Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,3594
Dolar
Arrow
34,4660
İngiliz Sterlini
Arrow
43,6304
Altın
Arrow
2935,0000
BIST
Arrow
9.367

ABD'ye 'hayır' diyebilecek gücü var mı!

Elbette yok!

22 yıllık iktidarını kime borçlu olduğunu çok iyi biliyor. Kazara ayaklarına basarsa ya da çıkarlarına halel getirirse neler olacağının farkında.

Kameralar karşısında “eyyyyy” diye başlayan cümlelerle esip gürlüyor ama bir türlü yağmıyor, yağamıyor.

Ufak tefek meselelerde kaşını kaldırmasını, efelenmesini; yurdum insanını tahkim etmek için kuru gürültü yapmasını, bağırıp çağırmasını hoş görüyorlar.

O yüzden, içi boş hamasetini, çoğu zaman dozunu kaçırsa da duymazdan geliyorlar.

Biliyorlar ki, alî çıkarları söz konusu olduğunda bir dediklerini iki etmeyecek. Kendisine tevcih edilen görevi layıkıyla yerine getirecek.

Sadede gelelim.

İktidarın reklamını yapa yapa bitiremediği, seçim öncesi neredeyse Türkiye'deki bütün limanları dolaştırıp yurdum insanına “İlk uçak gemimiz” diye pazarladığı TCG Anadolu, ABD’nin amfibik savaş gemisi USS Wasp ile 13-17 Ağustos tarihleri arasında Doğu Akdeniz'de ortak tatbikat yaptı.

Uyum Tatbikatı isimli savaş oyununda TCG Gökova da yer aldı.

Hatta V-22 Osprey özel harekât uçağı TCG Anadolu'nun güvertesine iniş-kalkış bile çalıştı.

Bu bilgi kritik çünkü, ABD'nin  İsrail'i korumak için özel kuvvetlerine görev vermesi halinde TCG Anadolu'nun muhtemel bir operasyona fiilen katkı sağlayacağı anlamına geliyor.

Belli ki Ortadoğu barut fıçısı gibiyken, mevzi muharebelerin topyekûn bir savaşa dönme ihtimali her geçen gün artıyorken ABD işini şansa bırakmak istemiyor.

Ancak yurdum insanı tatbikatı, ancak bittikten sonra öğrenebildi.

İktidarın değirmenine su taşıyacak kahramanlık hikayelerini duyurmakta ve köpürtmekte pek mahir olan Milli Savunma Bakanlığı, bu tatbikata dair bir açıklama yapmamıştı.

Saray'dan “sakın ha, duyurmayın” talimatı gittiğini düşünebiliriz.

İsrail, Lübnan'ın güneyini bombalarken, dünyanın gözünün önünde Gazze'deki on binlerce Filistinliyi katlederken durduk yere “İsrail'i saldırılara karşı koruma” senaryosuna göre yapılan tatbikata Türkiye'nin bir değil iki gemiyle katıldığını açıklamak pek hoş olmazdı.

Maazallah, birileri çıkıp “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diyebilirdi.

Ama USS Wasp, tatbikatı sosyal medyada duyurup meseleyi açık etti. Muhtemelen, “Türkiye'de kıyamet kopsa da bizi ilgilendirmez” diye düşünmüşlerdir.

Tabiatıyla bazılarının tadı kaçtı.

Ama yurdum insanının balık hafızalı olduğunu bilen iktidar, “nasıl olsa unutulur, gider” diyerek pek savunma yapma ihtiyacı hissetmedi.

CHP ise sade suya tirit bir açıklama dışında, sesini çıkarmamayı tercih etti.

Oysa meseleyi sürekli kaşıyarak iktidarın iki yüzlü dış siyasetini ifşa etmesi, bunu Bağdat'taki sağır sultan duyana kadar gündemde tutması gerekirdi.

Kaseti biraz geri saralım.

Tarih 4 Temmuz 2003, yer Irak’ın Süleymaniye şehri.

Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı'na bağlı 150’ye yakın asker, şehirde konuşlu olan Türk Özel Kuvvetler Komutanlığı’na ait karargahı bastı. 11 Türk askerini “müsadere” etti. Üç subay ve sekiz astsubayla birlikte bir Türkmen aşçı, iki Kürt hizmetli, üç koruma görevlisini esir aldı.

Baskını yapan ABD timinin başında Albay William C. Mayville vardı.

Bahaneleri Türk askerlerinin Kerkük Valisi Abdul Rahman Mustafa’ya suikast düzenleyeceği yönünde aldıkları bir istihbarattı.

Ama meselenin aslı, 1 Mart tezkeresinin intikamı ve belki de daha önemlisi Türkiye'deki siyasal İslamcı iktidara patronun kim olduğunu göstermekti.

Türkiye ayağa kalktı.

Tepki büyüktü ama yurdum insanının içini acıtan, ülkenin en kıymetli askerlerinin  ABD’lilere hiç mukavemet göstermeden kuzu kuzu teslim olmalarıydı.

Denilen o ki, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, “Mukavemet etmesinler” emri vermişti.

Her ne olursa olsun, sırça artık çizilmişti!

CHP'nin o dönemki Genel Başkanı Deniz Baykal, iktidara yüklenmiş, ABD'ye gerekli tepkinin gösterilmesini istemişti.

