Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,0624
Dolar
Arrow
34,1295
İngiliz Sterlini
Arrow
44,5429
Altın
Arrow
2955,0000
BIST
Arrow
9.002

Sado-mazo vaziyetleri

Yazının başlığına bakarak 70'li yılların seks filmleri furyasından söz ettiğimizi düşünmeyin; erotik Fransız sinemasından da, Alman porno endüstrisinden de...

Yukarıdaki başlık tam olarak Türkiye'deki emeklilerin, mevcut iktidarla olan ilişkisini tanımlıyor.

Açlık sınırında yaşıyor olmalarına rağmen, inatla ve ısrarla kendilerini buna mahkum edenleri gözü kapalı destekleyen emeklilerin psikopatolojisini ne yazık ki başka türlü açıklamak mümkün değil.

Neden mi, gelin aklımız elverdiğince anlatmaya çalışalım.

Türkiye'de, EYT'nin çıkmasıyla birlikte emekli sayısı 16 milyonu geçti.

SGK'nın 2022 yılı Ekim ayı verilerine göre 26,2 milyon kişi sigortalı olarak çalışıyor. Ancak fiilen prim ödeyerek çalışan sigortalı sayısı 24,2 milyon.

Emeklilerin sigortalı çalışanlara oranı ise yüzde 63. Yani, Türkiye'de 158 sigortalı çalışana karşı 100 emekli bulunuyor.

Bir ülkede çalışıp prim ödeyenlerin, ülkedeki emeklilere oranı, o ülkenin sosyal refahı açısından çok önemli bir parametre. 

Çalışanların oranı ne kadar yüksekse emeklililerin daha fazla ve tatminkar maaş alması söz konusu.

Türkiye'de bu oran maalesef 1,6 civarında.

OECD bunun 4 civarında olmasını istiyor. Ancak matematiksel açıdan “ideal durum” 7 olarak görülüyor. 

Bu orana ulaşmış ülke sayısı yok denecek kadar az. 

İktidara göre bizi kıskanan Almanya'da ise 3,2 çalışan bir emekliye bakıyor. O yüzden Alman emekliler maaşlarını aldıktan sonra Türkiye'nin yolunu tutuyor, burada krallar gibi yaşıyor, bizim emeklilerimizin de onlara bakarken yutkunmaktan bademcikleri şişiyor.

Tabi, Türkiye'de bu hep böyle değildi. 

80'li yılların sonuna kadar, her 3.3 çalışan bir emekliye baktığı için ikramiyeleri ve maaşları insan gibi yaşamaya yetiyordu. O yüzden ikramiyeleriyle ev ve araba alabiliyor, maaşlarıyla geçinebiliyorlardı.

Bu denge 90'lardan ama ağırlıklı olarak 2002'den sonra bozuldu. 

İktidar, çalışan sayısını arttırıp makul yaş ve prim günü üzerinden ülke şartlarına uygun rasyonel bir sistem getirmek yerine emeklileri, Recep Tayyip Erdoğan'ın iki dudağının arasından çıkacak bir cümleye muhtaç kılarak oy deposu haline getirdi.

Bugün emekliler ülkedeki ekonomik krizin vurduğu en büyük sosyal grubu oluşturuyor.

Türkiye'de ortalama emekli aylığı 2023 sonu itibarıyla 10 bin 500 TL civarında. Bu, emeklilerin büyük bir bölümünün asgari ücretin altında maaş aldığını gösteriyor.

Sokaktaki enflasyonun yüzde 200'e dayandığı bir dönemde resmi enflasyon verilerine göre maaşlara yapılan iyileştirme ise neredeyse yok hükmünde. 

Yurdum emeklisi adeta açlığa mahkum ediliyor. 

Ancak, beterin nihayeti yok. 

Mesela 9 milyon emekliye 2023'ün Temmuz ayında hiç zam yapılmadı.

Geçen yıl 3 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya çıkan en düşük emekli aylığının 2024 Ocak zammı ve Recep Tayyip Erdoğan'ın refah payı adı altında vereceği “yerel seçim rüşveti” ile birlikte 10 bin lirayı geçmesi bekleniyor.

10 bin değil 20 bin TL verse bile bugünkü enflasyonist ortamda söz konusu bu zammın hiçbir anlamının olmayacağı ortada.

Kaldı ki daha zam oranları netleşmeden marketler, pazarcılar, fırıncılar, toptancılar, lokantalar etiketleri değiştirdi, ev sahipleri pusuda bekliyor. Son günlerin moda tabiriyle piyasa zamları şimdiden satın aldı.

Yani zamlı maaşlar hesaplara yatsa bile Batı Cephesi'nde değişen bir şey olmayacak.

Emekli yine alçak sürünmeye devam edecek.

Maalesef Türkiye'de bugün günde bir öğünle yaşamaya çalışan emekliler var, aylarca kursağına bir lokma et girmeyen emekliler de. 

