Binlerce yılın hamuruyla yoğrulmuş yaşam kültürü, içine alıverirdi insanı. Her seferinde başka bir sürpriziyle şaşırtırdı.
Ezan ve çan sesleri bir aradaydı. “Farklılık” zenginlik olarak görülür, zenginlik olarak yaşanırdı.
Düğünleri, bayramları eksik olmazdı. Hangi dine, hangi etnik kökene mensup olurlarsa olsunlar, hep bir arada kutlarlardı Antakyalılar, Ramazan bayramını, Paskalya’yı, Hanuka’yı, Noel’i, Rop Aşana’yı, Yom Kipur’u. Bitmezdi bayramları medeniyetler beşiği Antakya’nın.
Bir de düğünleri…
Ta ki… 6 Şubat’a kadar…
6 Şubat ve sonrası kocaman bir boşluk!
Bu öyle bir acı ki, uçsuz bucaksız bir mezarlık düşünün, herkesin ölüm yıldönümü aynı. Büyük yıkım derin yaralar açtı yüreğimizde, belleğimizde. Ben arkadaşlarımı kaybettim, sevdalısı olduğum kenti kaybettim.
Dostlarım ailelerini, komşularını, sokaklarını, caddelerini, mahallelerini, memleketlerini kaybetti.
2 yıl geçse de aradan, büyük yıkımın acısı ilk günkü gibi.
Derin yara kapanmıyor.
11 kentimizi yıkan depremde resmi açıklamaya göre 54 bin insanımızı kaybettik. Sorumluluk mertebesindeki insanlardan kaçı istifa etti?
Ekim ayında Antakya’daydım. Dev bir şantiyeye dönüşmüş. İş makineleri 7/24 çalışıyordu. Bir yanda dev şantiye, bir yanda 21 m2’lik konteynırlarda süren hayatlar.
İki kere 365 gün geçti: Antakyalıların çoğu hâlâ konteynerlarda zor bir yaşam sürdürüyor.
Kenti, şantiyeden yükselen toz bulutu kaplamış, çamurlu sokaklarda, o toz bulutunun içinde çocuklar oynuyor.
En büyük sorun 8-9 ve bazen 12 saate varan elektrik kesintileri. Elektriğin olmaması; ısınamamak, yemek pişirememek, suyun kesilmesi, internetin kesilmesi, güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalmak demek.
İkinci en büyük sorun ise sağlık hizmetlerine erişim. Devlet hastanesinde uzmanlaşmış doktor eksikliğinin giderilmesini istiyorlar.
Acının dini, mezhebi yok. Acının dili hep aynı acıttığı yerde.
Antakya’ya her gelişimde, dostum Miguel’in antika dükkanına uğrardım. Miguel kadim kentin tarihini, geçmişten bulup ortaya çıkardığı nadide parçaların hikayeleri üzerinden anlatırdı.. Miguel, neşeli sohbetlerimizden birinde, “Antakya 7 kez yıkıldı, 7 kez yeniden küllerinden doğdu” demişti.
Ne yazık ki 8.kez yıkıldı Antakya. Dostum Miguel ve eşi, 3 gün enkaz altında kurtarılmayı beklediler… Enkaz altında günlerce kurtarılmayı bekleyen birçok insanımız gibi… Kaybettiğimiz canlara rahmet, ailelerine büyük sabır diliyorum.
İki kere 365 gün geçti. Acılar unutulmuyor. İhmaller de unutulmasın. Depremin vurduğu 11 ilimizde nüfus 220 bin azaldı.
Şimdi 16 milyon insanın yaşadığı Türkiye’nin en büyük kenti istanbul’u büyük bir deprem bekliyor.
Prof. Dr. Naci Görür yıkımın çok büyük olacağını, 4 milyon insanın ölümle yüz yüze kalacağını ifade ediyor.
Deprem öncesi nüfusu 2 milyon olan Hatay, 2 yılda ayağa kalkamadı.
İstanbul kaç yılda ayağa kalkar?
Türkiye’nin deprem tarihi, acılarla dolu bir tarih. Japonya’nın başardığını biz neden başaramıyoruz?
Neden hâlâ bir afet bakanlığı kurulamıyor?
Neden topyekun bir seferberlik ilan edilmiyor? Neden İstanbul’dan Antalya’ya, Bursa’dan Adana’ya, İzmir’den Tunceli’ye bütün Türkiye’yi kentsel dönüşüme sokmak akla gelmiyor?
Çok Okunanlar

İmamoğlu İnşaat'ın yeni yönetimi belli oldu!

Eski Devlet Bakanına 'CHP'ye kayyum' teklifi iddiası

Gelinim Mutfakta 18 Nisan Cuma puan durumu: Bugün kim elendi?

Ali Koç Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ne konuştu? Ziyaretin detayları ortaya çıktı

İşte CHP'ye kayyum iddiasının perde arkası...

Bugün hangi maçlar var? 18 Nisan Cuma kimin maçı var, saat kaçta?

Erdoğansız AKP eriyor

Otobüste 'öpücük verme' kavgası, kadın çileden çıktı

Mazlum Kobani’nin koluna ilk kim girecek?

Asgari ücrete ara zam gelecek mi? Yeni rakamı açıkladı