AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA YALISINDA ZİYAFET
1700 yılının baharında boğazda henüz yeni yapılmış bir sahilhanede önemli bir misafir ağırlanıyordu. Bu Nemçe elçisiydi. Yani Habsburg Avusturyası. Yalı Anadoluhisarında idi. Kırmızı Yalı, Meşruta yalısı veya Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı diye bilinen yer.
Daha iki yıl önce Prens Eugene Zenta muharebesinde Osmanlı’yı yenmiş, sadrazam Elmas Mehmet Paşa dahil ümera ve vüzera savaş alanında kalmıştı.
Amcazade Hüseyin Paşa (Köprülü’nün yeğeni) şimdi barışı kurmakla meşguldü. Hem de biraz Avrupai usullerle.
Bu resepsiyon bir çok bakımdan Osmanlı diplomasisinden kopuşu simgeliyordu. Elçiye resepsiyon vermek, birlikte oturmak, yemek yemek , kafirle eşitliği kabul etmek demekti.
Amcazade Hüseyin Paşa, Zenta bozgunu öncesinde başka bir harekat planı öngörmüş ve haklı çıkmıştı. Şimdi Osmanlının bekası için başka bir yolu deniyordu. Bu savaş değil. Barış yoluydu.
ZENTA BOZGUNU VE ELMAS MEHMET PAŞA
Zenta günümüzde Sırbıstan Cumhuriyeti’nin Voyvodina bölgesinde küçük bir kasabadır. Osmanlı tarihi açısından son derece önemli bir muharebenin geçtiği bölgedir aynı zamanda.
Savaş meydanında kalanlar, Sadrazam Elmas Mehmet Paşa, Koca Cafer Paşa, Anadolu Beylerbeyi İbrahim Paşa, Rumeli Beylerbeyi Küçük Cafer Paşa, Diyarbakır, Adana, Maraş beylerbeyleri ve çok sayıda sancak beyi Avusturya topçu ateşi altında savaş meydanında kaldı.
Ordu Tisa ırmağını geçerken Prens Eugene tarafından idare edilen Habsburg ordusu tarafından baskına uğradı. Dört divan veziri, 30 yeniçeri ağası, 20.000’in üzerinde yeniçeri , köprü başındaki dar alanda topçu ateşi ile hayatını kaybetti. Bir kısmı da imha edilen köprüyle birlikte nehre düşerek boğuldu. 11 Eylül 1697.
Elmas Mehmet Paşa’nın sadaret mührü Avusturyalıların eline geçti. Günümüzde Viyana Harp Tarihi müzesinde sergilenmektedir. Yakışıklığı ve bahadırlığı tanınan Sadrazam Elmas Mehmet Paşa’nın nereye defnedildiği bile belli değildir. Harp meydanında kaldığında 36 yaşındaydı.
II. Mustafa savaş sonrası depresyona girmiş, istanbul'a dönünce kendini saraya kapatmıştı. Devlet, birçok paşayla birlikte, 87 top, 15 bin sığır, 7 bin at, binlerce deveyi kaybetmişti. Bunun yanısıra, 3,5 milyon gulden tutarında hazine Avusturyalıların eline geçmişti. Sadaret mührünün düşman eline geçmesi Osmanlılık açısından ağır bir travma olmuştu.
(Sadrazam Elmas Mehmet Paşa’nın mühürü :Viyana Harp Tarihi Müzesi)
SAVAŞ MECLİSİNDE KONUŞULANLAR
II. Viyana kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması ve Sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın Belgrad’da idamı Osmanlılık açısından tam bir travma oldu. Devlet-i Aliye’nin istikbali hakkında bir durum değerlendirilmesi yapıldı. 1695’te tahta çıkan Sultan II. Mustafa, ataları gibi ordunun başında sefere çıkmaya karar verdi. Yenilginin arızi olduğunu durumu “şahsen” düzeltebileceğini düşünüyordu. Ordu-yu Hümayun’u zafere ulaştırmak üzere Nemçe’ye doğru yola çıktı.
