Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Artık ağıt yakmamak gerekiyor!

Uğur Mumcu'nun karanlık mahfillerce katledilmesinin üzerinden tam 31 yıl geçti.

Her yıl 24 Ocak'ta, sayıları giderek azalsa da, arkadaşları, sevenleri, dostları, meslektaşları, tanıyanları, tanımayanları Uğur Mumcu'yu anar.

Önce evinin önünde toplanılır, anıtına çelenkler konur, karanfiller bırakılır, sonra kabri başına gidilir.

Gün boyunca konuşmalar yapılır, toplantılar düzenlenir, mesleki yönü, insani yönü anlatılır; Türkiye'nin önündeki tehlikelere işaret ettiği kitaplarının önemi vurgulanır, alçakça suikastin aradan geçen bunca yıla rağmen aydınlatılamamış olmasına tepki gösterilir; ağıtlar, mumlar yakılır, kendisine çok yakışan “Uğurlar olsun” türküsü söylenir.

CHP'nin önde gelenleri ailesini ziyaret eder, artık bir avuç kalmış sadık Cumhuriyet okurları sessiz sedasız birbiri ile selamlaşır, anılar tazelenir.

Ama ertesi gün Türkiye kısır gündemine dönüverir.

Bir gün önce yapılan konuşmaları dinleyenler, düzenlenen etkinliklere katılanlar, yakılan ağıtlara eşlik edenler, türkü söyleyenler Uğur Mumcu'nun acısını yaşayanlar kendileri değilmiş gibi hayata kaldıkları yerden devam ederler.

Ancak bu böyle olmamalı!

Daha açık yazalım!

Uğur Mumcu, her yıl aynı toplantılarla, aynı törenlerle, aynı cümlelerle, aynı türkülerle anılmak için canını feda etmedi.

Tam bağımsız, laik, demokratik Türkiye'yi; Ortaçağ karanlığının önünde aydınlanmacı Kemalist Cumhuriyet'i taviz vermeden savunduğu için, terörün her türlüsüne, emperyalizme, bölücülüğe karşı durduğu için katledildi.

Bugünün ahval ve şeraitine baktığımızda ağlaşmakla, ağıt yakmakla, türkü söylemekle, mezarına karanfil bırakmakla, her yıl bir kere toplantılar, sempozyumlar düzenlemekle Uğur Mumcu'nun düşüncesine sahip çıkamadığımız, anısını onurlandıramadığımız gün gibi ortada.

Dürüst olalım, yazılarını. kitaplarını okuduktan sonra, o da eğer ki okuduysak, ne yazdıklarını, ne söylediklerini dikkate almışız ne de uyarılarını dinlemişiz! Aksi takdirde bugün çok farklı bir Türkiye'de yaşıyor olurduk.

Ankara'daki cenazesine yağmura, kara, çamura rağmen milyonlar katılmıştı. Cumhuriyet gazetesinin okur sayısının belki yüzlerce katı insan akın etmişti.

Görünürde bütün Türkiye Uğur Mumcu'ya sahip çıkıyordu.

Maltepe Camisi'nin önündeki insan seline, bu insanların yaşadığı üzüntüye ve duyduğu öfkeye baktığınızda sanki bütün toplum gericiliğe karşı Uğur Mumcu'nun parçalanmış bedeni etrafında yekvücut olmuştu.

Doğal olarak böylesine büyük bir sosyal travmanın siyasal sonuçlarının suikaste duyulan öfkeye paralel olması beklenirdi.

Ama öyle olmadı.

1994 yılında, Uğur Mumcu'nun hayattan koparıldığı alçak suikastin sadece 14 ay sonrasında yapılan yerel seçimlerde İslamcı Necmettin Erbakan'ın Refah Partisi adeta sıçrama yaptı ve aralarında Ankara ve İstanbul'un bulunduğu 28 ilde belediye başkanlıklarını kazandı.

Refah Partisi bir yıl sonraki genel seçimlerden de birinci parti çıktı, Necmettin Erbakan Başbakan oldu. Türkiye tarihinde ilk kez doğrudan İslamcı olduğun saklamayan bir hükümet tarafından yönetilecekti.

Sonrası zaten yakın tarihi konu eden siyasi tarih kitaplarında yazıyor.

Bugün ülke ne yazık ki Siyasal İslam bataklığında debeleniyor, hızla Ortaçağ karanlığına doğru gidiyor.

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nin ikinci paragrafında ne yazıyorsa onu yaşıyoruz.

Ez cümle ağlamak, üzülmek, anıları tazelemek, hüzünlenmek, bir yere kadar. Artık bir şekilde ayağa kalkmamız, üstümüzdeki ölü toprağını atmamız gerekiyor.

Emin olun Uğur Mumcu yaşasaydı tam da bunu isterdi, bunun olması için çaba gösterirdi.

Geri kalanı lafı güzaf, diyerek yazımıza noktayı koyalım.