurmuşlar. İçlerinde Romanovlardan biri de var. Zamanla  umutlar sönmüş. Wrangel bir maden  mühendisi, ordusundan kendisine  katılmak isteyenlerle birlikte  Belçika’ya çalışmaya  gitmişler. 

Daha önceki bir yazımda  belirtiğim üzere Wrangel şüpheli bir şekilde öldü. Bence Stalin ajanları  tarafından  zehirlenmiş olma ihtimali  yüksek. 

Vera’nın  yazdıklarından Wrangel’in cenazesinin görkemli olduğu anlaşılıyor. Kortej bir kilometreyi  bulmuş. Artık kömür ocaklarında  maden işçisi  olarak çalışan Kazaklar, komutanlarının  ardından ilahiler  söyleyerek  hüzünlü  bir şekilde yürümüşler. 

VERA ABDÜLMECİD  EFENDİ’Yİ  HALİFE-SULTAN SANIYOR 

İstanbul’dan ayrılmadan  Abdülmecid  Efendi’yi  Dolmabahçe’de ziyaret eden Vera onu  sultan olarak  tanımlıyor. Hilafeti   sultanlık olarak görüyor olmalı. Halifenin  eşi ile  tercüman vasıtasıyla görüşmüş. Birlikte  kahve içmişler. 

Vera’nın Abdülmecid Efendi  ile hukuk  nasıl  başlıyor  hatıratta pek  belli değil.  Abdülmecid   Amiral ve eşinin  ülkeden ayrılmalarına  çok yakın bir zamanda halife  oluyor.  

Vera,  Abdülmecid Efendi’yi  Sultan II. Abdülmecid olarak  yazıyor. Hilafet ve Saltanatı aynı  şey  sanıyor. Mavi gözlerinden ve ilerde bir mihrace ile  evlenecek olan kızı Dürrüşehvar’dan söz ediyor. 

Bilindiği gibi  hilafet kaldırıldıktan sonra Abdülmecid Efendi Nice’e gitti. Çoğunlukla orada yaşadı. Mahlu  halife Paris’e giderek Vera’ya sürpriz  bir ziyaret yapmış. 

VERA’NIN  İSTANBUL’DAN AYRILIŞI

Vera’nın eşi Amiral Dumesnil  1923  Şubatında  Brest Deniz komutanlığına atanmış ve İstanbul’dan ayrılmışlar. Amiral donanmaya  ait bir gemi ile   yeni  görev yerine gitmiş,  Vera Messageries Maritimes   şirketine ait Pierre Loti  gemisi ile Türkiye’den ayrılmış.