Savaş meclisi kurulduğunda, taarruzun yönü konusunda tartışma çıktı. Plana Belgrad muhafızı Amcazade Hüseyin Paşa itiraz etti. Muhalifi olduğu savaş planı kabul edildiğinde tehevvürle şöyle dediği rivayet ediliyor: “Veyl Devlet-i Ali Osman’ın haline”
Karar, Tisa nehri geçilerek Orta Macaristan üzerinden bir çevirme harekatı yapmak idi. Sonunda planın çok yanlış olduğu acı bir şekilde anlaşıldı. Zenta’da ordu bozguna uğradı. Bir süre sonra Hüseyin Paşa sadarete getirildi.
SAVAŞ MEYDANINDA LİNÇ EDİLEN SADRAZAM
Zenta’da, Tisa nehri geçişi sırasında baskına uğrayan Osmanlı Ordusunun başındaki sadrazam Elmas Mehmet Paşa, Yeniçerinin dağılmasını engellemek için, kurulan köprünün dubalarından bir kaçını kaldırttı. Olayı Defterdar Sarı Mehmet Paşa Zübde-i Vekayi’de şöyle anlatılıyor. “Paşa, hoyrat bahadırlık edip, yalın kılıç tabyadan inip ben ölümüne döğüşürüm. Siz cülke kırılınca cenk etmeden nereye gidersiniz bre melunlar diye birkaç yeniçeriyi kılıçla indirince” kapıkulu askeri onun nehri geçiş planı yüzünden felaketle karşılaştıklarını düşündüğünden “asker kendinden dilgir olup, bir kaşık kanına teşne idiler. Bu vakti gözetib, bu berzahlarda bizi gezdirip, akıbetinde bu belaya uğratmak, senin sui tedbirindir kahpe, dirin söyleşmekten ölün ile dilleşmek yeydir deyü söverek yeniçeri kılıç üşürüp parçaladılar.”
Bu sözlerin anlamı şu: Sadrazam kapıkulu askerleri tarafından linç edilmiştir.
ÇADIRDA İKİ AY BARIŞ MÜZAKERESİ
Karlofça, Tuna nehri üzerinde iskelesi olan ahalisi Sırp, küçük bir yerleşim bölgesidir. Tarihimiz açısından önemlidir. Avrupalıların Türk savaşları dediği savaşlar dizisine son veren barış anlaşmasının yapıldığı yerdir.
Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa, Merfizonlu Kara Mustafa Paşa ile (amcasının damadı) Viyana muhasarasında bulunmuştu. Viyana ve Zenta’da felaketi görmüştü. Bu nedenle devlet idaresinde radikal değişikliler yapmak istedi.
Savaş 16 yıldır devam ediyordu Devlet erkanı ve hükümdar ile durumu müzakere etti. Aslında “siyasi-askeri- iktisadi realite” anlaşılsın istiyordu. Vergilerin tahammül fersa olması, köylerin boşalması karşısında, ahalinin memnuniyetsizliği giderecek yolun sulh olduğuna ümera- vüzera ve ulemayı ikna etmeye çalıştı. Savaş artık ganimet ve toprak kazancı değil; tersine büyük askeri maliyetler, maddi ve beşeri zarar anlamına geliyordu.
Kırım Hanı Selim Giray, Şeyhülislam Feyzullah Efendi, Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri, Yeniçeri Ağası, Kul kethüdası ile müzakerelerden sonra sulh siyaseti kararı alındı. Birkaç yıl önce ataları gibi cenk etmeye karar vermiş olan Sultan II. Mustafa da ikna edildi.
İngiltere ve Hollanda Osmanlı ile savaşan Kutsal İttifaka dahil olmamışlardı. İstanbul’daki elçiler, İngiliz elçisi William Paget, Hollanda elçisi Jacques Kolyar’ın tavassutu ile taraflar barışı görüşmeye ikna edildiler.
