Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2288
Dolar
Arrow
36,3010
İngiliz Sterlini
Arrow
46,1227
Altın
Arrow
3428,0000
BIST
Arrow
9.602

Mustafa Kemal’in de kılıcı vardı

Kurmay Yüzbaşı Ahmet Tevfik Selanik’te görevliydi.

Bir telgraf geldi.

Mustafa Kemal’dendi. Ama telgraf ilginçti. Ve şu sözler yazılıydı telgraf kağıdında;

“Parti bateau grec” 

Nisan 1906 ayının son günlerinde Mustafa Kemal, Yafa’dan Selanik’e gitmek üzere Avrupalı bir turist kılığında kaçak olarak bir gemiye binmiş, Pire limanına varmış ve arkadaşı Ahmet Tevfik’e bu şifreli telgrafı çekmişti.

Telgraftaki bu sözler, Mustafa Kemal’in Pire Limanından bir vapurla Selanik’e hareket ettiğini bildiriyordu. Ahmet Tevfik Selanik limanına gelen Yunan vapurlarını gizliden gizliye kontrol etmeye başladı. Çok geçmedi. Nihayet bir gün, Mustafa Kemal’in geldiği vapur Selanik limanında demirledi. Ahmet Tevfik hemen sandalla vapura yaklaştı. Sivil kıyafetle gelen Mustafa Kemal’i görür görmez kucaklaştı. Sandala aldı. 

Ancak Sandal kıyıya doğru yaklaşırken telaşlandı. Çünkü Mustafa Kemal kaçak gelmişti. Gümrük rıhtımında üç ayrı sorgudan geçeceklerdi. Gümrük, Polis ve Askeri İnzibat sorgularıydı bunlar. Tamam, arkadaşıydı ama, Mustafa Kemal’i bu sorgulardan geçirmesi neredeyse imkânsızdı Ahmet Tevfik’in.Ama Mustafa Kemal olayları şansa bırakmıyordu.

Selanik’in Merkez Komutan yardımcısı arkadaşı Cemil Ubaydın’a da bir telgraf çekerek gizli geleceğini bildirmiş ve bunun için gümrükten geçişini ayarlamasını istemişti. O da yardımcı olmuştu.

Mustafa Kemal iskeleye çıkar çıkmaz Ahmet Tevfik’ten eski arkadaşı Ömer Naci’yi sordu. Akşam kendisine gelmesini istedi. 

Selanik topraklarına kaçak olarak adım atan Mustafa Kemal doğruca annesinin yanına gitti. O gece, tüm olanlardan habersiz olan anne Zübeyde Hanım, Sanayi Mektebi’nin karşısındaki evinde oturuyordu. Kapı aniden çaldı. Oğlundan ve olanlardan habersiz anne Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule ile korkulu bir şekilde merdivenden inerek kapıya yöneldiler;

-Kimsin dediler. 

 -Açın dedi Mustafa Kemal. ”Benim Mustafa, Mustafa Kemal” dedi. 

Ömer Naci Ertesi gün  kalktı, giyindi, Selanik’te rahat çalışması için bir rapor ayarladı.  Ardından Ömer Naci ile buluştu. Ve kendisine şu talimatı verdi;

-Bu akşam Hakkı Baha’nın evinde toplanacağız...

O akşam Ömer Naci, Mustafa Necip, Hüsrev Sami, Ahmet Tevfik ve Mustafa Kemal ile birkaç arkadaşı Hüsrev Sami’nin evinde toplandılar. Buluşma gizliydi. Sohbetler yapıldı, çaylar, kahveler içildi. Bir süre sonra koltuktan doğrulan Mustafa Kemal vakur bir şekilde konuşmaya başladı;

-Arkadaşlar!

Bu gece burada sizleri toplamaktaki amacım şudur; Ülkemizin yaşadığı felaketleri size söylemeye gerek görmüyorum. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Bu talihsiz ülkeye karşı önemli görevlerimiz vardır. Onu kurtarmak en büyük hedefimizdir. Millet zulüm ve diktatörlük altında mahvoluyor. Özgürlük olmayan bir memlekette ölüm ve yıkım vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür. 

Tarih bugün biz evlatlarına bazı görevler yüklüyor. 

Ben Suriye’de gizli bir örgüt kurdum. Diktatörlüğe karşı mücadeleye başladık. Buraya da bu derneğin şubesini kurmaya geldim. Şimdilik gizli çalışmak zorundayız. Diktatörlüğe karşı devrim ile cevap vermek ve bu eskimiş yönetimi yıkmak ve milleti hâkim kılmak ve sonuçta vatanı kurtarmak için sizi göreve davet ediyorum” dedi.

Bu kararlı ve biraz da yakıcı sözleri herkes heyecanla dinliyordu. Mustafa Kemal  yine her zamanki gibi Milletten ve bir devrimden söz ediyor, milleti hakim kılmaktan bahsediyordu. Saray yıkılacak, yönetimde Millet esas olacaktı. 

Konuşmayı dinleyen Ömer Naci heyecanını frenleyemeyince birden ayağa kalktı; “Yaşasın Özgürlük.

