Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Misyonerlik ve küresel emperyalizm

“ Hıristiyanlık Afrika’ya geldiğinde, Afrikalıların toprakları, Hıristiyanların da İncilleri vardı. 

Hıristiyanlar bize, gözlerimizi kapayarak dua ve ibadet etmeyi öğrettiler.

Gözlerimizi açtığımızda, onlar bizim topraklarımızı, biz de onların İncillerini almıştık.” 

Bu Afrika özdeyişi durumu ne kadar yalın özetliyor….

Din, yüzyıllardır, emperyal hedeflere ulaşmanın bir aracı olarak kullanıldı.

Misyonerlik faaliyetleri ile ulusal kimlikler üzerine baskı uygulanarak, toplumların kılcal damarlarına kadar girildi. Etnik grupların toplumda “azınlık” olmaktan kaynaklanan ezilmişlik duyguları, inançlar üzerinden kullanıldı. Tarihimiz bunun örnekleriyle dolu.

Amerikan Yabancı Misyoner Komisyonu Kurulu ( American Board of Commisioners for Foreign Mission) 1810’da kurulan ilk ve en büyük Misyoner Örgütüdür.

Bu örgütün 1880’de yayınladığı Bartlett Raporunda “Misyoner faaliyetleri açısından Türkiye’nin Asya’nın anahtarı” olduğu yazılıdır.

Misyonerler 1820’den başlayarak Anadolu’da etkinliklerini başlattılar. İstasyonlar kurarak kiliseler, okullar ve hastaneler açtılar.

1904’te yayınlanan “ Asyalı Türkiye’de Amerikan Board’ın Misyonu” adlı raporda Anadolu topraklarının din dokusu şöyle yer almaktaydı;

“ Çok eşlilik nedeniyle büyük sayıda insan, Hıristiyanlıktan Muhammetçiliğe geçmiştir. Ermeni ve Rumların da  yer aldığı   Türkiye coğrafyası aslında İncil’in ülkesidir. Kutsal yazıtların açıklanmasında büyük katkısı olacaktır. 

Evanjelizme olan ihtiyaç büyüktür.

Evanjelizm,  dinin ölüm için değil, kutsal yaşam için gelmiş olduğunu halka anlatmak için gereklidir.”

1850’de Lord Stratford Canning’in girişimleriyle bir Padişah Fermanı çıkartıldı. Protestanlık, diğer Hıristiyan mezhepleriyle aynı statüye kavuştu. Böylece Patrikhanenin baskılarına karşı bir koruma kalkanına kavuşan  Protestanlık ve onun yayılmacı ideolojisi olan  Evanjelistlerin yolu açıldı.

Osmanlı Devleti dört bölgeye ayrıldı. Her bölgede istasyonlar kuruldu. ( Gaziantep, Bursa, Bitlis, Kapadokya, İstanbul, Diyarbakır, Erzurum, Harput, Mardin, Merzifon, Maraş, Sivas, İzmir, Van, Trabzon)

Kendi Raporlarında ( American Board of Commisioners in Asiatic Turkey/ 1904) yer alan bilgilere göre ; 

1904 ’de kilise sayısı 120’ye ulaşmıştı.  Hıristiyanlık propagandasına katılan misyonerlere yapılan ödeme  93 bin dolardı.  Bağışlarla destek alıyorlardı. Kendilerine Ermeni ve Kürtlerden bağış yapıldığı da Rapor da açıkça belirtilmiştir.

Kiliselerin dışında bağımsız “Birlikler” kuruldu. Rapora göre, bu birliklerde çalışanlar özellikle “Kürdistan”’da misyonerlik faaliyetleri için görev aldılar.

American Board Okullarının da temeli atılmaya başladı. Eğitim onlar için özel bir önem taşıyordu. Amaç sadece gençleri eğitmek değildi. Yine Raporda yer alan ifadeye göre; “Doğal liderlerin keşfedilmesi amacıyla kullanılıyordu. Hıristiyan Kolejlerinin kurulmasıyla Doğu’da Işık parlamaya başlıyordu.”