Çarşıda pazarda ellerinde ya boş filelerle dolaşıyorlar ya da akşam vaktini bekleyip pazarcıların sağa sola yığdığı çürük, çarık sebzeyi meyveyi toplayıp eve götürüyorlar.

Bu meselenin psikososyal boyutu gerçekten izaha muhtaç!

2002 yılından bu yana iktidar emekliyi ne kadar çok ezerse o kadar çok destek gördü. Son 22 yılda AKP, kendilerini insan yerine bile koymadı ama emeklilerin en az dörtte üçü ne pahasına olursa olsun iktidarın arkasında durmayı tercih etti. Yani, emeklinin kayda değer çoğunluğu ne kadar sürünürse sürünsün ne kadar aç kalırsa kalsın ne kadar perişan olursa olsun oyunu mutlaka gidip Recep Tayyip Erdoğan'a verdi.

Türkiye'de emekliler, eşleri ile birlikte düşünüldüğünde en az 30 milyon seçmen demek. Bu, istedikleri siyasi partiyi, istedikleri zaman iktidardan düşürebilecekleri veya iktidara taşıyabilecekleri anlamına geliyor. 

Yani ellerinde çok büyük bir güç var. Ama farkında değiller.

Din, iman, kitap, bayrak, ezan, dedin mi, yurdum emeklisinde akan sular duruyor, gözler buğulanıyor; hele cehape iktidara gelirse PKK'lılar bakan olur, Kudüs düşer, mazallah camileri de kapatırlar filan diye damardan girdin mi, aç karnından gelen gurultuya bakmadan dombıra eşliğinde  “Reyceeep Tayyyipp Erdooaaan” diyerek kendilerini miting meydanlarına atıveriyorlar.

Tabi, AKP il veya ilçe örgütünden yapılacak torpille toruna torbaya bir devlet dairesinde iş, ya da bekçilik olmasa bile bir uzman çavuşluk ayarlayabildi mi, ondan iyisi yok!

Normal koşullarda normal bir ülkede her iktidar partisinin böyle büyük bir kitleyi dikkate almadan adım atmaması gerekirken, Türkiye'dekiler mevcudiyetlerini AKP'nin büyük bir başarıyla yürüttüğü sadaka ekonomisine bağlamış durumda.

Her seçim öncesi ağızlarına çalınan bir parmak bal, sandığa AKP'ye veya Recep Tayyip Erdoğan'a verilmiş oy olarak yansıyor.

Pek azı kendilerini sadakaya muhtaç eden bu zihniyete ilkesel olarak karşı duruyor. 

O da devede kulak.

Her seçim öncesi bağırıp çağırsalar da sonuçta tıpış tıpış gidiyorlar ve Reis'in arkasında hizalanıveriyorlar. 

14-28 Mayıs öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu çıktı, Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, bayram ikramiyesi olarak her emeklinin hesabına 15 bin TL yatırılacağını söyledi. Üstelik, verilecek paranın kaynağını da açıkladı.

Ancak buna rağmen yine emeklilerin kahir ekseriyeti, “Başka adam mı var” diyerek gitti oyunu Recep Tayyip Erdoğan'a attı.

Şimdi önümüzde yerel seçim var. Emekliler yine salya sümük ağlaşıyor. 

Özellikle işçi emeklilerinin gözü, kulağı yine Saray'da. TÜİK'in ısmarlama enflasyon oranına göre verilen zammın bir şey ifade etmediğini biliyorlar. En azından memur emeklileri kadar bir artış olursa ne ala! 

Haşmetmeap'ın gönlünden artık ne koparsa!

Meselenin bu yönüne pek bakmıyorlar ama ellerinde çok önemli bir koz var. 

Yerel seçimde iktidara karşı verilecek güçlü bir mesaj hem ülke hem de kendileri açısından bir dönüm noktası olabilir. 

Yoksa 1 Nisan sonrası tufan.

Doların 40, mazotun 60 lira olacağı konuşuluyor. İğneden ipliğe inanılmaz bir zam furyası bekleniyor. İktidar, neredeyse soluduğumuz havaya bile vergi koyma hazırlığında. Azgın dinci azınlık emeklilerin aç kalma pahasına verdiği siyasi destekle daha fazla zenginleşecek, üç kuruş maaşa talim etmek zorunda kalanlara da şükretmesi telkin edilecek. Emeklilerin cami cemaatiyle olan kesişim kümesinin büyüklüğü iktidara bu konuda büyük avantaj sağlıyor.

Maaşların iyileştirilmesini kimse beklemesin. İç talebi, öncelikle emeklilerin maaşlarına zam yapmayarak kısmak isteyecekler. Bunu da saklamıyorlar zaten. Ezcümle emekliler, önümüzdeki 4 yıl boyunca bugünkünden çok daha kötü ekonomik şartlar altında yaşamak zorunda kalacak. 

Görünen köy kılavuz istemiyor. Sonra söylemedi, demeyin.

Köprüden önce son çıkışa bir kez daha işaret ederek yazımıza noktayı koyalım.