Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2288
Dolar
Arrow
36,3010
İngiliz Sterlini
Arrow
46,1227
Altın
Arrow
3428,0000
BIST
Arrow
9.602

Yeni Türkiye

Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğünün,  Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yükselişe geçtiğini görmeyenlere, haksızlık yapmamalarını öneririm.

Anayasayı ve yasaları açıkça ihlal etmenin, devletin kurucu değerlerine saldırmanın, ülkeyi parçalayıp, bölmenin, Türklüğü aşağılayıp, tehditler savurmanın, Atatürk’e hakaret etmenin   bile suç olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Nasıl olur da bu demokrasi iklimini yadsımaya kalkarız? 

HÜDA PAR adlı Hizbullahçı Parti, “Kürt Meselesine İnsani Çözüm” adlı bir Çalıştay düzenledi. Domuz bağcı bir örgütün uzantısından gelecek “insani çözüm” elbette çok inandırıcı oldu.

Bakınız İktidar İttifakının ortağı ne güzel şeyler söyledi:

Ulusçu resmi ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikaları tamamen terk edilmeli,

Tarih ve edebiyat kitaplarından resmi ideolojinin gerçeğe aykırı tezleri çıkarılmalı,

Şeyh Said gibi Kürt alimlere yapılan zulümler için özür dilenmeli,

Anayasadaki Türk kavramından vazgeçilmeli,

Kürtçe anayasal güvenceye kavuşturulmalı dedi.

Hızını alamamış olmalı ki TBMM’de de konuştu,” Kemalizm zehirdir” “Kemalizm illeti bu memleketten çıkarılmadığı müddetçe birlik ve beraberlik mümkün değildir, çözümü İslam’dır” diyerek İslam devleti önerisinde bulundu.  Böylece Türkiye’de özgürlüğün kendisi gibi düşünenler  için var olduğunu da kanıtlamış oldu.

Ama bunlarla yetindi  mi? Yetinmedi.. Burcu burcu esen özgürlük rüzgarından nasiplenerek taleplerini sürdürdü...

Kürtleri birbirinden ayıran SKYES-PİCOT  sınırlarının sembolik hale getirilmesini de istedi.

Şu SKYES-PİCOT’ a dönelim, bakalım ne demek istemiş.

SKYES-PİCOT gizli bir antlaşma. 2016 yılında, Osmanlı topraklarının paylaşımı için İngiltere, Fransa, Rusya arasında imzalanmış. 

Rusya’ya; Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis ve Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmı verilmiş.

Fransa’ya; Doğu Akdeniz Bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları

İngiltere’ye ; Hayfa ve Akka limanları, Basra ve Güney Mezopotamya bırakılmış.

Fransa ve İngiltere’nin elde ettiği topraklarda ARAP DEVLETİ KONFEDERASYONU veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir ARAP DEVLETİ kurulması kararı alınmış

İskenderun, serbest liman, Filistin ise kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle ULUSLARARASI YÖNETİM BÖLGESİ olarak belirlenmiş.

Kurtuluş Savaşının kazanılması ile işlevsiz kılınan bu anlaşmayı yeniden canlandırmak da görüldüğü gibi HÜDA PAR’a kalmış.

Anlaşılan, HÜDA PAR, Misak-ı Milli sınırları ile yetinmeyip, sınırları aşmayı, Ulus Devletten kurtularak, konfederatif bir yapı içinde Kürt-Arap İslam devleti kurmayı hayal ediyor. Ulus Devleti yıkmaya çalışıyor. Laik demokratik Cumhuriyeti tanımıyor. İslam Ümmetini savunuyor. TBMM’de dört milletvekili ile İktidar ittifakı içinde temsil edilirken, demokratik ve özgürlükçü AKP yönetimi bunu hoşgörü ile karşılıyor.  Hiçbir Cumhuriyet Savcısı soruşturma açmıyor. Parti kapatma davası açılmıyor. Hesap sormak isteyen yok. Neden? Çünkü HÜDA PAR denilen Hizbullahçı parti yürütülen sözde “barış” sürecine odun taşıyor. Türkiye Cumhuriyetini tutuşturacak ateşe katkı yaparak yol alıyor. Açıkça Anayasa ve yasalara karşı suç işliyor. 

DEM Parti ve PKK’nın Devlete ve Halka had bildiren , yeni bir Türkiye, yeni bir Ortadoğu ve yeni bir dünyanın inşa edilmesinden söz edilen  açıklamalarına ses çıkarılmıyor. Görülen o ki, bu günlerde demokrasi sadece YIKICILAR için var.

Onların eylem ve söylemleri şu ünlü BEKA SORUNU olmaktan çıkmış. Onlar, Kemalizmi ve Kemalistleri hedef alsalar da halkı kin ve düşmanlığa sevk etmiyorlar. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik bir suç işlemiyorlar. Cumhuriyetin kuruluş doktrinin iki temel dayanağı olan laiklik ve üniter yapıyı ortadan kaldırmaya azmettirmiyorlar. 

