Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6207
Dolar
Arrow
34,8656
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4914
Altın
Arrow
3046,0000
BIST
Arrow
10.058

Özer Uçuran Çiller

Ölünün arkasından konuşulmaz ama vefat eden Türkiye'nin ilk kadın Başbakanının - adı onlarca yolsuzluğa karışmış, devlet içinde karanlık ilişkileri ayyuka çıkmış - eşi olunca, tarihe not düşmek için üç beş cümle karalamak farz oldu.

Ama peşinen söyleyelim, merhumu iyi bilmezdik!

Defteri açalım...

Türkiye'nin bugünkü kadar olmasa da çalkantılı dönemlerindendi.

Sancılı geçen birkaç yılın ardından 28 Haziran 1996'da Refahyol hükümeti kurulmuştu.

Necmettin Erbakan Başbakan, Tansu Çiller hem Başbakan Yardımcısı olmuş hem diplomasinin direksiyonuna geçmişti.

Balgat’a pek uğramıyordu.

Ama sağda solda söyledikleriyle, yaptıklarıyla gazetecilere güzel malzeme veriyordu.

Bugün arayıp bulamadığımız devlet ciddiyeti 90'lı yılların ikinci yarısında hala önemini koruyordu.

Siyasiler, bin düşünüp bir konuşur, söylediklerinin kıymeti harbiyesi olurdu.

Tansu Çiller, nedendir bilinmez kendisini bundan azade kılmıştı.

Günde beş vakit, itinayla saçmalayabiliyordu; yeter ki karşısında mikrofonları ve kameraları görsün.

Bir gün Kuzey Irak'la Kuzey Kıbrıs'ı, Irak Türkmenleri ile Kıbrıslı Türkleri, diğer gün Avrupa Konseyi ile Avrupa Birliği Konseyi'ni karıştırıyor, uluslararası bir toplantıda Azeri petrolünün Akdeniz'e çıktığı Ceyhan'ın Ege Denizi kıyısında olduğunu söyleyiveriyordu.

NATO'nun ne zaman ve neden kurulduğunu, KKTC'de Rauf Denktaş'ın seçimle işbaşına geldiğini bile bilmiyordu.

AGİT, BAB, İKÖ, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge filan zaten hak getire...

Zaman içinde o kadar çok saçmalamıştı ki bir süre sonra bu saçmalamalarının haber değeri kalmamıştı.

Listesini tutmaktan bile vazgeçmiştik.

Masumane gafları bir yana, zır cahildi.

Boğaziçi Üniversitesi, Amerika, ekonomi profesörlüğü filan derken, kafasını kaldırıp yeni ve farklı şeyler öğrenme ihtiyacı hissetmediği ortadaydı.

Ne dış siyasetten ne iç siyasetten ne de ülkenin güvenlik meselelerinden haberi vardı.

Sadece, diplomatların üç dakika önce söylediklerini beş dakika sonra kameralar karşısında, “bu meseleler benden sorulur” edasıyla satarak zevahiri kurtarıyordu.

Kadın ve üstelik “sarışın” olmanın bütün meseleleri çözeceğine inanıyor, muhataplarına “el köfte” yapmanın bir diplomasi yöntemi olduğunu düşünüyordu.

Hariciye'nin bütün yükünü dönemin Müsteşarı Onur Öymen taşıyor, verdiği abuk subuk beyanatları düzeltmek Sözcü Ömer Akbel'e düşüyordu.

Kendisiyle çalışıp saçını başını yolmayan diplomat kalmamıştır.

Özer Uçuran Çiller ile işte bu dönemde müşerref olma şansı yakalamıştım.

Selam-ı şahaneye mahzar olmak öyle kolay değildi. Perde arkasında ipleri elinde tuttuğunu cümle alem biliyordu. Her ne kadar tenzili rütbeye uğramış olsa da Erbakan ile yaptıkları anlaşma gereği karısı iki yıl sonra yeniden “Başbakanlık” koltuğuna oturacaktı.

Ankara'da Batılı ülkelerden birinin resepsiyonuna gelmişti.

Gazetecilerin yanısıra yabancı diplomatların yoğun ilgisi altında arzı endam ederken egosu ve egosunun beslediği özgüveni dalga dalga salona yayılıyordu.

Sürekli konuşuyor, bir şeyler anlatıyor, sağa sola laf atıyor, bürokratları ve milletvekillerini işaret parmağı ile yanına çağırıyor, iş adamlarının koluna girerek kulaklarına bir şeyler fısıldıyor, arasıra attığı kahkahalarla dikkatlerin sürekli üzerinde olmasını sağlıyordu.

İlerleyen saatlerde Özer Çiller'in yanına yaklaşabilmek için “huruç harekatı” düzenlemeye karar verdik.

Nasıl yaparız, nasıl ederiz diye düşünüyorduk ki birden kendimizi karşısında bulduk.

Siyaset, diplomasi, ekonomi konuşmak istiyorduk ama konu nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde spritüel meselelere geldi.

Önce şaka yapıyor sandım ama üç beş cümle sonra gayet ciddi olduğunu fark ettim.

Astrolojiden girdi, reenkarnosyandan çıktı, tarottan girdi, parapsikolojiden çıktı.

Fal, büyü, yıldız haritaları, alternatif tıp falan filan...

