Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,5658
Dolar
Arrow
33,9499
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6408
Altın
Arrow
2814,0000
BIST
Arrow
9.577

Sadece AKP değil, deprem de orta sınıfı vuruyor

Unutmamak ve unutturmamak adına deprem meselesi üzerinde durmaya devam edelim.

Bir önceki yazımızda, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bugüne devletin başında kim varsa deprem ve sel gibi doğal felaketlerin muhtemel sonuçlarını öngörmek ve önlem almak yerine, bu felaketlerin yaşanmasından sonra yara sarmaya yöneldiğini, felaketzedelerin acılarına merhem olmaya çalıştığını yazmıştık.

Oysa asıl yapılması gereken, rasyonel bir bakış açısıyla önceden gereken adımları atmak ve doğal felaketlerin vereceği muhtemel zararı önlemek ya da en aza indirmeye çalışmak olmalıydı.

İşler bugüne kadar pek böyle yürümedi.

Burada kısa bir parantez açalım ve 2002 yılından bu yana ülkeyi yöneten siyasal İslamcı zihniyetin, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanılan doğal felaketlerin ardından devletin uzatacağı yardım elini seçmenin vereceği oya bağlayan tek iktidar olduğunu vurgulayalım.

Jeoloji Mühendisi Dr. Hakan Çavaş’ın raporunu okuyup, Tanzimat Fermanı'nın ilanından bugüne, çıkarılan kanunları, yapılan düzenlemeleri kronolojik olarak sıralamıştık.

Şimdi de 1999-2023 Depremlerinin Ekonomik Etkileri başlıklı rapordan dikkat çekici bazı değerlendirmeleri aktaralım.

Öncelikle, 17 Ağustos 1999'daki 7,4 büyüklüğündeki deprem ile geçen sene Türkiye'nin güneydoğusunu vuran depremin sosyoekonomik etkileri arasında önemli bir fark bulunduğu yönündeki tespitin altını çizelim.

Raporda, "Mülkiyet kayıpları, 1990'larda en azından kısmen kentleşmiş bölgelerdeki doğal afetler, daha sık ve daha yoğun olduğu için artmakta iken 2023 depremi, kırsal alanın daha fazla etkilenmesinden sanayi yapılarının kayıp maliyeti Marmara depremine göre daha düşük olduğu düşünülmektedir" deniliyor.

Yani, geçen seneki depremde etkilenen alan daha büyük olsa da, 1999’daki depremin Türk ekonomisini tam can evinden vurmuş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Yazının başlığındaki tespite gelince…

Raporda şöyle deniyor:

“Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde, bazı sosyal gruplar ve özellikle yoksullar en fazla risk altındadır, maruziyetleri genellikle konutun yeri ve kalitesinin bir fonksiyonudur. Ancak, Türkiye’de oluşan depremlerden etkilenen insanların çoğu yoksul değil orta sınıfı oluşturmaktadır”

Bu cümlelerin meali şu:

Bütün dünyada çoğunlukla en fakir kesim, en kalitesiz konutlarda oturduğundan depremlerden etkilenirken, Türkiye’de ise deprem çoğu hali vakti yerinde sayılacak orta sınıftaki insanları öldürüyor.

Yani, Türkiye’deki orta sınıfı sadece AKP’nin rantla ve yolsuzlukla beslenen ekonomisi değil, bunlara bağlı olarak depremler de vuruyor.

Rapordaki bu tespit ekonomik verilerle birlikte çok güzel anlatılmış. 

2023’teki depremden etkilenen illerin toplam milli gelirden aldığı payın yüzde 9,3 olduğuna işaret ediliyor. 

Yani, Türkiye genelinin neredeyse onda biri…

Ayrıca, yine depremden etkilenen illerin tarım, sanayi ve imalat sektörlerinin payı genel gayri safi yurtiçi hâsıla payının üzerinde.

Bu her alanda ciddi bir üretim kapasitesi demek…

10 ilin tarım sektörü de bunda önemli bir paya sahip. 