Onlar Devlet için Beka sorunu yaratmıyorlar. Demokratik haklarından, düşünce ve ifade özgürlüğünden yararlanıyorlar.

Peki, BEKA SORUNU kimin için geçerli ? 

Ümit Özdağ için geçerli. Suat Toktaş, Ayşe Barım, Çiğdem Bayraktar Ör ve diğer Silivri tutsakları  için geçerli. Onlar toplumu bilgilendirmeye, tehlikelere karşı uyarmaya,  haber yapmaya,  yönetimi eleştirmeye, hukuksuzluğa direnmeye çalıştıkları için tutuklu.  TÜSİAD Yöneticileri bu nedenle adli kontrole tabi. Gazeteciler haber ve yorum yapmaktan korksun, siyasetçiler milleti uyarmaktan vazgeçsin, iş adamları ekonomiyi, hukuksuzluğu eleştirmesin diye yaratılan korku iklimi ile suskun bir toplum amaçlanıyor.

ESKİ TÜRKİYE

Cumhurbaşkanı topluma yaşatılan travmayı perdelemek için sıklıkla “Eski Türkiye” mesajları veriyor. 

Ben olsam vermezdim. Çünkü her “Eski Türkiye” mesajı, “Eski Türkiye”’ye olan özlemi artırıyor, insanlara yitirdiklerini anımsatıyor. Geçmişteki  eleştirilerinden bile pişmanlık duyuruyor.

Eski Türkiye’yi hatırlayalım mı?

Eski Türkiye’de sokaklar “Susma, sustukça sıra sana gelecek” sloganları ile inlerdi. Şimdi sokağa çıkmaya cesaret edebilenler “Sus, yoksa sıra sana gelecek” diye birbirini uyarıyor.

Eski Türkiye, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, aydınların konuştuğu bir Türkiye idi. “Yollar yürümekle aşınmaz” diyen liderlere sahipti.

Liderler kıyasıya eleştirilip, siyaset parodilerinde, tiyatro oyunlarında  alaya bile alınırken,  gidip bu oyunları kahkaha atarak izler, karikatürlerini çerçeveletip duvarlarına asarlardı.  

Eski Türkiye’de Siyasi Parti Genel Başkanları, Bakanlar başarısız olduklarında istifa bile ederlerdi.

Eski Türkiye’de devletin kurumlarına güvenilirdi. TÜİK en güvenilir kurumların başında yer alırdı. Verilerinden kuşku duymak kimsenin aklına gelmezdi. Seçim sonuçlarının doğruluğu tartışılmaz, Yüksek Seçim Kurulunun ciddiyetine toz kondurulmazdı.  TRT, özel radyo ve televizyonlar açıldıktan sonra bile en doğru haber kaynağı kabul edilirdi. Hakim ve savcılar toplumda en yüksek saygınlığa sahipti.

Eski Türkiye, iktidardan bağımsız, liyakatli bir bürokrat kadrosuna sahipti. Devlet örgütü güvenilir ve saygındı.

Eski Türkiye’de Devletin kılcal damarlarına sızmış tarikat odaklı paralel yapılar, devlet sırlarının korunamadığı kozmik odalar yoktu.

Eski Türkiye’de eğitim laik, bilimsel ve milliydi. Eğitim Birliği Yasası en sağlam güvenceydi. Öğretmen saygı değer bir toplumsal modeldi.

Eski Türkiye’de hekimlik en kutsal meslekler arasında yer alır, bırakın saldırıya uğramayı,  hastalar onlara minnet ve şükranlarını  göstermek için yarışırdı.

Eski Türkiye’de Devlet, sanatı ve sanatçıyı başının üstünde taşır, sanatın halka yayılması için katkı yapar, destek sağlardı.   

Eski Türkiye’nin emeklileri, ikramiyeleri ile bir konut sahibi bile olabilir, yaşamlarını rahatça sürdürür, çöplerden yiyecek toplamazlardı.

Eski Türkiye’de gösterişten uzak, halka yakın siyaseti her alanda gözlemlemek mümkündü. Kamu binalarında, Bakanlıklarda, Çankaya Köşkünde kendinizi evinizde gibi hissederdiniz. Devleti yönetenlerle aranızda uçurumlar bulunmazdı.

 Eski Türkiye, kısıtlı olanakların adaletle paylaşıldığı, tasarrufun kutsal sayıldığı,  halkın parasının halk için kullanıldığı bir Türkiye idi.

“ESKİ TÜRKİYE” ZOR GÜNLERİ AŞARAK,  YOKTAN VAR EDİLMİŞTİ. ŞİMDİ VARKEN, YOK EDİLİYOR.