Yusuf Kemal kimdi?
Yusuf Kemal, ilk meşrutiyet parlamentosuna (1908) Kastamonu mebusu seçilmişti. İkinci mebusluğu son Osmanlı Mebusan meclisine yine aynı vilayetten oldu. Cumhuriyet meclislerinde Sinop'tan seçilmiştir.
Birinci Dünya savaşına kadar-milletvekiliğinden ayrılarak- yurtdışında öğrenci müfettişliği yaptı. Hukuk eğitimi görmüştü. Paris ve Londra’da doktora tezi üzerinde çalıştı. Doktorasını İktisat alanında yaptı. Cenevre Türk Yurdu çevresini kuranlardan biridir.
Savaş yıllarında İstanbul Darülfünununda ceza hukuku ve medeni hukuk hocalığı yaptı. İttihat ve Terakki içinde çok iyi eğitim almış, seçkin simalardan biriydi. Ancak kendisini günlük siyasi hayatın içinde göremeyiz. Bu milli mücadele ve cumhuriyet dönemi için de geçerlidir. Siyasetin içindedir. Ama ön safta değildir. Hep milletvekili seçilmiş ve bakanlık yapmış olmasına rağmen .
İLK HARİCİYE VEKİLİ BEKİR SAMİ BEY HAKKINDA
Bekir Sami, Sivas Kongresi ve Heyet-i Temsiliye üyeliğine Amasya Mülakatında Anadolu temsilciliğine rağmen – bana göre- millici sayılamaz. Batıyla uzlaşma yanlısı, eski bir diplomat ve vali idi. Daha da fazlasını ifade etmek gerekirse, Rauf Bey’le birlikte, Mustafa Kemal’in milli kurtuluş hareketi önderliğini hep engellemeye çalışmışlardı.
Müdafaa-Hukuk’un içinde, self-determinasyoncu değil, uzlaşmacı fraksiyonu temsil eder. TBMM’nin İcra Vekillerinin Sureti İntıhabı Hakkında Kanununu kabulünden sonra yapılan ilk seçimde yüksek bir oy nispetiyle Hariciye Vekili seçilmesi geçmiş kariyeri ile ilgiliydi. İlk Moskova görüşmelerinde güven vermeyen tutumu, Londra konferansında TBMM’nin verdiği siyasi veçhe doğrultusunda davranmaması görevden affına neden oldu. Bu tavırlarını iki sebebe bağlayabiliriz. Rusya karşısındaki tutumu; babası Musa Paşa, Rus ordusunda generalliğe kadar yükselmiş bir Oset/Çerkes soylusu idi. 1860’ların sonunda Osmanlı’ya iltica etmişti. Bekir Sami, Mekteb-i Sultani’de ve Fransa’da okumuş, Hariciye Nezaretine girmişti. İç savaşın devam ettiği bir ortamda Bolşeviklerle yakınlaşmak yerine- buna o zamanlar Şark Siyaseti deniyor- İtilaf devletleri ile uzlaşma siyasetini savunuyordu. Bu da Garp Siyasetiydi. Bekir Sami’nin Moskova ve Osetya’da izlediği tutum Rusyaları kuşkulandırmıştı. Londra’da imzaladığı anlaşmalar, Ankara hükümetinin “milliciliğine” aykırıydı. Doğrusu bu anlaşmaları imzalamaya cesaret etmesi incelenmeye değer. Bekir Sami’nin böyle bir tutum takınabilmesi 1921 yılının ilk aylarında Türkiye’de siyasi havanın ne kadar belirsiz/bulanık olduğunu gösterir. Büyük bir ihtimalle imza ettiği anlaşmaları meclise kabul ettirebileceğini düşünmüştü. Neticede Musa Paşazade Bekir Sami Bey Hariciye Vekaletinden affedildi. Cami Bey, Celaleddin Arif, Ahmet Rüstem bey örneklerinde olduğu gibi “Avrupa’da Türkiye’nin davasını anlatmak” resmi gerekçesiyle fiilen Ankara’dan uzaklaştırıldı. Uzun süre yurtdışında kaldı.
