Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6287
Dolar
Arrow
34,8925
İngiliz Sterlini
Arrow
44,3362
Altın
Arrow
3006,0000
BIST
Arrow
10.126

Sığınmacı çıkmazı

Çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı küresel çapta rekor düzeye ulaşırken, Türkiye dünyada en fazla sayıda sığınmacıya er sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmektedir.

Resmi verilere göre Türkiye’de yaklaşık 4 milyon sığınmacı olduğu söylenirken, gayriresmi verilere göre Türkiye'de 13 milyonu aşan sayıda sığınmacı ve kaçak yaşamaktadır.

Eskiden beri büyük insan hareketliliklerinin göç alan ülkelerde istikrarsızlık yarattığı gerekçesiyle ulusal ve uluslararası düzeyde bunun engellenmesine çalışılmaktadır

Yakın geçmişte nazilerin şiddet, zulüm ve ölüm tehdidinden kaçmak isteyen yahudiler, başta Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa olmak Üzere pek çok ülke tarafından kabul edilmemiştir.

Örneğin, günlükleri dünya çapında okunan Anne Frank'ın babası Otto Frank'ın nazilerin işgal ettiği Hollanda'dan ABD'ye gitmek için yaptığı olağanüstü girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmış ve bunun sonucunda eşini ve iki çocuğunu toplama kamplarında kaybetmiştir.

Günümüzde de özellikle batılı ülkelerin sığınmacıları kabul etmekten ısrarla kaçındığı bilinen bir gerçektir.

Avrupa Birliği ile yapılan geri kabul anlaşmaları, maalesef ülkemizi tampon bölge haline getirmiştir.

Büyük boyutlu ve ani gerçekleşen göçler, göç edilen ülke için politik, kültürel, ekonomik ve sosyolojik olarak birçok alanda problemler ortaya çıkarmaktadır.

Nitekim cumhuriyetin ilk yıllarında göçmen değişimi sırasında Türkiye önlem alma gereğini duymuş ve 21 Haziran 1934 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 2510 sayılı İskan Kanunu'nda "Türk Soylu olmayanların istediği yere yerleşemeyeceği, ana dili Türkçe olmayanların müstakil mahalle kuramayacağı, işçi ve sanatçı kümesi oluşturamayacağı, ecnebilerin bir belediyedeki nüfusunun % 10'u geçemeyeceği’’ kurala bağlanmıştır.

2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı cevre ülkelere özellikle Türkiye'ye yoğun bir sığınmacı akışına neden olmuştur.

Bunu Taliban yönetimine geçen Afganistan'dan gelen sığınmacı göçü izlemiştir.

Bugün en büyük göçmen grubu olan Suriyeliler sınır komşuluğundan ev sahipliğine geçmiş duruma gelmiştir.

Suriyeli sığınmacıların çoğunluğu önceleri göçmen kamplarında barınmakta iken bilahare değişik illere göç edip, sosyal ve ekonomik düzeyi düşük olan Türk vatandaşlarının bulunduğu bölgelerde yaşamaya başlamışlardır.

Bu durum toplu taşıma, parklar ve hastahaneler gibi mekânlarda karşılaşmaları sıklaştırırken iş alanlarında yerli nüfus ile rekabeti artırmış, ücretleri baskılamış, ev kiralarının yükselmesine sebep olmuş ve dolayısıyla yerli halk ile çatışmaları körüklemiştir.

Sığınmacılar, yoğun olarak yaşayıp yerleştikleri bölgeleri mekânsal olarak değiştirip, dönüştürmüş hale gelmişlerdir.

Bayram tatili nedeniyle gittiğim Şanlıurfa'da bu durumu gözlemleme fırsatı buldum.

Bu şehirde yaşayan Suriyelilerin müstakil mahalleler oluşturduğunu kendi işyeri ve eğlence mekânlarını açtığını, yerli halktan kopuk bir toplum halinde yaşadıklarını gördüm.

Suriyelilerin açtığı işyerinde çalışmak isteyen bir Urfalı vatandaşa "Biz yabancı işçi çalıştırmıyoruz" denildiğini tüm Şanlurfa'da hayretle konuşulan bir konu olduğunu duydum.

Göç edenler açısından eğitim, barınma / beslenme ve güvenlik gibi temel ihtiyaçların karşılanması sorunu da Türkiye'nin önünde durmaktadır.

Sığınmacılar ile iş ve ücret rekabetine giren kesimler arasında gerginlik artmakta ve zaman zaman kamuoyuna yansıyan tehlikeli çatışmalar meydana gelmektedir.

Bu nedenle, sığınmacı karşıtlığı toplumda gittikçe artan oranda taraftar bulmaktadır.

Bugün sığınmacılar ile ilgili sorunlar, Türkiye siyasi gündeminin başlıca maddelerinden biri haline gelmiştir. Sığınmacıların yerleştikleri yerde gerek dil gerekse kültür olarak uyum göstermesi mümkün değildir.

Öte yandan yerleşik hale gelen sığınmacıların geri gönderilmesi gittikçe zorlaşmakta ve bu yöndeki söylemler bir temenniden ileri gitmemektedir. Türkiye'ye yönelen düzensiz göçün engellenmesi, kaçak yollardan ülkemize girmiş bulunan düzensiz göçmenlerin kayıt altına alınması ve geri dönüş için gerekli çarelerin araştırılması zorunluluk arz etmektedir.

Geri dönüş, göçe neden olan olguların ortadan kalkmasına güvenli dönüş ortamının hazırlanmasına bağlıdır.

Bu nedenle Türkiye bu amaç doğrultusunda güvenli bölge oluşturmak için yoğun çaba harcamalıdır.

Türkiye'de "sığınmacı sorunu" siyaset üstü bir konu olarak ele alınmalı ve her kesim ülkemizin geleceğini karartan bu durumdan kurtulmak için çözüm üretmelidir.

Ayrıca devlet 1 Mayıs'taki Taksim savunmasını örnek alarak Türkiye sınırlarını sığınmacılara karşı korumalıdır.