Yılın son haftasına girerken; Meral abla ne dedi, yine kime atarlandı, kimi partiden attı, kim partiden istifa etti;
CHP'nin ergenden hallice çiçeği burnunda Genel Başkanı Özgür Özel, bu kez kimlere nağme yaptı, kimin elini öptü, kimlerin torunlarından özür dilemeye kalktı;
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, tarikatlarla nasıl hemhal oldu;
Erdoğan Ankara ve İstanbul için kimi aday gösterecek, Devlet Bey'in promter'ı arıza yaparsa Meclis'teki grup toplantısı iptal edilir mi gibi gündem değirmeninin taşında öğütülecek mühim konu başlıklarını es geçelim ve özellikle dışarıda matbuatımız tarafından pek kıymetlendirilmemiş, “gözden kaçan” gelişmelere bakalım diyecektik ki, korktuğumuz başımıza geldi.
PKK, Irak'ın kuzeyinde Pençe-Kilit harekat bölgesindeki geçici üs bölgelerine sızdı, 48 saat içinde Hakurk ve Metina'da 12 askerimizi şehit etti, bölgeden gelen bilgilere göre aralarında subayların olduğu çok sayıda yaralımız var. Harekatın başladığı günden buyana en ağır kaybı verdik.
Sosyal medyaya yansıyan görüntüler gerçekten içler acısı.
Şimdi eskilerin tabiri ile eğri oturup doğru konuşalım.
Seçim süreçleri dahil, AKP ne zaman zora düşse, iktidarı kaybetme ihtimali belirse başta PKK olmak üzere terör örgütlerinde bir hareketlenme ortaya çıkıyor. Türkiye'nin sağında solunda, büyük kentlerde ses getirecek silahlı eylemlere girişiyorlar. 2015'te olduğu gibi toplu katliamlar yaşanıyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu kırsalında, Irak'ın kuzeyinde, Suriye'de askeri, polisi hedef alıyorlar, karakollara, askeri birliklere sızmalar söz konusu oluyor ve arka arkaya şehit haberleri gelmeye başlıyor.
Sonrası malum...
Toplumdaki meşru öfke üzerinden dinci, milliyetçi kesim tahkim ediliyor, herkes Erdoğan'ın arkasında hizalanıyor, “dur bakalım, önce sen hesap ver” diyenler hain olmakla, teröre destek vermekle suçlanıyor; Stalin'in tavuğu misali yurdum insanı fakirliğini, fukaralığını, garibanlığını, geçim derdini, dibe vuran ekonomiyi, çöken eğitimi ve adaleti unutuyor, yolunmuş tüylerinin acısına bakmadan “ezan dinmez, bayrak inmez, vatan bölünmez” diyerek Erdoğan'ın kanatları altına sığınıyor.
Kendini teröre karşı güvenceye aldığını düşünen insanımız, şehitlerin arkasından iki gün ağlıyor, yas tutuyor, üzülüyor, üçüncü gün unutup gidiyor.
Ateş düştüğü yeri yaktığıyla kalıyor.
Erdoğan ise siyaseti buradan aldığı güçle şekillendiriyor, kutuplaştırıcı söylemini besliyor, muhalefetin manevra alanını kısıtlıyor.
Bu, şimdiye kadar hiç şaşmadı.
14-28 Mayıs'ta da seçimi üç aşağı beş yukarı aynı stratejiyle kazandı.
2023 yılı biterken AKP yine zorda. Üstelik yerel seçim kapıda. Ekonomi çökmüş, enflasyon patlamış, millet yoksulluğa mahkum edilmiş, emekliler, asgari ücretliler neredeyse açlık sınırında yaşarken, yolsuzluklar alıp başını giderken, iktidar İstanbul ve Ankara'ya aday bile bulamıyorken, gündem hızla değişti.
Terör, kime, hangi mahfillere hizmet ettiği belli olmayan - belki de çok belli olan - kara yüzünü bir kez daha gösterdi.
Birileri yine düğmeye bastı.
İktidar her zaman yaptığı gibi 12 askerin şehit edilmesinde hiçbir sorumluluk üstlenmedi. CHP'nin son derece haklı sorularına cevap vermek bir yana dönüp bakmadı bile. Her zaman olduğu gibi herkesin kendi arkasında hizalanması için Meclis'te sade suya tirit bir ortak bildiri hazırladı.
İYİ Parti, MHP ve Saadet Partisi bu bildiriye imza attı ama CHP, bu kez, “Dur bakalım, geçmişteki gibi sorgusuz sualsiz sana destek olmuyorum. Önce hesap ver” çıkışı yaptı. Milli Savunma Bakanı'nın Meclis'e bilgi vermesini, şehit edilen askerlerimiz için yas ilan edilmesini istedi.
Üstelik, hazırladığı bildiride iktidarınkine kıyasla çok daha sert ve güçlü ifadeler vardı.
Ama Saray medyası klasik tutumunu değiştirmedi ve meseleyi bir güzel çarpıttı. AKP'nin peşine takılmadığı için teröre destek vermekle itham ettiği CHP'nin kendi yayınladığı bildiriyle terörü lanetlediğini görmezden geldi.
Bunu köpürttükçe köpürttü. Özgür Özel'in memleketi Manisa'da katıldığı şehit cenazesinde aynı aynı provokatif senaryo sahneye kondu.
Ama, CHP'nin ön almakta gecikmiş olduğunun altını çizelim. Çok daha hızlı refleks gösterip AKP'nin kara propaganda alanını kısıtlaması gerekirdi ama nedendir bilinmez bunu beceremedi. Özgür Özel, en gereksiz meselelerde bile ona, buna laf yetiştirmedeki hızını gösteremedi.
Artık mızrak çuvala sığmıyor.
Sadece siyasi değil, ortada askeri bir başarısızlık da var. İktidar kesinlikle bunun sorgulanmasını istemiyor. Karda, kışta geçici üs bölgelerinin ne kadar savunmasız olduğu anlaşılır, bu kamuoyunda tartışılırsa, iktidarın hiçbir önlem almayarak Mehmetçiği açık açık teröre kurban ettiği ortaya çıkmış olacak.
Ancak öyle ya da böyle iktidarın öncelikle 12 şehidin hesabını vermesi gerekiyor.
Tabii aynı zamanda meselenin “dış güçler” boyutu görmezden gelinmemeli.
Erdoğan'ın, Hamas'ın terör örgütü olmadığını ilan etmesi, İsrail'e ağzına geleni söylemesi, İsveç'in NATO üyeliği konusunda ayak sürümesi, Rusya'ya yaptırımlar konusunda çizginin dışında kalmakta ısrarcı olması, Atlantik'in öbür kıyısında görmezden gelinmiyor.
Acaba mı, diyelim ve soralım, Biden PKK'yı TSK'nın üzerine gönderip Erdoğan'a mesaj mı vermek istedi? Hamas'a arka çıkma, İsrail'e fazla çemkirme, İsveç'in NATO üyeliğini geciktirme demek istemiş olabilir mi?
Ya da kaseti tersten okursak Biden, yerel seçim için Erdoğan'a destek mi attı?
“Bak, ekonomik kriz nedeniyle çözülmeye başlayan dinci, milliyetçi kesimi tahkim etmen için sana fırsat yarattım”
Sonuçta, bölgede PKK'nın ABD'nin onayı olmadan adım bile atmadığı biliniyor. Örgütün, TSK'nın Irak'ın kuzeyindeki geçici üslerine saldırmasının arka planında ABD'yi aramak, komplo teorisi olarak algılanmamalı.
Washington'daki oyun kurucular için PKK, Ortadoğu'daki stratejik oyunda çok önemli bir aparat. Gerek olduğunda Erdoğan'a “ayar vermek” için etkin biçimde kullanıyorlar. Aynı şekilde Erdoğan'ı iktidarda tutmak için de!
Yazının başında, matbuatımız tarafından pek kıymetlendirilmemiş, “gözden kaçan” gelişmelere bakalım diyecektik, cümlesiyle lafa girmiştik.
Geçen günlerde, PKK'nın Suriye yapılanması olan PYD, ülkenin kuzeydoğusunda, anayasa taslağı olarak pazarladığı bir belge yayınladı. Bu, Suriye'de ayrılıkçılık yolunda önemli bir adım. Aynı zamanda federalizmden “demokratik konfederalizme” giden bir strateji değişikliği şeklinde de okunabilir. Yani ülkenin siyaseten parçalanması için meşru zemin hazırlanıyor.
Bu taslağın açıklanmasıyla - ki ABD'li uzmanların teknik destek vermediğini ya da doğrudan onların yazmadığını düşünmek safdillik olacaktır - PKK'nın saldırılarını aynı çerçeve içinde ele alabilir miyiz?
Diğeri de İngiltere'yle yürütülen gizli pazarlık.
Meseleyi, CHP'nin diplomat kökenli milletvekili Namık Tan, Meclis'te bütçe görüşmeleri sırasında gündeme getirdi.
Dedi ki,
“Kendi Milli Muharip Uçak projemiz için motoru İngiltere’yle ortaklaşa üretmek üzere uzlaşı ararken, eğer duyumlarımız doğruysa, bu ülkeden çağdışı kalmış firkateynleri ve küçük modüler nükleer reaktörleri bir paket halinde görüşmek de yanlıştır”
Böylece iktidarın İngiltere ile gizli kapaklı küçük modüler nükleer reaktör pazarlığı yaptığını öğrenmiş olduk.
Yani iktidar, Türkiye'nin milli muharip uçağı için İngiltere’yle birlikte motor üretmeyi planlıyor. İngilizler'i ikna etmek için Kraliyet Deniz Kuvvetleri'nin çağ dışı kalmış fırkayeynlerini almayı düşünüyor.
Üstelik bu pazarlık paketinin içine küçük modüler nükleer reaktörleri de koymuşlar.
Görüşmeler ne aşamada şimdilik fazla bir bilgi yok ama böylesine kritik bir pazarlığın gizli kapaklı yürütülmesinin ciddi sakıncaları beraberinde getireceğini görmek gerekiyor.
Yazıyı bağlamadan önce bir kulis bilgisi aktaralım.
Yerel seçimlerden çıkacak sonuca göre yeni bir açılım süreci gündemdeymiş. İktidar arka kapı diplomasisini kullanarak hem AB'den hem de ABD'den destek arıyormuş. Bunu kapsamlı bir anayasa değişikliği içine yedirip ve hatta “kurucu meclis” kılıfıyla milliyetçi tabanı en az rahatsız edecek şekilde uygulamayı planlıyorlarmış. Kimin ağzına ne ne kadar bal çalacakları şimdilik bilinmiyor.
Bu çalışmadan, “ortak vatan”, “Türkiye halkları”, “hakların eşitliği”, “öz yönelim hakkı”, “çoklu hukuk” gibi ifadeler çıkarsa hiç şaşırmamalı.
Böyle afilli kavramlar üzerinden kimlikçi, ırkçı, mezhepçi, etnikçi faşist zihniyetlerin meşruiyet kazanarak Erdoğan'ın tek adam rejimini tahkim edeceği ortada.
Yani mesele sadece “açılım” ya da “saçılım” olmayacak. Bu, Erdoğan için siyaseten kritik önemi haiz bir mesele.
Kürt siyasetinin önde gelenleri ile bir iki temas yapılmış ancak arkası gelmemiş. Pazarlığın şimdilik, İstanbul ve Diyarbakır üzerinden yürütüldüğü söyleniyor. 'İstanbul'u almamıza yardım et, Diyarbakır'a kayyım atamayalım' formülü konuşuluyormuş. Hatta, Erdoğan'ın aday konusundaki sıkıntısı da buradan kaynaklanıyormuş.
Görünen o ki kış ayazında bizi içeride ve dışarıda sıcak bir dönem bekliyor diyerek yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
Arda Güler ilk 11'de var mı? Leganes-Real Madrid maçı ne zaman?
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Kerem Aktürkoğlu Benfica - Estrela maçında olacak mı? İlk 11'de var mı?
Jose Mourinho'dan Ronaldo ve Talisca açıklaması!
Immobile Beşiktaş-Göztepe maçında ilk 11'de mi? Beşiktaş- Göztepe maçı ne zaman?
Bolu'da kar yağışı kazaya neden oldu, otoyol ulaşıma kapandı
22 Kasım Cuma reyting sonuçları: Zirvede hangi program yer aldı