İlginç bir nokta, Gazi’nin onu İkinci Meclis için Tokat'tan adayı göstermesidir. Muhtemelen hariciye bürokrasisi içinden gelmesi, Kafkas kökenli olması, Çerkesler arasında çok muteber bir kişi olması gibi etmenler Bekir Sami’ye yeniden milletvekili seçilme şansını sağladı.
BEKİR SAMİ BEY'İN GÖREVDEN AFFI VE YUSUF KEMAL'İN BAKANLIĞI
Yusuf Kemal’in Anadolu hareketine katılması TBMM’nin kuruluşu aşamasında gerçekleşmişti. IV. Dönem Mebusan Meclisi üyeliği, Yusuf Kemal’i, Birinci Meclis’in doğal üyesi yapıyordu. Mebusan’ın müttefik baskınına uğraması ve Heyeti Temsiliye’nin tamimi üzerine-Dr. Rıza Nur ile birlikte- Anadolu’ya geçti. İlk İcra Vekilleri Heyeti seçimlerinde İktisat Vekili oldu.
MOSKOVA DELEGASYONU VE ANTLAŞMA
Hariciye Vekili Bekir Sami Kunduh’un Londra Konferansında bulunduğu sırada, Yusuf Kemal, Dr. Rıza Nur ve Ali Fuat Cebesoy Moskova’da Türk-Sovyet ilişkilerini rayına oturtmaya çalışıyorlardı. Bu Yusuf Kemal’in, ikinci Moskova görevi idi. Birincisinde , Meclisin açılmasından birkaç gün sonra Hariciye Vekili Bekir Sami Bey ile birlikte gitmişti.
Bekir Sami Bey, Ankara’da hayal kırıklığı yaratacak olan ikinci görevinden dönerken, İktisat Vekili Yusuf Kemal, eski Umum Kuvayı Milliye Komutanı Ali Fuat Paşa, ve eski Maarif Vekili Dr. Rıza Nur’dan oluşan heyet Moskova’dan anlaşma, para ve silah yardımı ile dönüyordu. Yusuf Kemal Moskova Antlaşmasını başdelege sıfatıyla imzalamıştı.
Bunun yarattığı olumlu havayla daha Ankara’ya dönmeden Hariciye Vekili seçildi. Burada hatırlatılması gereken nokta şu ki, o tarihte artık 47 sayılı Namzetlik yasası yürürlükteydi. Seçimin TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın gösterdiği adaylar arasından yapılması gerekiyordu. 16.5.1921 tarihinde 174/197 oyla TBMM’nin ikinci hariciye vekili oldu. Moskova’dan 10 Mayısta ayrılmış, Haziranda Ankara’ya ulaşmıştı.
Yusuf Kemal, 244 sayılı kanun çıktıktan sonra tekrar hariciye vekili olacaktı. (12. 7. 1922’de yapılan seçimle 198/203 oyla) Bu sonuçlardan anlaşılacağı üzere, Moskova Antlaşmasından sonra Meclisin büyük bir çoğunlukla desteklediği Hariciye Vekili olmuştu.
Yusuf Kemal ve Moskova Heyeti, Kafkaslar üzerinden (muhtemelen Moskova- Tiflis-Batum) Anadolu’ya ulaştılar. Samsun limanı güzergahıyla Ankara’ya dönülecekti. Fakat bu arada, İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek isteyen Fransız temsilci Franklin Bouillon’u beklemesi ve onunla birlikte Ankaraya gelmesi talimatını aldı. Böylece Moskova’dan gelen Türkiye heyeti, İstanbul’dan gelen Fransız heyetiyle Samsun’da mülaki oldu. Fransızlarla görüşmelerden hemen bir sonuç alınamadı. Sakarya Savaşının zaferle sonuçlanması, Fransızları ikna edecekti. Sonuçta, Fransa İtilaftan koparak, gerekirse aynı barış yapabileceği anlamına gelen Ankara İtilafnamesini imzaladı. İmzacılar Franlin Bouillon, Yusuf Kemal Tengirşenk.
SOVYETLERLE İLİŞKİLERİN ARTMASI VE RESİMLERDE YUSUF KEMAL
Frunze’nin (Sovyet temsilcisi/Ukrayna kızıl ordu komutanı ) uzun Türkiye ziyaretinden sonra, Sovyetler, Aralov’u büyükelçi olarak atadılar. Aralov, Ilgın manevraları ve Akşehir İstasyonu resimlerinde İbrahim Abilov ile birlikte başkomutanın yanında görünür. Yusuf Kemal de Ankara resimlerinde Sovyet Rusya temsilcileri, Sosyalist Azerbaycan Cumhuriyeti temsilcisi Abilov, Fevzi Paşa ve Mustafa Kemal Paşa ile birlikte görünür.
SAKARYA'DAN SONRA İNGİLTERE'NİN TUTUM DEĞİŞİKLİĞİ
İttifakın fiilen dağılması karşısında İngilizler pozisyonlarını gözden geçirmek zorunda kaldılar.Türk Yunan savaşında tarafsızlıklarını ilan ettiler. Malta sürgünlerini mübadele karşılığı salıverdiler. Mütareke sonrası durum şöyle bir noktaya evrilmiş oldu. Türkleri Sevr koşullarında barışa zorlama ittifakı fiilen dağıldı. İtalya ittifaktan çoktan kopmuştu. Fransa da Ankara İtilafnamesi ile İngiltere’ye bu savaş artık senin sorunun demiş oluyordu. Ankara Hükümeti Sovyetlerle Moskova ve Kars antlaşmasıyla yeni bir statüko kurmuş, sınırlarını güvenceye almıştı. Böylece sahada sadece iki taraf kalmış oluyordu. Batı Anadolu ve Doğu Trakya’yı işgal altında tutan Yunanistan ve TBMM Hükümeti.
1922 başında genel durumu tahlil etmek gerekirse; öncelikle Malta sürgünleri dönmüştü. Bu askeri ve siyasi kadroların güç kazanması anlamına geliyordu. Anadolu hükümetinin eli güçlenmişti. Yakup Şevki, Ali İhsan Sabis paşalar gibi. Eski bakan ve milletvekilleri de gelmişti. Rauf Orbay , Ali Fethi Okyar gibi.
Rauf Bey, önce Nafıa Vekili oldu. Sonra İcra Vekilleri Heyeti Başkanı. Mustafa Kemal Paşa’nın Manastır Askeri Lisesinden beri arkadaşlarından olan Fethi Okyar, TBMM tarafından Dahiliye Vekili seçildi. Aynı mütarekeye girerken Müşir Ahmet İzzet Paşa kabinesinde olduğu gibi.
YUSUF KEMAL'İN AVRUPA BAŞKENTLERİNE BARIŞ TURU
Başkomutan bir taraftan nihai zaferi sağlayacak azami hazırlıkları yaparken, öte yandan bir barış hamlesi yaptı. Bundan elbette umutlu değildi. Ama, kutsal savaşımızın meşruiyeti açısından iyi bir siyasi manevraydı.
Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey, Mustafa Kemal’in talimatıyla, İstanbul üzerinden, Yunan işgal ordusunun Anadolu’dan tahliye ettirilmesi şartıyla “barış konferansına” katılma tezini anlatmak üzere Avrupa başkentlerine gönderildi. Ankara Hükümeti, Hariciye Vekilini İstanbul’a göndererek, müttefiklerin Ankara- İstanbul ikiliğinden yararlanma imkanını ortadan kaldırmak niyetindeydi. İstanbul’da Sadrazam Tevfik Paşa ve Hariciye Nazırı Müşir Ahmet İzzet Paşa ise, hilafet ve saltanat hukukunu güvence altına almak derdindeydiler. Hatta açıkça Cumhuriyet yapmayacaksınız değil mi? sorusu sorulacaktı.
Yusuf Kemal, İstanbul’dan bir gemi ile Marsilya’ya hareket etmeden, müttefik yüksek komiserleri, Rumbold, Pelle ve Amiral Bristol ile görüştü. Hariciye Nazırı İzzet Paşa, kırgın akrabaları barıştırmaya çalışan aile büyüğü gayretiyle, Yusuf Kemal’i Sultan Vahdettin ile görüştürdü. Oysa ki Mustafa Kemal, görüşmeyi zaten kabul etmişti. Amaç padişaha, Avrupa’ya gitmeden önce Anadolu hareketinin meşruluğunu onaylatmaktı. Sonraki hamleler zaman ve zemine göre ayarlanabilirdi. Vahdettin gözleri kapalı dinledi gelen ziyaretçiyi. 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gitmeden yaptığı ziyarette olduğu gibi. Benzer bir gözler kapalı kabul, 1920 başında Rauf Bey -Felah-ı Vatan grubu ziyaretinde olmuştu.
