Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8183
Dolar
Arrow
39,8230
İngiliz Sterlini
Arrow
54,3469
Altın
Arrow
4258,0000
BIST
Arrow
10.275

Şecaat, sirkat ve sessizlik: Kültürün ihaneti

TAŞ YERİNDE AĞIRDIR-160. UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM. 

“Şecaat arz ederken merd-i Kıbtî sirkatin söyler”

“Bu ifade, Türkçede bir kişinin övünmek ya da başkasını eleştirmek isterken, farkında olmadan kendi kusurunu, hatasını ya da suçunu da açığa vurduğu durumlarda kullanılır.”

“Kendini ele verme” anlamında kullanılan özlü bir deyimdir.

Genellikle, bir davranışı erdem gibi sunmaya çalışırken, aslında yanlışını ya da kusurunu ortaya koyan kişileri tanımlamak için kullanılır.

Eski dildeki bu deyiş, sözcüğü sözcüğüne tercüme edilirse, “Kıbtî mertliğini anlatırken hırsızlığını söyler” anlamına gelir.

“Kıbtî” kelimesi, o zamanlar Osmanlı egemenliği altında yaşayan Mısır’ın, Kıbtî olarak adlandırılan Hristiyan toplumunun bir bireyi için kullanılan bir ifadedir.

Bu dikkat çekici sözler, Koca Râgıb Paşa’ya aittir.

Koca Râgıb Paşa (1757–1763), İstanbul doğumlu bir Osmanlı devlet adamı ve divan şairidir. Sadrazamlık görevinde de bulunmuştur.

Özellikle Lale Devri sonrası ıslahat hareketlerinde ve edebiyatın sadeleşmesinde önemli bir isimdir.

Koca Râgıb Paşa, sade, özlü ve anlamlı şiirleriyle tanınır. Genellikle bilgi verici, öğüt içeren, öğretici ve gerçekçi beyitler yazmıştır.

***

(Pergamon Akropolüne dikilen Galatlar anıtı ve Pergamon Kütüphanesi-Canlandırma)


Peki bu ifadenin konumuzla, “Taş yerinde ağırdır.” deyişimizle ilişkisi nedir?

Biraz gerilere gidelim!

İ.Ö. 4. Yüzyılda (2500 yıl önce), muhtemelen Orta Avrupa’da yaşayan bir halk olan Galatlar (Keltler), o günün koşullarında dört bir yana dağıldılar.

Yunanlılar hâlâ Fransa’ya “Galia” adını verirler. Polonya-Ukrayna sınırında ve İspanya’nın kuzeybatısında “Galiçya” adlı topraklar vardır.

Hatta Portekiz (Portugal) adının da “Gallerin iskelesi” anlamına geldiği iddia edilir.

Bugün Britanya Adası’nda, Birleşik Krallık’a bağlı Galler (Wales) adlı bir ülke bulunur. Burada, İrlanda ve İskoçya’da da kendi özgün dillerini konuşan Kelt (Galat) topluluklarının yaşadığı bilinir.

Dört bir yana dağılan Galatlar, Anadolu’ya da yaklaşık olarak İ.Ö. 278 dolayında geldiler.

Anadolu’nun orta kesimine, Ankara-Eskişehir bölgesine yerleştiler. Daha sonraları buraya “Galatia” adı verildi.

Yolları üzerindeki, muhtemelen bir süre kaldıkları İstanbul’un “Galata” semtine adlarını verdikleri söylenir.

İri yarı, çoğunlukla kızıl saçlı, eşleriyle birlikte ölümüne dövüşen Galatlar, kısa zamanda Anadolu halklarını haraca bağladılar.

O dönemde, Yunanistan’dan Afganistan’a, Mısır’a kadar uzanan toprakları fetheden Makedonyalı Büyük İskender’in ölümünden sonra, kumandanları arasında çıkan paylaşım kavgası sürecinde, Batı Anadolu’da zengin bir krallık kuran Pergamon da bu haraçlardan nasibini alıyordu.

Zaman zaman bu haraçları ödemeyi reddediyor ve Galatlarla çatışmalara giriyordu."

Batı Karadeniz kökenli Attalos Hanedanı’nın yönettiği Pergamon Krallığı, iyice güçlendikten sonra, kendisine iş kesen Galatların üzerine yürüdü ve onları yenilgiye uğrattı.

Ancak Pergamonlular, Galatların savaşkanlığına ve kendi aralarındaki dayanışmaya o kadar hayranlık duydular ki, onların heykellerini yaptırdılar ve bu heykellerden oluşan bir anıtı kent merkezine diktiler.

 (Pergamon Akropolüne dikilen Galatlar anıtı-Çizim)

Bu anıtın merkezinde, savaşta yenileceğini anlayınca teslim olmamak, düşmanının eline geçmemek için önce beraber savaştığı karısını öldüren, sonra da kılıcını kendi boynuna saplayan bir Galat savaşçısı ile eşinin heykeli vardı.

Yaralı, ölmekte olan ve miğferli Galat askerlerinin heykelleri de bu muhteşem kompozisyonu çevreliyordu.

Anıtın İ.Ö. 3. yüzyılda, Pergamon Krallık sarayının heykeltıraşı olan Epigonos tarafından yapıldığı bildiriliyor.

Heykellerdeki duygusal yoğunluk ve gerçekçilik şaşırtıcı bir düzeydedir.

Yapıtta savaşçıların acısı, onuru ve yenilgiyi kabullenişleri çok etkileyici bir şekilde işlenmiş.

Kas yapıları, yara izleri ve yüz ifadeleri tüm ayrıntılarıyla verilmiş.

Düşman Galatlar, barbar değil; onurlu ve trajik figürler olarak yansıtılmış.

Dinamik bir kompozisyona sahip olan bu heykellerin duruşu hareketli ve spiral formda.

Bu anıt ve heykeller, Pergamon/Bergama’da yaratılan ve ilerleyen çağlarda Barok ile Gotik sanatı etkileyecek olan, taşa hareket ve duygu kazandıran yontu tekniğinin en eşsiz örneklerinden biridir.

Aynı zamanda anlattığı öyküyle bu anıt, savaştığı ve yendiği düşmana saygı duyan, onu yücelten bir anlayışla yapılmış.

Bir anlamda politik ve ideolojik bir tutum.

Bu yaklaşıma “Pergamon Hümanizması” adı da veriliyor.

İnce bir bakış! Ama kapsayıcı!

“Yiğidi öldür ama hakkını yeme!”, anlayışı çok zarif bir biçimde yansıtılmış.

(Kendini ve eşini öldüren Galat Savaşçısı)

****

Bu heykeller yıllarca Pergamon Akropolü'nde, Kent Tepesi'nde, insanlara barış ve karşılıklı anlayış düşüncesini aktardı.

Daha sonraki yıllarda, İ.Ö. 133'te kent ve ülke Romalıların eline geçti.

Önce cumhuriyetle, sonra imparatorluk ve diktatörlükle yönetilen Roma’nın, İ.S. 54-68 yılları arasında imparatoru olan, “Roma’yı yaktığı” da söylenen, dengesiz davranışlarıyla bilinen Nero, Anadolu’nun mücevherlerinden Pergamon’a da çok zarar verdi.

Almanya Devleti'ne bağlı Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI) adına, 1971-2005 yılları arasında Bergama’da yapılan arkeolojik kazıları yöneten Wolfgang Radt, 1988’de yazdığı “Pergamon” kitabında konuyu anlattı ve hem ilginç hem de hayret verici bir bildirimde bulundu.

Kitabı Türkçeye aktaran Suzanne Tammer’in çevirisiyle:

“Roma İmparatoru Nero... Roma’nın ve kendisinin yeni sarayı olan Domus Aurea’nın güzelleştirilmesi amacıyla, bütün Asya ve Yunanistan’dan sanat eserlerinin getirilmesini emrettiğinde… (İ.S. 64’te), (Yunanistan’da) Delphi ve Olympia’daki bütün heykeller alındı. Pergamon’dan, Pergamon krallarının Galatlara karşı kazandıkları zaferleri anımsatan heykeller de götürüldü.”

“Pergamon’un bu sanat eseri hırsızlığına güç kullanarak karşı durmaya çalışmasının hiçbir yararı olmadı.”

(Es half nichts, dass Pergamon sich diesem Kunstraub mit Gewalt widersetzte.)

Ancak Roma’nın Asya Valisi Soranus, İmparator Nero’nun sanat ajanlarına karşı çıkan Pergamonlulara zarar vermedi. Kendisi bu konularda dürüst bir adamdı, ancak bu tutumunu daha sonraları Roma’da canıyla ödedi.

Yani Roma İmparatoru Nero, Pergamon’un Galat heykellerini, Pergamonluların direnmesine rağmen aldırıp götürdü.

Yani Pergamonlular bu kaçırışa karşı çıkmıştı.

Direnen Pergamonlular gibi düşünen, eserlerin kaçırılmasına razı olmayan Romalılar da vardı; sonra Nero onları öldürttü.

(Ölmekte olan yaralı Galat savaşçı)

***

Yüzyıllarca Roma’da kalan, soyluların saraylarını süsleyen bu çalınmış, eşsiz mermer heykellerin aslında bronzdan yapıldığı; elde bulunanların ise onların mermer kopyaları olduğu iddia ediliyor!

Yalan mı, doğru mu?

Kaçırılanlar, heykellerin bronz asılları mı, yoksa mermer kopyaları mıydı?

Antik çağın Epigonos gibi muhteşem bir heykeltıraşının bronz heykelini, sonradan kim mermerden taklidini yapabilmiştir ki?