Batı’daki ilk deneme Bebek’te Cyrus Hamlin tarafından kurulan bir okulla başlatıldı. Bu küçük binada, 1863’de American Board tarafından “Bebek Seminerleri” adı ile misyonerlik eğitimi başlatıldı. Okulun etkisi çok büyük oldu. Bu ilk adımdı. Ardından büyük hamle gelecekti.

Misyonerlik hareketinin yaygınlaştırılması için yapılan çalışmalarda eğitim çok büyük bir öneme sahipti.

Misyonerlik faaliyetlerinde öncü rol oynayan, Robert Kolej’in kurucusu Cyrus Hamlin, gençlerin misyoner okullarına yönlendirilmelerinin önemini şöyle açıklıyordu; “ Bu, doğu dünyasında Evanjelizasyonu konusunda başarılabilen tek yoldu. Merkezi noktalar iyi tesis edilmeli ve sonra onlar kendi işlerinin yapmaya bırakılmalıdır” (Cyrus Hamlin; “Türkler Arasında Türkiye’deki Misyonerlik Faaliyetleri ve Robert Kolej” , Kahverengi Kitap, s.17-18)

Artık sıra büyük bir Hıristiyan Kolejinin açılmasına gelmişti. 

Şeçilen alan Boğazın en  seçkin yeriydi. Osmanlı Devleti 400 yıl boyunca bu muhteşem kıyılar ve onları kucaklayan tepelerde hiçbir Hıristiyan kurumuna izin vermemişti. Para temini için American Board’un imkanları da yeterli değildi.  Amerikalı iş adamı Mr. Robert devreye girdi. Arsa tahsisi için çok büyük engellerle karşılaşıldı. Yedi yıl süren çekişmeler sonunda bir İmparatorluk iradesi ( İrade-i Seniyye) çıkarılarak arazi bağışlandı.

Yapılan okulun adı “Robert Kolej” olarak belirlendi. Okul, Hıristiyanlık eğitiminin bir baş yapıtı olarak inşa edildi. 

Konumu Rumeli Hisarı ile karşılaştırılmaya başlandı. Yunan hatip, binayı Rumeli hisarı ile karşılaştırırken; “ Bina, Hisarın kulelerinden daha yüksek bir yerde yapılıyor. Onlara hakim olacak. Onun gücü ruhani ve edebidir. Onun yıkılışını( Rumeli Hisarı) görecek” diyerek meydan okuyor ve okulu bir zafer abidesi olarak görüyordu. (Cyrus Hamlin; age. s.272)

İlginç olan, Okul inşaatında kullanılan taşların, hisardaki taşların aynısı olarak seçilmesiydi. Sonsuza dek kalacak bir eğitim mabedi inşa ediliyordu.

1871’de yeni Kolej yeni binasında açıldı. 18 milletten, 12 dilden ve tüm dinlerden öğrenciler eğitim görmeye başladı.

 Robert Kolej’i  Antep Türk Koleji, Harput’ta Fırat Koleji, Merzifon Anadolu Kız Koleji, Üsküdar Amerikan Kız Koleji, Tarsus  St. Paul Enstitüsü,  Maraş  Kız Koleji,  İzmir Amerikan Koleji,  adıyla açılan kolejler izledi.

Anadolu’da açılan tüm kolejlerde Teoloji seminerleri başlatıldı.  Eğitim dili İngilizceydi ve Amerikan müfredatı uygulanıyordu. Her gün İncil eğitimi vardı. Okulların çoğu yatılıydı. 

 American Board’ın Raporunda okulların özellikleri ve öğrencilerin yapısı ayrıntılı olarak yer alıyor. Öğrencilerin çoğunluğunu Rum ve Ermeni ailelerin çocukları oluştururken, Robert Kolej ve Üsküdar Amerikan Koleji için farklı bir değerlendirme yapılmış. “Bu okullarda farklı milletlerden ve zengin ailelerden gelen çocuklar ve toplumda lider özelliği taşıyacak öğrencilerin yoğun olduğuna ve ileri düzeyde eğitim verildiğine” ilişkin bir not düşülmüş.

Giderek bu okullara devam eden Müslüman ailelerin çocukları artmaya  başladı. Zamanla oran % 10-15’e kadar ulaştı.

Bu okullar sayesinde evanjelizmin de güç kazandığına inanılıyordu.

