Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

'Olsun! O da insan sonuçta!' (II)

Türklerin yabancılar nezdinde neden olumsuz bir imaja sahip olduklarını ve Türklere karşı ayrımcı söylemleri anlamak için birkaç yüzyıl geriye gitmemiz gerekiyor.

1071 yılında Malazgirt savaşıyla Türklerin Anadolu'yu yurt edinmesiyle birlikte Avrupalılar Türkleri düşman olarak algıladılar. Haçlı seferleriyle Orta Doğu bölgelerini fethetmek ve sömürgeleştirmek için yaptıkları askeri seferlerde Türkleri karşılarında buldular. 

1453 yılında Fatih Sultan Mehmed'in 1 ay 3 hafta 2 gün süren kuşatmanın ardından Konstantinopolis'i fethetmesiyle Avrupa'da "Korkunç Türk" imajı belirgin şekilde ortaya çıktı.

Zamanla Türklerin Avrupalılarda yarattığı korku aynı zamanda Avrupalılar arasında gizli bir Türk hayranlığının da ortaya çıkmasına neden oldu.

Konstantinopolis'in Türkler tarafından fethedilmesinin ardından Avrupalılar "Türkler kimdir?" sorusunun cevabını aramaya yöneldi.

Bu dönemde Türklerin bugüne kadar kurtulamadığı klişelerden (barbar, kirli, zalim, yozlaşmış, kibirli, soyguncu, savaşçı) ilk Türk tasvirleri ortaya çıktı. Batı, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türklere dair zaten olumsuz olan imaja bir de "soykırım" kelimesini ekledi.

Kanuni Sultan Süleyman'ın Girit Adası hariç Ege Denizi'ndeki adaları kontrol altına alıp, Belgrad'ı Osmanlı İmparatorluğuna katması ve Viyana kapılarına ulaşması Avrupalılar arasında kaygı ve korkuyu daha da artırdı.

Birçoğu, Osmanlı ilerleyişini Hıristiyanların günahlarının ilahi bir cezası olarak kabul ediyorlardı.

Osmanlı'nın Avrupa'ya yaptığı askeri seferler, barbar imajının oluşmasına yol açmıştır. Çünkü birçok tarihi kaynak Osmanlıları bu şekilde anlatmaktadır.

Batılı ülkeler yüzyıllar boyunca Türklere karşı daha az olumlu bir bakış açısına sahip olmuşlardır. Çünkü tarih boyunca Türkler Batılıların siyasi, ticari, kültürel ve dini hedeflerine ulaşmalarının önünde durmuşlardır.

Osmanlılar dünya deniz ticaretini, önemli limanları, Ortadoğu'da önemli bir stratejik bölgeyi kontrol ediyordu. Bu nedenle Türklere herkesin korktuğu "barbarlar", "Allah'ın cezası" veya "Avrupa'nın ortak düşmanı" lakapları takılmıştı.

Romanya ve Moldova tarih ve edebiyat kitaplarında Osmanlı İmparatorluğu'nun olumlu bir tanımını bulmak neredeyse imkânsızdır.

Edebiyat eserleri Osmanlı padişahlarını kibirli, mağrur, barbar, acımasız vb. olarak tasvir eder. Ancak Rumenler ile Osmanlılar arasındaki ilk temasın, bir tarafın saldırgan, diğer tarafın ise mağdur olduğu savaş koşullarında gerçekleştiğini de unutmamak gerekiyor.

Fransız yazar Voltaire, 18. yüzyılda "Türkler, Müslümanlar ve Ötekiler" adlı eserinde, Orta Çağ'da Osmanlı'ya yönelik sert eleştirilerin aksine, Türkleri daha ılımlı terimlerle tanımlamıştır.

"Türkler hür ve bağımsızdırlar. Aralarında hiçbir sınıf farkı yoktur. Yalnız devlette görev alanlar bir rütbeye sahip olabiliriler. Karakterleri hem sert ve dik başlı hem de yumuşak ve sabırlıdır. Yırtıcılığı İskitlerden, yumuşaklığı da Yunanistan ve Asya'dan almışlar. Çok gururludurlar" demektedir, ama Voltaire aynı zamanda bunu da ekliyor: "Fetihçi ve cahil olduklarından bütün uluslara tepeden bakarlar".

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemde, ilk nesil Türk işçilerinin (çoğu mavi yaka) Almanya'ya gitmesi sonucu Türklerin muhafazakar ve dindar bir halk olduğu imajı güçlendi.

2000'li yılların başında dünya, çok etkili bir yumuşak güç aracı olan Türk dizileri sayesinde Türkiye'yi farklı bir perspektiften tanımaya başladı. Türk dizileri sayesinde yabancılar, özellikle de Balkanlar'dan gelenler, Türk diline, Türk yemeklerine ve geleneklerine karşı özel bir ilgi geliştirdiler.

Ancak 2013'ten bu yana, Türkiye imaj açısından çok şey kaybetti; Batıda giderek otoriter ve muhafazakar bir sisteme sahip bir ülke imajı oluştu. Günümüzde Türkiye, yoksullarla zenginler arasındaki uçurumun son yıllarda çok büyüdüğü, eğitim sistemindeki reformların bir kısım halk tarafından bile onaylanmadığı bir ülke olarak görülüyor.

Türkiye geldiği bu noktada Avrupa ülkeleri tarafından hep eleştiriliyor olsa da, Afrika kıtasında Türkiye'nin benzersiz bir imaj sermayesine sahip olduğu pek çok ülke var. Kendi tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, Afrika veya Asya ülkelerinden gelen öğrenciler için İstanbul, Türk veya Güneydoğu Avrupalı öğrenciler için bir nevi Paris veya Londra'dır. Latin Amerika, Asya ve Afrika ülkelerinde Türkiye'ye özel bir sempati duyanlar var.

Türk halkını hedef alan İslamofobik ve ırkçı söylemler medyanın da yardımıyla tüm dünyaya yayılıyor.

Dünyaca ünlü Türk sanatçı Barış Manço, 1991 yılında BBC'ye verdiği röportajda şöyle demişti: "Doğululara göre biz Batılıyız, Batılılara göre biz Doğuluyuz."

1974 yılında Türkiye'nin Kıbrıs Barış Harekatından sonra "barbarlar, işgalciler" etiketleri uluslararası kamuoyunun gündemine yeniden geldi.

Türk imajını düzeltmeye yönelik çabalar olmuştur ve halen de vardır. Ancak siyasi faktörler, gösterilen tüm çabaları zora sokmaktadır. Türkler yurt dışında (özellikle Avrupa kıtasında) sevilmediklerini düşünüyorlar, bu nedenle: "Onlar bizi sevmiyorsa biz de onları sevmiyoruz" diyorlar. Bu durumda Türkiye'de zaten çok güçlü olan milliyetçi duyguları daha da artırmaktadır.