Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6207
Dolar
Arrow
34,8656
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4914
Altın
Arrow
3046,0000
BIST
Arrow
10.131

Yusuf Kemal Tengirşenk’in Dışişleri Bakanlığı nasıl yorumlanmalı?

Yusuf Kemal kimdi? 

Yusuf Kemal, ilk meşrutiyet parlamentosuna (1908) Kastamonu mebusu seçilmişti. İkinci mebusluğu son Osmanlı Mebusan meclisine yine aynı vilayetten oldu. Cumhuriyet meclislerinde Sinop'tan seçilmiştir. 

Birinci Dünya savaşına kadar-milletvekiliğinden ayrılarak- yurtdışında öğrenci müfettişliği yaptı. Hukuk eğitimi görmüştü. Paris ve Londra’da doktora tezi üzerinde çalıştı. Doktorasını İktisat alanında yaptı. Cenevre Türk Yurdu çevresini kuranlardan biridir. 

Savaş yıllarında İstanbul Darülfünununda ceza hukuku ve medeni hukuk hocalığı yaptı. İttihat ve Terakki içinde çok iyi eğitim almış, seçkin   simalardan biriydi. Ancak kendisini günlük siyasi hayatın içinde göremeyiz. Bu milli mücadele ve cumhuriyet dönemi için de geçerlidir. Siyasetin  içindedir. Ama ön safta değildir. Hep milletvekili seçilmiş ve bakanlık  yapmış olmasına rağmen .

İLK HARİCİYE VEKİLİ BEKİR SAMİ BEY HAKKINDA  

Bekir Sami, Sivas Kongresi ve  Heyet-i Temsiliye  üyeliğine  Amasya Mülakatında Anadolu  temsilciliğine rağmen – bana göre- millici  sayılamaz.  Batıyla uzlaşma  yanlısı,  eski  bir diplomat ve vali idi. Daha da fazlasını ifade etmek gerekirse, Rauf Bey’le birlikte, Mustafa Kemal’in milli  kurtuluş  hareketi  önderliğini hep engellemeye  çalışmışlardı. 

Müdafaa-Hukuk’un içinde,  self-determinasyoncu değil,  uzlaşmacı fraksiyonu  temsil eder. TBMM’nin  İcra Vekillerinin Sureti İntıhabı Hakkında Kanununu  kabulünden sonra  yapılan ilk seçimde yüksek  bir oy  nispetiyle Hariciye Vekili   seçilmesi geçmiş  kariyeri ile ilgiliydi. İlk Moskova görüşmelerinde güven  vermeyen tutumu, Londra konferansında TBMM’nin verdiği  siyasi veçhe doğrultusunda  davranmaması görevden affına neden oldu. Bu tavırlarını iki  sebebe bağlayabiliriz.  Rusya karşısındaki tutumu;   babası Musa Paşa, Rus ordusunda  generalliğe kadar  yükselmiş bir  Oset/Çerkes  soylusu  idi.  1860’ların  sonunda Osmanlı’ya  iltica etmişti.  Bekir Sami, Mekteb-i Sultani’de ve Fransa’da okumuş, Hariciye Nezaretine girmişti. İç savaşın devam ettiği  bir ortamda  Bolşeviklerle  yakınlaşmak  yerine- buna o zamanlar Şark Siyaseti  deniyor-  İtilaf devletleri  ile uzlaşma siyasetini  savunuyordu.  Bu da Garp  Siyasetiydi. Bekir Sami’nin Moskova ve Osetya’da izlediği  tutum  Rusyaları  kuşkulandırmıştı. Londra’da  imzaladığı  anlaşmalar, Ankara  hükümetinin  “milliciliğine”  aykırıydı. Doğrusu  bu  anlaşmaları  imzalamaya cesaret etmesi   incelenmeye  değer. Bekir Sami’nin  böyle bir tutum takınabilmesi  1921  yılının ilk  aylarında Türkiye’de  siyasi  havanın  ne kadar  belirsiz/bulanık olduğunu gösterir. Büyük  bir ihtimalle  imza ettiği  anlaşmaları  meclise kabul ettirebileceğini  düşünmüştü. Neticede Musa Paşazade Bekir Sami Bey Hariciye  Vekaletinden affedildi. Cami Bey, Celaleddin Arif, Ahmet Rüstem bey örneklerinde  olduğu gibi  “Avrupa’da Türkiye’nin davasını anlatmak” resmi gerekçesiyle fiilen Ankara’dan uzaklaştırıldı. Uzun süre yurtdışında  kaldı. 