Ayrıca evanjelist yayınevlerinde dergi ve kitaplar basılıyordu.  Örneğin Merzifon’daki Kolej “Pontus” adlı bir dergi yayınlıyordu. Yayınların Ermenice  ve Rumca olması, İncillerin de bu dillerde basılması sıklıkla rastlanan bir durumdu. 

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Misyonerlerin örgütlenmediği yerleşim birimi kalmamıştı. Köylere bile girilmişti. 

14 ana istasyon dışında 257 bağımsız birimle Hıristiyanlık propagandası yapılıyor, yardımlar ve hümanizm araç olarak kullanılıyordu. 49.118 kişi kendilerine bağlanmış, 424 okul açılmıştı. Yerli halktan destek aldıkları kişi sayısı ise 93 bine ulaşmıştı. 

Bu okulların birçoğunun Kurtuluş Savaşı döneminde işgal güçlerine verdiği destek, tarihsel kayıtlara girmiştir.

20 yüzyılın başlarında  Osmanlı Topraklarındaki yabancı Okulların durumu şöyleydi; Fransız okulları 72, İngiliz okulları 83, Alman okulları 7, Avusturya okulları 7, İtalyan okulları 24, Rus okulları 44, İran okulları  2, Yunan okulları 3, Amerikan okulları 465. Toplam 707 yabancı okul vardı.

Misyoner okullarının kapatılma kararını veren Cumhuriyet rejimi oldu. 

Lozan Antlaşmasının 40. Maddesinde Gayrimüslim azınlık okullarının ve yabancı okulların , Türk okullarının tabi oldukları kanun ve yönetmeliklere tabi olmak şartıyla varlıklarını sürdürmelerine izin verildi. Ancak tüm imtiyazları kaldırıldı. Kendi ana dillerinde eğitim yapabilecekler ancak Türk dilini öğrenmeleri de zorunlu olacaktı. 

Madde 41’de teoloji eğitimi veren Ruhban okulu bu kapsamın dışında bırakıldı ve kapanması kararı alındı.

1924’de Yabancı okullara bir genelge gönderilerek dini propaganda yapmaları yasaklandı. Eğitimlerinin Türk okullarındaki Cumhuriyet değerleri ve ulus devlet ilkeleri doğrultusunda yapılması karara bağlandı. Buna uymayan okullar kapatıldı. 

Amerikan okullarının büyük çoğunluğunun kapatılma gerekçesi misyonerlik faaliyetlerinde bulunmalarıydı.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Grew bu konuda aralıksız girişimlerde bulundu ancak sonucu değiştiremedi.

Bursa’da 3 Müslüman Kız öğrencinin Hıristiyan yapılması, Merzifon’da Türkçe İncil bulunması, bazı okullarda Rum öğrencilerin Türkiye haritasını yırtmaları gerekçe gösterilerek okulların yeniden açılması engellendi. Sonuçta sadece sınırlı sayıda yabancı okula, Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmak ve denetlenmek koşuluyla izin verildi. 1928 yılında tüm misyoner okulları kapatılmıştı. Amerikan Board Teşkilatı ise 2010’da Türkiye’deki faaliyetlerini resmi olarak sonlandırdı. 

1984’de  Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile sadece ülkemizdeki yabancıların devam edeceği okullara yeniden izin verildi. Bazı Elçilik ve Konsolosluklara bağlı okullar açıldı. Ancak bu okullara Türk çocuklarının alınması yasaklandı. Milli Eğitime bağlı olmayan bu okulların ( Fransız Okulları) yasağı delerek Türk öğrenci almaları ile konu, son günlerde yeniden gündeme oturdu. 

Eğitimin misyonerlik faaliyetleri aracılığı ile emperyalizmin yeni projelerine aracı kılınması olgusu tarihin tozlu sayfalarında kalmamıştır. Türkiye coğrafyası üzerinde devam ettirilen projelere karşı duyarlı olmak gerekmektedir.

Evanjelist Hıristiyanlığın misyonerlik modelini devam ettirecek yeni yöntemler devreye sokulacak ve emperyalizm Türkiye üzerindeki projelerinden asla vaz geçmeyecektir.

Devam edecek….