Yapılması gereken buydu. Sadece kafasına çuval geçirilen askerlerin gururu kırılmamıştı, bu mesaj iktidara olduğu kadar yurdum insanınaydı da.

Hariciyede hızlıca “ihtimaliyat planlamaları” yapıldı.

Türk askerlerinin bir an önce serbest bırakılıp Beyaz Saray'dan resmi özür gelene kadar atılması gereken adımlara dair bir dizi seçeneği iktidarın önüne koydu.

Mesela Türkiye diplomatik ilişkilerini askıya alabilirdi.

Bütün ABD üsleri kapatılabilir; Türkiye, iki ülke arasındaki kapsamlı işbirliğinin temelini oluşturan 1980 tarihli Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'ndan (SEİA) çekilebilirdi.

Ya da ortak operasyonlardaki Türk askerleri geri çağrılabilir, uluslararası işbirliği sonlandırılabilirdi.

Deniz Baykal, Dışişleri Bakanlığı da yapmış olduğu için meselenin ciddiyetinin farkındaydı.

“ABD'ye nota verilmeli” dedi.

Yani, Türkiye en sert şekilde ABD'yi protesto etmeliydi.

Deniz Baykal'ın bu çıkışına Türk siyasi tarihine geçecek şu cevabı verdi:

“Öyle kalkıp nota verecek misiniz? Ne notası veriyorsun? Onu söyledim... Müzik notası mı? Olayı teşhis edeceksin, derinliğine teşhis edeceksin, anlayacak, bileceksiniz, ha verilmesi neyse ondan sonra verirsin. İki tane ortak arasında dargınlık olduğu zaman, bu dargınlığı nasıl gideririz, ona çalışılır. Ortak, 'yanlış yapıldı' diye ortaklığı bozmaz...”

Bu cevap, ABD'nin çok hoşuna gitti. Mesaj alınmış, içleri rahatlamıştı.

1 Mart'ta yaşanan “yol kazasının” sonrasında patronun kim olduğu su götürmeyecek şekilde anlaşılmıştı.

Bu olaydan yaklaşık iki ay sonra Irak Türkmen Cephesi'nin kurultayı için Kerkük'e gitmiştim.

Çuval krizinin baş aktörü olan 173. Hava İndirme Tugayı'na bağlı subaylar, Türk subaylarla birlikte kurultayın açılışına katılmışlardı. Bütün gözler onların üzerindeydi.

ABD askerleri hiç bir şey olmamış gibi davranıyor, sanki 4 Temmuz'da Türk askerlerini derdest eden kendileri değilmiş gibi salonda bulunan Türk subaylarının kendileriyle birlikte gülümserken fotoğraf vermesini sağlamaya çalışıyorlardı.

Sonuçta, flaşlar patladı, ertesi gün gazetelerin birinci sayfasına bizim bir üsteğmen ile onların bir yüzbaşısının havada ellerini birbirine vurup “çaaak” yaptığı fotoğraf karesi yansıdı.

Haberimi “Çuval çok çabuk unutuldu” başlığı ile yazıp gönderdim.

Ertesi gün, Irak Türkmen Cephesi'nin Ankara Temsilcisi Mustafa Ziya, Albay William C. Mayville ile röportaj yapmak isteyip istemediğimi sordu.

“Tabii ki yaparım” dedim ve bir gün sonrası için randevu ayarladık.

Biri haber kanalı olmak üzere iki televizyon muhabiri ile birlikte karşısına oturduk.

4 Temmuz'daki olaya takılmayın, biz önümüzdeki maçlara bakalım. Irak'ta yapacak çok işimiz var mealinde anlattıkça anlattı. Türkiye'deki iktidarı istedikleri kıvama getirdiklerinin farkındaydı.

Türk Özel Kuvvetlerinden övgüyle söz etti, hepsinin çok iyi askerler olduğunu söyledi. Kerkük'te yaptıkları işbirliğinin örnek teşkil ettiğini filan anlattı.

O zaman, neden ABD askerlerinin Türk subayları ile birlikte gülümserken fotoğraf vermek istediğini anladım. Bizim üzerimizden halkla ilişkiler faaliyeti yürütüyorlardı.

O gün neler yaşandığına dair bütün ısrarlı sorularımı cevapsız bıraktı ve elimizde bir sürü laf kalabalığı ile yanından ayrıldık.

TCG Anadolu'nun yurdum insanının haberi olmadan ABD'lilerle tatbikat yapmasını değerlendirirken, yakın tarihin perspektifinden bakmak gerekiyor.

Tekrar yazalım, sırça işte o gün çizildi.

Burada ne kadar atıp tutsalar da, ABD kapalı kapılar arkasında ne isterse alacağını biliyor. O yüzden, iktidarını sürdürmesi için doğrudan ya da dolaylı desteğini hiç esirgemiyor. Yarın öbür gün Ortadoğu'da kızılca kıyamet koparsa Türkiye'deki iktidarın kayıtsız şartsız yanında olacağından son derece emin.

İşte tam burada on puanlık uzman sualini soralım: Yurdum insanı bunu bilmiyor mu, gözünün önünde olup biteni anlamıyor mu?

Cevabını okuyucularımızın ferasetine bırakıp yazımıza noktayı koyalım.