BERGAMA’DAN SİYANÜR GÜNLÜKLERİ-9.
Ölümün ayak sesleri duyulur mu?
Duyulur!
Altının parlaklığı gözleri kamaştırır mı?
Kamaştırır!
Etkileri günümüze yansıyan ve yaşamımızı daha da olumsuz yönde etkileyen/etkileyecek olan ”Siyanürlü Altın Madenciliği”nin ayak sesleri ve altının parlaklığı, 80’li 90’lı yıllarda yüksek Devlet kademelerine ulaşmıştı.
Sanki siyasi tarih de onunla birlikte yürüyordu!
1980’lerin sonunda başlayan bu süreçte, önceleri Devlet’te karar vericilerin kafası karışıktı.
Bir yanda “altınının ülke ekonomisine katkıda bulunacağı” sanılıyor bir yanda “zehrin çevreye verebileceği zararlardan ürkülüyor” “olası felaketler karşısında halkın tepkisinden çekiniliyordu.''
Erzincan-İliç Felaketi-2024
Oysa “siyanür kullanarak ülkemizde altın elde etmek isteyen” yabancı şirketler ülkemize çekirgeler gibi üşüşmek üzereydi.
Onlarla birlikte iş yapmak isteyenler de ellerini ovuşturuyordu.
Bergama-Ovacık’ta “altın madeni arama ruhsatı” olan “Siyanürcü Ahtapot”un Türkiye’deki o günkü kolu Eurogold’un nefesi bölgenin üzerindeydi.
Toprağı delip zehir eken, bu süreçte çevreyi kolaçan eden yabancı sondajcılar aradıklarını bulmuşlardı.
Yeraltıyla ilgili istediği bilgileri toplamıştı zehirci, çok uluslu Eurogold şirketi.
Keşif tamamdı. Arama sonucunda, Ovacık-Narlıca-Çamköy arasında toprakta altın bulunduğu anlaşılmıştı.
Sondajcıların Bergama’dan gidişinin ardından yörede bir süre sessizlik yaşandı.
Siyanürcü şirket için ise sıra madeni çalıştırmak, çil çil altınları saymak için gerekli Devlet’ten izin, “İşletme Ruhsatı” almaya gelmişti.
Dünyanın dört bir yanını deşmiş şirketler “siyanürün, arseniğin” yol açtığı riskleri biliyorlardı.
İzin alamama olasılığına karşılı kendince önlemler alıyor olmalıydılar! Her yerde kolları vardı.
Öte yandan bu konuda önünde sonunda “siyaset” karar verecekti.
13 Aralık 1983’ten 9 Kasım1989’a kadar Başbakanlık yapan Türgut Özal, Cumhurbaşkanı seçilince, Başbakanlığa “Yıldırım Akbulut” getirilmişti.
Dönem, ülkenin liberal politikaların kucağında, globalleşme adına İktisadi Devlet Kuruluşlarının teker teker özelleştirildiği bir dönemdi.
Yaşasın serbest piyasa!
Yaşasın yabancı sermaye!
Siyanürcü şirket Betül Mardin gibi ünlü propagandacılarla birlikte kamuoyunu ve Devlet yetkililerini ikna etmeye çalışıyor, kendini sütten çıkmış kaşık gibi göstermeye çalışıyordu.
Siyanürlü Altınla ülkenin çağ atlayacağı söyleniyor, tüm dış borçlarının ödeneceği ileri sürülüyordu. Taze para lazımdı memlekete!
Onların üstünü örtmeye çalıştığı “siyanür/zehir” tehlikesi ve çevre kirliliği tabii ki öncelikle Bergamalıların umurundaydı.
Doğrudan, ilk olarak onların canlarının yanması söz konusuydu. Dikkatle izliyorlardı gelişmeleri.
Günler, “Çevre Kirliliği” ve Çevre Felaketlerinin” arttığı, konunun toplumların gündeminde hızla yükselmeye başladığı günlerdi.
Ama ne yazık ki en üst Devlet Yöneticilerinin bile cevherdeki altının “siyanürle” elde edilebileceğinden haberleri yoktu.
Çevre Bakanlığı daha kurulmamıştı.
Elde yeterli ve donanımlı uzmanlar olmadan, böyle karmaşık teknolojiye sahip bir işte nasıl doğru ve ülke yararına karar verilecekti?
