Atatürk, yaşamı boyunca ne söylemişse ve ne yazmışsa her zaman arkasında durmuştur, bu yüzden onu yaptıklarıyla ele almak gerekir. Atatürk, 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktığı gün bildirilerinde ve söyleşilerinde “Makam-ı Mukaddes-i Hilafet”in düşman esaretinden kurtulacağını dile getiren bir lider olmamıştır. O, Türklüğü medeniyet yolunda alıkoymaktan başka bir işe yaramayan halifeliği yıkan lider ve önderdir.
Atatürk tüm düşüncelerini açıkça konuşabileceği ortamı ancak çok az kişiyle paylaşabilmişti. İstiyordu ki bu düşüncelerini bütün yurtta, bütün toplumla paylaşsın. Aslında daha da yapacaklarını bir sır olarak götürmüş değildir. Yaptığı devrimlerin kurumsallaşması ve yaşam bulması için mutlaka daha uzun yaşamalıydı.
Gençliğinde de eğer bir gün yönetimi eline alırsa ya da geçirirse neler yapacağını en yakın arkadaşlarıyla tartışmış ve iktidarı ele aldığında bu düşüncelerini tereddütsüz uygulamıştır. Hep düşüncesinde Türklüğün kurtuluşunun kaygısını taşımış, iktidara geldiğinde de Türkiye Türklüğünü kurtardığında “Ne Mutlu Türküm Diyene” demiştir.
Türk olmak Atatürk’ün en büyük şeref duygusuydu. “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü, yüreğinin ta kökünden kopmuştur. Nerede, kiminle olursa olsun, ister sofralarda isterse bir eğlence ortamında olsun, tek konuşma konusu vatan ve “nasıl kurtulur” davası olmuştur. Atatürk’ün bütün akşam ve şafak vaktine kadar süren toplantıları, hep ülkesiyle ilgiliydi ve o her nefesini vatanı için harcamıştır.
Bir akşam Selanik’te yapılan bir tartışmada şu konu ortaya atılır:
“Hepimiz Sultan Hamit istibdadının yıkılmasını istiyoruz. Ama hiçbirimiz, yıkıldığında iktidar bize kalırsa ne yapacağımızı söylemiyoruz.”
Herkes sırayla kendi düşüncesini dile getirir. Sıra Mustafa Kemal’e geldiğinde ise şu sözleri söyler:
“Rumeli’de ve Küçük Asya’da bizden olmayan toprakları içine almayan bir sınır çizelim. Bu sınır içindeki memleket ve milletimizi kurtarmaya bakalım.” der.
Bu sözleri söylediğinde sofradaki arkadaşlarının eleştirilerine uğrar. Arkadaşları:
“Bosna-Hersek ve Girit’i bırakmak mı? Suriye, Filistin ve Hicaz’ı bırakmak mı?” diye tepki gösterirler.
Oysa 1908 Meşrutiyetçilerine göre Bosna-Hersek’i Avusturya-Macaristan’dan, Mısır’ı İngiltere’den geri alacaktır. O geceki Mustafa Kemal, aslında on yıl sonraki Misak-ı Milli Mustafa Kemal’i idi. İşte Mustafa Kemal Atatürk olmak böyle bir şeydir.
Atatürk, Türk olmayan hiçbir toprak için Türk kanı dökülmesine karşıydı. Ancak Türk toprağı ve vatanı için, her karışında son damla Türk kanına kadar savunmayı istemiş ve uygulamıştır. Atatürk yeni çağ reformcusu ve devrimcisidir.
Atatürk, binlerce yıllık tarihte ilk defa Anadolu’yu tek bir millet bütünlüğünün yurdu ve yuvası yapmıştır. Bugün ise Atatürk’ün ayak bileklerine ancak ulaşabilecek olan politika cüceleri ülkemizi ve bütünlüğünü tehlikeye atmışlardır.
Kurtulmak istiyorsak; düşüncemizde, yaşantımızda, davranışımızda ve mücadelemizde Atatürk’e uymalıyız, onun yolunu devam ettirmeliyiz.
Çok Okunanlar

AREA anketi: Cumhur İttifakı dağılırsa tüm dengeler değişiyor!

Gazeteler, Galatasaray'ın Liverpool zaferini nasıl gördü?

NTV Washington temsilcisi Hüseyin Günay mutluluğunu paylaştı

Bülent Arınç'tan Erdoğan'ı kızdıracak 'İmamoğlu' çıkışı

AKP ile ilgili 'yeni transferler' iddiası!

Ahmet Çakar: Osimhen'in çok önemli bir sağlık problemi var

Bülent Arınç, Özgür Özel'in mesajına verdiği yanıtı açıkladı

Ayşe Barım'ın davasında Ceyda Düvenci'den Yavuz Bingöl itirafı!

ATATÜRK’ü anlamak üzerine

MGK toplantısı ardından 8 maddelik bildiri