İlginç bir  nokta,   Gazi’nin onu  İkinci Meclis için  Tokat'tan adayı göstermesidir.  Muhtemelen hariciye bürokrasisi içinden gelmesi,  Kafkas kökenli olması, Çerkesler arasında  çok muteber  bir kişi  olması gibi etmenler Bekir Sami’ye  yeniden milletvekili seçilme  şansını sağladı.  

BEKİR SAMİ BEY'İN GÖREVDEN AFFI VE YUSUF KEMAL'İN BAKANLIĞI 

Yusuf Kemal’in Anadolu hareketine  katılması   TBMM’nin kuruluşu  aşamasında gerçekleşmişti.   IV. Dönem  Mebusan Meclisi  üyeliği, Yusuf  Kemal’i,  Birinci Meclis’in doğal üyesi  yapıyordu. Mebusan’ın müttefik baskınına   uğraması  ve Heyeti Temsiliye’nin  tamimi  üzerine-Dr. Rıza   Nur ile birlikte- Anadolu’ya geçti. İlk  İcra Vekilleri Heyeti  seçimlerinde İktisat Vekili oldu. 

MOSKOVA DELEGASYONU VE ANTLAŞMA

Hariciye Vekili  Bekir Sami Kunduh’un Londra Konferansında bulunduğu sırada, Yusuf Kemal, Dr. Rıza Nur ve Ali Fuat Cebesoy Moskova’da Türk-Sovyet  ilişkilerini rayına  oturtmaya  çalışıyorlardı. Bu Yusuf Kemal’in,  ikinci Moskova görevi idi.  Birincisinde ,  Meclisin açılmasından birkaç  gün sonra  Hariciye Vekili Bekir Sami   Bey ile  birlikte gitmişti. 

Bekir Sami  Bey,  Ankara’da hayal kırıklığı  yaratacak olan  ikinci  görevinden dönerken,  İktisat  Vekili Yusuf Kemal,    eski Umum  Kuvayı  Milliye Komutanı  Ali Fuat  Paşa, ve eski Maarif Vekili Dr. Rıza Nur’dan oluşan heyet  Moskova’dan  anlaşma, para ve  silah  yardımı ile dönüyordu. Yusuf Kemal Moskova  Antlaşmasını  başdelege  sıfatıyla imzalamıştı. 

Bunun  yarattığı olumlu havayla  daha Ankara’ya dönmeden  Hariciye  Vekili seçildi.  Burada hatırlatılması  gereken nokta şu ki,  o tarihte artık 47 sayılı Namzetlik yasası  yürürlükteydi.  Seçimin TBMM  Başkanı  Mustafa Kemal Paşa’nın  gösterdiği   adaylar arasından yapılması gerekiyordu. 16.5.1921  tarihinde 174/197  oyla TBMM’nin ikinci  hariciye  vekili oldu. Moskova’dan 10 Mayısta ayrılmış, Haziranda Ankara’ya ulaşmıştı. 

Yusuf Kemal, 244  sayılı  kanun çıktıktan sonra tekrar  hariciye vekili olacaktı.    (12. 7. 1922’de yapılan seçimle 198/203  oyla)  Bu sonuçlardan anlaşılacağı üzere,  Moskova Antlaşmasından   sonra Meclisin büyük bir çoğunlukla desteklediği  Hariciye Vekili olmuştu. 

Yusuf Kemal ve  Moskova Heyeti, Kafkaslar üzerinden (muhtemelen Moskova- Tiflis-Batum) Anadolu’ya   ulaştılar. Samsun limanı  güzergahıyla Ankara’ya dönülecekti. Fakat bu arada, İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek isteyen  Fransız temsilci Franklin Bouillon’u beklemesi ve onunla birlikte Ankaraya  gelmesi  talimatını  aldı. Böylece Moskova’dan gelen  Türkiye  heyeti, İstanbul’dan gelen Fransız heyetiyle  Samsun’da  mülaki oldu.  Fransızlarla  görüşmelerden  hemen bir sonuç alınamadı. Sakarya  Savaşının  zaferle sonuçlanması,  Fransızları  ikna  edecekti.  Sonuçta, Fransa İtilaftan koparak, gerekirse  aynı barış yapabileceği  anlamına gelen Ankara   İtilafnamesini imzaladı. İmzacılar Franlin Bouillon, Yusuf Kemal Tengirşenk. 

SOVYETLERLE İLİŞKİLERİN ARTMASI VE RESİMLERDE YUSUF KEMAL 

Frunze’nin (Sovyet temsilcisi/Ukrayna  kızıl ordu  komutanı )  uzun Türkiye  ziyaretinden sonra, Sovyetler, Aralov’u   büyükelçi olarak atadılar. Aralov, Ilgın manevraları  ve Akşehir  İstasyonu  resimlerinde  İbrahim Abilov ile birlikte başkomutanın  yanında  görünür.  Yusuf Kemal  de Ankara  resimlerinde Sovyet  Rusya  temsilcileri, Sosyalist Azerbaycan  Cumhuriyeti   temsilcisi Abilov, Fevzi Paşa ve Mustafa Kemal Paşa ile birlikte görünür. 

SAKARYA'DAN SONRA İNGİLTERE'NİN TUTUM DEĞİŞİKLİĞİ 

İttifakın fiilen  dağılması karşısında İngilizler pozisyonlarını  gözden geçirmek zorunda kaldılar.Türk  Yunan savaşında tarafsızlıklarını   ilan ettiler. Malta sürgünlerini  mübadele  karşılığı  salıverdiler. Mütareke sonrası  durum  şöyle bir noktaya evrilmiş oldu. Türkleri  Sevr  koşullarında  barışa zorlama  ittifakı  fiilen dağıldı. İtalya ittifaktan çoktan kopmuştu.  Fransa da Ankara  İtilafnamesi ile İngiltere’ye  bu savaş artık senin  sorunun  demiş oluyordu.  Ankara Hükümeti Sovyetlerle  Moskova  ve Kars antlaşmasıyla yeni bir statüko  kurmuş,  sınırlarını güvenceye almıştı. Böylece  sahada sadece iki taraf kalmış oluyordu.  Batı Anadolu ve Doğu Trakya’yı  işgal altında tutan Yunanistan ve TBMM Hükümeti. 

1922  başında   genel durumu tahlil etmek  gerekirse; öncelikle  Malta sürgünleri dönmüştü.  Bu askeri ve siyasi kadroların güç kazanması anlamına geliyordu. Anadolu hükümetinin  eli güçlenmişti. Yakup Şevki, Ali İhsan Sabis  paşalar gibi. Eski bakan  ve milletvekilleri  de gelmişti.   Rauf Orbay , Ali Fethi Okyar gibi. 

Rauf Bey, önce Nafıa Vekili oldu. Sonra İcra Vekilleri Heyeti Başkanı.  Mustafa Kemal Paşa’nın  Manastır Askeri Lisesinden   beri  arkadaşlarından olan Fethi Okyar,  TBMM  tarafından Dahiliye Vekili  seçildi. Aynı  mütarekeye girerken Müşir Ahmet İzzet Paşa kabinesinde olduğu   gibi. 

YUSUF KEMAL'İN AVRUPA BAŞKENTLERİNE BARIŞ TURU

Başkomutan  bir taraftan  nihai  zaferi  sağlayacak  azami  hazırlıkları  yaparken, öte yandan bir barış hamlesi yaptı. Bundan  elbette umutlu değildi. Ama, kutsal savaşımızın  meşruiyeti açısından iyi  bir siyasi manevraydı. 

Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey, Mustafa Kemal’in talimatıyla, İstanbul üzerinden,  Yunan işgal ordusunun Anadolu’dan  tahliye ettirilmesi   şartıyla “barış konferansına” katılma tezini  anlatmak üzere  Avrupa  başkentlerine gönderildi.  Ankara Hükümeti, Hariciye Vekilini İstanbul’a göndererek, müttefiklerin  Ankara- İstanbul ikiliğinden  yararlanma  imkanını  ortadan kaldırmak niyetindeydi.  İstanbul’da Sadrazam Tevfik Paşa ve Hariciye Nazırı Müşir Ahmet İzzet Paşa ise,  hilafet ve saltanat  hukukunu  güvence altına  almak  derdindeydiler.  Hatta açıkça  Cumhuriyet yapmayacaksınız değil mi?  sorusu  sorulacaktı. 