Büyük olasılıkla, Pergamon’dan Roma’ya götürülen Galat heykelleri, Epigonos’un eliyle biçimlenmiş mermer asıllarıdır.

17. yüzyılda, Roma kırsalında Ludovisi Villasının bahçesinde bulunan bu heykeller, bugün hâlâ Roma’dadır.

Villa Ludovisi, Roma’nın Pincio Tepesi’nde aynı yüzyılda Kardinal Ludovico Boncompagni Ludovisi tarafından yaptırılan muhteşem bir kır evidir.

Pergamon’un Galat anıtın parçalarından, Kılıcıyla “Kendini Öldüren Galat” heykeli, şu anda Roma’daki Palazzo Altemps / Ulusal Roma Müzesi’nde sergileniyor.

“Ölen Galat Askeri” ve “Miğferli Galat” heykelleri ise Roma’daki Capitoline Müzesi’nde (Musei Capitolini) yer alıyor.

Olması gereken diğer iki heykel ise kayıp.

Belki de bir zenginin gizli koleksiyonunda saklanıyorlar.

 (Ölmekte olan miğferli Galat savaşçı)

***

Bu muhteşem heykellerin Bergama’dan Roma’ya götürülmesiyle ilgili olarak, Pergamon uzmanı, uzun yıllar Bergama’da yaşamış ve kazı yapmış Alman arkeolog Wolfgang Radt’ın yaptığı değerlendirme ve kullandığı sözcükler tamamen yerindedir.

Kim altına imza atmak istemez ki?

“Roma İmparatoru Nero, emperyal gücünü kullanarak Bergama heykellerini Roma’ya götürmüştür. Bu durum bir “sanat hırsızlığıdır” (Kunstraub).

Çalanlar Roma İmparatoru Nero’nun ajanlarıdır.

Böyle söylemektedir Wolfgang Radt; doğru söylemektedir!

Ancak aynı Radt, 19. yüzyıl sonunda Bergama’dan Berlin’e kaçırılan Zeus Sunağı parçaları ve heykellerinin götürülüşüyle ve bu işin ustası olan Carl Humann’ın eylemleri hakkında bazı bilgiler vermekle beraber buna “hırsızlık”, bu işe “kaçakçılık” tanımı yapmaz.

Bugüne değin de Radt’ın bu yönde bir beyanı duyulmamıştır.

Bir bilim insanı olarak, Berlin’deki Spree Nehri üzerinde, çamura batmakta olan bir ada üzerindeki çöken Pergamon Müzesi/Hapishanesi kayıtlarında Bergama eserleri için kullanılan “Preußischer Kulturbesitz” (“Prusya Kültür Mirası”) deyimine — bu işin bir “hırsızlık” olduğunu bildiği hâlde — karşı çıkmaması hayret vericidir.

Oysa bilim saftır, temizdir!

***

(W.Radt’ın Romalı kaçakçılara hırsız dediği Almanca yazı)

(W.Radt’ın Romalı kaçakçılara hırsız dediği Almanca yazının tercümesi)

Yoksa 300 yıl önce Koca Râgıb Paşa’nın söylediği deyiş mi doğrudur?

“Şecaat arz ederken merd-i Kıbtî sirkatin mi söyler?”

Çağdaş Pergamon bilgini sayılan Wolfgang Radt, Pergamon’un Galat heykellerini çalan Roma İmparatoru Nero’ya “hırsız” derken, 19. Yüzyılda Bergama’yı soyan Alman hırsız Carl Humann’ı neden görmezden gelir?

Yıllarca çalıştığı, havasını soluduğu, suyunu içtiği Bergama’nın yağmalanmasına ses çıkarmaz!

İşte bu doğru değildir!

Avrupa ve Alman aydınları artık başlarını kaldırmalı, Türkiye’dekiler de dâhil, bu hırsızlığı, sömürgeci-emperyalist anlayışın yüzüne çarpmalıdır.

Anadolu’nun Zeus Sunağı'nı koruyamadıkları, Berlin’de, bataklık bir zemin üzerinde, nehre gömülmekte olan bir müze/hapishaneye kapattıkları gerçeğiyle yüzleşmelidir.

Bilim insanlığına ve aydın olmaya bu yakışır!

ZEUS SUNAĞI VE BERGAMA ESERLERİ, SOĞUK VE PUSLU BERLİN’E DEĞİL, GÜZEL BERGAMA’YA AİTTİR. MUTLAKA GERİ GELMELİ, EVİNE DÖNMELİDİR!

(Kaynak: Plinius: Naturalis Historia, Kitap 34 /// Wolfrang Radt (1998):“Pergamon, gesichteund…”, s.47 /// Wolfrang Radt  (2002): “Perdamon, Antik bir kentin..” s.43 /// Sefa Taşkın (1995): Pergamon Hümanizması) /// Sefa Taşkın (1997): Ege Rüzgarları) 

Sefa Taşkın

06.07.2025

Karşıyaka-Dikili/İzmir