Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

CHP-Mehmet Şimşek görüşmesinin ekonomi politiği

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüşmesi çok tartışılıyor. Beğenen var, karşı çıkan var. 

Her alanda olduğu gibi siyasette diyalog iyidir de, önemli olan diyaloğun ve eylemlerin meşru zemin içinde gerçekleşmesidir. “Meşru zemin nedir” diye sorarsanız, Türkiye Cumhuriyeti için meşru zemin anayasadır. Ortada Anayasaya, Anayasa Mahkemesi kararlarına, yargı kararlarına, kendi çıkardıkları yasalara bile uymayan bir “Tek Adam Rejimi” var.  

Ben Cumhurbaşkanının üçüncü kez seçilmesi başta olmak üzere, anayasamız ve yasalara rağmen her türlü gayri meşruluğun, ana muhalefet kanalıyla meşrulaştırıldığını düşünüyorum. Önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu da, mühürsüz oylarla rejim değişikliğini getiren referandumu ve beraberinde gelen birçok gayri meşruluğu meşrulaştırmıştı. 

Şimdi gündemde, CHP ekonomi kurmayları ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in görüşmesi var. İki genel başkan bu görüşme için karar almış ve kendi ekiplerine talimat vermiş. Ekonomi kamuoyunda, “CHP olarak bu enkazın altına girmeye çalışıp sorumluluğu neden paylaşıyorsunuz? Vergi sistemi için teklif götüreceğinize bu yıkım şebekesini iktidardan indirmek için sert muhalefet yapın, erken isteyin” ağırlıklı eleştiriler geldi. Kuşkusuz bu yaklaşımların haklılık ve doğruluk payı var. Ben konuyu günlük tartışmalardan çıkarıp temelden ele almayı daha doğru buluyorum.

Ekonomi, siyasetten ayrılamaz. Ekonomide uygulanan sistemler, modeller, planlar, para ve maliye politikaları öncelikle bir tercihe oturur. Ve en önemlisi ekonomide tartışmalarda çıkar çevreleri tarafından sürekli olarak geri plana atılan, unutturulmak istenen bölüşüm sorunu vardır. Üretimden bölüşüme, bütün bu tercihler bütününe, ekonomi politik diyoruz. 

AKP’nin ekonomi politiğini irdeleyelim. Çoğunluğun söylediğinin aksine ben, “AKP’nin piyasacı, neoliberal” bir ekonomi modeli uyguladığı düşüncesinde değilim. Neoliberal piyasa modelini hiç benimsemesem de bu modelin de kendine has kuralları vardır. AKP’nin uyguladığı ekonomi politikalarında bu kurallar geçerli değildir. Akşamdan sabaha kurallar değişir. Bir nevi “Ahbap Çavuş Kapitalizmi” ya da devlet gücünü (nüfuzunu) kullanan “Orta Doğu tipi Sultanizm” tanımlaması daha gerçekçi olacaktır.

OSMANLI BİR TÜRK DEVLETİ DEĞİL HANEDAN DEVLETİ İDİ

Osmanlı, bir Türk boyu idi ve bir Türk Beylik Devleti olarak kuruldu. Büyüyüp İmparatorluğa ve Hanedan Devletine dönüştüğünde, genişleyen topraklardaki ulusların teba olması ve İslam dinin de etkisi ile bir Türk Devleti olma özelliğini çoktan kaybetmişti. Atatürk’ün istiklal savaşı kazanarak 1929’da kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise vatandaşlık temeline oturan ulus devlettir. Laiklik en önemli özelliklerinin başında gelir. 

Siyasal İslam ve temsilcisi AKP, Türkiye Cumhuriyetinin ulus devlet ve laik yapısını tamamen değiştirmek istiyor. Özgür bireylere, yurttaşlara dayalı ulus devlet (milliyet) üzerine değil, Osmanlı’da olduğu gibi ümmete ve padişahın (sultanın) kulluğuna dayalı bir Hanedan Devleti modeli benimsiyor. Müthiş bir Osmanlı Hayranlığı, Osmanlı Devlet düzenin yerleştirilmesini hedefliyor. 22 yıllık iktidarında da, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD emperyalizminin ve sermayenin de desteğini arkasına alarak bu yolda epey önemli mesafe kat etti. Sığınmacı ve göç politikaları, devreye alınan son sıcak para politikası ve eğitimde getirilen yeni müfredat vurucu son darbeler olacak. 

SİYASAL İSLAMIN EKONOMİ POLİTİĞİ

Siyasal İslamın bu tercihinin ekonomideki tercihleri de, başka bir ifade ile ekonomi politiği de buna göre şekilleniyor. Nedir o ekonomi politik? Herkesin gözü önünde uygulandı. Kısaca özetleyelim. 

İktidarlarının ilk döneminde, Türkiye’yi “Dar-ül Harb, (Müslüman olmayan yağmalanacak ülke)  olarak gördüler. Kamuya ait tesisler, fabrikalar satıldı, kapatıldı, madenler, doğal kaynaklar, tarım alanları yerli yandaşlar ve yabancı sermayeli şirketler tarafından talan edilircesine yağmalandı. 