Yusuf Kemal, İstanbul’dan bir gemi ile Marsilya’ya hareket etmeden, müttefik yüksek komiserleri, Rumbold, Pelle ve Amiral Bristol ile görüştü.  Hariciye Nazırı  İzzet Paşa, kırgın  akrabaları  barıştırmaya çalışan  aile büyüğü  gayretiyle, Yusuf Kemal’i Sultan  Vahdettin ile görüştürdü.  Oysa ki Mustafa Kemal, görüşmeyi  zaten  kabul etmişti.  Amaç  padişaha, Avrupa’ya gitmeden önce  Anadolu  hareketinin meşruluğunu onaylatmaktı. Sonraki hamleler zaman ve zemine göre  ayarlanabilirdi. Vahdettin  gözleri  kapalı dinledi gelen ziyaretçiyi.  1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın    Anadolu’ya gitmeden yaptığı ziyarette  olduğu gibi.  Benzer bir  gözler  kapalı kabul, 1920   başında Rauf  Bey -Felah-ı Vatan  grubu ziyaretinde olmuştu. 

YUSUF KEMAL'İN PADİŞAHIN HUZURUNA ÇIKMASININ TEPKİSİYLE KARŞILANMASI

Meclis’te Yusuf Kemal’in  padişahın huzuruna çıkmayı  kabul etmesi   tepki  ile karşılandı. 6 Martta vekalet vekilinin hazır bulunduğu görüşmede, öfkeli mebuslar  “ Madem ki  padişah esirdir. Öyleyse esirle değil efendi  ile (müttefikler kast edliyor) görüşmek  gerekir”  diyorlardı. Nisabı  Müzakere  Kanunundan beri böyle bir argüman geliştirilmişti. Meclis  kendisini  halifesi esir düşmüş “icmayı ümmet” olarak  tarif ediyordu. 

Bir taraftan da  bu düşünce ile hiçbir şekilde  kabili telif olmayacak şekilde  Teşkilatı  Esasiye Kanununda  “hakimiyetin  millette” olduğu ve milli hakimiyetin mecliste  tecelli ve temerküz ettiği  yazılı idi. Dahası, Türkiye Devleti’nin Büyük Millet Meclisi  tarafından idare olunduğu ilan ediliyordu. Yani bir Türkiye Devleti vardı. Osmanlı Devleti  değil.  Neticede, Mustafa Kemal Paşa’nın  müdahalesi ise   durum yatıştırıldı. Görüşmenin  milli dava için taktik maksatla yapıldığı- kerhen-  kabul edildi. 

Müttefik işgali altındaki  İstanbul’dan , Yusuf Kemal’i Marsilya’ya götürecek gemiye Türk bayrağı çekmek, pasaport kontrolü  yapacak İngiliz  subaylarını güverteye ayağına getirtmek gibi millici gösterilerle  yola çıkıldı. 

Türk Hariciye Vekilini Marsilya’da Franklin Bouillon karşıladı. Kendisi ile ilk kez 1921  Haziranında  Samsun’da karşılaşmışlardı. Aralarında dostane bir ilişki gelişmişti. Hariciye Vekili, 9 Mart’a kadar, Poincare dahil Fransa turunu  tamamladı. Sonra Londra’ya geçti. Londra turu da gayet olumlu  bir hava da geçti. İngilizler  iyice yumuşamışlardı. Savaşa   bir son verelim artık,  bu iş çok uzadı. Barışa herkesin  ihtiyacı var   havasındaydılar. Ama hiçbir  taviz vermeye  niyetleri yoktu.  21 Mart’ta  Londra’dan Paris’e   döndü. 3 Nisan’da Ankara’ya döndü. 

Londra’da  barışa istekli basın Yusuf Kemal’e  özel ilgi gösterdi. Daily Telegraph gazetesi  uzun bir mülakat  yayınladı. Çok övücü ifadeler  kullanıldı  hakkında. Çiçerin  ile Moskova’da  görüştüğünü, Bouillon ile anlaştığını,  selefi  gibi bir adam olmadığını (Bekir Sami kastediliyor)  söylüyorlardı.  Boyu kısa ama fikirleri yüksek bir şahsiyet olduğundan  söz ediliyordu.  Mustafa Kemal’in sağ kolu olduğu vurgulanıyordu.  Yusuf Kemal, Nihat Reşat Belger ile birlikte Lord Curzonla görüştü. Türklerin  savaşa  son verme düşüncelerini samimiyetle  açıkladı. 

Arnold Toynbee, Yusuf Kemal  Heyetini yemeğe  davet etti. Yemekte Lawrence de vardı.  Lawrence Arap vilayetleriyle ilgili itiraflarda  bulundu. Ortam çok entelektüeldi.  Masada   İngiliz  standartlarında bir servis vardı. 