Osmanlı müzakerecileri / murahhaslar Reisül küttap Rami Mehmet Efendi (sonra sadrazam ve paşa) ve Divanı Hümayun tercümanı Alexandre Mavrokordato Efendi olarak belirlendi. Mavrokordato, mahrem-i esrar-ı devlet ve büyükelçi sıfatıyla müzakerelerde bulundu. Murahhaslar ilke olarak. “Ala halihi” -mevcut statüko neyse o barışa geçişin ön koşulu olsun anlamına geliyor- durumunu savunacaklardı.
Edirne’de son durum değerlendirmesi yapıldıktan sonra sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa müzakerecileri önden Karlofça’ya gönderdi.
Arkadan büyük bir ordu ile Sofya yoluyla Belgrad’a gitti. Müzakereler böyle bir ortamda başladı.
Osmanlı karşısında koalisyonun bütün üye devletleri vardı. Avusturya, Kont Wolgang von Öttingen, Kont Leopold von Schlick, Luigi Marsigli, Lehistan, Kont Stanislos Malachowsky, Venedik Cumhuriyeti: Carlo Ruzzini, Lorenzo Fondra, Rusya : Propocios Bogdanovich Vazhnitsin tarafından temsil ediliyordu.
İlk olarak, görüşmelerin nasıl yapılacağına dair usul tartışması çıktı. Eşit dört girişi olan büyük bir çadırda toplanılması kabul edildi. Çadırın hazırlanması Rami Mehmet Paşa tarafından gerçekleştirildi.
Müzakerelere dair yapılan bir gravürde, toplantının bir masa etrafında olmasına rağmen iki Osmanlı temsilcisinin bir sedirde bağdaş kurmuş olarak oturdukları görülür. Osmanlı sandalyede oturmamakta, müzakerelere kendi koşullarında katılmaktadır.
(Karlofça müzakere çadırında oturma düzeni)
Kutsal ittifak Viyana bozgunundan sonra 1684’te kurulmuştu. Müzakerelerin başında ilke “elinde tuttuğun en son çizgi senindir” idi. Status Quo post bellum : Osmanlıca söyleyişle “ala halihi”
Uzun sınır tartışmaları sırasında müzakereler kopma noktasına geldiği zaman İngiliz elçisi Paget’in arabulucuk yaptığı anlaşılıyor.
Görüşmeler iki ay sürdü. 13 Kasım 1698’de başlayan görüşmeler iki ay sürdü. 26 Ocak 1699 günü çadırda imzalandı.
Sonuçta, fiilen ittifakın elinde bulunan 160.000 km kare toprağın kaybedildiği kabul edildi.
Rusya ile Karlofça’da barış yapılamadı. İki yıllık mütareke ile iktifa edildi. Ertesi yıl İstanbul’da (1770) ayrı barış yapıldı.
Sonuç alınıncaya Osmanlı delegeleleri masada çekingenlik, tededdüt göstermedi. Zaten barışı görüşmeye murahhaslar yola çıkarırken Sadrazamın arkadan bir ordu ile Belgrad’a kadar gelmesi, gerekirse ikinci seçenek de kabul anlamına geliyordu.
Anlaşma Viyana, Varşova ve Venedik’te çok olumlu bir havada karşılanmadı. Mağlup Türklere haddinden fazla taviz verildiği şeklinde yorumlandı.
Anlaşmayı, Deferdar Sarı Menmet Paşa , Zübde-i Vakayiat’ta; Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Muahedeleri 1300-1920 başlıklı eserinde irdelediler.
