VERA DUMESNİL’İN HATIRALARI NE ZAMAN YAYINLANDI?
Vera Dumesnil’in “İşgal İstanbulu” kitabını büyük bir keyifle okudum. Vera bir çok şeyi yanlış anlasa da. Yazar bir Rus aristokratı. Fransız amiral Charles HenriDumesnil’in eşi. Nasıl bir bağlantı ile evlendiklerine ilişkin bir bilgiye ulaşamadım. İstanbulda üç yıla yakın kalıyorlar. İstanbulun en kaotik dönemi bu. (1920-1923)
Kitap Çelik Gülersoy’un İstanbul Kitaplığını yeni kurduğu sırada çevrilmiş: 1993. Çevirmen şimdilerde Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Devletler Hukuku profesörü Akif Emre Öktem. Emre arkadaşım olur.
Bir çok önemli olaya şahitlik ediyorlar. Örneğin Bolşeviklere yenilen Beyaz Rus ordusunun Kırım’ı tahliyesi. Bu operasyonu Amiral Dumesnil organize ediyor. Fransız ve Rus donanmasının gemileri ile bu iş gerçekleştiriliyor.
Kiitabın önemlice bir kısmı mülteci ve muhacirlere ayrılmış. Temel tema insani yardım. Beslenme ve barınma.
Bir başka dikkat çeken konu diğer müttefik ülkelerin diplomatları, yüksek rütbeli subayları, eşleri ve diğer yöneticiler. Onlarla olan ilişkiler.
KONT OSTROROG YALISINDA KİMLER NASIL YAŞIYOR?
Günümüzde Rahmi Koç’un mülkiyetinde olan Kandilli’deki Comte Leon Ostrorog yalısı hatıralarda çok merkezi bir yer tutuyor.
Yalıda Fransız büyükelçisi Norman eşi Elizabeth ve Ahmet Arif Paşa (Sarıca) ailesi birlikte oturuyorlar. Her iki ailenin çocukları var. Ahmet Arif Paşa, Abdülhamid’in başmabeyncisi Eğribozlu Sarıca Ragıp Paşa’nın kardeşi. İlginç bir şekilde Atina’da tıp okumuş. Arif Paşa’nın bir köşkü Moda’da buluyor. Günümüzde Ayşegül Sarıca’nın ikametgahı.
Ahmet Arif Paşa genç bir hanım ile evli. Eşi 35 yaşında. Kendisi 80. İki çocukları var. Paşa bir süre sonra yalıda ölüyor. Genç eşinin saraydan çıkma olduğu söyleniyor.
Aralarda Kontes Ostrorog’dan ve yakışıklı çocuklarından bahsediliyor. Ama Kont ortada yok. Güçlü bir ihtimalle Avrupa’da başka işlerle meşgul olmalı. Kendisi Polonya asıllı bir Fransız. İttihat ve Terakki hukuk reformları için layihalar hazırlamış önemli bir hukukçu. Devrimden sonra “The Angora Reform” kitabının yazarı.
Yalıda Ahmet Arif Paşa ailesi, Fransız büyükelçinin ailesi ile nasıl birliktke oturuyor pek belli değil. Rahmi Koç yalıyı Kontun mirasçılarından aldığını göre mülkiyet 2000’lere kadar o ailede kalmış. Yalının Haremlik ve Selamlık bölümleriiki ailenin bir arada yaşamasına imkan veriyor. Yalının toplam yaşam alanı 684 metre kare.
Büyük bir ihtimalle selamlık tarafında oturuyor Arif paşa. Yalıya Küçüksu Kasrı tarafından dikkatle baktığınız da geçişli iki bina olduğunu anlarsınız. Küçük olan Selamlık binasıdır.
Yalıda sünnet, evlilik, cenaze törenleri yapılıyor. Önemli diplomatik misafirler ağırlanıyor.
Osmanlının son döneminin meşhur hadım Selim Ağası yalının hizmet kadrosunda. Sanırım Arif Paşa üzerinden bir bağlantı ile.
Bir tarafta Rus mültecilerin hayata tutunma çabaları, öte yandan müttefik yöneticilerinin kendi aralarındaki çelişkiler kitaba yansımış.
AMİRAL CHARLES HENRİ DUMESNİL KİM?
Kitabın yazarı Vera’nın eşi Amiral Dumesnil, Fransanın Yakın doğu filosunun komutanı. İki önemli olayda yer almış. Biri Kırım’ın tahliyesi. (1920) Kadınlı erkekli 150.000 kişiyiKaradenizi baştan başa katederek İstanbul’a ulaştırmış. Gemiler ağzına kadar dolu olmalı. Bazı gemiler yolda arıza yapıyor ve yedekte çekilerek getiriliyorlar.
Nakil sırasında torpidolardan biri alabora olmuş ve batmış. Açık denizde kayıplara karışmış. Kafile yola devam etmiş. Amiral böylesine büyük bir operasyonu yönetmiş.
Şehir civarında mülteciler için kamplar kurulmuş. Maltepe, Yıldız, Gülhane, Tarabya, Taksim, Selimiye ve Zeytinburnu . Gemilerde kalan insanlar da var. Kaynakları son derece sınırlı bir şehrin bu kadar büyük bir insan kitlesini barındırması besleyebilmesi ciddi sıkıntılar yaratacak.
İkinci misyonu ise İzmir yangınına müdahalesi. Ve bir rapor hazırlaması. (1922)
İSTANBUL’DA FRANSIZ OKULLARI
Elizabeth’in Christine adında bir kızı var. Onu Notre Dame de Sion’a vermişler. Eğitimden çok memnunlar. Türkiye’deki Fransız okulları Katolik ya da Lazarist. Osmanlı hükümeti savaş boyunca yabancı okulları kapatmamış. Eğitim – öğretim faaliyetlerine izin verilmiş.
ELIZABETH KANDİLLİ’DEN BEBEK’E YÜZEREK GEÇİYOR
Fransız büyükelçinin eşi Elizabeth iyi bir yüzücü. Kandilli Bebek arasını yüzerek geçebiliyor. O da Veragibi Rus asıllı.
Boğazda akıntıyla İstanbul Boğazından Marmara’ya geçen at ölüleri var. Bunlar savaş sırasında ölmüş ve Karadeniz sahillerinden gelmiş olmalılar. Vera Elizabeth’in bunlara duba gibi tutunarak karşıya geçtiğini yazıyor.
VERA’NIN GÖZÜNDEN MÜTAREKE İSTANBUL'U
Savaşın galipleri Osmanlı hükümeti nezdinde (İstanbul’a) Yüksek komiserler atıyor. Bu diplomatik bir görev. Askeri değil. Lozan barışına imza atanlar Rumbold ve Pelle gibi yüksek komiserler. Bir de askeri işgal yönetimi var. Harrington, Charpy, Montbelli gibi generaller en çok hatırlanan isimler.
Vera’nın eşi Fransız donanması komutanı Amiral Dumesnil. Kitapta diplomatlar, komutanlar ve eşleri ile ilgili kimisi abartılı epey hikaye mevcut .
Hatıraların son bölüm notlarından Amiral’in ölümünden sonra yazıldığı anlaşılıyor. (1946)
Kitabı okurken İstanbulu dolduran muhacir ve mültecilerin yarattığı kaos adeta bir film şeridi gibi geçiyor insanın gözünün önünden.
Beyoğlunda hafif toplarını sürükleyerek dolaşan Rus subaylarının yaratığı şaşkınlık, boğazya akıntıyla sürüklenen at ölüleri. Vera da Fransız elçi Normand’ın eşi gibi bir Rus aristokratı.
KİTAPTA SÜREKLİ BAHSEDİLEN ALEXANDRE KİM?
Kitapda epey söz edilen bir kişi Alex, ya da Alexandre, Fransız elçinin Rus eşinin kardeşi. Kırımdan hasta olarak İstanbul’a gelenlerden biri de o. Tedavi ediliyor. Kurtarılıyor. Alexandr daha sonra Ostorog yalısında evlendirilecek.
ŞEHİRDE SOSYAL ÇÖKÜNTÜ ORTAMI : NÜFUS YAPISI DEĞİŞİYOR
Birçok kışla göçmenlere tahsis edilmiş. Örneğin Davutpaşa kışlası çocuklu kadınlara, öksüz ve yetimlere tahsis edilmiş. Dünya savaşı devam ederken Anadolu’dan İstanbul’a Rum ve Ermeni göçü var. Kendilerini daha güvende hissettiklerinden olsa gerek.