Sonuçta Ankara Hükümeti, hariciye vekili aracılığı ile  “ulusların kendi kaderlerini  tayin ilkesi”  zemininde bir kez  daha  barış talebini  tekrarlamış oldu. Herkes  barışı istiyordu. Görüşmeler  hep  çok medeni  bir havada geçiyordu.   Ama Türklerin  hukukunu teslim etmeye gelince  sessizlik    hakim oluyordu. 

ALİ FETHİ BEY'DEN SON BARIŞ TURU 

Atatürk,  Yusuf Kemal’i görevlendirdiği üzere  Fethi Bey’i- bence bu kez bir  oyalama ve şaşırtma  taktiği  olarak – gayrı resmi bir şekilde  Avrupa başkentlerine gönderdi. Fethi’ye  3 Temmuz 1922’de tedavi olmak  için mezuniyet verildi.  TBMM’nin milletvekiline  izin vermesi anlamına geliyor mezuniyet  ifadesi.  Avrupa’da gayri resmi temaslarda bulunarak  bir ay sonra  Londraya ulaştı. Fethi’nin  iki yıl  Malta’da İngilizlerin elinde sürgün/tutsak kaldığını da bu arada  hatırlayalım. (1919-1921)  Temmuz ve Ağustos aylarını  bu şekilde geçirdi. İngiliz   hariciyesi  kendisini  oyaladı, randevu vermedi. Oysa ki  gerçekte  Türk  karargahının  taarruz öncesi  İngilizleri  oyaladığı kısa bir süre sonra anlaşılacaktı. Büyük Tarruz başlağında Fethi Bey Avrupadaydı. 

DEĞERLENDİRMELER 

Hariciye vekaleti, ülkenin önemli bir kısmının  düşman işgali altında  bulunduğu bir ortamda  çok zor koşullarda çalıştı. İlk  bakan  Bekir Sami Bey,  gerçekte Batıcı politikaları savunan (Garp siyaseti)   düşman güçler karşısında  kesin askeri üstünlük  sağlanabileceğine inanmayan   hariciyede  orta  düzeyde  kariyer yapmış  eski  bir diplomat ve vali idi. 

Heyeti Temsiliye üyesi olması,  geçmiş  kariyeri gibi nedenlerle   Hariciye  vekili  seçilmişti. 1920 Mayısından  1921  Martına kadar görevde kaldı. Kafkas kökenliydi  Çok küçük bir bebek  iken (1860’lar)  ailesi 5.000 kişilik bir  Çeçen-Oset-Çerkes-Kabartey topluluğuyla Anadolu'ya geçmişti. 

Öğrenimini Mekteb-i Sultani  ve Fransa’da yapmıştı. O zamanlar   çok fazla telaffuz edilen “şark  mefkuresine” yakın  biri değildi. Şark mefkuresi  Batı  karşıtlığından  sosyalizme kadar  yayılan geniş bir ideolojik alanı  kapsıyordu.

Baştan itibaren Batıya karşı Bolşeviklerle ittifak yerine- Bolşeviklere  karşı Batıyla ittifaktan yanaydı.  Bunun üzerinden bazı tavizler koparma politikasını tercih ediyordu.  Moskova'dayken bunun planlarını yapmıştı. Rus istihbaratı tarafından bu girişimleri anlaşılınca Ankara ile Moskova arasında soğuk rüzgarlar esmişti. Görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Bekir Sami, heyetten ayrılarak  Osetya’ya gitmişti.  İfade ettiği  gerekçe,  orada  kalmış,   akrabalarıyla görüşmekti.  Ama gerçek amacı-bence- İngilizlerin desteğiyle bir Kafkas Konfederasyonu kurmaktı. Belki de kendisinin de içinde/başında bulunacağı  bir siyasi kombinezonun altyapısını, uygulanabilirliğini  etüt etmişti.  Batıyla uzlaşmadan yanaydı. 

Yusuf Kemal Bey ise “millici” idi. Bu ifade hem   kuvayı milliyeyi  hem de  müdafaa-ı  hukuku  kapsar.  Bilgisi,  becerisi, müzakere kabiliyeti Ruslar ve Fransızlar ve hatta İngilizler karşısında gösterdiği performans  onu hükümette güçlü bir yere getirdi.  TBMM Başkanı nezdinde de itibar kazandı.

Büyük Taarruz  mütarekeden sonra kurulan uluslararası statükoyu tamamen yıktı. Yerle bir etti. Müttefikler böylesine kesin bir Türk zaferi beklemiyorlardı. İşgalci Yunan Ordusu işbirlikçi rumlar panik içindeydiler. İzmir limanındaki müttefik gemilerine sığınmaya çalışıyorlardı Türk başkomutanı muzaffer bir şekilde İzmir'e girdi. İstanbul'daki müttefik karargahı devreye girmek zorunda kaldı. Özellikle Fransız Pelle.  Havayı  yumuşatmak  için. 

Fransa'dan bir torpido gemisiyle- alelacele- Franlin  Bouillon  da geldi. Aynı gün Hariciye Vekili Yusuf Kemal ve başvekil  Rauf Bey de İzmir'e ulaştılar. Hatırladığım  kadarıyla ateşkesin koşullarını müttefik gemilerinde bekleyen yüksek komiserlerle yazışırken Fransızca metin konusunda başkomutanla  aralarında  bir sürtüşme olmuş,  başkomutanın Fransızca  bilgisini sınamasına  kırılmış Yusuf Kemal. 

Bırakışmayı İsmet Paşa başkanlığında bir heyet yürüttü. Mudanya Mütarekesini de TBMM Hükümeti adına o imzaladı. Bundan sonra ise Barış Konferansı'na kim katılacak tartışması başladı. 244 Sayılı İcraVekilleri  yasası çıktıktan sonra Rauf Bey bir anlamda seçilmiş başbakan olmuştu. Bu kendisine   bakanlar  kurulunun doğal başkanı Mustafa Kemal Paşa  karşısında güç kazandırmıştı. 

Lozan'da başlayacak barış müzakerelerinde  başdelege olmak konusunda  çok istekli görünüyordu. İki nedenle.  Birincisi Mondros'a imza atmış olmanın olumsuz  imajını silmek düşüncesiydi.  İkincisi ise, barışı  imzalayan kişi olmak suretiyle Mustafa Kemal'in kredisini düşürmek hayaliydi. Aslında pekala Türkiye'yi Lozan'da Kurtuluş Savaşı boyunca Dışişleri bakanlığı yapmış olan Yusuf Kemal Tengirşenk temsil edebilirdi.

 Ama Rauf Bey’in aşırı istekliliği ve mütarekeyi İsmet Paşa'nın yapması Atatürk'ün başka düşünceler içinde olduğunu gösteriyordu. Zafer kazanılmış,  bütün koşullar  değişmişti.   Gazi, ne Rauf Bey’i  ne de Yusuf Kemal’i  bu işe memur  etmek istemedi. Zaten Heyet-i  murahhasayı TBMM tek tek oylama  ile belirleyecekti. Hatta günlük harcırahları  bile. 

 Muzaffer başkomutan-bana göre-  müzakere masasında de facto kendisi olmak istiyordu Bu da Türkiye Büyük Millet Meclisi adına mütarekeyi imzalayan İsmet Paşa’nın heyet  başkanı olmasıyla  mümkündü. 

Yusuf Kemal bundan sonra geri çekildi. Uzun yıllardır  devam eden ciddi  bir sağlık  sıkıntısı vardı. Tedavi olmak  için Viyana’ya gitti.  Tedaviden olumlu  netice alınınca Londra temsilciliğine atadılar. Fakat milletvekiliği  ile  diplomatik görevin bağdaşmaması  yasası çıkınca milletvekilliğini tercih etti. Ankara’ya döndü. Yusuf Kemal’i bundan sonra (inkılap  hareketleri içinde) çok aktif bir siyasi pozisyonda görmüyoruz. 50'lere kadar hep milletvekili  seçildi. 30’larda Adliye  vekilliği de yaptı. 

Asıl tercihi öğretim üyeliği oldu. Ankara Hukuk Fakültesi kurulduğu zamandan itibaren  profesörlük yaptı.  Türkiye İktisat tarihi ve Türk İnkılap tarihi dersleri verdi.İstanbul Darülfünununda da aynı dersleri veriyordu. Profesör olarak emekli oldu.

Demokrat Parti listesinden  bağımsız milletvekili olmakla birlikte (Ali Fuat Paşa gibi) Menderes ve  Bayar'la çok yakın bir temas içinde olmadı. Hatta Halide Edip gibi  DP’den ayrıldı. Kendisini en son  1961 Kurucu Meclisinde   en yaşlı üye sıfatıyla başkanlık ederken  hatırlıyoruz. Cumhuriyet  devrinde, Yusuf Kemal’i,   “siyasetin   hummalı alanında” görmedik. Hep bir adım geride  duruyordu. Ama kitabının adı gibi “Vatan Hizmetinde” kalmaya  devam ederek.