Nasıl “kamu yararı” güdülecekti?
O dönemde bu durumdan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sorumluydu.
Yıldırım Akbulut Hükümetinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Karadeniz Teknik Üniversitesi mezunu İnşaat Mühendisi “Fahrettin Kurt” idi.
Bakan 22 Aralık 1987-30 Nisan 1991 arasında Bakanlık yaptı.
Türkiye’de “siyanürlü altın madenleri” ile ilgili tartışmaların başladığı, Bergama’dan aykırı seslerin çıktığı, basının konuya ilgisinin arttığı günlerdi.
Bergama’ya gelen, konuyu en ince ayrıntısına kadar bilen zehirci Eurogold da Ankara’da işletme ruhsatı almak için yoğun çaba harcıyordu.
Zehirli yanları örtüyor, altınlı yanları parlatılıyordu!
31.12.1990 günlü Güneş gazetesinde yayınlanan Halil Güner’in haberine göre Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, bu işten sorumlu Fahrettin Kurt kendisine Bergama’da işletilmek istenen siyanürlü altın madenine ilişkin bir soruya verdiği yanıtta:
“…hayır altın siyanürle değil arsenikle çıkarılacak”, diyordu. Aynı haber daha sonra başka gazetelerde de yayınlandı.
Bakanın bu ifadeyi yalanladığı duyulmadı!
Kamuoyunda harıl harıl tartışılan Bergama işletmesiyle ilgili can alıcı konu hakkında Devlet’in bu konuyla ilgili en yüksek makamını işgal eden kişinin “siyanürlü altın madenciliği”nden haberi yoktu.
Evet arsenik gibi korkunç bir zehir de işin içinde vardı ama cevher siyanürle muamele edildikten sonra altın elde edilecek, geride kalan atığın içinde arsenik ve siyanürlü metal bileşikleri bulunacaktı. Bu zehirli atıklar ölümcül sorunlar yaratacaktı.
Topraktan altın siyanürle alınacaktı. Arsenik geride kalan atıkta vardı. Üstelik tolkarca!
Bu işlem bu tür madenciliğin alfabesiydi!
Bu tür madenler hakkında karar verecek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanın, Bakanlığının bundan haberi yoktu: Siyanürle arseniğin farklı maddeler olduğunu bilmiyordu!
Bunların bir tek ortak yanı vardı.
Ne de olsa ikisi de zehirdi.
Zehirleri karıştırmıştı, ülkenin “zehirli kaderi” hakkında karar verecek mevkideki İnşaat Mühendisi Bakan!
Bu konuda bilgili olması gereken Bakanlık yetkilileri bilgili değildi herhalde ki Bakana doğru bilgi vermemişlerdi.
Bilmemezlikten gelmeleri elbette düşünülemezdi!
Vay halimize!
Böyle yönetiliyordu ülke!
Bugün yurdun dört bir yanında deşilen topraklarla beraber çevreye yayılan siyanür, arsenik, kadmiyum gibi zehirlerin yol açtığı felaketlerini başlatma kararı alındığı, bu tür işletmelere izin vermenin söz konusu olduğu günlerde Devlet’in en yüksek makamlarının bundan haberi yoktu.
Üstelik Emperyalizmin bilumum zehirci şirketleri, yandaşları kapıda beklerken.
Ah, güzel memleketim!
Özü zengin yurdum!
Bununla beraber Dünya’yı kollarıyla saran Siyanürcü Ahtapotun Türkiye’deki o günkü kolu Eurogold’un Devlet’in karar vericilerini yavaş yavaş ikna ettiği anlaşılıyordu.
Togay Gemalmaz ve Muzaffer Alıcı gibi Milletvekillerinin kısa süren Bakanlıklarının ardından göreve gelen İzmir Milletvekili Ersin Faralyalı herkesi “zehirli altına” saygı duymaya çağırıyordu!
E.Faralyalı 20 Kasım 1991-25 Haziran 1993 arasında görev yapmıştı.
O ikna olmuştu ya da aldığı emri uyguluyordu.