KAFİRLE AYNI SOFRAYA OTURMAK
Anlaşma taraflarca imza edilmişti. Ama Nemçe (Avusturya) Osmanlı sultanının iradesini muhtevi metni önemsiyordu. Bunun için müzakerelerde Avusturyayı temsil eden Öttingen, İstanbul’a geldi. Muhtelen yanında Nemçe Kralının imzasını taşıyan metni getirmişti. Barış kesinleşince, Osmanlı tarihinde pek örneğine rastlanmayan yeni bir gelişme oldu. Bu Avrupai bir şeydi. Misafire resepsiyon vermek.
Köprülü’nün yeğeni, Amcazade Hüseyin Paşa- Avusturya elçisini yeni yaptırdığı yalısında bir ziyafetle ağırladı. Tarih : 29 Nisan 1700.
Anadoluhisarı Amcazade Hüseyin Paşa yalısında geçen bu olayı biraz irdelemek gerekir.
Bu Darülharp - Darülislam anlayışına göre yönetilen emperyal bir devlet için yeni bir tutumdu. Avusturya elçisi gösterişli bir törenle karşılandı. Yemeğe alındı. Bu kafirle birlikte sofraya oturmak demekti.
Geçmişte Osmanlı sultanı Avrupa krallarını kendisine denk kabul etmezdi.
Elçilerin huzura kabulü de yere çöktürme (adeta secde ettirme) biçiminde olurdu. Özellikle klasik asırlarda çöktürme ritüeli çok önemliydi. Bu, seni lütfen ve keremen huzuruma kabul ettim anlamına geliyordu.
Bu bir misafirlik değildi. Elçi Osmanlı ihtişamı ile tedirgin edilirdi. Bab-ı Hümayun’da başlayan huzura kabul gerilimi siyaset çeşmesi güzergahıyla korkuya çevirirdi. Bir iki infaza tesadüf edebilirdi. Bundan maksat Osmanlı’nın azametinin Avrupa’ya duyurulması idi.
Şimdi durum değişmiş, uzun yıllar savaşılmış bir devletin elçisi bir resepsiyonla ağırlanıyordu. Bu Osmanlılığa oldukça aykırı yeni bir tutumdu. Bunun arkasında Viyana ve Zenta bozgunları vardı. Osmanlı diplomatiği yeni bir dünyaya ayak basmış gibi görünüyordu.
Antlaşma incelendiğinde, genel olarak Osmanlı’nın aleyhine görünse de ittifakın tam bir galebesi sayılamaz. Büyük toprak kayıpları olsa da Osmanlı açısından stabil bir dönem başladı.
Barış sağlandıktan sonra yoğun bir diplomat trafiği görüldü. Avusturya, 1700 ‘de bir elçi gönderdi. Elçi dokuz ay Payitahttta kaldı. İkinci elçi de 1702’ye kadar İstanbul’daydı.
Venedik 1699 Haziranında Lorenzo Sarenzoyu elçi olarak görevlendirdi. Elçi geri dönmedi. Venedik Balyosu olarak İstanbul’da kalmaya devam etti. Lehistan Rafael de Vioniera’yı gönderdi.
Rusya, İstanbul’a Emalyan İgnatiyeviç başkanlığında bir heyet gönderdi. Heyet beş ay kaldı. Bir barış anlaşması imzalayarak geri döndü.
Karlofça, Osmanlı tarihinde uluslararası bir ittifakla yapılan ilk antlaşmadır. Bir tarafta Kutsal İttifak öbür tarafta sadece Osmanlı Devleti vardı.
Osmanı murahhasları müzakerelerde ittifakı bölmeye çalıştılar. Bunu kısmen başardılar da. Avusturya (Nemçe) üstünlüğünü, Lehistan, Venedik ve Rusya ile dengeledi.
KÖPRÜLÜ AİLESİ VE AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA
Amcazade Hüseyin Paşa, Köprülü’nün kardeşi Hasan Ağa’nın oğludur. Sadaret beş yıla yakın Amcazade’nin uhdesinde kaldı.
Köprülü ailesinin kökeni Makedonya Köprülü’ye dayanır. Köprülü Berat sancağına bağlı bir yerdi.
