Faiz tehlikeli bir konu. Hem siyasi hem iktisadi hem hukuki hem de dini... Hal böyle olunca din hepsini yutuyor. Dinden fırsat kalınca iktisat yahut siyaset el atıyor. En son akla işin hukuki boyutu geliyor.
İşçi alacakları söz konusu olduğunda kanunlarımız biraz daha öngörülü. İşçi alacaklarının pek çoğunda bu alacakların karşılığını ödemeyen işverene karşı ''mevduata uygulanan en yüksek faiz''e hükmedilebiliyor. Buradaki gerekçe, işverenin işçinin alacağını ödemekten kaçınmasını engellemek.
Peki, tüketici hakları söz konusu olduğunda ne oluyor? Tipik bir tüketicinin bir üründen çeşitli nedenlerle memnun kalmadığını veya satıcının borcunu yerine getirmediğini varsayalım. Diyelim ki tüketici, onca işinin arasında tüketici hakem heyetine başvurdu. Tüketici hakem heyetlerinin karar verme süresi yaklaşık üç ay. Diyelim ki bu başvuru sonucunda tüketici hakem heyeti tüketici lehine karar verdi. Satıcının ürün iadesi karşılığında ürünün parasal karşılığını, faiziyle birlikte ödemesi yönünde karar verilmiş olsun. Bu durumda, hangi faiz işleyecek? Tüketici Hakem Heyeti, hatta bu heyetin kararlarına itirazla birlikte gidilecek Tüketici Mahkemesi, %9'luk yasal faize hükmedecek. Sizce bu hukuka uygun mu?
FAİZ NASIL BELİRLENMELİ?
Tüketici böylelikle iki kez zarar etmiş olacak. Hem onca işinin arasında bir başvuruda bulunacak hem satın aldığı ürünün iş görmemesinin yol açtığı manevi zarara uğramış olacak. Dahası, bu ürünün türüne göre maddi zarara da uğramış olması pek muhtemel. Yaklaşık üç ay süresince parası işlememiş olacak. Somut olayda, parası enflasyona karşı değer kaybedecek. Üstelik, olumsuz tüm durumların müsebbibi olan satıcı parasını ve malını enflasyona karşı korumuş olacak. Borcu ise enflasyon karşısında erimiş olacak.
Tüketiciyi ''pek düşünen'' mevcut anlayış ne manevi tazminatı ne de faizi umursuyor. Hukuka başvuranın sabrına sağlık. Tüm bunlara rağmen vatandaşlar hukuka başvuruyor. Adalete inanmak istiyor.
Somut önerim:
Tüketici mahkemesinde veya tüketici hakem heyetlerinde tüketici lehine karar verildiğinde satıcının borcuna, ''en az'' Türkiye bankalarında mevduata uygulanan en yüksek faizi uygulanmalıdır. Dahası, satıcının kusurundan kaynaklı olarak tüketicide oluşan manevi zarar konusunda daha cüretkar davranılmalı. Elbette olayın ve ihtilafın kendine özgü şartlarına göre hakim takdir yetkisini kullanmalı. Ama gelin biraz daha somutlayalım.
AİLE HUZURU VS. FAİZ+TAZMİNAT
Diyelim ki bir koltuk alındı. Bu koltuğun rengine, türüne göre oda dekore edildi, belki duvar boyandı, tüm aile heyecanla koltuğu bekledi. Koltuk geldi. Ne renk doğru ne kumaş kalitesi... Oysa tüketicinin hiçbir kusuru yok. Tüketici durumu satıcıya bildirdi. Satıcı kabul etmedi. Nihayet Tüketici Hakem Heyetine veya en sonunda Tüketici Mahkemesine başvuruldu. Muhakeme tüketici lehine sonuçlandı. Peki, bu durumda üç ay boyunca odadaki aile yaşamı saçma sapan bir hal aldı. Aile üyelerinin sinirleri bozuldu. Misafir kabul ederken zorlandılar. Hiçbir şey içlerine sinmedi. Her akşam yaşanan aksiliğe kızdılar, üzüldüler. Bizim hakimlerimize göre, nereden kaynaklandığı meçhul bir ezber sonucu, ''manevi tazminat kişiyi zenginleştirmemeli''. Niçin? Hem zenginleşme nedir ki? Böyle bir durumda, koltuğun 20.000 TL olduğunu varsayalım. Yine bizdeki anlayışa göre, manevi tazminat ''ceza niteliğinde olmamalı''. Bilakis, basbayağı ceza olmalı. Satıcı yaptığına, ettiğine pişman olmalı. Tüketici, manevi tazminatta teselli bulmalı. Hukuka güveninin ödülünü almalı. Böyle bir olayda en az iki misli manevi tazminat gelmeli.
Tüketicinin zenginleşmesini, ''oh iyi ki başıma bu iş geldi'' demesini istemiyorsak, herkes hukuka, borcuna, görevine uygun davransın.
Manevi tazminat konusuna daha önce değinmiştik: https://12punto.com.tr/yazarlar/cenk-ozdag/maneviyat-oldu-coktan-28318
Bu manevi tazminata ek olarak, lehe hükmedildiğinde ''mevduata uygulanan en yüksek faiz'', asgari faiz olmalı. Hele hele muhatap satıcı/üretici/hizmet sağlayıcı finans alanında iş görüyorsa, çok daha yüksek bir faize hükmedilmeli. Aksi takdirde, borçlu satıcı/üretici/hizmet sağlayıcı borcunu asla zamanında ödemez. Ne de olsa borç karşılığı parayı çok daha verimli bir şekilde değerlendirebilecektir.
HUKUKİ YAPTIRIM SİGORTASI
Hatta satıcıların bu tür durumlar için sigorta yaptırması şart koşulmalı. Benzer bir sigorta sağlık çalışanları ve kurumları için bir süredir yapılıyor. Aynısı avukatlar için de önerilebilir. Bu sayede hizmet alanların tazminatında kesinti yapmaya, eli sıkı davranmaya gerek olmaz. Hem de borç ve kusur herkes için ''yeterince'' ağır bir hal alır.
Hukuk yaptırımsız kalırsa yapılan her şey yapanın yanına kâr kalır. Ülkemizde tüketici davalarında kusurlu satıcı gerçekten de ''kâr'' ediyor.
Hukuki yaptırım sigortası sayesinde haksızlığa uğrayanların hukuka başvurma ihtimali de artar. Bunun sonucunda mahkemelerin yükünün artacağı itirazı gelebilir. Haklısınız, yük artacaktır. Buna çözüm bulmak da siyasetin işi. Yük artacak diye adaletin terazisi sarsılmamalı. Zarara uğrayanlar, avukatlar, yurttaşlar ve toplamda sözün, anlaşmanın ve kanunun ağırlığı olacağı için toplumun tamamı bundan yarar sağlayacaktır.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi