Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,3497
Dolar
Arrow
43,0609
İngiliz Sterlini
Arrow
55,5755
Altın
Arrow
6000,9699
BIST
Arrow
10.729

Milli refah devletinin inşasında ekonominin rolü

Yetersiz sermaye birikimine ve devralınan kötü ekonomik enkaza rağmen, Atatürk tarafından kararlılıkla izlenen, bir devrim niteliğindeki ekonomik politikalar; liberalizmin tekdüze ve standart önerilerinin çok ötesinde, çığır açan politikalar olmuştur. Açıkça görülmektedir ki Atatürk tarafından Türkiye’de, bütün az gelişmiş ülkelere örnek teşkil edecek özgün ve öncü bir ekonomi politikası izlenmiştir.

Devrimci bir tavırla uygulanan Kemalist Ekonomi Modeli ile kalkınma sürecinde benimsenen ilkeler şu şekilde sıralanabilir:

* Ülkenin kalkınma sürecinde devlet müdahalesi bir tercih değil, zorunluluk olarak görülmüştür.

* Devlet müdahalesi planlı bir biçimde yapılmış, izlenen bütün politikalar etkin biçimde koordine edilmiş; kıt kaynaklar en iyi biçimde değerlendirilmiştir.

* İçinde bulunulan ekonomik gerçekliğin farkında olunmuş, hayaller peşinde koşulmamış, enflasyonun kişiyi ve toplumu yanıltan, aldatan ikliminden uzak durulmuştur.

* Kamu kesimi ve özel kesim ekonomik kalkınma hareketinde birlikte yer almış; herhangi birisi ekonominin tümüne egemen olmamıştır.

* Bireysel çıkarların da aynı derecede ve eşitlik duygusu ile oluşturulmasına çalışılmış; ulusal servetin dağılımında mükemmeliyetçi bir adalet anlayışı ile, emek harcayanların daha yüksek refahı ulusal birliğin korunmasında şart görülmüştür.

* Ulusal bağımsızlığın sağlanması hem temel amaç olarak görülmüş hem de bağımsızlığın korunması için ulusal bilinç duyarlı ve uyanık tutulmuştur.

* Özgürlükçü ve demokratik ilkelerin yer aldığı siyasal içerik, açık rejimin en önemli unsuru olarak görülmüştür.

* Bütün bu ekonomik kalkınma sürecinde insan sevgisi temel alınmış; hümanist ve barışçıl davranılmıştır.

* Net bir biçimde gerek sınıf sömürüsüne gerek devlet sömürüsüne karşı çıkılmış; her iki alanda da emeğin üstünlüğü benimsenmiştir.

* Başarılı bir kalkınma atılımının uluslararası iş birliğinden bağımsız olamayacağının farkında olunmuştur. Atatürk, ekonomik kalkınmayı sağlayabilmek için o güne kadar uygulamaya konulmuş modeller olan liberalizmin de sosyalizmin de yetersizliklerini fark ederek yeni ve özgün bir ekonomi yönetimi geliştirmiştir. Atatürk tarafından kaleme alınan ve 1929 yılında yayımlanan Yurttaş İçin Medeni Bilgiler adlı kitabında liberalizme de sosyalizme de köklü eleştiriler getirilmiştir. Sosyalizmin, yakın tarihte başarısızlığı açıkça görülen bir ekonomi yönetimi olduğunu belirten Mustafa Kemal Atatürk, “Yalnız başına yaşayan birey düş kurgusuna dayalı olmakla eleştirilir; yalnız serbest rekabetle de bir ekonomik düzen kurulamaz; kurulabileceğini sananlar, kendilerini bir serap karşısında aldatılmaya koyuvermişlerdir.” sözleriyle de kapitalizmi eleştirmiştir. Atatürk, kapitalist düzenin “yalnız başına yaşayan birey”, sosyalist düzenin ise “bireylerden soyutlanmış devlet” gibi gerçek dışı düşüncelere dayalı olduğunu görmüş ve her iki düzenin de insanın doğasına aykırı olduğunu öne sürmüştür.

Atatürk’ün ekonomi politikaları, Kemalist düşüncenin pragmatik-demokratik idealinden ayrı düşünülemez. Türk ulusunun sosyal adalet içerisinde sınıflar arası dayanışma anlayışı ile kalkınmasını sağlayacak bu politikalar yalnızca bir ekonomik model ile sınırlı kalmayıp, aynı zamanda sosyal bir politikayı da içermektedir. Bu bakımdan Kemalist ekonomi politikaları, yaşanan ekonomik sorunlara konjonktürel çözümler arayan geçici politikalar değildir; aksine Türkiye’yi geri kalmış yarı sömürge ekonomisinden kurtarmak, ülkenin siyasal ve kültürel bağımsızlığını ekonomik bağımsızlığına dayandırmak için ortaya konan; akılcı, pragmatik, özgün, ulusalcı, bilimsel ve kalıcı bir düşünce anlayışıdır.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ekonomi politikalarının başarıya ulaşabilmesi ve hedeflenen ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi için halkın bu sürece katılımının ve inancının sağlanması gerektiğinin farkında olmuş; iktisadi kalkınmanın her şeyden önce bir inanç işi olduğunu bilerek, halkın inançla bu sürece katılımını sağlamak için çalışmıştır.

Ekonomik büyümenin ötesinde kalkınma, yapısal bir değişimdir; ekonomik yapıların değişiminin yanı sıra zihniyet değişikliğini ve halk katılımını da zorunlu kılar. Bu süreçte asıl zor olan ise zihniyet değişikliğini sağlamaktır. Mustafa Kemal Atatürk bu gerçeği 1924 yılında görmüştür:

“Uzun yıllardan bu yana yapılan çalışmaların verimini harcamak zorunda kalmış olan ülkemiz, ekonomik olarak geleceğe yönelik işlere güçlü bir hâlde başlamış bulunuyor. İktisadi işlerde çalışmak hevesi, topraklarımızın verimlilik ve bolluğuna duyulan haklı ve derin güven duygusu, ülkenin fakir veya zengin bütün evlatları tarafından hissedilmektedir. İktisadi ilerleme yönünden çok önemli olan bu uyanış, Yüce Meclis ve hükûmet tarafından çıkarılacak cesaret verici yasalar ve düzenleyici önlemlerle korunmalıdır.”

Başbakan İsmet İnönü de Atatürk ile aynı kanaati paylaşmaktadır:

“Aklı eren bütün vatandaşlarımızın bilincini uyandırmak ve bu uğurda devletin bütün güçlerini atılıma getirmek kesin kararımızdır.”

Hiçbir şey için geç değil; şimdi de yapabiliriz. Yeter ki o iradeyi ve gücü kendi içimizden çıkaralım. Küresel sömürü ve işgale karşı, yeniden millî refah devleti için iktisadi milliyetçiliğe ve refah milliyetçiliğine inanalım ve uygulayalım. 

Çözüm; MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLU, ÜÇÜNCÜ YOLDUR.