Büyük zaferden sonra da bu defa Batı Anadolu Rumları Ege adalarına veya Bandırma-Erdek üzerinden İstanbul’a göç etmeye başladılar.
Lozan’da mübadele anlaşması yapılırken “etablis” tartışması buradan çıkacak. Etablis İstanbul’un yerlisi kimdir? Kim mübadele dışı tutulacak tartışması başlıyor. İstanbul’un yerlisi olmayan Patrik sınır dışı edilecek.
Diğer önemli bir nüfus hareketi Wrangel ordusunun Kırım’dan gelişidir. Wrangel ordusu, Don kazakları ve Beyaz Ordu’dan oluşuyordu. 1920 kasımında çoğunluğu Fransız gemilerinden oluşan bir filo ile tahliye edildiler. Sayıları 150.000 kişi civarında idi.
Mülteciler üç gün ayakta ve gayri insani koşullarda bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaşıyorlar. Sadece siviller için İstanbul civarında kamplar kuruluyor. Askerler Gelibolu ve Limni’ye gönderiliyorlar. Wrangel’in ailesi Heybeliada’ya yerleştiriliyor.
KIŞLALARIN MÜLTECİLERE TAHSİS EDİLMESİ
Taksim Topçu Kışlası, Davutpaşa Kışlası, Gümüşsuyu Kışlası, Dolmabahçe’nin arkasındaki Istabl-ı Amire (ahırlar ve barakalar) insanları barındırmak için kullanılmaya başlandı.
Elizabeth, yardıma muhtaç insanlar için şehirdeki bütün müttefik komutanlarla temas halindeydi. De Robeck ve Bristol ile görüşüyor: Çorba ve çay temini için. Gemilerdeki sahra tipi mutfakları kullanılmak üzere almayı başarıyor. Elizabeth girişken ve örgütçü bir kadın. Binlerce insana birkaç kap yemek ve çay temin edebilmek için uğraşıyor. Büyük ölçüde de başarılı oluyor.
Fransız arın nerede olduğunu tam anlayamadığım bir hastaneleri var. Adı Jean d’Arc Hastanesi. Belki de geçici bir hastane.
BİR RUS KADININ TRAJİK ÖLÜMÜ
İstanbul’da ölen mülteci Ruslar Ortodoks mezarlıklarına gömülüyorlar. Trajik bir ölüm Maria İvanova’nın ölümü. İvanova Kırım'daki büyük panikte sadece üzerindekilerle gemiye binebilmiş. Bazı kadınlar tedbirli davranmışlar. Mücevherlerini elbiselerinin içine dikerek gelmişler. Bu epey bir süre onları idare edebilmiş. İvanova ise yanına hiçbir şey alamamış. Bir barakada sefalet içinde ölmüş. Böyle bir çok insan hikayesi var. 20’ler İstanbul’unda.
BİR RUS GENERALİNİN HAZİN HİKAYESİ
Hatıralarda bahsedilen dramatik olaylardan biri de bir Rus generalin hikayesidir. General 1905 Rus-Japon savaşında bulunmuş. Kahramanca savaşmış. Mağlup Beyaz Rus ordusu ile İstanbul’a gelenler arasında. Yaşlı bir general olmalı. Mütareke İstanbulunda beş parasız sefil bir şekilde hayata tutunmaya gayret ediyor. Çalışacak iş bulamıyor. Vera, generalin en sonunda Paris’e gittiğini ve orada öldüğünü yazıyor. Mezarı ile ilgilenen bir kadından söz ediyor.
KİTAPTAKİ EN GÜZEL BAŞLIK: ÇİFT BAŞLI KARTAL ÖLÜMCÜL YARAYI ALINCA
Kitapta en beğendiğim başlık bu oldu. “Çift Başlı Kartal” malum Çarlık Rusya’yı sembolize ediyor.
“Çift başlı kartalın” subaylarından küçük bir grup ne sebeple olduğunu anlayamadığım bir şekilde mitralyözler ve bir topla gemilerini terkedip Pera’ya iniyorlar. Elle çekilebilir hafif bir dağ topu olmalı. Şöyle bir manzara tahayyül edebiliriz. Üniformalı küçük bir grup bir topu sürükleyerek Cadde-i Kebir’de dolaşıyorlar. Bu küçük çaplı bir Rus gösterisi de olabilir.
Bir süre sonra müttefik jandarması müdahale ediyor. Rus subaylarına nezaketle davrandıklarından eminim. Subayların hepsi Fransa’ya gitmek istiyor. Başka bir ülkeye değil.
LİMANDA KAZA: BİR GEMİ BATIYOR
Kırım’ın tahliyesinde kullanılan gemilerin bir kısmı İstanbul limanında demirlemiş durumda. Odesa’dan yolcu getiren bir İtalyan gemisi, Wrangel ordusundan bir kısmının barındığı gemiye çarpıyor. Gemi batıyor. Can kaybı da var. Demir atmış bir çok geminin olduğu düşünülürse; manevra alanının darlığının kazanın nedeni olabileceğini sanıyorum.
PİYASADA SAHTE PARALAR DOLAŞIYOR
İstanbul’da oldukça karışık bir ortam var. Her anlamda. Mülteci sorunları, İspanyol gribi, iaşe temini gibi. Devlet memurları maaş alamıyor. Babıali’nin elinde kaynak yok. Bunlara bir de sahte para olayları ekleniyor. Sahte para basan çeteler var. Büyükelçi ve eşi de bu paraların kurbanı olmuş. Onlara da kalp para verilmiş.
EVLİLİKLER ARTIYOR
Bu arada bir çok evlilik gerçekleşiyor. Beşeri hareketlilik çok yüksek işgal İstanbulunda. Bekar müttefik generalleri ilgi odağı. Bunlar muharebe meydanından gelen insanlar.
Örneğin general Pelle. Yeni kurulan Çek Cumhuriyetinde yüksek komiser. Sonra aynı görevle İstanbul’a gelecek. Bu Devlet, Avusturya-Macaristan imparatorluğunun dağılmasından sonra kurulan devletlerden biri. Prag’dan çok güzel bir kadınla İstanbul’a geliyor. Nişanlanmış olarak. General Pelle bu hanımla evlenecek. Lozan’ın ikinci döneminde Fransa’yı temsil edecek, anlaşmayı Fransa adına imza ettikten bir yıl sonra vefat edecek.
Pelle’nin Prag’dan getirdiği Çek güzeli hanımefendi müttefik kamuoyunu epey meşgul edecek.
Bir başka evlilik de Elizabeth’in kardeşi Alex’in evliliği. Alexandre Belgrad’da nişanlanmış. Taraflar Ortodoks. İstanbul’da evlenip Paris’e gitmek istiyorlar. Fakat geleneksel bir pürüz var. Bizdeki “iki bayram arası nikah olmaz “ gibi bir şey. Ortodokslarda iki Paskalya arası evlilik pek iyi karşılanmıyor.
Fakat evlenip Paris’e gitmekte aceleleri var. Patrik Efendi’den izin almak üzere Fener’e gittiklerinde yeni Patrik seçimine tesadüf ediyorlar. Alexander’ın Fener’e gittiği gün yeni seçilen Patrik IV. Meletios olmalı. Yaptığım araştırma neticesinde bu sonuca vardım. Tarih de vereyim: 25 Kasım 1921.
Patrik çiftin isteğini olumlu karşılıyor. Hemen evliliğe zaruret üzerine onay veriyor. Ostorog yalısında bu kez Ortodoks düğünü var. Düğün yemeğinde pancarlarla süslenmiş süt domuzu servis ediliyor. Misafirler çok seçkin insanlar. Böylece yalıda Arif Paşa’nın oğlunun dualı kuzu etli pilavlı sünnet merasiminden sonra bu kez Alexandre’ın domuzlu mükellef Ortodoks düğün yemeği veriliyor.
VERA’NIN GENERAL PELLE İLE İLGİLİ YANLIŞ İNTİBALARI
Verahatıralarında Yüksek Komiser General Pelle’nin 48 yaşında olduğunu yazmış. Generalin tam adı Maurice Cesar Joseph Pelle.Pelle resimlerde oldukça dinç gösteriyor. Eskilerin deyimi ile müheykel bir tipi var.1863 doğumlu. Lozan barışını imza ettikten bir süre sonra vefat etmiş. (1924)
General Lozan’ın ikinci tur görüşmelerine Yüksek Komiser sıfatıyla katılmıştı. Anlaşmayı Fransa adına imzalayan o.
General kadınların hayran olduğu biri. Entelektüel aynı zamanda. Candide’den birkaç sayfa ezbere okuyabildiğinden söz ediyor Vera.
YÜKSEK KOMİSER PELLE’NİN EVLİLİĞİNİN FRANSIZ KADINLAR TARAFINDAN ELEŞTİRİLMESİ
Maurice CesarJoseph Pelle, kadınların çok ilgisi çeken yakışıklı bir general. Prag’dan genç ve güzel bir Çek kızı ile dönünce “ sanki yeterince Fransız kız yokmuş gibi” diye eleştiriliyor. İstanbul’daki Fransız kadınlar ona kırgınlar. Pelle mütarekekonferanın toplanması ve Lozan’ın imzalanmasında önemli biri.
İSTANBUL’DA RUS MODASI
Ruslardan hizmet almak, eski bir Çarlık generalinin sürücülük yaptığı bir arabaya binmek, Rusların işlettiği bir restorana gitmek bir ayrıcalık olarak anlatılıyor.
Bir tarafta sefalette boğuşan Ruslar olduğu gibi İstanbul’un sosyal hayatında kendine yer edilen Ruslar da var. Florya civarında kadınlarla birlikte denize girilen ilk plaj Ruslar tarafından açılmış.
Pera sokaklarında yağlı boya, sulu boya portreler yapan, akordeon çalan, balalayka yapan Rusları görmek mümkün.
Kadınlar arasında şöyle bir rekabet var. Bir Rus soylusunun diktiği kostümü giymek. Bu epey sükse yapıyor. Hatta şöyle abartanlar da var: “Çarın sarayından çıkma soylu bir hanıma diktirdiğim elbise” denilebiliyor. Hakikaten terzilik yapan Rus kadınlar var.
Rus kadınlarla evlilikler de revaçta. Müttefik subayları Ruslarla çok ilgili görünüyorlar. Bu hiç şaşırtıcı değil. Bir Kafkas prensesin bir İngiliz ile evlendiğini ve damadın tam bir aşık ve centilmen olduğunu yazmış Vera.
DÜĞÜN KIYAFETLERİNDE ORİENTAL ÇİZGİLER
İstanbul müttefik işgali altında. Ama işgalciler önemli günlerde Türk kostümleri giymek istiyorlar. Özellikle kadınlar. Buna Şark modası demek daha doğru herhalde.
Arif Paşa’nın dul eşi (Paşa rahmetli oldu) Büyükelçinin eşi Elizabeth için Kapalıçarşı’dan iki yüz yıllık bir Osmanlı kadın kıyafeti alıyor. Herhalde Bedesten’den almış olmalı. Elizabeth’i Alex’in Ortodoks evllilik merasimine şahsen hazırlıyor. Saçlar örülüyor. Kolye ve bileziklerle bir kombin yapılıyor.
Düğüne Fransızlar, Amerikalılar, Polonyalılar, Ermeniler katılıyor. Türkler de davetli elbette. Onlar da büyük bir merak ve şevkle katılacaklar Kont Ostrorog yalısındaki merasime.
VERA’NIN SULTAN ABDÜLAZİZ-İMPARATORİÇE EUGENEI İLİŞKİSİNİ BÜYÜK AŞK HİKAYESİ GİBİ YAZMASI
Vera, Sultan Abdülaziz’in misafiri olarak İstanbul’da geçirdiği bir haftayı büyük bir aşk hikayesi olarak anlatması ilginç. Bu Türkiye’de de çok anlatılan bir hikayedir.
Abdülaziz Avrupa Seyahetine çıkmış tek Osmanlı padişahıdır. Şehzadelerden Abdülhamit Efendiyi de yanında götürmüştü. (II. Abdülhamit)Osmanlı Devletinin artık bir Avrupa devleti sayılması ve “Orient” merakı Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahetini ilgi odağı haline getirmişti. Resmi gerekçe 1867 Paris fuarıydı. Ama İngiltere, Hollanda ve Almanya’ya da gitti.
İmparatorie Eugene, Süveyş kanalının açılışına giderken İstanbul’a uğradı. Bir hafta Beylerbeyi Sarayında kaldı. 150 yıllık aşk dedikodusunun kaynağı bu seyahattir.
