Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,5909
Dolar
Arrow
35,3377
İngiliz Sterlini
Arrow
44,1461
Altın
Arrow
3011,0000
BIST
Arrow
9.972

Devletin muhatabı terörist başı mı?

Son umut olarak terörist başına sarılan iktidar ortaklarının ona TBMM kapılarını ardına kadar açmaları ile başlayan süreç hızla devam ediyor.

İmralı ziyaretinin ardından DEM Parti'nin yaptığı açıklamalar ile Öcalan’ın direktifleri kamuoyu ile paylaşıldı. 

Öcalan sanki 40 bin insanın katili değil de, barış havarisi konumuna yükseltildi.

Siyasete diskur çekip, “Tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunmasını” buyurdu.

Erdoğan ve Bahçeli’nin güç verdiği paradigmaya, pozitif katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahip olduğunu” açıkladı.

“Devir Türkiye ve bölge için barış ,demokrasi ve kardeşlik devridir” dedi. 

Bu üst perdeden açıklamalar ile Devletin muhatabı olduğunu da açıklamış oldu.

Bölgedeki terörün baş mimarı olan bu bebek katilinin bir “Barış Güvercinine” dönüşümünü olağan karşılayan iktidarın sesi, Saray'dan duyuldu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz yaptığı açıklamada; “Terörün varlığı demokratik siyaseti zehirliyor, Terörün başladığı yerde demokratik siyaset bitiyor” diyerek millete “Türkiye Yüzyılının huzurun yüzyılı olacağını” ve “kapsayıcı millet anlayışı ile bütün bu farklılıkları kuşatan millet anlayışı ile yola devam edileceğini” açıkladı.

Sürecin sessizce sürdürüleceği ise DEM Parti açıklamaları ile ortaya çıktı. 

Bu utanç verici tablo karşısında  ana muhalefet partisinin ne yapacağı elbette merak konusudur. 

Ancak CHP Genel Başkanı’nın yaptığı açıklama bu konuda bazı ipuçları vermektedir. 

Çözüm yerinin Meclis olduğu konusunda Öcalan ile aynı görüştedir. Sürecin şeffaf yürütülmesini öngörmüştür.

Ancak asıl soru hala yanıtlanmamıştır: Süreç nedir? Çözüm nedir?

Öcalan’ın hiçbir pazarlığa tabi olmadan PKK ve uzantılarına silahları bıraktırması ve kendisini feshettirmesinin mümkün olmayacağı son derece açıktır.

İşte bu noktada konu Yeni Anayasa pazarlıklarına dayanmaktadır. 

Cevdet Yılmaz’ın açıklamasında yer alan “kapsayıcı, farklılıkları kuşatan millet anlayışı” devreye girmektedir.

Türk Milleti kavramının zaten etnik kimliğe dayanmayan kapsayıcı ve kuşatıcı bir anlama sahip olmasını yeterli görmeyen bir anlayışın filizlerini bu açıklamada bulmak zor değildir.

DEM Partisi ile PKK’nın yıllardır kamuoyuna açıkladıkları talepleri bellidir. Bağımsız Kürdistan’ın taşlarını döşeyen aşamalı bir talep zinciri karşımızda durmaktadır.

Önce Anayasa’daki Türk Milleti ibaresinin  TC vatandaşlığı ile değiştirilmesi, ardından ana dilde eğitim ile başlatılacak iki toplumlu yapı ve bölgesel özerklik atılacak ilk adımlardır. 

Kuşkusuz arkası gelecektir.

Suyun ısıtılmasının ilk adımları atılmaya başlanmıştır bile.

İster kaş çatarak, ister bağırarak söylensin, Öcalan’ın TBMM’ye daveti ile o artık bir terörist başı değildir, PKK ( Kürdistan İşçi Partisi) Başkanı sıfatına sahip kılınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de muhatabı konumuna terfi ettirilmiştir.

FİLMİ GERİYE SARALIM

Türkiye bu senaryoyu yeni yaşamıyor. Şimdi 2009 yılına dönelim ve Habur faciasını bir kez daha anımsayalım.

Gerilla giysili teröristlerin PKK bayrakları ve Öcalan posterleri ile sınırda karşılandığı 19 Ekim 2009 günüydü. 

34 PKK’lı terörist için sınırda Çadır mahkemeleri kurulmuş, 4 savcı ve bir yetkisiz Silopi hakimi görevlendirilmişti.

İçişleri Bakanlık Müsteşarı, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü de karşılama heyetindeydi. 

Teröristlerin pişmanlık yasasından yararlanmaları için pişmanlık beyanında bulunmaları da istenmişti.

Peki, ne oldu?