YUSUF KEMAL'İN PADİŞAHIN HUZURUNA ÇIKMASININ TEPKİSİYLE KARŞILANMASI
Meclis’te Yusuf Kemal’in padişahın huzuruna çıkmayı kabul etmesi tepki ile karşılandı. 6 Martta vekalet vekilinin hazır bulunduğu görüşmede, öfkeli mebuslar “ Madem ki padişah esirdir. Öyleyse esirle değil efendi ile (müttefikler kast edliyor) görüşmek gerekir” diyorlardı. Nisabı Müzakere Kanunundan beri böyle bir argüman geliştirilmişti. Meclis kendisini halifesi esir düşmüş “icmayı ümmet” olarak tarif ediyordu.
Bir taraftan da bu düşünce ile hiçbir şekilde kabili telif olmayacak şekilde Teşkilatı Esasiye Kanununda “hakimiyetin millette” olduğu ve milli hakimiyetin mecliste tecelli ve temerküz ettiği yazılı idi. Dahası, Türkiye Devleti’nin Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunduğu ilan ediliyordu. Yani bir Türkiye Devleti vardı. Osmanlı Devleti değil. Neticede, Mustafa Kemal Paşa’nın müdahalesi ise durum yatıştırıldı. Görüşmenin milli dava için taktik maksatla yapıldığı- kerhen- kabul edildi.
Müttefik işgali altındaki İstanbul’dan , Yusuf Kemal’i Marsilya’ya götürecek gemiye Türk bayrağı çekmek, pasaport kontrolü yapacak İngiliz subaylarını güverteye ayağına getirtmek gibi millici gösterilerle yola çıkıldı.
Türk Hariciye Vekilini Marsilya’da Franklin Bouillon karşıladı. Kendisi ile ilk kez 1921 Haziranında Samsun’da karşılaşmışlardı. Aralarında dostane bir ilişki gelişmişti. Hariciye Vekili, 9 Mart’a kadar, Poincare dahil Fransa turunu tamamladı. Sonra Londra’ya geçti. Londra turu da gayet olumlu bir hava da geçti. İngilizler iyice yumuşamışlardı. Savaşa bir son verelim artık, bu iş çok uzadı. Barışa herkesin ihtiyacı var havasındaydılar. Ama hiçbir taviz vermeye niyetleri yoktu. 21 Mart’ta Londra’dan Paris’e döndü. 3 Nisan’da Ankara’ya döndü.
Londra’da barışa istekli basın Yusuf Kemal’e özel ilgi gösterdi. Daily Telegraph gazetesi uzun bir mülakat yayınladı. Çok övücü ifadeler kullanıldı hakkında. Çiçerin ile Moskova’da görüştüğünü, Bouillon ile anlaştığını, selefi gibi bir adam olmadığını (Bekir Sami kastediliyor) söylüyorlardı. Boyu kısa ama fikirleri yüksek bir şahsiyet olduğundan söz ediliyordu. Mustafa Kemal’in sağ kolu olduğu vurgulanıyordu. Yusuf Kemal, Nihat Reşat Belger ile birlikte Lord Curzonla görüştü. Türklerin savaşa son verme düşüncelerini samimiyetle açıkladı.
Arnold Toynbee, Yusuf Kemal Heyetini yemeğe davet etti. Yemekte Lawrence de vardı. Lawrence Arap vilayetleriyle ilgili itiraflarda bulundu. Ortam çok entelektüeldi. Masada İngiliz standartlarında bir servis vardı.
Sonuçta Ankara Hükümeti, hariciye vekili aracılığı ile “ulusların kendi kaderlerini tayin ilkesi” zemininde bir kez daha barış talebini tekrarlamış oldu. Herkes barışı istiyordu. Görüşmeler hep çok medeni bir havada geçiyordu. Ama Türklerin hukukunu teslim etmeye gelince sessizlik hakim oluyordu.