1656’da IV. Mehmet’in annesi Valide Turhan Sultan Devleti Köprülü’ye teslim etmişti. Köprülü ağır bir bunalımla karşı karşıya bulunan devleti çıkmazdan kurtardı.
Ondan sonra oğlu Fazıl Ahmet Paşa ve damadı Kara Mustafa Paşa da sadarete getirilmişti.
AMCAZADE YALISININ BENİM İÇİN ANLAMI
Çocukluğumda yalının önünden geçerken, bahçesinde minyatür boyutlarda basit malzeme ile yapılmış çok sayıda yazlık görürdüm. Çok yadırgardım. Meğer her biri Amcazade Vakfiye mütevellisi imiş bu kişiler.
Demokrat Parti kurucularından ve Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü bu ailedendir. Tanınmış medya simalarından Banu Güven ve kuzeni Mehveş Emin de bu aileye mensup. Vakıfname gereği hak sahibi 130 kişi bulunduğu söyleniyor. Mülkiyetin ne olduğunu büyüdükçe öğreniyor insan.
Yalıda, Nemçe (Avusturya) elçisi dışında, Leh elçisi, Rus elçisi, İran elçisi ve Sultan II. Mustafa ağırlanmış zaman içinde.
XX yüzyılın başında Pierre Loti, Fransız elçisinin eşi Madame Bompard, İngiliz elçisinin eşi Lady Lowter yalıyı kurtarmak için epey gayret sarfetmişler. Sanayi- yi Nefise Mektebi’nin (Akademi) öğrencileri renkli yaldızlı nakışları kopyalayarak bir katalog hazırlamışlar. Araya Dünya Savaşı, Türk bağımsızlık savaşı girince her şey kesintiye uğramış.
1947’de yalıyı çökmekten kurtarmak için bir tadilat projesi yapılmış, Topkapı sarayı mimarları tarafından restore edilmiş. Sınırlı imkanlarla. O tarihte yalının ayakta kalan tek bölümü Selamlık (Divanhane) idi. Hala daha öyledir. Topkapı Sarayından Yüksek mimar Cahide Aksel Tamer yalının daha fazla denize kaymasını putrellerle önlemiş, yaptığı işi, Arkitekt Dergisinin 1947 sayısında yayınlamıştır.
Babamla yalının önünde izmarit avına çıkardık. Rahmetli açısından Kırmızı Yalının önü verimli bir izmarit yatağıydı sadece. Burada bir not düşmeden geçemeyeceğim. İzmarit boğazın dip balıklarından biridir. Ancak yem ile tutulabilir. Yalının üzerinde oturduğu kaya izmaritler açısında korunaklı bir bölge oluşturur. Yalının önünde daima hafif bir akıntı vardır. Bu nedenle bir kişinin kürekte durması gerekir. Oltayla balığı yakalamaya çalışan kişiyle kürekteki kişi arasında senkron olması gerekir.
İşte bu izmarit vahasının yanı başında yükselen yalının divanhane pencerelerinden- birkaç yüzyıl önce -dışarıya henüz tam alışılamamış barışla mütenasip sesler yükseliyordu. Babam rahmetlinin favori izmarit bölgesi Kırmızı Yalı meğer ne günler yaşamıştı.
Resim kaynağı: Levent Civelekoğlu (Arkeoloji Türkiye)
YALININ SON DURUMU
Yalı ve arsası üzerinde vakıf mütevellisi, Vakıflar İdaresi, İBB arasında ihtilaflı durum devam ediyor. Ağaoğlu- mütevelli heyetinden- 2007’de , yalıyı restore edip işletmek üzere 25 yıllığına kiralamış, İBB meclisi ise, yalının arsasını yeşil alan kapsamına almış.
Karlofça barışının bir ziyafetle kutlandığından bu yana üç asırdan fazla zaman geçti. Yalının Divanhanesi hala ayakta. Hakkında verilecek doğru kararı bekliyor.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza