Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,3825
Dolar
Arrow
36,0438
İngiliz Sterlini
Arrow
44,8984
Altın
Arrow
3357,0000
BIST
Arrow
9.779

Issızlığı ötesi, Suriye ve Aleviler

Hasan Karakaya 2011 yılında köşesinde şöyle yazmıştı: “..Mezhebi aidiyetini hiç bilmediğim eski 1. Ordu Komutanı ve şu an “Ergenekon sanığı” olan Org. Çetin Doğan’ın; emrindeki “Alevi komutanlar”a şu talimatı verdiği, “dâvâ dosyası”nda mevcuttur; “Din, en büyük tehlikedir!.. En nefret ettiğim ses, ezan sesidir! PKK, bizim işimiz değil!.. Onlarla çarpışmaya Alevileri değil, Sünnileri sürün! Güneydoğu’da bizimkiler postu deldirmesin! PKK ile savaşta; bırakın, Atatürkçü de olsa, Sünniler ölsün!” Alevileri tarih boyunca şeytanlaştırmanın bir örneğiydi bu satırlar, elbette bir gerçekliği yoktu. Çetin Doğan da Alevi değildi zaten. O dönemde İlker Başbuğ söylemişti yalnız, ordu içindeki Alevilerin anılan operasyonlarla nasıl hedef alındığını. Ali Tatar’ı bilirsiniz, hedefe konulan Alevi komutanlardan biri de kendisiydi. Saldırılara dayanamadı, en sonunda canına kıydı.

Suriye’de ve şimdilerde sosyal medyada Alevilere yönelik yaşatılan baskılar da bu “şeytanlaştırma” sürecinin bir devamı aslında. Tarihsel bir gelenek ve hafıza var bu saldırıların arkasında. Bu gerçekliği görmeyenler ya olayın sebeplerini farklı yerlerde arıyor ya da yine örtük biçimde Alevileri suçlama yoluna gidiyor. 

Arap Alevi toplumunun en önemli alimlerinden ve tarihsel kişiliklerinden olan Hüseyin bin Hamdan el-Hasibi’nin türbesine dönük gerçekleştirilen saldırılar bile ifade ettiğimiz hafızanın yeniden canlanmış halini yansıtır. Bu yanıyla geçmişte Kızılbaş/Rafızi/Batıni denilerek kaleme alınan fetvalar, yazıya dökülen nefret yüklü satırlar o geleneğin sürdürücüleri tarafından, özenle sahiplenilir. Dahası bu kesimler özellikle kaos ve çatışma dönemlerinde bu tarihin bir mirası olarak Alevileri katletme yoluna dahi giderler. Çok eskilere gitmeye gerek yok; Maraş, Çorum, Sivas gibi facialar sözünü ettiğimiz o nefret tohumlarının büyümüş fidanları olarak karşımıza çıkar. Unutmayalım Maraş 1978’de Alevi mahalleler üç gün boyunca kuşatma altında tutuldu, Sivas’ta Alevi ve solcu aileler otel içinde diri diri yakılmak istendi. 

Bellek bu yanıyla önemlidir. Toplumsal hafızamızı kaybettiğimiz anda, yaşanan bütün gelişmeleri şimdi ve an üzerinden okur, failleri de yalnızca bugün ile sınırlı tutarız. Sonuç olarak meselelerin yükü ve ağırlığı kalmaz, kök sebepler bulunamaz ve elbet hakikate giden yolda bütün izler silinmiş olur. Toplumsal bellek bu yanıyla gerçekliğin sığınağıdır. O sığınakta yazar Elif Akpolat’ın deyişiyle Alevileri “Issızlığın Ötesi” bekler. Memleket topraklarında Alevilerin yaşadığı kimi kıyımları “Issızlığın Ötesi” ile anlatmaya çalışan yazar bu noktada şunları söyler: 

 “Issızlığın ötesinde, yalnız ve korunaksız kalmışlardı adeta. Adeta üstlerinde akbabalar dönüyordu. Devlet, elini çekmişti onlardan. Devletin de gözünde ötekiydiler artık. Gizli bir anlaşmanın kurbanıydılar belki de.”

Bu yanıyla tarih boyunca çeşitli şekilde yalnızlaştırılmaya, ıssızlığa mahkum edilmeyen çalışılan bir inançtan bahsediyoruz. Bu hakikat günümüze ve yarın ışık tutmalı. Aksi halde yarınlar da benzer facialar karşımıza çıkabilir.

Suriye süreci ile devam edelim isterseniz.

Bu süreçte karşımıza çarpıcı bir isim çıkar. Suriye’de Nusayri Alevilere yönelik baskıları arttıran selefi/cihatçı örgütlerin fikir elebaşlarından biridir o.

 İbn Teymiyye’den bahsediyorum.

14. yüzyılda yaşayan İbn Teymiyye fetvalarında Nusayri Alevileri şeytanlaştırmış ve anılan kesimleri açıkça hedef göstererek, ileride dökülecek kanların yerini işaret etmiştir.