Yaşasın Devrim!” diye haykırdı.

Orada bulunanlardan Yüzbaşı Mustafa Necip ise heyecandan ağlamak üzereydi.              

Herkes aynı fikirdeydi. Ülkenin kurtuluşu için devrim yapılmalıydı. Mustafa Kemal  kesinlikle başaracaklarını, bu sayede vatanı ve milleti kurtaracaklarını söyledi.  Hüsrev Bey’den tabancasını masanın üzerine koymasını istedi.

-Hüsrev tabancanı çıkar. Kararımızı yeminle pekiştirelim

Hüsrev Bey Brovnik tabancasını çıkartarak masanın üzerine bıraktı ve oradaki arkadaşları ellerini tabancanın üzerine koyarak bu kutsal dava uğrunda yemin ettiler. ‘Vatan ve Hürriyet’ derneğinin Selanik şubesini kurdular.

Mustafa Kemal Selanik’te çalışmaya başladı. 

Ancak kısa bir süre sonra ihbar edildi. “Selanikli Mustafa Kemal Efendi Şam’dan kaçak gelmiş, buradadır” dediler ve Saraya jurnal ettiler. Mustafa Kemal hazırlıklarını yaptı ve yine kaçak yollardan Beyrut’a döndü. 


15 Temmuz 1906 günü  de arkadaşlarını topladı. Beyrut’ta bu fotoğrafı çektirdi. O gün arkadaşlarıyla birlikte felekten bir gece çaldılar. Doya doya eğlendiler.

Çektirdiği bu fotoğrafla Mustafa Kemal “Ben, Selannik’te değil, buradayım” diyor, Sanki İstanbul’a kanıt gösteriyordu.

Oysa Mustafa Kemal istibdada karşı özgürlüğün temellerini atmak ve Türk Milletin içinde bulunduğu garabetten kurtarmak için gizlice Selanik’e gitmiş ve “Vatan ve Hürriyet” derneğinin şubesini kurmuştu. Ancak ihbar edildiğini anlayınca tekrar gizlice Şam’daki birliğine geri dönmüştü.

Bu resimden bir tane de annesine göndermeyi ihmal etmedi. Ve 19 Temmuz 1906 günü bir tane de Selanik’te görev yapan arkadaşı Ahmet Tevfik'e gönderdi.

Ve bir de mektup yazdı. Mektupta, geleceğe dönük şu cümleleri yazdı;

“Asker olmamız nedeniyle uzak ufukları gösteren kılıçlarımızın ucunu göstermekle yetiniyorum” dedi.

Ahmet Tevfik, Harp Okulu ve Harp Akademisi'nde en başarılı öğrenciler arasındaydı. Ali Fuat Cebesoy ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakın arkadaşıydı.

Mustafa Kemal resmin mektubunda “uzak ufukları gösteren kılıçlarımız” derken neyi kast ediyordu? Yıkılmaya yüz tutmuş Osmanlının yerine elbette ki kurulacak olan Türkiye Cumhuriyetini kast ediyordu. 

Ahmet Tevfik de 2 Eylül 1905'te izinli veya görevli olarak Beyrut’a gelmiş, arkadaşlarıyla fotoğraf çektirmiş ve arkadaşı Mustafa Kemal’e mektupla birlikte göndermişti. 

Ancak bu mektuplar, son mektuplardı. Ahmet Tevfik genç yaşta 1907 yılında verem hastalığından öldü.

Mustafa Kemali kaçak gittiği Selanik’teki onu, maalesef son görüşüydü.

Çok genç bir subaydı.

Bu genç subaylar idealistti.

Heyecanlıydı. Mücadeleciydi ve cesurdu. Resimdeki asalet, kılıçlarından akıyordu. Üstelik, hepsi de olağanüstü bir zekaya sahipti. Ve hepsi de Türk milletine, vatanına aşıktı. 

Resimlere dikkatle bakıldığında genç subayların kılıçlarını öne çıkardığı görülüyor.

Öne çıkararak gururla poz veriyorlar.

Doğrudur, bu subaylar, bu kılıçlarla devrim yapmıştır. Ama bu devrim Türk milletinin kurtuluşu ve kuruluşu adınadır. Bu kılıçlar İngilizi yendi, Yunanı yendi, Fransızı, İtalyanı yendi. Çanakkale’yi de yedi düveli yendi ama cehaleti yenemedi .  İhaneti yenemedi. 

Ama her şeye rağmen o kılıçlar Osmanlının küllerinden doğdu, Cumhuriyetini kurdu. Mustafa Kemal’i doğurdu.

Atatürk’ü doğurdu.

Kurtuluş Savaşı bu kılıçların ucunda kazanıldı. Üzerinde oturduğunuz koltuklar bu kılıçların ucunda kazanıldı. 

Teğmenlerin de bunu örnek alması gayet doğaldır. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları ile aynı sınıftan, aynı sıradan, aynı okuldan mezun oldular. Onlar Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal’in askerleridir. 

Bundan rahatsız olmak yerine, bilakis, gurur duyulmalıdır.