Sonrasında 2017 referandumu ve 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimi ile Türkiye’de rejim değişti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında, “Sultanizm” diye tanımlanan tek adam rejimine geçildi. Meclisi, ordusu, yargısı, polisi ile devletin tüm kurumları tek adamın emrine girdi.

Uygulanan politikalar ve yoğun propaganda ile ulus devlet bilinci ve yurttaşlık bilinci zayıflatıldı. Bilinçli fakirleştirme politikaları sonucunda geçim derdine düşen yurttaşların önemli bir çoğunluğu, “temel hak taleplerini” unutup “itiraz etmek” yerine “verilene razı olan kul” tipine dönüştürüldü. 

Osmanlı bir ulusa ya da bir kavme dayanan bir devlet değildi. Hanedan devleti idi. Dolayısı ile ekonomi tercihleri, ekonomi politiği, ülkenin ya da Sultana bağlı olan ahalinin (millet diyemiyoruz) zenginleşmesi, refahının artması üzerine değil, Hanedanın gelirlerinin ve zenginliğinin artmasını amaçlardı. Kapitülasyonlar ile Osmanlı Devleti yarı sömürge bir devlet haline gelmişti. Ahalisi sömürülüyordu ama Hanedan zenginleşiyordu. 

Osmanlı özentisi Hanedan Devleti modeli anayasamızda yok ama fiiliyatta var. Saray yönetiminin ve çevresindeki yandaşların zenginleşmesi üzerine kurulu bir ekonomi politik geçerli… Örneğin, tarım üretimini artırmak, tarımda çiftçinin sorunlarını çözmek önemli değil. Tarım Bakanlığı, bu dönemde dış borçların artması pahasına, belirli kişilere imtiyaz tanıyarak tarım ürünleri ithalatı yoluyla hem dar bir çevrenin zenginleşmesine olanak sağladı, hem de ithalat yoluyla geçici olarak piyasada bolluk sağladı ama sonrasında tarım çöktü, dünyada gıda fiyatları sürekli gerilerken bizde sürekli artmaya devam ediyor. Ülke ve halk yoksullaştı, dar bir çevre zenginleşti.

KAPİTÜLASYONLAR VE KAMU ÖZEL İŞBİRLİĞİ PROJELERİ

AKP döneminde hayata geçirilen Kamu Özel İşbirliği Projeleri, otoyollar, köprüler, havaalanları, şehir hastaneleri, hazine garantileri… Verilen maden ruhsatları, yok edilen meralar tarım alanları, ormanlar… Elektrik dağıtım şirketleri, araç muayene istasyonları… Bunların tümü, ülke kaynaklarının sömürülmesine, toplumun yoksullaşmasına yol açıyor ama Hanedan ve çevresinin zenginleşmesini sağlıyor. Tıpkı Osmanlı’daki kapitülasyonlar ve iltizam ihaleleri gibi… 

Osmanlı ya da AKP ekonomi modelini, tipik liberal ya da neoliberal politika uygulayan ülkelerden ayıran temel özellik şu: Örneğin ABD, İngiltere, Kanada, Almanya, hatta Komünist Parti ile yönetilen ama neoliberal dünya düzenine eklemlenmiş Çin… Bu ülkeler kendi sermaye sınıflarını kollarken, yanı sıra kendi halklarının refahını ve ülke kaynaklarını da gözetirler. 

Şimdi soru şudur: Ekonomi politiği bu olan AKP ile ekonominin hangi teknik konularını görüşeceksiniz? Tercihleri böyle şekillenmiş bir ekonomide uygulamadaki aksaklıkları konuşmanın, para politikasını, maliye politikasını, vergi politikasını, faiz politikasını, emekli maaşlarını, asgari ücreti, tarımda taban fiyatları, enflasyonun nasıl düşürüleceğini tartışmanın bir anlamı var mı?

Önce ülkeyi yönetenlerin neyi tercih ettiğini doğru tespit edeceğiz. Sonra ona göre uygulanan ekonomi politikalarını yorumlayacağız. İtirazımız; faiz, para, vergi bütçe politikalarındaki uygulamalardan önce, tercihler üzerine olmalı. Sonrasını çözecek o kadar çok yetişmiş değerli iktisatçı var ki… 

Görüşlerine saygı duyduğum ve değer verdiğim, ekonomide tercihler konusuna sık sık değinen ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe’nin sadece seçmene değil, hiyerarşi içinde CHP’ye de anlatacağı çok şey var diye düşünüyorum. İşi de pek kolay değil… Genel  Başkan değişmiş olsa bile, 3 Aralık 2022 tarihinde düzenlenen “CHP 2. Yüzyıla Çağırı Vizyon Toplantısında” ortaya konulan çevre soslu neoliberal politikalardan Sosyal Demokrat ekonomi politikalarına geçiş pek kolay olmayacağa benziyor.