Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,3594
Dolar
Arrow
34,4660
İngiliz Sterlini
Arrow
43,6304
Altın
Arrow
2935,0000
BIST
Arrow
9.367

Memleketin harim-i ismeti...

Hazır gelmişken A101'e uğrayıp iki ekmekle, indirime giren az tuzlu peynirden yarım kilo alalım demişler midir, bilmiyoruz ama kolayını bulsalar neredeyse Turgut Reis'teki Türk bayrağını indirip yerine Yunan bayrağını çekeceklermiş.

Birkaç gün önce sosyal medyaya yansımasa, üç beş yazlıkçının dışında muhtemelen kimsenin haberi olmayacaktı.

Bir Yunan sahil güvenlik botu, göçmen kaçakçılarına ait olan küçük bir zodyakın peşinden elini kolunu sallaya sallaya Bodrum'un Akyarlar Mahallesi'ndeki Akçabük Sitesi koyuna gelmiş, site sakinlerinin gözünün önünde milletin neredeyse boy verip “bak ayağım değdi” diye el salladığı yere kadar kıyıya yaklaşmış, üç, beş dakika salınarak gövde gösterisi yaptıktan sonra gaza basıp geri dönmüştü.

Üstelik sabahın kör vakti de değildi.

Hani ortada daha karşı kıyıda kimse yatağından kalkmadan, kargalar bilmemneyini yemeden bir gidip gelelim, vaziyeti yoktu.

Basbayağı milletin sabah kahvaltısı yapıp artık sofrayı toplamaya başladığı sıralardı.

Göz göre göre burnumuzun dibine kadar gelmişlerdi.

Daha bunun şokunu atlatamamıştık ki, bu kez Datça yakınlarında bir başka Yunan sahil güvenlik botunun arzı endam eylediği görüntüler sosyal medyaya düştü.

Yunan sahil güvenlik botu, kıyıya kadar geliyor hatta karaya bile yanaşıyordu.

Sonra maskeli bir kişi kumsala çıkıyor, orada bulunan zodyakı denize çekiyor, kendi teknesine bağlıyor sonra birlikte geri dönüyorlardı.

İddia o ki olay yaklaşık bir hafta önce yaşanmıştı. Yani, Akçabük'tekinden bir iki gün önce.

Oysa Türkiye, 1995 yılında Akyarların hemen yanı başındaki Gümüşlük'e 3.8 mil mesafedeki Kardak kayalıklarında hak iddia etme cüretini gösteren Yunanistan ile topyekûn savaşı göze almıştı.

Atina'daki hükümet, Türkiye'yi Anadolu kıyılarına hapsetme siyasetinin bir parçası olarak kayalıklardan birine asker çıkarınca Ankara tepkisini son derece sert biçimde ortaya koymuş, bugünkülerin aksine, memleketin alî çıkarları söz konusu olduğunda diplomasinin arkasına askeri güç koymaktan çekinmeyeceğini göstermişti.

İki ülke arasında savaş rüzgarları eserken, Türk SAT komandoları, Kardak'ı çember gibi içine alan Yunan donanmasının arasından sızıp batıdaki kayalığa çıkmış, Türkiye'nin bu hamlesiyle neye uğradığını şaşıran Yunanistan geri adım atmak zorunda kalmıştı.

Kriz, Atina'yı fena sallamış; Başbakan Simitis'in beceriksizlikle suçladığı Genelkurmay Başkanı Christos Limberis istifa etmişti.

Oysa şimdi Yunan sahil güvenlik botları, İstanköy'den ya da  Sömbeki’den çıktıktan sonra uluslararası suları geçiyor, Türk karasularına giriyor ve kaya levreği avına çıkmış balıkçı rahatlığında, bizim sahil güvenliğin ruhu bile duymadan Türkiye kıyılarına neredeyse demir atabiliyorlardı.

İnanılacak gibi değildi.

Normal şartlarda Türkiye'nin ortalığı birbirine katması lazımdı.

Aksi takdirde, Ege gibi, iki kıyıdaş ülkenin yıllarca birbirine el ense çektiği hassas bir coğrafyada Türkiye'nin artık hakkını hukukunu savunmaktan aciz kaldığı görüntüsü ortaya çıkabilirdi.

Mesele Gazze ya da Hamas olunca dakikasında açıklamayı patlatan Dışişleri Bakanlığı bu kez kuzuların sessizliğine büründü. Yunanistan'a iki çift laf etmek de İçişleri Bakanlığı'na düştü. Ali Yerlikaya, telefona sarıldı, Yunanistan Denizcilik ve Ada Politikaları Bakanı ChistosStylianides’i aradı, dostlar alışverişte görsün hesabı, sözüm ona Yunan sahil güvenlik botlarının karasularımızı ihlal etmesinden duyulan rahatsızlığı dile getirdi, iyi komşuluk ilişkilerinin korunması için bu tür ihlallerin kabul edilemeyeceğini söyledi filan...

