Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Gözyaşları!

Açık yüreklilikle söyleyelim. Geçen yıl yaşanan hayal kırıklığı sonrasında yerel seçimden kimsenin pek fazla umudu yoktu.

Nasıl olsa Tayyip meydanlara çıkar, her zamanki kutuplaştırma, düşmanlaştırma, ötekileştirme taktiklerini uygular, yurdum insanının milliyetçi, İslamcı damarını kaşır, muhalefeti birbirine düşman eder, elindeki devlet gücünü sonuna kadar kullanır ve istediğini alır diye düşünülüyordu.

Bunların hepsini, hatta daha fazlasını yaptı.

Ortalığı yine kırdı, döktü. CHP'nin Kandil'e para gönderdiğini söyleyecek kadar ileri gitti!

14-28 Mayıs seçimlerinde sözde “uçak gemisini” liman liman dolaştırıp vatan, millet, Sakarya edebiyatı üzerinden yürümüştü.

Bu seçimde “milli ve yerli” savaş uçağını uçurdu, 17 bakanını sahaya sürdü, uzay turisti Aktronot Alper Gezeravcı'yı o mitingten bu mitinge çanta gibi yanında taşıdı ve yurdum insanından oy istedi.

Bütün derdi, siyasetini finanse etmek, tarikatları, cemaatleri ve sonradan görme azgın İslamcı azınlığı  beslemek, Kanal İstanbul gibi ihanet projeleri üzerinden yeni rant alanları yaratıp ülkenin taşını toprağını yabancılara peşkeş çekebilmek için İstanbul'u almaktı.

Ama olmadı.

Evdeki hesabı çarşıya uymadı.

Tayyip, yerel seçimde büyük bir hezimete uğradı.

Kendisi de farkında.

Balkon konuşmasının tonu, kullandığı cümleler, yenilgiyi kabullenişi bunu gösteriyor.

Süngüsü düştü!

Bunun, siyasal, ekonomik, sosyal ve hatta psiko-sosyal nedenleri üzerine değil üç, beş makale, bir düzine doktora tezi bile yazılabilir.

Siyasetten silinmesi, kendisiyle birlikte siyasal İslamcı ortaçağ zihniyetinin tarihin tozlu sayfaları arasına gömülmesi belki biraz daha zaman alabilir ama 31 Mart Türkiye için bir dönüm noktası olacak gibi görünüyor.

Eğer ki CHP elde ettiği bu önemli başarının üstüne yatmayıp, kurucu ilkelerine, cumhuriyet felsefesine, laikliğe, sosyal devlete daha çok sahip çıkıp, daha fazla çalışırsa...

Buna güçlü şekilde vurgu yapmış olalım!

CHP'nin yanında bu seçimin bir başka kazananı Fatih Erbakan oldu.

31 Mart'tan önce nasıl olsa son gün gider Tayyip'e desteğini açıklar diyenleri ters köşe yaptı. Oy oranını anlamlı bir şekilde yükseltti.

Yeniden Refah Partisi yüzde 6.19'la CHP ve AKP'nin ardından üçüncü parti durumuna geldi. Soyadı ve genç yaşı, Fatih Erbakan'ı önümüzdeki dönem mutlaka dikkate alınması gereken bir siyasi figür yapacak!

İktidar beslemesi troller ve kendisine gazeteci sıfatını layık gören Saray yalakası propagandistlerin “Bu sadece bir yerel seçim... Bunu böyle değerlendirmek lazım” sözlerinin aksine herkes bu süreçte Tayyip'in kendisini ortaya koyduğunu biliyor.

Ne İstanbul'da Murat Kurum ne Ankara'da Turgut Altınok ne de AKP'nin diğer adayları.

Seçim süreci boyunca ön planda hep Tayyip oldu!

CHP'nin bütün adayları Tayyip'e ve O'nun tek adam rejimine karşı yarıştı.

Ama bu seçimin kaybedeni sadece Tayyip değil.

14-28 Mayıs seçimlerinin kaybedilmesinde baş rolü oynayan Meral Akşener, partisinin oylarını yarı yarıya düşürdü.

Üç gün önce sarmaş dolaş olduklarına, dün ağzına geleni söylemiş olmasını, kendi seçmeni affetmedi.

Koltuğunu bırakıp artık evde torun bakma zamanının geldiğini anlamış olması gerekiyor.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun da 13 yıldır Türkiye'nin önünü nasıl tıkadığı, bilerek ya da bilmeyerek AKP”ye nasıl hizmet ettiği, Tayyip'i iktidarda nasıl tuttuğu, CHP'yi yüzde 25 bandına nasıl hapsettiği, bu seçimin sonuçlarıyla daha iyi anlaşıldı.