28.09.1992 günlü Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden Dairesi Başkan Yardımcısı Y.Önem, Müsteşar Yardımcısı M.S.Sancar, Müsteşar M.Barutçu’nun sunumu Bakan Ersin Faralyalı’nın imzasıyla ilgili Devlet birimlere gönderilen Devlet yazısının bazı bölümlerinde bakın neler deniyordu:
“…Ayrıca büyük altın üreticisi olan Güney Afrika’da son yıllarda çoğalan ırkçı hareketler güvenli şartların kaybına yol açmış ve bu faktör de (siyanürcü şirketlerin) Türkiye’ye yönelmesinin bir başka sebebinin teşkil etmiştir”
“…Giresun’da itibaren Rus sınırına kadar Karadeniz kuşağında; batıda Çanakkale, Balıkesir-İzmir havalisinde, 560 ayrı alanda maden arama ruhsatı alınmış bulunmaktadır.”
“…Türkiye’nin eriştiği gelişmişlik seviyesi (!) Batılı şirketleri bu yönde bilinçli davranışa itme durumundadır (!); altın aramalarda ve üretiminde Nevada’da veya Kanada’da neyi uyguluyorlarsa (!) Türkiye’de de onu uygulayacaklardır.”
“…Çok geniş olarak kullanıldığı Amerika-Nevada altın alanlarında hiçbir sakıncalı olayla karşılaşılmamıştır (!), toplanan inanılır bilgiler (!) bu yöndedir.”
“…Altın üretimiyle ilgili olarak belirlene bir diğer şikayet ise üretim sırasında ortaya çıkacak tozun zeytin ağaçları (!) gibi çevre bitkilerine zararlı olacağı şeklindedir. Türkiye’nin her tarafında Etibank, TKİ, özel maden şirketler, çimento fabrikaları ve mermer işletmeleri ülkede belirlenmiş şartlarda çalışmaktadırlar. Altın üreticileri de aynı şartlarda çalışacaktır (!).”
T.C.Devleti’nin ülkemizdeki enerji ve doğal kaynaklarla ilgili en üst biriminin 1992 yılında “siyanürlü altın madenciliği”ne bakışı buydu.
Yukarıdaki paragraflarda (!) işareti koyduğumuz her verinin doğru olmadığını “yaşananlar”, “hayat” kanıtladı.
Yıl 2024-2025. Aradan 32 yıl geçmiş!
Ülkemizde bu bakışla başlayan zehirli altın girişimciliğinin, her türlü itiraza, toplumsal eyleme, yargı kararlarının uygulanmamasına rağmen geldiği nokta acıklıdır.
Yabancı şirketler ve onların yerli ortakları hiçbir zaman açıklanmayan kazançlarla, kârlarla yeraltı zenginliklerimizin üstüne oturuluyor!
Anadolu toprağının canı alınıyor!
Birçok yerde alınmaya hazırlanılıyor!
Üstelik alındığı söylenen Devlet teşvikleriyle kasaları dolan bu şirketlerin üstlerine yattıkları altınların yanında Devlet’e kalan komik miktarda ödenen vergiler, sınırlı uzman kişiye verilen işler, katma değer adına piyasadan alınan ekmek, peynir, demir, çimento vs.dir.
Karşılığında ise yüzlerce yıl kalacak çevre kirliliği:
Bergama’da devasa bir siyanürlü bileşik ve arsenik çöplüğü;
Kaz Dağları’nda yok edilen ormanlar;
Uşak’ta zehirli toprak yığınları,
İzmir-Efemçukuru’nda zehir dolu mağaralar;
Şebinkarahisar ve Fatsa’da zehirli dereler.
Ve Erzincan’da ölüler…
Sırada bekleyen olası felaketler!
Sebep olanların günahı boynuna (!)
Sefa Taşkın
29.12.2024
Karşıyaka/İzmir
Çok Okunanlar
Esad ailesinin Şam'daki evi yağmalandı
Bu görüntüleri kim niye gizledi?
1 Ocak'ta AVM'ler açık mı?
O Ses Türkiye Yılbaşı programını kim kazandı? İşte şampiyon jüri üyesi
Bakanlık yeni listeyi açıkladı: Türkiye'de gerçek bal yok!
Reyting sonuçları açıklandı! 31 Aralık reyting birincisi hangi yapım oldu?
Yeni yıl zamları yurttaşın cebini yakacak... İşte kalem kalem zam oranları
Kullanıcı verilerini sızdırdılar: Sızıntı ortaya çıkmasın diye ödeme yapmışlar!
Kök maaş düzenlemesi geliyor: Emekli aylığı yeni yılda ne kadar olacak?
Yılbaşına özel Gibi bölümü!