Pişmanlık beyanında bulunmak bir yana, kendilerinin “elçi” olarak geldiklerini ve Öcalan tarafından gönderildiklerini, PKK üyesi olduklarını ve öyle kalmaya devam edeceklerini söylemişlerdi.

Nasıl olmuş da bu teröristlere hakim ve savcılar ses çıkaramamıştı?

Bunun yanıtını Hatip Dicle vermişti.

Bakan Beşir Atalay’ın Ahmet Türk’e “Hakimler ve savcılar ayarlandı. Geldikleri gibi geçecekler” dediğini kamuoyuna açıklamıştı.

Habur girişi Ahmet Türk ve Emine Ayna’ya göre, “Abdullah Öcalan’ın tarihi bir hamlesiydi.”

Aynı gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, PKK bayrakları ile donatılmış otobüslerin gölgesindeki Habur fiyaskosu için tarihi açıklamasını yapmıştı:

“Sınırdaki manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü?”

Habur, Devletin terör örgütü karşısında diz çöktüğü gündü!

BÖLÜCÜ ANAYASA VE TÜRK KİMLİĞİ

Bölücü Anayasa hazırlama girişiminin ilki 2011’de yaşandı. 

O günlerin CHP’sinin  Yeni Anayasa hezeyanı da hafızalarda yerini korumaktadır. 

Kılıçdaroğlu’nun AKP’nin kumpasına düşmemesi için ulusalcı vekillerin tüm uyarılarını görmezden gelerek yaptığı “Biz hazırız, samimiyiz, Anayasa ise Anayasa.. Eyvallah” açıklamalarının  elbette bir ön hazırlığı vardı.

2011 Mayıs ayında açıklanan “10 Başlıkta Yeni Anayasa Vizyonu” adlı belgede  “Türk Milleti” kavramına yer verilmezken, “Türkiye Cumhuriyeti Halkı” kavramı üzerinde durulmuştu.

Buna tepki veren bir avuç milletvekili arasında ben de vardım.

Ancak CHP’de de “atı alanın Üsküdar’ı geçtiği” günler yaşanıyordu. Kılıçdaroğlu 9 Mart 2012’de televizyonda Ali Kırca’nın sorularını yanıtlıyordu;

“Biz Anayasada etnik kimlik tanımı yapmayacağız, yapılmamalıdır. Biz bir imparatorluktan kurduk cumhuriyeti” dedikten sonra üst kimlik tanımını “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı “ olarak açıklıyordu.

Yani Türklük etnik kimlikti.

Oysa 2011 yılında BDP’nin Yeni Anayasa konusundaki istekleri de son derece açıktı. Türkiye’nin eyaletlere bölünmesi, her eyaletin kendi güvenlik güçlerine sahip olması ve kendi yeraltı zenginliklerine  sahip çıkması, eyalet başkanlarının TBMM’de temsil edilmesi ve özerklik kazanmalarının yanısıra Öcalan’ın serbest kalması da istekler arasında yer alıyordu. 

Özetle istenen ikili bir yapı, Türk ve Kürt halklarından oluşan federe  bir devlettir.

Şimdi yanıtlanması gereken soru şudur: Çözüm bu mudur?

Şeffaf yürütülmesi önerilen süreç Türkiye’nin parçalanma süreci midir?

Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Mart 2013’de söylediği gibi “Osmanlı’nın azınlıklar ve eyalet sistemindeki hoşgörüyü yakalamış değiliz. Güçlü bir Türkiye, eyalet Sisteminden korkmamalıdır” açıklaması yeniden ve sadece iktidarda kalmak için hayat mı bulmaktadır?

Tek vatan-tek millet-tek bayrak-tek devlet”  sloganı ile süren milliyetçi oy avcılığı yerini Öcalan’ı iktidar umudu olarak görmeye mi terk etmiştir? 

Öcalan’a ikinci tarihi hamlesini yapma fırsatı yaratan iktidarı kaybetme korkusunun devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü koruma kararlılığından daha büyük olması, içinde bulunduğumuz durumun ağırlığını gözler önüne sermektedir. 

CHP bu tarihi süreçte üzerine düşeni yapmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğunu hatırlamalı, bu kumpasın bir parçası olmamalı  ve kendisine bırakılan bu kutsal  mirasa titizlikle sahip çıkmalıdır. 

Ulus devlete ve üniter yapıya sahip çıkmak ve bu uğurda etkin bir mücadele içine girmekle hem Türkiye’yi hem de kendisini kurtaracağını idrak etmelidir.

Milyonlarca insan bu mücadelede CHP saflarında yerlerini almaya hazırdır.