Kılıçdaroğlu'nun sırf kendi adaylığını desteklesinler diye bol keseden dağıttığı milletvekillikleriyle Meclis'e soktuğu, Saadet, Gelecek ve Deva balonları 31 Mart'ta patladı.

Özgür Özel siyaseten her ne kadar yalpalasa da, zaman zaman Kürtçülere, ikinci Cumhuriyetçilere doğru savrulmuş olsa da bu başarı onun hanesine yazıldı.

Kılıçdaoğlu'nun aşamadığı yüzde 25 bandını kırdı. Bunun, CHP tabanı açısından çok önemli bir psikolojik eşik olduğunun altını kalın kalemle çizelim.

CHP yüzde 37,47 oyla 1977 seçimlerinden sonra ilk defa sandıktan birinci parti olarak çıktı. AKP'nin iki puan önüne geçti.

Şimdi bu avantajın çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Diğer yandan, “ittifaksız seçimlerde başarı sağlayamayız, İstanbul ve Ankara'yı alamayız” görüşünün lafı güzaf olduğu ortaya çıktı.

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, kimseye angaje olmadan, DEM'e ya da İYİ Parti'ye yaranma çabası içine girmeden tarihi başarı yakaladı.

Bunu ıskalamamak gerekiyor.

Demek ki mesele, tamamen özgüvenli bir şekilde, doğru adayla, doğru söylem ve projelerle halkın karşısına çıkmakmış!

Ancak burada kısa bir parantez açıp, Mansur Yavaş'ın seçimden sonra yaptığı konuşmada, 2019'da olduğu gibi yine CHP rozetini çıkarıyorum demesinin CHP geleneksel tabanını, cumhuriyetçileri, Atatürkçüleri rencide ettiğini söylemek zorundayız

Kendisine oy veren ya da vermeyen arasında bir ayırım gözetmeyeceğini vurgulamanın onlarca belki yüzlerce yolu varken, bunu CHP rozeti üzerinden dile getirmesi son derece rahatsız edici.

Mansur Yavaş, CHP'nin geleneksel tabanının kendisine verdiği destek sayesinde o koltukta oturduğunu unutmamalı, ülkenin kurucu partisinin, Atatürk'ün partisinin rozetini gururla taşıması gerekirken bu sözleri sarf etmesi hiç şık olmadı, diyerek parantezi kapatalım ve devam edelim.

31 Mart'ın bir başka kaybedeni de DEM'ciler...

DEM, İstanbul'da yüzde 2.11 oy aldı. Eşbaşkan adayı Meral Danış Beştaş bu sonucun kendisi ve partisi için bir yenilgi olduğunu kabullenmek yerine çıktı, “İmamoğlu bu oylar benimdir demesin sakın, aldığı oylar onun değil. Bizim seçmenlerimiz oraya oy verdi, neden? Çünkü AKP'yi cezalandırmak istedi” dedi.

Bu açıklama neresinden bakılırsa bakılsın tel tel dökülüyor. Meral Hanım, İstanbul'da yaşayan her Kürt'ü kendilerinin potansiyel seçmeni olarak kabul ediyor. Kürtlerin kendi akılları, fikirleri, yerel siyasetten beklentileri olabileceğini, siyasi davranışlarını da rasyonel çıkarlarına göre belirleyebileceğini kabullenmek istemiyor.

Kürtçülüğün ve Kürt ırkçılığının yerel siyasette iflas etmiş olduğunu düşünmek istemiyor; Kürt seçmenin siyasi tercihini değiştirmiş olması gibi bir ihtimali hiç hesaba katmıyor.

DEM'in başta İstanbul olmak üzere batıdaki büyük şehirlerde dibe vurması, seçimden önce Leyla Zana ve Ahmet Türk'ün Tayyip ile yaptığı Kürt açılımı pazarlığını da boşa çıkardı.

Batı'daki Kürt seçmen açıkça “benim irademe ipotek koyamazsın” mesajı verdi.

Meral hanım, aday olmasaydı bu sözlerinin bir anlamı olabilirdi. Ama Türkiye'de siyasi rasyonalitenin artık esamisi okunmadığı için nasıl olsa alıcısı çıkar diye rahat rahat saçmalayabiliyor.

31 Mart'ta ortaya çıkan bu siyasi tabloyu sadece başta emekliler olmak üzere ekonomik krizin vurduğu kitlelerin AKP'ye kırmızı kart göstermesiyle, ülkeyi sessiz sedasız işgal eden sığınmacılara duyulan tepkiyle, sonradan görme azgın İslamcı azınlığa karşı büyüyen nefretle açıklamak mümkün mü?  Bu sonuç, 2028'den önce bir genel seçimi zorlayabilir mi?

Bu soruların cevabını bir sonraki yazıya bırakalım, şimdi sevinç gözyaşlarını dökmeye devam edelim diyerek yazımıza noktayı koyalım.