Şu fetvalar kendisine aittir:

“Nusayrîyye denilen kavim ve Bâtınî Karmatî gruplar Yahudi ve Hıristiyanlardan, hatta müşriklerin çoğundan daha inançsızdır. Onların Muhammed (sav)’in ümmetine zararı inançsız Türk (Moğol), Frenk (Haçlı) ve bunlar dışındaki savaşçıların verdiği zarardan daha büyüktür. Onlar Şia’dan zannedilir ve ehli beytin destekçisi olarak görülür. (Ancak) onlar gerçekte Allah’a, Peygamberine, kitabına, emirlere ve yasaklara, sevaba ve günaha, cennete ve cehenneme inanmazlar.... 

İslâm alimlerinin ittifakıyla bunlar ile evlenmek, Nusayrî köleye sahip biriyle evlenmek caiz değildir; kestikleri hayvanlardan da yenmez.....Müslüman mezarlığına gömülmeleri de yasaklanmıştır.

Lanet olası bu din, Suriye’nin büyük bir kısmına yayılmıştır, taraftarları da meşhur kimselerden oluşmaktadır. Doktrinlerini açık bir şekilde yaymaktadırlar. Müslüman bilginlerinden veya din adamlarından her kim onlara yaklaşır, bulaşır veya karışırsa o halde başına ne geleceğini tahmin etsin. Halk yeni yeni onların hakkında fikir sahibi olabilmektedir.” 

Peki, İbn Teymiyye kimlere ilham olmuş, kimler bu fetvaların ışığı altında emirlik, devlet kurma gibi pratiklere kalkışmışlardır? 

Hiç kuşku yok ki, burada karşımıza selefi/silahlı gruplar karşımıza çıkar. Dolayısıyla El Kaide, Nusra çizgisinden gelen HTŞ militanlarının bilinçaltı işte böylesi fikirlerle doludur.

Peki, nedir o fikirler ve Aleviler bu noktada nerede durur?

Kenan Çamurcu’nun kaleminden dinleyelim:

“HTŞ tabelası altındaki selefi örgütler, müridi oldukları İbn Teymiyye’nin, Nusayrîlerin Şam dağlarında Tatarlara casusluk yaptığı yalanıyla taraftarlarıyla birlikte Alevi köylerine saldırmasından (Muhammed Ebu Zehra, İbn Teymiyye Hayatuhu ve Asruhu, s. 40-41) ilham alıyor ve Alevi köylerinde kıyım yapmak için kanları kaynıyordur muhakkak. 10 yıl önce “Hıristiyanlar Beyrut’a, Aleviler tabuta” sloganını histerik coşkuyla haykırıyorlardı.”

Çamurcu’nun sözleri bunlarla da sınırlı değildir. O da yukarıda aktardığımız fetvalara gönderme yapar ve sözlerinin devamında şunları söyler: 

“Meraklısına ileri okuma bilgisi olsun: Selefizmin dinsel şiddetinin ideolojik atası İbn Teymiyye, kitaplarında Şiîler ve Alevîler için sürekli “Tevbe etmesi mecbur tutulur, aksi halde öldürülür” ifadesini kullanır. Alevilerden nefretin belgesi durumundaki ve hiçbir dinî ve etnik farklılığın Müslüman toplumda var olmasına izin vermeyen utanç verici fetvasında Nusayrîlerin (Arap Aleviler) Yahudi ve Hıristiyanlardan daha kâfir ve İslam’a zararlarının da muharip kâfirlerden daha büyük olduğunu yazar. Hedef yelpazesini yaymak için de onların Şiî ve Ehl-i Beyt muhibbi gibi göründüklerini fetvasına ilave eder. (Mecmuu’l-Fetâvâ, 35/149-160). Böylece Şiîler de katliam listesine dahil edilmiş olur.”

Hal vaziyet böyledir işte. HTŞ militanlarının Alevilere yönelik baskılarının arkasında yatan tarih budur işte. Elbette İbn Teymiyye bu tarihin yalnızca bir parçasıdır. Ve bir yanıyla selefi örgütlere rehberlik ettiği için ayrıca önemlidir. Lakin İslam tarihinde Batını/Alevi grupların ötekileştirilmesi bu isimle sınırlı değildir. 

Sonuç olarak, Suriye adına oldukça kaotik ve kirli bir süreçten geçtiğimizi belirtmemiz gerekiyor. Hangi haber, hangi bilgi doğru tam olarak bilmiyoruz. Gazze’ye Marsta bir bölge muamelesi yapan CNN’i Suriye’de insan hakları savunucusu gibi görebiliyoruz mesela. Lakin şu var ki, genel olarak Alevi toplumu tarihsel süreç içerisinde farklı dönemlerde farklı isimlerin hedefinde olmuş ve kimi zaman kıyımlarla sonuçlanan saldırılara maruz kalmışlardır. Bu yanıyla karşımızda duran dönemler üstü tarihsel bir hakikattir. Ve o hakikatin ışığı olmadan da bugünü aydınlatamayız.