ALİ FETHİ BEY'DEN SON BARIŞ TURU
Atatürk, Yusuf Kemal’i görevlendirdiği üzere Fethi Bey’i- bence bu kez bir oyalama ve şaşırtma taktiği olarak – gayrı resmi bir şekilde Avrupa başkentlerine gönderdi. Fethi’ye 3 Temmuz 1922’de tedavi olmak için mezuniyet verildi. TBMM’nin milletvekiline izin vermesi anlamına geliyor mezuniyet ifadesi. Avrupa’da gayri resmi temaslarda bulunarak bir ay sonra Londraya ulaştı. Fethi’nin iki yıl Malta’da İngilizlerin elinde sürgün/tutsak kaldığını da bu arada hatırlayalım. (1919-1921) Temmuz ve Ağustos aylarını bu şekilde geçirdi. İngiliz hariciyesi kendisini oyaladı, randevu vermedi. Oysa ki gerçekte Türk karargahının taarruz öncesi İngilizleri oyaladığı kısa bir süre sonra anlaşılacaktı. Büyük Tarruz başlağında Fethi Bey Avrupadaydı.
DEĞERLENDİRMELER
Hariciye vekaleti, ülkenin önemli bir kısmının düşman işgali altında bulunduğu bir ortamda çok zor koşullarda çalıştı. İlk bakan Bekir Sami Bey, gerçekte Batıcı politikaları savunan (Garp siyaseti) düşman güçler karşısında kesin askeri üstünlük sağlanabileceğine inanmayan hariciyede orta düzeyde kariyer yapmış eski bir diplomat ve vali idi.
Heyeti Temsiliye üyesi olması, geçmiş kariyeri gibi nedenlerle Hariciye vekili seçilmişti. 1920 Mayısından 1921 Martına kadar görevde kaldı. Kafkas kökenliydi Çok küçük bir bebek iken (1860’lar) ailesi 5.000 kişilik bir Çeçen-Oset-Çerkes-Kabartey topluluğuyla Anadolu'ya geçmişti.
Öğrenimini Mekteb-i Sultani ve Fransa’da yapmıştı. O zamanlar çok fazla telaffuz edilen “şark mefkuresine” yakın biri değildi. Şark mefkuresi Batı karşıtlığından sosyalizme kadar yayılan geniş bir ideolojik alanı kapsıyordu.
Baştan itibaren Batıya karşı Bolşeviklerle ittifak yerine- Bolşeviklere karşı Batıyla ittifaktan yanaydı. Bunun üzerinden bazı tavizler koparma politikasını tercih ediyordu. Moskova'dayken bunun planlarını yapmıştı. Rus istihbaratı tarafından bu girişimleri anlaşılınca Ankara ile Moskova arasında soğuk rüzgarlar esmişti. Görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Bekir Sami, heyetten ayrılarak Osetya’ya gitmişti. İfade ettiği gerekçe, orada kalmış, akrabalarıyla görüşmekti. Ama gerçek amacı-bence- İngilizlerin desteğiyle bir Kafkas Konfederasyonu kurmaktı. Belki de kendisinin de içinde/başında bulunacağı bir siyasi kombinezonun altyapısını, uygulanabilirliğini etüt etmişti. Batıyla uzlaşmadan yanaydı.
Yusuf Kemal Bey ise “millici” idi. Bu ifade hem kuvayı milliyeyi hem de müdafaa-ı hukuku kapsar. Bilgisi, becerisi, müzakere kabiliyeti Ruslar ve Fransızlar ve hatta İngilizler karşısında gösterdiği performans onu hükümette güçlü bir yere getirdi. TBMM Başkanı nezdinde de itibar kazandı.
Büyük Taarruz mütarekeden sonra kurulan uluslararası statükoyu tamamen yıktı. Yerle bir etti. Müttefikler böylesine kesin bir Türk zaferi beklemiyorlardı. İşgalci Yunan Ordusu işbirlikçi rumlar panik içindeydiler. İzmir limanındaki müttefik gemilerine sığınmaya çalışıyorlardı Türk başkomutanı muzaffer bir şekilde İzmir'e girdi. İstanbul'daki müttefik karargahı devreye girmek zorunda kaldı. Özellikle Fransız Pelle. Havayı yumuşatmak için.