İNGİLİZLERLE MESAFELİ İLİŞKİLER
Her bir müttefik ülkenin kendine göre hesapları olduğundan birbirlerine karşı nazik ama mesafeliler. Lozan masasında her ülke kendi çıkarına göre tutum takınacak. Vera, resepsiyonlarda karşılaştığı Rumbold ve Harrington’dan söz ediyor. İtalyanlar genellikle küçümseniyorlar. Tören giysileri operet sanatçılarına benzetiliyor. Fransızlar Amerikalılar ile samimi İngilizlerle mesafeliler.
FRANSIZLARA ÖYKÜNEN ERMENİLER
Vera Ermenileri genellikle alaya alıyor. Ermeniler Fransızlara çok öykünüyorlarmış. Hatıralarda onlarla dalga geçen satırlar var. Kilikya’da Fransız kuvvetleri içinde Ermeni lejyonu olduğunu unutmayalım bu arada. Aksanları ve “gözlerinin yağımsı ışıltısı” onları ele veriyor diyor.
HEYBELİADA’DA PİKNİK: EŞEKTEN DÜŞEN AMİRAL
Müttefiklere verilen taahhüt gereğince Wrangel’in ordusu şehre çıkmıyor. Gelibolu ve Limni Adasında kamplara gönderiliyorlar. Şehre çıkabilenler bazı subaylar. Aileleri Heybeliada’ya yerleştirilmiş. Wrangel’in eşi ve çocukları da orada.
Wrangel ve Amiral Charles HenriDumesnil ile Kırım’ın tahliye günlerinden beri dostlar. Bir gün birlikte piknik yapmaya karar veriyorlar. Pikniği adanın en hakim noktasında yapmak düşüncesindeler. Bu da Saint GeorgeManastır’ı ve Ruhban okulu civarında bir yer herhalde. Herkes eşeklere biniyor. Amiral Dumesnil yokuşta eşekten düşüyor. Epey eğleniyorlar. General Wrangel o kadar uzun boylu ki eşeğin üstünden ayakları yere değiyor.
MÜTTEFİK GEMİLERİNDE VERİLEN DAVETLER
Müttefik gemilerinde yemekli, danslı partiler yapılıyor. Türkler bunlara hevesle katılıyorlar. Saray kadınları bu etkinliklerde bulunmayı seviyorlar. Çok istekliler böyle ortamlarda bulunmaya. En çok rağbette olan resepsiyonlar Amerikan gemilerinde olanlar.
Amiral Bristol ve eşi diğer müttefik çevrelerinde çok popüler simalar. Vera böyle anlatıyor. Herkes onlara Mark ve Helen diye hitap ediyor.
ARİF PAŞA’NIN OĞLU SÜNNET OLUYOR: KUZU ETLİ PİLAVLI YEMEĞE FRANSIZLAR DA DAVETLİ
Ahmet Arif Paşa’nın 12 yaşındaki oğlunun sünnet zamanı gelmiş. Sünnet olacak. Elizabeth merasime Madam Norman olarak davet ediliyor. Sünnetin dua ve yemek faslında bulunuyor. Serviste pilav ve kuzu eti var. Yemeği nefis olarak tarif ediyor. Genç paşazade çevreden 15 kadar çocukla birlikte sünnet ediliyor. Bu bir varlıklı müslüman geleneği. Aynı zamanda bir sevap kazanma yolu.
CLAUDE FARRERE’YE OSTOROG YALISININ BAHÇESİNDE RESEPSİYON VERİLİYOR
ClaudeFarrereTürklerin çok önemsediği bir isim. Dostumuz muamelesi görmüş her zaman. Eski bir deniz subayı. Anadolu hükümetinin de önemsediği biri. Fransız amirallik gemisi Waldeck Rousseau’da bir resepsiyonla ağırlanıyor önce. Barışı sağlamak üzere Anadolu hükümeti ile görüşmeye gidiyor. (Haziran 1922) Büyük Taarruz öncesinde İzmit- Adapazarı görüşmeleri var.
Farrere onuruna yalının bahçesinde yemek veriliyor. Ostorog yalısında. Gayet keyifli bir ortam var. Büyükelçinin kızı Christine ile merhum Arif Paşa’nın çocukları İclal ve Adnan’ın beyaz giysiler içinde bu seçkin davete katılmalarına izin veriliyor. Bu arada Madam Arif Paşa (merhum paşanın genç dul eşine böyle deniliyor artık) Farrere onuruna bir Türk müziği konseri tertip ediyor. Fransızlar şarkıları ve enstrümanları ilgiyle izliyorlar
MÜTAREKE VE AMİRAL GEMİSİNİN BARINDA KUTLAMA
Büyük Taarruzun zaferle sonuçlanması üzerine itilaf devletleri Fransa’nın İstanbul’daki yüksek komiseri Pelle’yi devreye soktular. Fransızlarla anlaşmıştık ve aramız iyiydi. Bu nedenle. Pelle İzmir’e geldi. Türk başkomutanı ile temas ederek Mütareke görüşmelerine zemin hazırladı.
Gazi’nin “ChanakAffair” manevrası İngilizlerle çatışmayı önledi. Mütareke görüşmeleri başladı.
Vera, Mudanya Konferansı ile ilgili bir çok şeyi yanlış biliyor. Örneğin başkomutanın tek kelime Fransızca bilmediği gibi. Halbuki büyük Atatürk’ün devre arkadaşlarının hepsinin üstünde Fransızca bilgisi var. Ali Fuat Paşa hariç. O Saint Joseph’de okumuş bir paşazade. Harbiye öğrenciliğinden beri buna çok önem vermiş. Kurmay olabilmek için. Fransızca okuma, yazma ve konuşma becerileri iyi düzeydi. İkinci yabancı dili Almanca.
Bayan Dumesnil, Mütarekenin Amiral gemisi Waldek Rousseau’da imzalandığını söylüyor.Tabii doğru değil. İmzalar atıldıktan sonra Türklerin Amiralin barındaki bütün içkileri tüketecek kadar neşeli olduklarından söz ediyor. Türk Başkomutanının en önemli kararları rakı eşliğinde aldığını yazıyor. Şöyle bitiriyor: Amiral gemisindeki içki koleksiyonu Türkler yüzünden tükenme tehlikesi geçirdi. Epey abartmış. Müzakerecimiz İsmet Paşa olduğuna göre içki tüketim iddiası fazlasıyla abartılı. İnönü, nezaketen bir kadeh içmiştir. Fazla değil.
GÜZEL İZMİR’İ KİMLER YAKMIŞ OLABİLİR?
Kurtuluştan birkaç gün sonra İzmir’de şehri büyük ölçüde tahrip eden bir yangın çıktı. Yangın kontrol altına alınamadı. Günlerce sürdü. Yangını şehirdeki gayrimüslim varlığını tamamen silmeye yönelik bir Türk operasyonu olduğunu ileri sürenler oldu. Hatta bu işin tertipçisinin Sakallı Nurettin Paşa olduğuna dair spekülasyon yapılmıştı. Nurettin Paşa, eski İzmir valisiydi. Milli Mücadeleye gönülsüz katılmış, Merkez ordusu kumandanı yapılmıştı. Kendisine İzmir fatihi diye kartvizit bastırmıştı.
İçinde Bristol ve Dumesnil’in olduğu bir tahkikat komisyonu kuruldu. Raporda Dumesnilşehri geri alan Türklerin bu işin müsebbibi olması mümkün değil diye yazmış. Yangının bir çok semtte aynı zamanda çıkmış olması olayın arkasında yağmacılar olduğuna işaret ediyordu. En güçlü ihtimal bu. Ordunun şehre girmesinden sonra panik ortamı var. Kaostan yararlanmak isteyen sabotajcılar yangın çıkarıyorlar. Sonra evleri yağmalıyorlar. En yüksek ihtimal bu. .
WRANGEL’İN GETİRDİĞİ RUS DONANMASINA NE OLDU?
Çarlık Rusya’nın Karadeniz donanması iç savaş sırasında Beyazların elindeydi. Gemilerin işe yarabilir durumda olanları İstanbul’a transferde kullanıldı. Donanma bir süre sonra bakımsız ve atıl kaldı. Wrangel Türkiye’den Sırbistan’a giderken o gemiler kullanıldı mı emin değilim. Donanma Fransızlar tarafından Tunus’un Bizerta limanında enterne edildi. Bir süre sonra Wrangel kendilerini iki yıl destekleyen Fransa’ya bu gemileri tazminat olarak verdi. Zaten yapabileceği başka bir şey yoktu. Gemilere binip Petersburg’u topa tutacak hali yoktu. Ordusu Sırbistan’da iaşe derdine düşmüştü.