Finans ve sigorta sektörünün payı ise sadece yüzde 4,4 gibi görünüyor.

Yani, bu bölgede bankacılıktan, ticaretten veya al-sat meselesinden daha çok üretim ön planda.

Afet bölgesindeki toplam işletmelerin ülkenin geneline oranı yüzde 11,7, gelir vergisi aktif mükelleflerinin oranı ise yüzde 11, 1. 

Kurumlar vergisi aktif mükelleflerinin yüzde 9,2'si ve KDV aktif mükelleflerinin yüzde 10,5'i yine depremin etkilediği illerde bulunuyor.

Ekonomik verilerin ayrıntılarını okumaya devam edelim.

2023 depremine maruz kalan iller, ülkenin mahsulünün yüzde 20,9'unu, tahıl ve diğer mahsullerin yüzde 12'sini üretiyor. 

Yine bu illerde toplam ekili tarım alanları, ülke genelinin yüzde 14,5'ine, sığırların yüzde 12'sine ve küçükbaş hayvanların 16,3'üne denk düşüyor.

Söz konusu 10 il toplam kredilerde yüzde 9, mevduatta yüzde 5,2 paya sahip.

Bu verileri analiz ederken, takipteki kredilerin oranını atlamayalım.

Bu oran, yüzde 17,6. Diğer kredilerin tekstil ve tekstil ürünleri sektörü yüzde 40, metal ve işlenmiş madencilik sektörü yüzde 18,3, tarım ve balıkçılık sektörü 15,5 olarak dağılıyor.

Toplam tüketici kredileri ise yüzde 10,4.

Deprem bölgesindeki iller Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 8,7'sini karşılıyor.

Bu azımsanacak bir rakam değil.

2022 yılında 19,76 milyar dolar olan ihracatın yarısından fazlasının, 10,52 milyar dolar ile Gaziantep'ten gerçekleşmiş olduğuna dikkat çekelim. 

Aynı şekilde, bu dönemde Hatay 3,56, Adana 3 ve Kahramanmaraş 1,46 milyar dolar ihracat yaptı. 

Dünyaya, hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve bunların ürünleri, çelik, tarım ürünleri, tekstil ve hammaddeler, hazır giyim ürünleri ihraç edildi.

1999 depremi, kişi başına düşen geliri yüksek olan ve geleneksel binaların yerini alan çok katlı konutların inşası yoluyla nüfus artışının yönetildiği bölgede meydana gelmişti. Marmara depreminde yıkılan evlerin sayısına oranı OECD Üyesi ülkelerdeki diğer depremlere kıyasla olağanüstü görülmüştü. 

Ancak, kısa aralıklarla sismik aktivelerle ortaya çıkan 2023 depremi ise jeolojik açıdan 1999 depreminden daha ölümcül ve yıkıcı oldu.

Deprem, yukarıda sayısal verilerle anlatmaya çalıştığım büyüklükte bir ekonomiyi vurdu. Yakın gözlüğü ile bakınca sadece bu illerin değin, Türkiye ekonomisinin sarsıldığı görülüyor.

Üniversitedeki istatistik hocam, verilerle düşünmek sizi aydınlatır ve her zaman doğru sonuca ulaştırır demişti.

Meselelere duygusal bakmak bir yana, deprem gibi, sel gibi ya da Erzincan’daki madende yaşanan toprak kayması gibi felaketlere bilimin ve aklın çerçevesinden kamu yararını önceleyerek yaklaşmak, bu felaketlerin sonuçlarını da yine böyle analiz etmek gerekiyor.

Ne yazık ki, Türkiye günden güne bundan uzaklaşıyor.

İktidar, Türkiye’yi hemen her açıdan büyük bir rant kapısı olarak gördüğünden kamu yararını umursamıyor. 

Sonuç ortada.

Biz yine enseyi karartmadan aklın galebe çalacağı günler uzak değildir diyerek umudumuzu tazeleyelim ve yazımıza noktayı koyalım.