Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Yeni Anayasa tuzağı

Anayasa ihlalleri ile siyaset tarihimizde eşsiz bir konuma sahip olan AKP, Yeni Anayasa için bilmem kaçıncı kez, yeniden  düğmeye bastı.

Türkiye Cumhuriyetinin yönetim şeklini Başkanlık sistemine dönüştürürken  Anayasa değişikliğini ile yetinen ve referandum yolunu seçen Recep Tayyip Erdoğan’ın Yeni Anayasa konusundaki ısrarının arkasında ne yatıyor?

Türkiye’nin  12 Eylül’den bu yana gündeminden hiç düşmeyen, ezberletilmiş slogan, Yeni ve Sivil Anayasa olmuştur.

TSK’nin kolu, bacağı budanmış, askeri okullar, hastaneler kapatılmış, sesi, soluğu kısılmışken hala “askeri vesayetten” söz edilerek, yeni anayasa için gerekçe üretmeye devam edilmektedir.

Oysa 1982 Anayasasının 177 maddesinin 31’i yeniden yazılmış, 23’ü yürürlükten kaldırılmış, 20’sinde temel değişiklikler yapılmış, toplamda 119 maddesi değiştirilmiştir.

Türkiye ise art arda yeni anayasalar yapmaya ve bu talebi bir baskı aracı olarak kullanmaya devam etmektedir. 

Bu bağlamda Batı ülkelerinin Anayasalarının yürürlüğe girdikleri tarihleri anımsamakta yarar vardır.

ABD Anayasasının yürürlük tarihi 1789’dur.  İngiltere, 1215’de kabul edilen Magna Carta’da belirlenen esaslardan başka yazılı bir Anayasa metnine sahip olmayıp, yüzlerce yıllık gelenekler, yasa ve belgelerle yönetilmektedir. Yani yazılı değil “teamüli” bir Anayasaya sahiptir. Avusturya Anayasası 1920, Belçika Anayasası 1831, İrlanda Anayasası 1937, Hollanda Anayasası 1815 tarihlidir. Alman Anayasası II. Dünya Savaşı sonrasında Federal Almanyanın kurulmasıyla 1949 da yürürlüğe girmiştir. İspanya, Franco diktatörlük  rejimi sonrasında 1978 de yeni bir Anayasaya gereksinim duyulmuş, İtalyan Anayasası da Mussolini faşist rejimi sonrasında 1948 de kabul edilmiştir. 

Türkiye’nin kurucu Anayasası 1924 Anayasasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasından sonra kabul edilen, asli kurucu iktidarın hazırladığı Anayasadır.

Anayasalar, yeni bir devletin kurulması, örneğin sömürgelerin bağımsızlığını ilan etmesi, bağımsız devletlerin birleşmesi ya da bölünerek ayrışması, siyasi rejimlerin değişmesi ( örneğin; SSCB’nin Rusya Federasyonuna dönüşmesi) gibi durumlarda ülkelerin yönetim biçimlerini, yasama, yürütme, yargı organlarının yetki ve sorumluluklarını, hak ve özgürlüklerin kullanım yöntemini, devletin temel kurumlarının işleyişini ve ülkenin rejimini  belirleyen temel yasalardır.

Yeni Anayasa yapmayı demokratikleşmenin bir koşulu gibi sunanlar, demokratikleşmenin teminatını yalnızca yazılı metinlerde aramanın bir sonuç vermediğini anlamamakta direnmektedirler. 

27 Mayıs 1960 İhtilalini izleyen dönemde tek parti iktidarının koşullarında hazırlandığı ve kuvvetler ayrılığına uygun olmadığı gerekçe gösterilerek, Milli Birlik Komitesinin direktifi ve yetkilendirmesi ile Kurucu Meclis oluşturulmuş ve “yeni anayasa” yapma süreci geçilerek 1961 Anayasası hazırlanmıştır.

12 Eylül 1980 sonrasında ise darbe yönetimi, 1961 Anayasası ile getirilen demokratik hak ve özgürlüklerin ülkede anarşi yarattığı gibi yapay bir iddia ile yola çıkmıştır.  Yeni bir Anayasanın yapılması için gerekli koşullar bulunmadığı halde  Danışma Meclisine hazırlattırılan, 1982 Anayasası yürürlüğe sokulmuştur.

1961 ve 1982 Anayasalarının her ikisi de referanduma sunularak meşruiyetleri onaylanmıştır.

 REFERANDUMLAR

Türkiye’de bugüne kadar 7 kez Anayasa ile ilgili referandum yapılmıştır. 

İlki 1961 Anayasası referandumu olup, kabul oyu kullananların oranı % 61,78’dir.

İkinci oylama 1982 Anayasası için yapılmıştır. Kullanılan kabul oyu % 91,37’dir. Bu çok yüksek kabul oyunun ardında yatan gerçek, halkın sağ-sol çatışmasından ve iç savaş tehdidinden duyduğu korkudur.

Üçüncü oylama 1987 tarihli olup, 5 ve 10 yıllık siyasi yasakların kaldırılmasına yönelik Anayasa değişikliğini içermektedir. Kullanılan kabul oyu oranı % 50,16’dır.

Dördüncü oylama ise  1988 yerel seçimlerinin bir yıl erkene alınması için Anayasanın 127. Maddesinin değiştirilmesi amacıyla yapılmış ve ilk kez teklif % 65 “hayır” oyu ile reddedilmiştir.

2007’de yapılan beşinci referandum ise Cumhurbaşkanının halk oylamasıyla seçilmesine, görev süresinin 7 yıldan 5 yıla düşürülmesine ve milletvekili seçimlerinin 5 yerine 4 yılda bir yapılmasına yönelik Anayasa değişikliğini içermektedir. Verilen kabul oyu oranı % 68,95’dir.

2010 referandumu ise yüksek yargının siyasi vesayet altına alınmasına yol açan, Anayasa Mahkemesi ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun üye yapısını değiştiren ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran Anayasal değişiklikler içeren bir halk oylamasıdır. Ancak AKP bu referandumdan olumlu sonuç alabilmek için bir manipülasyona başvurmuş ve 12 Eylül Darbesinin sorumlularının da yargılanmasını içeren değişikliği kapsama almıştır. Böylece kendi tabanı dışındaki kitlelerden de destek almayı sağlamış ve “yetmez ama evet” sloganı ile sandıklara yönelen kitlenin desteği ile % 57,88’lik bir kabul oyu ile değişiklik onaylanmıştır.

AKP’nin 12 Eylül’cüleri yargılama tuzağına düşenlerin aldığı sonuç ne oldu? Açılan davada 30 yıl öncesinden hayatta kalan sadece iki sanık vardı. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya( eski hava Kuvvetleri Komutanı ve MGK üyesi). Ancak her ikisi de dava temyiz aşamasında iken vefat etti. Öldüklerinde Evren 98, Şahinkaya 90 yaşındaydı.

Son referandum ise 16 Nisan 2017 tarihinde yapılmıştır. Bu oylama Türkiye’de rejimi değiştirmiş, Parlamenter sistem son bulmuş, Başbakanlık kaldırılmış, Yasama organının yetkileri budanmış ve “Tek Adam Yönetimi” olan Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmiştir. Ancak bu referandumda kabul oyu kullananların oranı da sadece % 51, 41 olmuştur. Seçim hileleri, usulsüzlükler, mühürsüz oy pusulaları ve ana muhalefet partisinin gösterdiği pasif tutum, siyasi tarihin sayfaları arasında yerini almıştır.

Burada dikkat çekici olan, bir rejim değişikliği için bile “Yeni Anayasa”ya gerek duyulmaması ve Anayasa değişikliğinin yeterli görülmesidir.

Yukarıdaki kronolojiden de açıkça görüldüğü gibi, 1982 Anayasa Referandumu dışındaki oylamalar, bıçak sırtında geçmiştir. 

AKP’nin Yeni Anayasa için hazırlık çalışmaları 2012’de kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu ile başlamış ancak sonuç alınamamıştır.

Tüm siyasi partilerin eşit ağırlıkla temsil edildiği ve tam uzlaşmanın arandığı komisyonun dağılmasından bu yana 10 yıl geçmiştir.

Yaptığı Anayasa değişiklikleriyle giderek otoriterleşen ve tek adam yönetimine giren Türkiye’de AKP neden yeni bir Anayasa yapmak istemektedir? Derdinin “demokratikleşme” olmadığı ortadadır.

Üstelik yerel seçimlerden ikinci parti olarak çıktığı ve kan kaybının artmakta olduğu bir süreçte ona yeniden güç kazandıracak bir değişiklik mi planlamaktadır?

Bu sorulara yanıt ararken Recep Tayyip Erdoğan’ın henüz RP İl Başkanlığını yaptığı dönemdeki rotasında yoluna devam ettiğini ve fırsatları iyi kollayarak aşama kaydettiğini de gözden uzak tutmamak gerekir.

Yeni Anayasa talebini yalnızca kişisel nedenlere bağlamak, Cumhurbaşkanlığını gelecek dönemlerde güvenceye almaktan ibaret olduğunu düşünmek, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasal İslamcı tavizsiz ideolojik duruşunu küçümsemek anlamına gelecektir.

TBMM’de kurulan Türk-İslam Sentezci İttifakın “Türkiye Yüzyılı” adı ile başlattığı sürecin İslam ülkeleri ile uyumlu bir model için hazırlığa başladığının ipuçlarını görmemek için kör olmak gerekir. Diyanetin, adı konulmamış bir Şeyhülislamlığa dönüştüğü, dinin toplumda temel belirleyici konuma getirildiği, ülke sosyolojisinin yeniden dizayn edildiği,  eğitimin din ve ahlak ekseninde  yapılandırıldığı, ekonominin “nas” gerekçesiyle uçurumdan yuvarlandığı, özgürlüklerin “inanç” odaklı yorumlandığı ve laikliğin “inanç özgürlüğü” ile sınırlandığı bir yönetim anlayışının varacağı yer bellidir.

Yeni Anayasa, köktenci bir rejim değişikliğinin meşrulaştırılmasının aracı olarak gündemdedir. Ana muhalefetle ılımlı ilişkiler, bakanlık vaadleri, kuzu postuna bürünen kurt ile mücadeleyi engelleme girişimleridir.

CHP’nin Yeni Anayasa için AKP ile masaya oturması, varlığını, kurucu değerlerini inkar etmesi ile eşdeğerdir.

CHP’nin popülist ve hümanist siyaset yöntemiyle devşireceği oylardan daha önemli olan ülkenin geleceğidir. Yumuşama politikasının Kuruluş Doktrininin taşıyıcı kolonları olan Laiklik ve Ulus Devletten ödün vermeyi kapsaması düşünülemez.

Unutmayalım, Yeni Anayasa bir  Tuzaktır. 

Bu tuzak Laik, Demokratik Cumhuriyete karşı kurulmuştur !