Fransa'dan bir torpido gemisiyle- alelacele- Franlin Bouillon da geldi. Aynı gün Hariciye Vekili Yusuf Kemal ve başvekil Rauf Bey de İzmir'e ulaştılar. Hatırladığım kadarıyla ateşkesin koşullarını müttefik gemilerinde bekleyen yüksek komiserlerle yazışırken Fransızca metin konusunda başkomutanla aralarında bir sürtüşme olmuş, başkomutanın Fransızca bilgisini sınamasına kırılmış Yusuf Kemal.
Bırakışmayı İsmet Paşa başkanlığında bir heyet yürüttü. Mudanya Mütarekesini de TBMM Hükümeti adına o imzaladı. Bundan sonra ise Barış Konferansı'na kim katılacak tartışması başladı. 244 Sayılı İcraVekilleri yasası çıktıktan sonra Rauf Bey bir anlamda seçilmiş başbakan olmuştu. Bu kendisine bakanlar kurulunun doğal başkanı Mustafa Kemal Paşa karşısında güç kazandırmıştı.
Lozan'da başlayacak barış müzakerelerinde başdelege olmak konusunda çok istekli görünüyordu. İki nedenle. Birincisi Mondros'a imza atmış olmanın olumsuz imajını silmek düşüncesiydi. İkincisi ise, barışı imzalayan kişi olmak suretiyle Mustafa Kemal'in kredisini düşürmek hayaliydi. Aslında pekala Türkiye'yi Lozan'da Kurtuluş Savaşı boyunca Dışişleri bakanlığı yapmış olan Yusuf Kemal Tengirşenk temsil edebilirdi.
Ama Rauf Bey’in aşırı istekliliği ve mütarekeyi İsmet Paşa'nın yapması Atatürk'ün başka düşünceler içinde olduğunu gösteriyordu. Zafer kazanılmış, bütün koşullar değişmişti. Gazi, ne Rauf Bey’i ne de Yusuf Kemal’i bu işe memur etmek istemedi. Zaten Heyet-i murahhasayı TBMM tek tek oylama ile belirleyecekti. Hatta günlük harcırahları bile.
Muzaffer başkomutan-bana göre- müzakere masasında de facto kendisi olmak istiyordu Bu da Türkiye Büyük Millet Meclisi adına mütarekeyi imzalayan İsmet Paşa’nın heyet başkanı olmasıyla mümkündü.
Yusuf Kemal bundan sonra geri çekildi. Uzun yıllardır devam eden ciddi bir sağlık sıkıntısı vardı. Tedavi olmak için Viyana’ya gitti. Tedaviden olumlu netice alınınca Londra temsilciliğine atadılar. Fakat milletvekiliği ile diplomatik görevin bağdaşmaması yasası çıkınca milletvekilliğini tercih etti. Ankara’ya döndü. Yusuf Kemal’i bundan sonra (inkılap hareketleri içinde) çok aktif bir siyasi pozisyonda görmüyoruz. 50'lere kadar hep milletvekili seçildi. 30’larda Adliye vekilliği de yaptı.
Asıl tercihi öğretim üyeliği oldu. Ankara Hukuk Fakültesi kurulduğu zamandan itibaren profesörlük yaptı. Türkiye İktisat tarihi ve Türk İnkılap tarihi dersleri verdi.İstanbul Darülfünununda da aynı dersleri veriyordu. Profesör olarak emekli oldu.
Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili olmakla birlikte (Ali Fuat Paşa gibi) Menderes ve Bayar'la çok yakın bir temas içinde olmadı. Hatta Halide Edip gibi DP’den ayrıldı. Kendisini en son 1961 Kurucu Meclisinde en yaşlı üye sıfatıyla başkanlık ederken hatırlıyoruz. Cumhuriyet devrinde, Yusuf Kemal’i, “siyasetin hummalı alanında” görmedik. Hep bir adım geride duruyordu. Ama kitabının adı gibi “Vatan Hizmetinde” kalmaya devam ederek.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza