Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Siyasal pazarlama ve ideolojilerin sonu!

ABD’de 1950’li yıllardan başlayarak seçim kampanyalarında ekonomik pazarlama teknikleri uygulanmaya başladı. 

Tüketicilerin gereksinimlerini ve beklentilerini anlama ve ürünlerin nasıl tasarlanıp, sunulabileceğini planlama işlemi olan ekonomik pazarlama stratejileri, siyasetin belirleyicisi oldu. 

Yüksek bütçeli, kitle iletişim araçlarının ve imaj çalışmalarının ağırlık kazandığı seçim kampanyalarında tüketici, yerini “seçmen”e, pazarlanacak ürün ise “siyasi parti ve onun liderine” bıraktı. 

Siyasi partilerin ideolojik konumları giderek önemini yitirirken, lider imajı bir rekabet ögesi olarak öne çıkarıldı.

Diğer bir anlatımla Parti ve Lideri artık pazarlanacak üründü, Seçmen ise tüketici…

Kampanyaların öncelikli hedef kitlesi, ürünün sadık tüketicileri olan partili seçmenler değil, “kararsızlar” olarak belirlendi.

Kapitalist sistemin tüketim kalıplarına uyumlu hale getirilmiş geniş kitleler için, “kişisel çıkar ve beklentilerin” , “ideolojik beklentinin” önüne geçmesi giderek yaygınlaştı.

Türkiye’de siyasal pazarlama 1983 seçimleri ile başlatıldı. Giderek yaygınlık kazandı. Hatta ideolojik tabanlı siyasi partileri de etkiledi.

Siyasi Parti Liderlerinin imaj çalışmalarını devralan profesyonel şirketler, neo liberalizmin post truth (gerçek üstülük) kavramından hareketle başlattıkları algı operasyonları ile siyaset ürünlerini, gizemli, albenisi olan ambalajlar içinde  seçmene sunmaya başladılar.

Sunulan ambalaj içinde yer alan ürünün gerçekle bağının kopuk olmasının hatta tümüyle gerçek dışı olmasının artık hiçbir önemi kalmamıştı.

Önemli olan seçmenin beklentilerine cevap verecek ve onda heyecan yaratacak paketlemeydi. 

Liderin söylemleri, hareketleri, giysileri, partilerin reklam panolarındaki renkler, semboller artık ideolojik siyasetin önemini yitirdiğinin göstergesine dönüşmüş oldu.

Kapitalist sistemin ilahi gücü olan “para”, siyasetin de ilahına dönüştü.

Siyasette para artık iktidar gücünün önde gelen belirleyicisiydi. Seçim yardımı alamayan, gizli bağışçılardan yoksun bulunanların haksız rekabet karşında kendilerini seçmene anlatmaları giderek olanaksız hale geldi.

Siyasal pazarlamanın amacı seçmenin beklentilerini tanımlamak ve ürünün yani siyasetin pazarlamasını buna uygun biçimde tasarımlamak olduğu için, siyasi partiler arasındaki ideolojik farklılıklar önemini yitirdi.

Rekabetçi üslup, ideolojik farklılıklardan koparılak güven, dürüstlük, refah, demokrasi ve ekonomik konular üzerine inşa edilmeye başlandı. Böylece seçim meydanlarında tüm siyasi partilerin benzer vaadlere odaklandığı seçim kampanyaları ortaya çıktı.

SİYASAL PAZARLAMA VE SEÇİM SLOGANLARI:

2007 Genel Seçimlerinde AKP “Şimdi Demokrasi Zamanı”, “Durmak yok, yola devam” ve DP’den aşırtma “Yeter söz milletin!” sloganları ile yola çıkarken,

CHP; “Biz Cumhuriyetin Partisiyiz. Biz Halkın Partisiyiz. Aydınlık geleceğiz” diyerek parti ideolojisini öne çıkarıyor ve seçim şarkısında;

“Bu sefer Cumhuriyet kazanacak, Bu sefer Halk kazanacak” sözlerinin ardından Deniz Baykal’ın sesi duyuluyordu.

Ne diyordu Baykal?

“Sizlere bakınca ben, Sevr anlaşmasını imzalayanları değil, onu yırtıp atanları görüyorum. Kuvayı Milliye’cileri , Atatürk Devrimlerini, Köy Enstitülerini, Halkevlerini kuranları görüyorum. 

Sizlere bakınca ben, Türkiye’nin bağımsızlık ruhunu görüyorum” 

2007, CHP’nin ideolojik söylemlerle girdiği son seçim oldu.

2011 Genel Seçimlerinde CHP’nin seçim şarkısı; “Bir ıslık da sen çal”dı. 

2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde ise tarihe geçecek bir slogan bulunmuştu;

“Ekmek için Ekmeleddin”. Bunun yanısıra AKP’ye gönderme yapan bir şarkı devreye sokulmuştu;

“Ak dediler kara çıktı”

2015 Genel Seçimlerinde ise CHP, hedef kitle olarak belirlediği Kürt seçmene yatırım yapıyor, bayraksız mitinglerde “Yaşanacak rengarenk bir Türkiye ve demokrasi” vurgularına ağırlık veriyordu. 

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise “Haydi kazanalım haydi” şarkısı ile bolluk, umut, adalet çağrıları arasında “Ben Kemal geliyorum” sloganına tanık olunuyordu.

Özetle CHP ve Lideri, ideolojik sloganlardan uzak kalmaya ve kurucu parti olarak taşıdığı sorumluluğu hatırlatmamaya özen gösteriyordu.

Oysa AKP, Siyasal İslamcı siyasetine her fırsatta vurgu yapmayı  cesaretle sürdürüyordu.

Bu sloganlardan yola çıkarak, Kurucu Partiyi diğer siyasi partilerden  ayırt etmenin mümkün olmadığı açıktı. Çünkü siyaset, sadece beklentileri pazarlamakla sınırlandırılmıştı.   

Daniel Bell’in 1960 da ortaya attığı “İdeolojilerin Sonu” tezinin gereğini yerine getirmekte olan CHP ne yazık ki, liberal doktrinin tüm ideolojik kalıpları kırarak ve işlevsizleştirerek hakimiyet alanını genişletmekte olduğunu fark etmiş görünmemektedir.

İdeolojilere tarihin tozlu sayfalarında kalmış ve çağın gereksinimlerini karşılamayan teoriler diye bakanlar, Kuvayı Milliye’nin kurulduğu günlerde “hangi ülkenin mandasını kabul etmeliyiz” tartışması yapanlardan pek de farklı değillerdir.

İktidar Partisinin toplumun sosyolojik ve hiyerarşik yapısını değiştirdiği günlerden geçiyoruz. Toplumsal kurumların işleyişi dönüştürülüyor. Sosyal çevreyi oluşturan etkenlerin ağırlık noktaları değiştiriliyor.

Etki gücü yüksek bir Ulema Sınıfı ve onu besleyecek olan yeni nesil bir dindar gençlik sınıfı ile Siyasal İslam Devletinin alt yapısı hazırlanıyor.

İdeolojisiz siyaset pazarlaması, Cumhuriyet ideolojisini kemirirken, kökten dinci ideoloji güç devşiriyor.

Kapitalizmin sürekli kendi ardıllarını yarattığını hatta “SOL”u bile deforme ederek Liberal Sol’u ürettiği bir dünyada Cumhuriyetin cesur, özgün ve örnek modelini tarihin çöp sepetine atanlar, Türkiye için umut olmaktan çok uzaktadırlar.