Bu meselelere dair inanılmaz bir külliyatı vardı.

Naçizane dünyevi meseleleri yazıp çizerek ekmek parası kazanmanın derdinde olduğumdan söyledikleri benim için fazla bir anlam taşımıyordu. Spritüel meselelerin gözümde haber değeri yoktu.

Derken, “Lafınızı balla kestim” diyerek mevzuya kendimce bir giriş yapmak istedim. Karısının Başbakanlığı döneminde imzaladığı Gümrük Birliği Anlaşması'nın yürürlüğe girmesinin üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçmişti. Yurdum insanının beklediği gibi ne ithal arabalar ucuzlamış ne de Avrupa Birliği bize kapısını açmıştı.

“Bu işin sonu nereye varır” mealinde bir şeyler sormaya çalıştım.

Üç beş saniye sessizliğe büründü. Sanki söyleyecekleri gündemi değiştirecek kadar önemliymiş gibi bir edayla “Bizi güzel günler bekliyor” dedi.

Ben bu cümlenin siyasi bir temenni olduğunu düşünürken bombayı patlattı.

Falanca burcun filanca evindeki bilmem kaçıncı açıya göre.... Türkiye'nin doğum haritasını 1923 kabul edersek, şu tarihteki ay tutulmasının etkisiyle... Yıldız haritası üzerindeki parapsikolojik etmenler... Hurufiliğin müjdeleri, Tapınak Şövalyeleri'nin kehanetleri... Nostradamus demiş ki, el Arabi buyurmuş ki...

Kısa bir süre sonra kendimi bu diyalogdan tamamen kopmuş buldum.

Anlattıklarından bihaberdim. Acaba dalga mı geçiyordu. Bizi saf, salak yerine koyup kafa mı buluyordu!

Sonra fark ettim, söylediklerine inanıyordu. Üç beş cümlede bir dipnot veriyor, adını hiç duymadığım yazarların kitaplarını referans gösteriyordu.

Bu meselelere inanılmaz hakimdi.

Yarım saat kadar anlattı, durdu.

Türkiye'nin içeride ve dışarıda yaşamakta olduğu bütün meselelerinin spritüel dünyada çözümü vardı. Yeter ki, doğru yaklaşımlarla doğru yerlere bakılabilsin.

Derken, “Bu tavsiyelerinizi Tansu Hanıma iletiyor musunuz” diye bir soru ağzımdan kaçıverdi.

Ağız dolusu bir kahkaha attı:

- Hükümetin nasıl kurulduğunu sanıyorsunuz!

Sonra hepimizin elini sıktı ve çevresini saran kalabalıkla birlikte salondan ayrıldı.

Şaşırıp kalmıştım.

Ülkenin başbakanının eşi, astrolojiyle, tarotla, falla, büyüyle, reenkarnasyonla, parapsikolojiyle uğraşıyor; uğraşmakla da kalmayıp bunları eşine siyasi tavsiyelerde bulunmak için bir araç olarak kullanıyordu.

Şaka gibiydi!

Gerçekten doğru mu söylüyordu? Yoksa bizi işletiyor muydu?

Şimdi büroya dönüp “Özer Çiller, yıldız falında gördüğü için Tansu Çiller, Erbakan'la hükümet kurdu” diye mi yazacaktım.

Meseleyi telefonda olduğu gibi haber müdürümüz rahmetli Ahmet Baydar'a anlattım.

Dünya iyisi bir insandı ama Tansu Çiller'e karşı, hiçbirimizin anlamadığı ve anlamlandıramadığı kadar büyük zaafı vardı.

Kimseye laf söyletmezdi. Eleştirinin dozunu kaçırınca, ciddi ciddi bozuk atardı.

Zaten gazeteciliği bıraktıktan sonra da DYP'ye basın müşaviri olacaktı.

Çiller'e toz kondurmadığını bildiğim için üstelemedim. O da küçük bir şey yaz geç, dedi.

Haber ertesi gün, kibrit kutusu kadar “Özer beyden Tansu hanıma tavsiye” başlığı ile çıktı. Güzelim haberi gazetecilik tabiriyle “piç” etmişlerdi.

Üzerinde durmadım ama günün birinde kullanırım diye kara kaplıya not ettim.

6 yıl sonra AKP gümbür gümbür iktidara geldiğinde, Ankara'da bu meselelere biraz kafa yoranlar, “nasıl oldu da Türkiye'de merkez sağ böylesine kolay çöktü” sorusuna cevap arıyordu. Oysa merkez sağ zaten kendi içinde çürümeye başlayalı yıllar olmuştu.

Özel Uçuran Çiller, yıldız falına bakıp ülkenin çeyrek asır sonra ortaçağ karanlığına demir atacağını görmüş müdür, bilmiyoruz ama sırf sarışın bir kadın olduğu için Tansu Çiller'e umut bağlayanlar aslında bugün içinde yaşadığımız cehenneme giden yolun taşlarını o dönemde bir şekilde döşemeye başlamışlardı.

Tayyip'in iktidarı gelişini herkes sadece Ecevit hükümetinin beceriksizliğine bağlıyor amma velakin ülkenin siyasal İslamcılara  teslim edilmesinde Tansu Çiller dönemindeki telafisi mümkün olmayan yanlışların büyük etkisi bulunuyor diyerek yazımıza noktayı koyalım.