Salı günü, “Açıkça yazalım; mesele, postmodernizmin ıslak rüyalarıyla küresel cennet vaadeden ılık evrenini, yeni dünya düzeninin hastalıklı zihniyetini külliyen reddetmeden çözülemez. Paradigmanın değişmesi gerekiyor” demiş, “nassı yani?” diye soranlar için bugüne randevu vermiştik.
Avrupa Parlamentosu'nun, yaşlı kıtayı adeta beşik gibi sallayan seçim sonuçlarını yakın gözlüğümüzü takarak değerlendirmeye devam edelim.
Aslında siyasi ibrenin sağa doğru kayması beklenen bir gelişmeydi. Bu meselelerle ucundan kıyısından ilgilenen hiç kimse için sürpriz olmadı.
En basit anlatımıyla, son yıllarda ülkelerine yönelik yoğun göç dalgasının bütün olumsuz sonuçları ile yüzleşmek zorunda kalan Avrupalılar'ın, kitlesel insan hareketliliğine neden olan, bunu tetikleyen ve hatta bir şekilde teşvik eden küresel sisteme tepkilerini, itirazlarını seçim sandığında göstermiş olduğunu söyleyebiliriz.
Tabi, burada söz konusu küresel sistemi kuran ve işleten hegemon ülkenin ABD olduğunun altını kalın kalemle çizmemiz gerekiyor.
Sonuçları dikkatlice ve serinkanlılıkla okumakta yarar var.
Özellikle, sağ ve hatta aşırı sağ siyasetin giderek güç kazanıyor olmasını; ancak, kendisinden sağda artık kim varsa “faşist” diye yaftalamakta pek mahir olan “sol” jargonun dışına çıkarak ele alırsak, ABD öncülüğündeki küresel sermaye baronlarının çıkarına hizmet eden küreselleşme ve sonuçlarına yönelik tepkinin ve itirazın kodlarını çözebiliriz.
Aksi takdirde, klavye cengaverleri ile birlikte sosyal medyanın sığ sularında kulaç atmaya devam ederiz.
Bugünün ahval ve şeraiti içinde Avrupa'da sosyalizmin olmasa bile en azından sosyal demokrasinin güçlenmesi gerekiyordu.
Normal koşullarda, küreselleşmenin, dünya üzerindeki kontrolsüz göç, gelir adaletsizliği, sosyal çöküş, çevre kirliği gibi son derece dramatik sonuçlarına karşı insanı, toplumu, emekçiyi savunan, sermayenin azgınlığını dizginleyebilecek siyasi grupların, partilerin ön planda olmasını beklemeliydik.
Amma velakin, insanlar kimlik siyasetinin sarmalında sarsaklaşmış, etnikçiliği, mezhepçiliği, dinciliği ve hatta cinsiyetçiliği kutsayıp solcu olduğunu düşünen bazı aklıevvellerin, yani çakma solcuların peşine takılmak yerine sağ partileri bir güvenlik şemsiyesi olarak gördüler.
İşte zurnanın zırt dediği yer burası.
Sağ partiler, neo liberal sisteme, küreselleşmeye, ABD'nin köpeksiz köyde çomaksız gezer gibi diplomasi yürütmesine güçlü ilkesel bir karşı çıkış göstermediler. Mesajlarını satır aralarına sakladılar.
Yerine, bu sistemin neden olduğu, tetiklediği kontrolsüz göç, sığınmacılar ve yabancılar meselesini kullandılar.
Seçmene bütün Avrupa için “gerçek ve yakın tehlikeyi” gösterip oy istediler.
Başarılı da oldular.
Sol partilerin ise mülteci romantizmini bir türlü aşamadığına tanık olduk.
Belli ki son dönemde yaşlı kıtanın kapısına dayananların Avrupa'yı “yağma Hasan'ın böreği” olarak algıladığını anlamak istemiyorlardı.
Avrupa'ya kaçmış cihatçıların şeriat çığlıklarının ifade özgürlüğü, bizim gurbetçilerin Schaerbeek'te oturdukları apartmanın otoparkında kurban kesmesini “din ve vicdan özgürlüğü” olarak değerlendiriyorlar.
Sırf mini etek giydi diye sevgilisinin ağzını burnunu kıran Pakistanlı, mahkemede “kadın dövmek bizim kültürümüzde var” şeklinde savunma yapınca buna “kültürel çeşitlilikleri hoş görmek gerekir” diye destek olabiliyorlar.
Mesela, eşcinsel hakları ile uğraştıkları kadar işçilerin, emekçilerin hakları, dünya üzerinde giderek bozulan gelir dağılımı ile uğraşmıyorlar. Kimlikçiliğin siyasi konforundan vazgeçmiyorlar.
Almanya'da sosyal yardım alanların yaklaşık üçte ikisi ne Alman vatandaşı ne de sürekli oturum izinleri var. İşsizlik parasını aldıktan sonra Türkiye'de güzelce bir tatil yapan gurbetçiler herkesin malûmu.
Bir başka zaviyeden baktığımızda sol, kendini yeniden tanımlayamadığı, kimlikçiliğin sarsaklığından kurtulamadığı, küreselleşmeye ilkesel olarak karşı çıkmadığı ve hatta küreselcilerin kıçına takılmaktan vazgeçmediği sürece yaşlı kıta kendini korumak için daha da sağa kayacak, içine kapanacak, muhafazakarlaşacaktır. Siyasi müneccim olmaya gerek yok, gözüne tavuk karası inmemiş olan herkes bunu görebilir.
Siyaset boşluk kaldırmıyor.
Alt metnini okursak Avrupa'daki sağcılaşma şimdilik, merkezileşme, ulus devlete sahip çıkma, neo liberalizme, küreselleşmeye ve sonuçlarına itiraz çerçevesinde kendisini gösteriyor olsa da kısa süre sonra bunun “faşizme koşar adım” safhasına geçmesi ihtimal dışı değil.
Çözüm ne?
İhtimaliyat planlamaları ve risk yönetimi ile bir yere kadar... Postmodernizmin dalgalı, hülyalı dünyası, hepimizi sonu belirsiz karanlık bir geleceğe doğru sürüklüyor. 80'lerden sonra hayatlarımıza eşkıya gibi çöken, insanlığı insanlıktan çıkaran bu paradigmaya külliyen karşı çıkmak gerekiyor, idareyi maslahat meseleleri çözmüyor diyerek yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Arda Güler ilk 11'de var mı? Leganes-Real Madrid maçı ne zaman?
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Kerem Aktürkoğlu Benfica - Estrela maçında olacak mı? İlk 11'de var mı?
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Immobile Beşiktaş-Göztepe maçında ilk 11'de mi? Beşiktaş- Göztepe maçı ne zaman?