Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.367

50+1 ve ötesi...

Erdoğan, Almanya dönüşünde gazetecilerin soruları üzerine cumhurbaşkanlığı seçimi için 50+1 şartının değişmesi gerektiğini söyleyince çarşı karıştı. 

15 Temmuz'dan sonra kader birliği yaptığı MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 50+1'e ilişkin siyasi pozisyonu ortadayken, kırıp dökme ihtimali kaçınılmaz olan bir çıkışla gündemi değiştiriverdi.

Hepimiz, AKP iktidarında gazetecilerin öylece çıkıp "ben basın mensubuyum, istediğim soruyu sorabilirim" filan diyemeyeceklerini biliyoruz.

Zatı Şahane'nin onayı olmadan soru sormak kimin haddine!

Erdoğan, hangi hassas konuyu gündeme taşıyacaksa, ona uygun bir soru kendisini izleyen gazetecilerden ağzı iyi laf yapan, konu hakkında üç aşağı beş yukarı fikri olan birisinin eline tutuşturulur ki acemi olanı çıkıp akım diyeceğine lokum demesin.

50+1 konusunu gündeme taşımak istemeseydi zaten oradaki hiçbir gazeteci kendiliğinden böyle bir soru sormaya cesaret edemezdi.

Peki, düğün yok bayram yok, eniştem beni niye öptü! 

Yani, Erdoğan eski sözlerinin ve tavrının hilafına durduk yere neden bu konuyu kaşıma ihtiyacı hissetti, kamuoyunda tartışılmasını istedi?

Rivayet muhtelif.

Sadece MHP'yi başından atmak istediğini ileri süren de var, kendisinin ardından gelecek veliahtın seçilme koşullarını sağlamaya çalıştığını da.

Konuyu Anayasa değişikliğine bağlayanlar genelde, Erdoğan'ın ömür boyu cumhurbaşkanı olabilmek için böyle bir düzenleme istediğini savunmakta.

HEDEP'le masaya oturup, MHP'nin olmadığı bir koalisyon kurmak istediğini iddia edenler de azınlıkta değil.

Bütün bunların hepsinin belki daha fazlasının Erdoğan'ın zihninin bir köşesinde olgunlaşmaya yatırılmış olduğundan kimsenin şüphesi olmasın!

2002'den beri Erdoğan'ı takip edenler, kendisinin her çıkışının ardından bir taşla bir değil, birkaç kuş vurmak istediğini; siyaseten her koşulda kazanacak alternatif stratejileri olduğunu çok iyi bilir. 

Dün söylediklerini dünde bıraktığı zaten herkesin malumu. Her otoriter siyasi figür gibi Erdoğan'ın da tek gündemi, iktidarını sürdürmek.

Ancak bu son çıkışını, uzun vadeli sonuçları da olacak şekilde, ama ağırlıklı olarak yerel seçime yönelik yaptığını söylemek mümkün.

Hedefi, ne olursa olsun İstanbul'u almak.

50+1'i gündeme taşımasını, daha önce kafasındaki yeni anayasaya ilişkin açıklama yaparken, "milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan, toplumun gerisinde kalan değil, topluma dinamizm katan bir anayasa hedefliyoruz" diyerek HEDEP'e göz kırpmasıyla birlikte okumak gerekiyor.

Erdoğan, Kürt seçmenin dolaylı ya da doğrudan desteği olmadan İstanbul'u alamayacağını çok iyi biliyor. Eğer HEDEP'i yerel seçimlerde aday çıkarmaya razı ederse, oylar bölünür, AKP zorlanmadan İstanbul'u alabilir.

Peki HEDEP buna "evet" der mi?

AKP'nin vereceği taahhütlere bağlı.

Eğer yerel seçimden sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne kayyım atamayacağı garantisini alırsa, HEDEP İstanbul'da aday çıkarabilir.

Bu, Kürt seçmenin oyundan mahrum kalacak Ekrem İmamoğlu'nun koltuğunu kaybetmesi, AKP'nin İstanbul'u alması demek. Siyasetin matematiği bunu söylüyor.

Son seçimde Kandil bağlantılı Kürt siyasetinin gücünü önemli ölçüde yitirdiği ortaya çıktı. Oy oranı yüzde 8.8'e kadar geriledi. Kendilerine yakın duran ama Kürt siyasetinin dinamikleri içinde yer almayanların yüzde 1.5-2 civarında olduğu tahmin edilen oyu çıkarılırsa, HEDEP'in yüzde 7'nin altına düşme riski bulunuyor.

Doğal olarak seçim barajına takılma tehlikesi ortaya çıkıyor.

İşte bu nedenle yerel seçimde HEDEP'in kazanmasına kesin gözüyle bakılan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin kaynakları çok önemli. Buradan dağıtılacak rant, çözülmeye başlayan tabanı tahkim edecek. Seçmenine güçlü bir moral motivasyon sağlayacak.

Diğer yandan en fazla oy alan adayın cumhurbaşkanı seçilmesiyle ilgili bir anayasa değişikliği yapılması durumunda Erdoğan, iktidarını sürdürebilmek için MHP'ye mahkum kalmayacak.

MHP ağırlığından kurtulduğu zaman önünde siyaseten çok daha geniş bir manevra alanı bulacak.

Böylece HEDEP ile çok daha kolay işbirliği, belki de ortaklık yapabilecek. Yerel seçimde İstanbul'u AKP'ye verdikten sonra Diyarbakır'ı alacak olan HEDEP, bir de yeni anayasa ile istediklerini elde ederse, Türkiye'de siyaset farklı bir kulvara taşınmış olacak.

Peki, İstanbul neden AKP'ye siyasette 180 derece dönüş yaptıracak kadar büyük önem taşıyor?

Bunun temel nedeni, seçimde oylarının yüzde 34 civarına düşmesiyle AKP'nin kendi tabanındaki çözülmeyi engelleyebilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kaynaklarına fazlasıyla ihtiyaç duyması. Tıpkı HEDEP'in siyasetin finansmanı ve seçmenini toparlayabilmesi için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin kaynaklarına ihtiyaç duyduğu gibi. 

2019'daki seçimi kaybetmesinden sonra AKP, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin zengin kaynaklarından mahrum kalmış, tabanını besleyemez olmuştu.

Diğer yandan İstanbul CHP'nin elinde olduğu sürece 2028 seçimleri Erdoğan için çantada keklik değil. Bu kez, CHP'de ağzı çok iyi laf yapan Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu gibi iki isim var.

Üstelik 14-28 Mayıs seçimlerinde Erdoğan, İstanbul'da Kılıçdaroğlu'nun gerisinde kaldı. O yüzden Erdoğan. bütün mesaisini şimdi İstanbul için harcıyor.

Yeni anayasa ile Erdoğan'ın ömür boyu başkan olmasının önü açılabilir mi?

Kendisinin sağlık durumunun çok uzun bir süre bu görevi yürütmesine imkan vermeyeceği ortada. 

Yani ömür boyu Cumurbaşkanlığı istemesinin pratikte çok fazla bir anlamı yok.

İstanbul'u aldıktan sonra - eğer ki alırsa - sıra kendisinden sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak ismin belirlenmesine gelecek gibi görünüyor. 

Bu ismin, artık kim olursa, yerel seçimden sonra yavaş yavaş siyasete ısınma turuna çıkmasını bekleyebiliriz. 

Ailenin Erdoğan sonrası için Selçuk Bayraktar'ı istediği, ayrıca Hakan Fidan'ın bu göreve hazırlanmakta olduğu konuşuluyor. 

Bilal ya da Berat pek gündemde değil.

Ancak, her ikisinin de Erdoğan'ın deneyimi ve karizmasından yoksun olduğu düşünüldüğünde, ilk seçimde bugünkü sistemle yüzde 50+1'i almaları pek mümkün görünmüyor.

O yüzden Cumhurbaşkanlığı için en fazla oyu alan adayın seçilmesine ilişkin düzenlemenin, kendisinden sonra tek adam rejiminin devam etmesi için kritik öneme haiz olduğunu söyleyebiliriz.

Erdoğan, ülkenin büyük bir ekonomik krizle boğuştuğu, dış kaynakların adeta kuruduğu, halkın günden güne fakirleştiği, Türkiye'nin adeta ateş çemberi içinde kaldığı böylesine sıkıntılı bir dönemde sahneye koyduğu siyasi tiyatroyla bu kez bir taşla birkaç kuş vurabilecek mi diye soralım, yanıtını okuyucuya bırakıp yazımıza noktayı koyalım.