Türkiye'de ceza hukukunun karşıt görüşlüleri temizlemek ve sindirmek için bir araç olarak kullanılması, sırtını AKP hükümetine dayayan FETÖ'cü hakim ve savcıların eseridir. Bu dönemde önce gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler için sonra suç ve suç delilleri uydurulmuştur. Ceza hukukunun bütün ilke ve hükümleri hiç çekinilmeden istenildiği gibi yorumlanıp uygulanmıştır.
Darbe girişiminden sonra FETÖ'cü hakim ve savcılar yargı sistemi dışına atılmış, ancak ceza hukuku açısından yanlış uygulamalar devam etmiştir.
5237 sayılı Türk Cezu Kanununun 2. maddesinde "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz" kuralına yer verilmiştir.
Günümüzde istenilen kişiler ne ile suçlandığı belli olmadan gözaltına alınmakta bilahare suçu belli olmaktadır. Yani "kervan yolda düzülür" misali cumhurbaşkanına hakaretten gözaltına alınan bir kişi, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama veya başka herhangi bir suçtan yargılanmaya başlamaktadır.
Türk Ceza Kanununda, ceza kanunu uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir ve düşünceleri, felsefi inanç, milli ve sosyal köken, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz denilmesine rağmen aynı veya benzer eylemler yönünden kişiler arasında ayrım yapıldığı görülmektedir.
Mesela açıkça cumhurbaşkanı ve kurucu önder Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret edenler hakkında hiçbir şey yapılmaz iken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a saygısızlık ettiği belirtilen kişiler derhal tutuklanmaktadır.
Yine benzer iddialardan dolayı muhalif belediyeler hakkında soruşturma yapılırken, iktidara yakın belediyeler hakkında hiçbir şey yapılmamaktadır.
Türk Ceza Kanununun 145. maddesinde "ifadesi alınacak ve sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır. Çağrılma nedeni açıkça belirtilir. Gelmezse zorla getirileceği yazılır" kuralına yer verilmiş iken günümüzde ifadesi alınacak ve sorgusu yapılacak kişinin sabaha karşı evinden veya bulunduğu yerden polislerce gözaltına alınıp, kelepçelenmesi kural haline gelmiştir.
5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu'nun 3. maddesinde "mahkemelerin görevi kanunla belirlenir.", 12. maddesinde "davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir." denilmesine rağmen uygulamada suç nerede işlenirse işlensin gözaltına alınan kişinin İstanbul'a götürüldüğünü ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadesinin alındığını görmekteyiz.
Ümit Özdağ'ın Antalya'da, Cemal Enginyurt'un Ankara'da işlediği edilen suçtan dolayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya başlanması bu duruma örnektir.
Anayasanın 37. maddesinde "Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz" yolunda buyurucu bir kurala yer verilmiştir. Hukuk devletinin temel unsurlarından birisi olan Doğal Hakim ilkesi, yargılama makamlarının uyuşmazlığı meydana gelmesinden sonra kurulmasını veya davanın taraflarına göre hakim atanmasını engellemektedir.
Buna karşın ceza yargılamaları yapılırken mahkeme başkan ve üyeleri ile savcıların değiştirildiği ve mahkemenin yeniden oluşturulduğu sıkça yaşadığımız bir olgudur.
Diğer yandan bugün Anayasa ile güvence altına alınan hak arama hürriyeti kapsamındaki savunma ve ispat hakkının kullanılması konusunda şüpheliye imkan tanındığından ve savcı veya hakim tarafından savunmanın yeterince değerlendirildiğinden söz etmek mümkün değildir.
"Şüpheden sanık yararlanır" Türk Ceza Hukukunun en temel ilkelerinden birisidir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223/ 2-e ve 5. maddelerine göre; sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılmamış olay ve iddialar sanık aleyhine, mahkumiyet hükmü kurulamaz.
Ancak günümüzde bu kural tersine çevrilmiş yani "şüphe sanık aleyhine yorumlanır" kuralı uygulanmaya başlamıştır.
Tutuklanma bir istisna olmasına rağmen bugün bir kural gibi uygulanmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanununda, şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesi uyandırması, delilleri yoketme, gizleme ve değiştirme veya tanık, mağdur ve başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunması konusunda kuvvetli şüphe oluşturması halinde tutuklama yoluna başvurulacağının öngörülmesine rağmen bu koşullar oluşmadan tutuklama devamlı başvurulan bir hal almıştır.
Diğer yandan suçun zaman aşımına uğraması hali kararlarda hiç tartışılmamakta, yıllar önce işlendiği iddia edilen suçtan kişiler hakkında yeni işlenmiş gibi ceza soruşturması yapılmaktadır.
Bugün ülkemizde yukarıda özetlenen ceza hukuku uygulamaları toplumda büyük korku yaratmakta ve insanlar her an gözaltına alınma ve derdiğini anlatamama korkusu yaşamaktadır.
Anayasa'nın 19. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenen "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkını açıkça ihlal eden ceza hukuku uygulamalarının sona erdirilmesi konusunda muhalefete büyük görev düşmekte ancak muhalefetin bu konuda başarılı olamayacağı yaşanan gelişmelerle açıkça görülmektedir.
Çok Okunanlar

4 Mart günlük burç yorumları: Aşk, kariyer ve para

Yapay zeka Süper Lig'de şampiyonluk favorisini açıkladı

Ancelotti'den Arda Güler kararı! Real Madrid - Atletico Madrid saat kaçta?

Gelinim Mutfakta 4 Mart Salı puan durumu: Bugün çeyrek altını kim aldı?

Teröristbaşı Öcalan'ın fesih çağrısı teröristleri karıştırdı

'Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz'

Yandaş medyanın hedefinde Mansur Yavaş var!

İmamoğlu yol haritasını açıkladı: Erdoğan'a olay gönderme!

Kızı çakarlı araçla yakalanan Cübbeli Ahmet 'zekatını verdik' demişti

Reyting sonuçları açıklandı! 3 Mart Pazartesi en çok hangi yapım izlendi?