Yunan bakan da şaka yapar gibi ya da aklımızla alay edercesine “Vallahi billahi olayın siyasi bir yönü yok, merak etmeyin bir daha yapmayız” mealinde üç, beş cümle ile bizimkilerin gazını aldı.

Onlar golü atmıştı, biz de zaten 1-0'a razıydık; beraberlik için bastırıp bugünün ahval ve şeraiti içinde daha fazla gol yeme riskini almanın bir anlamı yoktu.

Böylece meseleyi kendi açımızdan ve fazla gürültü çıkmadan kapatmış olduk.

Tabiatıyla bu vaziyet, daha düne kadar “mavi vatan” filan diyerek ne verse yiyen kendi kütlesi dışında muhalif vatanseverleri de arkasında hizalamış olanların; “Önce, Ege'deki hak ve menfaatlerimizi koruyun, Doğu Akdeniz'deki münhasır ekonomik bölge meselesini de hamasete kurban etmeyin, bunu iç siyasete malzeme yapmayın” diyenleri hainlikte suçlayanların işine gelmemişti.

İçişleri Bakanlığı’nın sosyal medyadan duyurduğu görüşme ve Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın evlere şenlik açıklaması dışında iktidar cenahı sessiz kalmayı tercih etti ki beriki mahalle meseleyi daha fazla köpürtüp gündemde tutmasın. Yoksa, maazallah başı sıkıştığında sarıldığı vatan, millet, din, iman, gavur Yunan hamasetinin hikayeden ibaret olduğu anlaşılabilirdi.

Zaten Hariciye kökenli Namık Tan ve eski bahriyeli Cihat Yaycı dışında hassasiyet gösteren de pek çıkmadı.

Ama Ege'nin öbür kıyısındaki sosyal medya kullanıcıları, yıllarca Türkiye'den sopa yemiş olmanın verdiği eziklikle buradan bir zafer çıkarmanın derdine düştü.

Yunanistan Denizcilik Bakanlığı ise attığı gole sevinen taraftarına şakadan sus işareti yapan futbolcu edasıyla “İstanköy ve Sömbeki Liman Başkanlıklarına bu konuda daha dikkatli ve titiz davranılması konusunda uyarıda bulunuldu” açıklaması yaptı.

Bahane olarak Bodrum’a doğru kaçan insan kaçakçısının, sesli uyarıya rağmen durmamış olması gösterildi. Güya, bölgedeki tur tekneleri nedeniyle ateş açamamışlar, bu nedenle kovalamaca  Bodrum kıyılarına kadar sürmüştü.

Tabi, dolapta dolma var, yersen vaziyeti...

Bunları basit bir ihlaller zinciri olarak görmemek lazım.

Çünkü, ihlal edilen sadece Türkiye'nin karasuları değil; aynı zamanda iç sularına ve kıyılarına da bir tecavüz söz konusu.

Yarın öbür gün, vaziyeti kurtarma derdine düşüp göçmen kaçakçılığının önüne geçmek için sıcak takibe göz yumuyoruz, diyebilirler.

Peki o zaman, Yunan askerinin yüzünde maskeyle kimseden izin almadan Türk toprağına ayak basmasına nasıl bir bahane bulacaksınız?

Bunun kabul edilebilir bir yanı yok.

Küçük bir mesele, abartmamak lazım, iki Yunan askeri hadsizlik etti diye savaşa mı girelim yani, gibi yorum yapacak olanlara, 1829'dan sonra verilen küçük küçük tavizlerle Yunanistan'ın önce Osmanlı sonra da Türkiye aleyhine nasıl genişleyip büyüdüğüne bakmasını salık verelim.

Özellikle Ege'deki her geri adım Türkiye'nin Anadolu anakarasına çok daha fazla hapsolması, zaman içinde balıkçı kayığı bile yüzdürecek kadar suyu kalmayacak olması demek.

Ez cümle, memleketin doğu sınırlarının zaten elek gibi olduğunu, özellikle 2011'den sonra yol geçen hanına döndüğünü biliyorduk ama Ege'de Yunanistan'ın böylesine fütursuzca hareket edebileceğini açıkçası pek fazla beklemiyorduk.

Bu cesareti kimden ve nasıl aldıkları çok belli.

Kişiliksiz, omurgasız, dinci, mezhepçi ve iktidarını daim kılmak için nalıncı keseri gibi hep kendine yontan dış siyasetle memleketin harim-i ismetine tecavüze yeltenenlere karşı bugünkü zihniyet  ne yapabilir ki, diye soralım, cevabını okuyucunun ferasetine bırakıp yazımıza noktayı koyalım.