Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
44,6049
Dolar
Arrow
39,1053
İngiliz Sterlini
Arrow
52,9201
Altın
Arrow
4170,0000
BIST
Arrow
9.019

Adaletin bu mu?

Adaletin terazisi artık kantar falan değil… 

Dijital hassas teraziye bağlasan yine bir tarafı ağır çekebilir. Çünkü Türkiye’de adalet; soyadıyla, hangi partiye selam verdiğiyle, babasının kim olduğuyla, cüzdan kalınlığıyla ve “kimlere yakın durduğu”yla ölçülüyor. Vicdan mı dediniz? O artık adliye koridorlarında yankılanmayan bir kelime artık.

En yakın örneğini geçtiğimiz gün yaşadık. İçimizi soğutmayan, “Vay be” dedirten bir yargılama ve sonrasında sözde cezaya daha şahit olduk.

9 Temmuz 2024’te, eski Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın kızı Fatma Zehra Kınık Demir, seyir halindeki motosiklete çarptı. 17 yaşındaki Batın Barlasçeki hayatını kaybetti. O çocuğun hayalleri, sevdikleri, geleceği, yaşam hakkı o asfaltın üstünde kaldı. Ne yazık ki, Türkiye’de bazen sadece can değil, vicdan da kaza mahallinde terk ediliyor.

Bilirkişi raporlarına göre yüzde 100 kusurlu olan Fatma Zehra, tutuksuz yargılandı. Son duruşmada, 4 yıl 2 ay hapis cezası verildi. Ama üzülmeyin, o cezanın da hükmü açıklanmadı. Ne güzel değil mi? “Hükmün açıklanması geri bırakıldı” denince, vicdanlar da rahatlatılıyor zannediliyor.

Yani sonuç: Ceza yok. Hapishane yok. Sadece ehliyete iki yıl el konulmuş. Tıpkı alkollü araç kullanan bir vatandaşa verilen iki yıl ehliyetine el koyma cezası gibi! Ama burada ölen bir çocuk var! Peki, bu durumda Türkiye’de insan hayatı mı daha ucuz, yoksa belirli bir aileye mensup olmak mı bu kadar değerli? Kazada 17 yaşındaki bir çocuğun ölümüne neden olan sürücünün soyadı farklı olsaydı, hükümete yakın bir ismin kızı olmasaydı karar aynı mı olurdu sorusu sorulduğu müddetçe vicdanlar rahatlamayacak.

Biliyoruz ki Türkiye’de bazılarının suç işleme özgürlüğü var. “Aile kontenjanından” indirimli ceza, hatta bazen cezasızlık hakkı tanınıyor. Ödül gibi yargılama, jest gibi kararlar... Bir can gitmiş ama siz mahkeme salonundan elinizi kolunuzu sallaya sallaya çıkabiliyorsunuz. Hatta çıkarken bir de “hatam yok” deme cüretiniz de var.

Ama gazetecilik yaparsanız? Mesela hakikati söylerseniz? Ya da soru sorarsanız? O zaman tutuklu yargılanırsınız. Üstelik haber değil suçmuş gibi. Ya da bir sosyal medya fenomenine laf ederseniz, hele ki din sosuna bulanmış bir tarikat liderini okulunuza geldi diye eleştirirseniz... Direkt nezarete buyurun!

Şimdi yeni bir “yargı paketi” hazırlanıyor. 35 bin hükümlü salıverilecekmiş. Yetmez! Boşaltın kardeşim tamamını. Nasıl olsa içeridekilerin neye göre yattığı da belli değil. Suçun rengi, rüzgârın yönüne göre değişiyor bu memlekette. Üç gün önce en büyük suç terörken şimdi bu suçtan tutuklananları alkışlarla nasıl uğurlarız hesabı yapılıyor. 

Bu işler öyle paketle, torbayla olacak işler değil. Adalet dediğiniz şey market kampanyası değil. Yargı sistemi baştan aşağı değişmeli. Hani o gözleri bağlı adalet heykeli var ya, onun hem gözünü hem kulağını bantlayın. Hatta mümkünse karanlık bir odaya kapatın da kimin kızı, kimin oğlu yargılanıyor, hiç bilmesin. Sadece dosyayla konuşsun.

Çünkü adalet sadece dağıtılmaz; hissettirilir. Şu an ne hissediyorsunuz?