Fransızlar da bir süre sonra çoğu artık iyice çürümeye başlayan gemileri sökülmek üzere ihaleye çıkardılar. Gemileri pazarlamak zor olmadı. Sanırım bu işten en fazla Fransız sermayesi kazanmış oldu. Gemiler bizim Yavuz zırhlısının akıbetine uğradılar. Fransız metal sanayiine geri dönüşüm malzemesi olarak satıldılar.
WRANGEL’İN BRÜKSEL’DE ANİ ÖLÜMÜ
Vera, General Wrangel’in Belçika’da ani ölümünden sonra (1928) Brüksel’de yapılan cenaze törenine katılmış, uzun uzun izlenimlerini yazmış.
Wrangel’in ölüm tarihi: 15 Mayıs 1928. Wrangel, İstanbul'dan ayrıldıktan sonra Sırbıstan'a gitmiş. Sırplar güney slavları ve Ruslar gibi Ortodokslar.
Sürgündeki diğer Ruslarla eski rejmi yeniden kurabileceklerini hayal etmişler. Hatta bir sürgünde hükümet kurmuşlar. İçlerinde Romanovlardan biri de var. Zamanla umutlar sönmüş. Wrangel bir maden mühendisi, ordusundan kendisine katılmak isteyenlerle birlikte Belçika’ya çalışmaya gitmişler.
Daha önceki bir yazımda belirtiğim üzere Wrangel şüpheli bir şekilde öldü. Bence Stalin ajanları tarafından zehirlenmiş olma ihtimali yüksek.
Vera’nın yazdıklarından Wrangel’in cenazesinin görkemli olduğu anlaşılıyor. Kortej bir kilometreyi bulmuş. Artık kömür ocaklarında maden işçisi olarak çalışan Kazaklar, komutanlarının ardından ilahiler söyleyerek hüzünlü bir şekilde yürümüşler.
VERA ABDÜLMECİD EFENDİ’Yİ HALİFE-SULTAN SANIYOR
İstanbul’dan ayrılmadan Abdülmecid Efendi’yi Dolmabahçe’de ziyaret eden Vera onu sultan olarak tanımlıyor. Hilafeti sultanlık olarak görüyor olmalı. Halifenin eşi ile tercüman vasıtasıyla görüşmüş. Birlikte kahve içmişler.
Vera’nın Abdülmecid Efendi ile hukuk nasıl başlıyor hatıratta pek belli değil. Abdülmecid Amiral ve eşinin ülkeden ayrılmalarına çok yakın bir zamanda halife oluyor.
Vera, Abdülmecid Efendi’yi Sultan II. Abdülmecid olarak yazıyor. Hilafet ve Saltanatı aynı şey sanıyor. Mavi gözlerinden ve ilerde bir mihrace ile evlenecek olan kızı Dürrüşehvar’dan söz ediyor.
Bilindiği gibi hilafet kaldırıldıktan sonra Abdülmecid Efendi Nice’e gitti. Çoğunlukla orada yaşadı. Mahlu halife Paris’e giderek Vera’ya sürpriz bir ziyaret yapmış.
VERA’NIN İSTANBUL’DAN AYRILIŞI
Vera’nın eşi Amiral Dumesnil 1923 Şubatında Brest Deniz komutanlığına atanmış ve İstanbul’dan ayrılmışlar. Amiral donanmaya ait bir gemi ile yeni görev yerine gitmiş, Vera Messageries Maritimes şirketine ait Pierre Loti gemisi ile Türkiye’den ayrılmış.
Çok Okunanlar

Üç erkek tarafından öldüresiye dövülen kadından şaşırtan karar

AKP'ye topuklayan Çerçioğlu'ndan CHP'ye şok suçlama!

Şamil Tayyar'dan 'yeni transferler geliyor' mesajı

Florence Nightingale - Taburcu

AKP’ye geçen Umut Yılmaz Gaziantep’te açıklamalarda bulundu

Devlet Bahçeli'den yeni hazırlık! Yeni 'açılım' için harekete geçti

Hakan Çakır’ın katilinin skandal görüntüleri ortaya çıktı

Mühendis koca kalmadı avukat koca verelim

Furkan Bölükbaşı hem erişim engeli yedi hem de saldırıya uğradı

'KANTAR’IN TOPUZU KAÇMIŞ!'