Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,0624
Dolar
Arrow
34,1295
İngiliz Sterlini
Arrow
44,5429
Altın
Arrow
2955,0000
BIST
Arrow
9.002

Şehit kanı üzerinden siyasetin dayanılmaz hafifliği!

Efsane polis muhabiri Ünal İnanç, 'faili bulmak istiyorsanız terör eylemlerinden kimin yarar sağladığına bakın' derdi!

30 yıl öncesine göre meseleler bugünkünden daha az karışık olduğu için herhangi bir örgüt silahlı eyleme girişse, Ünal İnanç'ın bu yaklaşımı üzerinden sözkonusu eylemin amacına, arkasında kimlerin olduğuna ve siyasi sonuç doğurup doğurmayacağına dair sağlıklı fikir yürütebilirdik.

Bugün dış siyasette de iç siyasette de şartlar önemli ölçüde değişti ama Ünal İnanç'ın bu yaklaşımı hala geçerliliğini koruyor.

Son çeyrek asırda hukuki, siyasi, insani ve ahlaki açıdan hiçbir şekilde kabul edilebilir olmasa da terör dış siyasetin önemli bir belirleyicisi, terör örgütleri de diplomasinin önemli bir aracı, aparatı, manivelası haline geldi. 

Özellikle Batılı ülkeler kriz bölgelerinde ya da çıkarlarının olduğu ülkelerde ellerini ateşe sokmaktansa “maşa” kullanmaya başladılar.

Maliyetinin konvansiyonel savaşa göre daha düşük olmasının yanısıra sözkonusu maşaları tutarken herhangi bir hukuki veya siyasi sorumluluk almamaları Batılı ülkeler için Şam'da kayısı oldu.

Hem içeride hem dışarıda kamuoyunu ikna edebilmek için bunları “devlet altı yapılanma”, faaliyetlerini de “vekaletler savaşı” gibi afilli kavramlarla meşrulaştırmaya çalıştılar.

Ancak bu sadece dış siyaset için geçerli değil.

Ne yazık ki, iç siyasette de karşılığı var.

Terör örgütleri ve terör faaliyetleri iç siyasette de “tahkimat aracı” olarak kullanılıyor.

Bu daha çok otoriter ve tek adam rejimlerinde kendisini gösteriyor. Akıcılıkla değil de duyguları üzerinden siyasi davranış geliştirip buna göre oy veren eğitimsiz ya da az eğitimli kitlelerin siyasette belirleyici olmasıyla dünya vasata belki de vasatın altına demir attı.

Küresel salgın gibi popülizmin giderek yükselmesi, dinci, mezhepçi, ırkçı, etnikçi retoriği kullanan siyasi figürlerin geçen 20 yıl içinde kolayca iktidarı ele geçirmelerini sağladı. Böylece demokrasiler giderek erozyona uğrarken vatan, millet, din, iman, kitap üzerinden hamaset yapan liderler toplumu kutuplaştırarak iktidarlarını sürdürebildiklerini farkettiler. 

Ancak bu formülün istenilen sonucu vermesi uygun malzemenin de bulunması gerekiyordu. Kuru hamaset her zaman işe yaramıyordu.

Toplumun kutuplaştırılması, kitlelerin hamasi söylemlerle tahkim edilmesi için her otoriter lider üç aşağı beş yukarı aynı yöntemleri izlese de Türkiye'deki tek adam rejimi diğerlerinden dramatik biçimde ayrılıyor!

Bu noktada iktidarın kendi askerinin kanı üzerinden yaptığı siyaset öne çıkıyor.

PKK'nın Hakurk ve Metina'da 12 askerimizi şehit ettiği saldırıları sonrasında olduğu gibi...

Türkiye'nin Irak'ın kuzeyinden gelen haberlerlye sarsıldığı gün “Bir kez olsun bizi yanılt” dedik, Türkiye gibi bir ülkenin lideri olarak sorumlulukla hareket et. Toplumu bölme, kutuplaştırma, birleştirici ol...

Ama nafile...

Çıktı yine şehitlerin kanı üzerinden siyaset yaptı, kendi arkasında hizalanmayanı “hain” ilan etti. Ülkede tek söz sahibi kendisi değilmiş, ağzından çıkan her söz ferman olarak kabul edilmiyormuş gibi hiçbir sorumluluk üstlenmedi. Üstlenmemekle de kalmadı, bütün suçu anamuhalefetin üzerine yıkmaya kalktı. 

Kendisi ve özellikle de küçük ortağı sokaktaki insanın bile ağzına almakta imtina edeceği cümlelerle, CHP liderini hedef tahtasına oturttu. 

MHP LİDERİ AÇIK AÇIK ÖZGÜR ÖZEL'İ TEHDİT ETTİ.

Bindirilmiş kıtalarla şehit cenazelerinde provokasyonlar yapıldı, muhalefetin gönderdiği çelenkler tekbirler eşliğinde parçalandı.

PKK'nın kanlı eylemi, Erdoğan'a muhalefeti düşmanlaştırmak, halkın kendi arkasında hizalanmasını sağlamak, ekonomik kriz nedeniyle çözülmeye başlayan tabanını tahkim etmek için çok “güzel bir fırsat” verdi.

Tabii ki kendisi bu fırsatı kaçırmadı.

Daha cenazeler kalkmadan şehitlerin kanı üzerinden yaptığı siyasi şovla seçim startını verdi.

Çünkü elinde yerel seçimler için kullanacağı başka malzeme kalmamıştı. 

Herkes biliyor ki, Türkiye'nin bütün il ve ilçelerinde CHP'nin adayları AKP'nin, MHP'nin, İYİ Parti'nin, DEM'in ya da TİP'in adayları ile yarışmayacak.

Köyünden beldesine, ilçesinden büyükşehirine kadar CHP'li bütün adayların asıl rakibi Erdoğan olacak.

Zaten kendisi de bunun böyle olmasından yana. Başka herhangi bir ismin siyaseten öne çıkmasını istemiyor.  

81 il ve 922 ilçe için ayrı ayrı seçim çalışması yapması pratikte imkansız olduğu için Erdoğan bilerek ve isteyerek meseleyi “makro” düzeye taşıyor.

Yani, İstanbul için seçim çalışması yapması mümkün, Ankara, Antalya, Adana, Bursa için de. Ama mesela Çorum'un İskilip, Burdur'un Bucak, Balıkesir'in Gömeç ilçesi için üç cümleden fazlasını kuramayacağını O da biliyor!

Bu yüzden ya ekonomi üzerinden yürüyüp AKP'li adaylar için oy isteyecekti ya da güvenlik meselesini öne çıkaracaktı.

İkincisini tercih etti.

Çünkü, ekonomi çökme noktasında. Dar gelirliler, özellikle de emekliler neredeyse açlık sınırında yaşıyor. Enflasyon almış başını gitmiş, iktidardan beslenen mutlu dinci azınlık görgüsüzlükte sınır tanımazken sokaktaki insanlar yoksulluğun pençesinde kıvranıyor. 

Herkes barut fıçısı gibi.

Bu tablo nedeniyle Erdoğan ekonomi üzerinden yürümek istemedi. Hangi ekonomik başarıyı anlatıp milletten oy isteyecekti!?

O da güvenlik meselesi üzerinden gitmeye karar verdi. Zamanlaması oldukça manidar şekilde PKK'nın kanlı eylemi gerçekleşti ve Erdoğan elinde mikrofon, sahneye çıktı.

Sonrası malum...

Bugüne kadar hep bu stratejiyle kazandı. Şimdi de başarısı daha önce birçok kez kanıtlanmış klasik siyasetiyle devam edecek gibi görünüyor; şehit kanı üzerinden hamaset yap, anamuhalefeti terörist ilan et, aykırı sesleri sustur; din, iman, Allah, kitap diyerek milleti arkana hizala...

Önümüzdeki seçim ne olur, şimdiden bir öngörüde bulunmak zor. Bu daha çok CHP'nin göstereceği ya da gösteremeyeceği performansa bağlı olacak. 

Diğer yandan çok fazla kimse PKK'nın bu eylemi aslında neden yaptığıyla tam olarak ilgilenmedi. 

Elinde sopa ile her konuda fikri olan uzmanımsıların değil ama konusunu iyi bilen isimlerin değerlendirmeleri üzerinden gidersek bunun arkasında ABD olabilir, Rusya olabilir! Belki de İran... Biden, Erdoğan'a ayar da vermiş olabilir. Listeye Putin'i de yazalım.

Bunların hiçbiri komplo teorisi değil.

Ama biz Ünal İnanç'ın, 'faili bulmak istiyorsanız terör eylemlerinden kimin yarar sağladığına bakın', sözüne bir kez daha atıf yaparak yazımıza noktayı koyalım.