Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Düşman Ceza Hukukunun Son Mağduru: Ayşenur Arslan

Ceza hukuku araçsallaştırılıp, baskıcı ceza hukuku anlayışı egemen kılındığında, toplumdaki muhalif kesimlerin hedef seçilmesi kolaylaşmaktadır. Sanılanın aksine yargının siyasallaşması sadece totaliter rejimlerde olmaz. Totaliter olmayan rejimlerde de baskıcı ceza hukuku bir diğer ifadeyle düşman ceza hukuku uygulamalarının varlığı gözlemlenmektedir.

Geçtiğimiz hafta, fiile değil faile bakan düşman ceza hukukunu ele alarak, son mağdurlarından birisi olan değerli gazeteci-yazar Merdan Yanardağ’a verilen cezadan siz değerli okurlara bahsetmiştim. Bu hafta ise düşman ceza hukukunun yeni mağduru gazeteci Ayşenur Arslan ve gözaltı sürecini sizlere aktarmak istiyorum.

Ankara’da TBMM’nin yeni yasama açılışının yapılacağı gün, İçişleri Bakanlığı’nın Emniyet Genel Müdürlüğü giriş kapısı önünde bombalı bir terör saldırısı düzenlendi. İki saldırgandan biri üzerindeki patlayıcıyı infilak ettirdi, diğeri ise güvenlik güçlerince etkisiz hale getirildi. Saldırıda iki polis yaralandı. Onlara acil şifalar diliyoruz. 

Bu yapılan bombalı saldırıya yönelik sözleri nedeniyle hakkında soruşturma açılan Ayşenur Arslan gözaltına alındı ve savcılık ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Radyo Televizyon Üst Kurulu da, Ankara'daki saldırı hakkındaki sözleri nedeniyle Ayşenur Arslan hakkında inceleme başlatmıştı.

Arslan, Halk TV'deki programında, Ankara'daki saldırıya ilişkin bazı yorumlarda bulunmuştu. 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ise, Ayşenur Arslan hakkında soruşturma açıldığını şu açıklamayla duyurmuştu:

“2 Ekim tarihinde Halk TV isimli kanalda yayınlanan bir programda Ayşenur Arslan'ın 1 Ekim tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü önünde bölücü terör örgütü PKK tarafından gerçekleştirilen saldırıya yönelik sarfettiği sözlere ilişkin “Terör örgütü propagandası yapma” ve “Suçu ve suçluyu övme” suçlarından soruşturma başlatılmıştır.”

Halk TV Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Mahiroğlu da Ayşenur Arslan'ın Medya Mahallesi programını sonlandırma kararı aldıklarını duyurdu. Cafer Mahiroğlu, Arslan'ın açıklamalarını "talihsiz sözler" olarak nitelendirdi.

Mahiroğlu, "Aynı programda terör lanetlenmiş olsa da Halk TV’nin en başta bahsettiğimiz duruş ve bakışının sınırlarını aşmaktadır. Bu sebeple programın sonlandırılması kararını aldığımızı, kamuoyuna üzüntülerimizle duyururuz" dedi.

Ayşenur Arslan, soruşturmaya ve programının yayından kaldırılmasına yönelik olarak, “Yanlış anlaşıldığım için üzgünüm. Adımın terörle ve teröristle anılmasının büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum ve bu nedenle çok üzgünüm. Terör eylemiyle ilgili gündemde olan soru işaretlerini tekrarlamaktan ibaret benim yaptığım” demişti.

Değerli gazeteci-yazar Ayşenur Arslan, mesleğinin gereği olarak düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde, yapılan bombalı saldırıya ilişkin gündeme gelen sorular üzerine ifadelerde bulunmuştur. Terörü meşru gösteren ifadeler kullanmasının mümkün olmadığını savunan Arslan, üzerine atılı suçlamaları kabul etmedi.

Savcılıktaki ifadesinin ardından adliyeden ayrılan Arslan, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Biz gazeteci olarak sorularımızı sorarız bazen de böyle o soruların niye sorulduğunu anlatmak zorunda kalabiliriz. Anlattığımı zannediyorum" dedi.

Anayasamızın 26. maddesi, düşünce ve düşünceleri yayma özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 19. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ifade özgürlüğü hakkını; yani bireylerin her türlü haber ve görüşü araştırma, alma ve verme hakkını düzenlemektedir.

Kanun ve ilkeler göz önünde bulundurulduğunda, Ayşenur Arslan hakkında yapılan soruşturmanın düşünce ve ifade özgürlüğüne ters düşen bir baskılama faaliyeti olduğu aşikardır. 

Ceza hukukundaki “terör örgütü propagandasını yapma”, “suçu ve suçluyu övme” suçları öngörülebilirlik açısından problemli suç tipleridir. Bu açıdan siyasi yargılama süreçlerinde joker rolü üstlenir. Bu tür suç tipleri bir kişi gözaltına alındığı suçtan tutuklanamıyorsa rahatlıkla devreye girmektedir.

Bu sebeple hukuk güvenliği açısından bir tehdittir. Bir kişi hakkında gözaltı işlemi yapılabilmesi hem suçun niteliği hem de delil durumuyla alakalıdır. Soruşturma yönünden zorunlu olmayan gözaltı işlemi özgürlük hakkı ihlali oluşturur. Ceza yargılamasında esas olan “çağrıyla – davetiye ile ifade alma”dır. Somut delil yoksa gözaltı kararı verilemez.

Gözaltına alma, hukuki niteliği itibariyle bir koruma tedbiridir. Ceza hukukunda soruşturma aşamasında koruma tedbirlerine başvurulabilir. Ancak bu koruma tedbirlerinin ölçülü ve orantılı uygulanması gerekmektedir.

Ayşenur Arslan gazetecidir. Her hafta televizyonda yayın yapmaktadır. Kaçma şüphesi yoktur. Suçun delilleri bir televizyon kaydı olması sebebiyle delilleri karartma şüphesi de yoktur. O halde gözaltı kararının ölçülü ve orantılı olmadığını belirtmek gerekir. Bu şekilde hukuka aykırı gözaltı kararları sonuçta yarattığı haksızlık sebebiyle bir gözdağı niteliği taşımaktadır. Bu anlamda Ayşenur Arslan’ın serbest hareket etme hürriyetinden yoksun bırakılması ülkemizdeki düşman ceza hukukunun izlerinden ibarettir. 

Bu tür ihlaller Türk yargısına uluslararası alanda da büyük bir güvensizlik duyulmasına sebebiyet vermektedir. Örneğin, Türkiye son istatistiklere göre 38 OECD ülkesi arasında yargıya güven sıralamasında 36. sıraya gerilemiştir. Vatandaşların sadece %15’i yargının bağımsız olduğunu düşünürken, yargıya güvenenlerin oranı %18’e kadar inmiştir.

Türk yargısı ve büyük emeklerle çalışan yargıç- savcı- avukatlar ve adli personel bu istatistiklerden büyük yara almaktadır. Türkiye’de artık yargı öngörülebilen ve kararlarıyla tartışma yaratmayan bir çerçevede herkes için aynı adaletli uygulamaları gerçekleştirecek düzeye gelmelidir.