Uzun süredir, yaşadığımız ekonomik sıkıntıları açıklarken kullandığımız bir tespit var. Devlette ve toplumsal yapıda, hemen her alanda, çoklu kurumsal bir çürüme ve çöküş süreci yaşıyoruz. Orman yangınlarındaki büyüklük de bu sürecin bir parçası…
Yangınlara karşı, daha yangın çıkmadan alınması gereken önlemler, her geçen yıl giderek daha fazla ihmal ediliyor. Sanki bilinçli bir şekilde yangına davetiye çıkarılıyor.
35 yıldan fazla süre denizcilik yaptım. Türkiye’nin kıyılarını, kıyılarla bütünleşmiş ormanlarını dolaştım. O yıllarda ormanları, Orman Bakanlığının da çok güzel organizasyonu ile ormandan ekmek yiyen orman köylüsü korurdu. Yaz mevsimi başlamadan ormanlık alanlarda, özellikle de yol kenarlarında ağaçlardan dökülen yapraklar, kuruyan otlar temizlenirdi. Çam ağaçlarının iğne yaprakları kuruduğunda ağaçların altında oluşan bu örtü, bir sigara izmariti ya da atılan bir cam şişenin güneş ışığını kırması sonucu en önemli yangın nedenleri arasındaydı. Son yıllarda orman köylüsünü göremiyoruz. Çünkü AKP iktidarı, orman köylüsünü devre dışı bıraktı.
2 Temmuz Çarşamba akşamı, değerli gazeteci arkadaşımız Tuncay Mollaveisoğlu’nun Tele 1’deki Anında Manşet Programında Tarım Orman İş Sendikası Kurucu Başkanı Şükrü Durmuş ile birlikte idik. Ondan da çok değerli bilgiler öğrendim. Yine sevgili Tuncay Mollaveisoğlu, Şükrü Durmuş ile 12 Punto You Tube kanalında ayrıntılı bir sohbet yaptı. İzlemenizi öneririm.
Şükrü Durmuş’tan öğrendiğimize göre, bugün çıkan orman yangını sayısı ile 1980’li yıllarda çıkan orman yangını sayısı aynı. Ancak yanan alan miktarı yaklaşık 100 kat arttı.
Durmuş bunun birçok nedeni olduğunu anlattı. Eskiden Or-Köy diye bir Müdürlük, Orman Köylüsü ile işbirliği yapardı. Kış aylarında yangınla mücadele için eğitim verilirdi, orman köylüleri, yangın mevsimi başlamadan kurumuş yapraklardan oluşan örtüleri temizler, üç beş kuruş da kazanırdı. Yangın çıktığında da ilk müdahaleyi orman köylüleri, ellerinde kazma kürek ve süpürgelerle, örtü yangınına yaparlardı. Şükrü Durmuş’a göre, orman yangını önce örtü yangını ile başlıyor. Köylüler, ellerinde herhangi bir teçhizat olmadan kazma kürek ve süpürgelerle ilk müdahalede bulunuyorlardı. Örtü yangınına yapılan müdahale sonucunda da yangını söndürme oranı yüze 80’leri buluyordu.
Eğer yangın ağacın gövdesine sıçrarsa, söndürme şansı yüzde 50’ye düşüyor. Gövdeden de ağacın tepesine çıkıyorsa söndürme şansı da yüzde 20’lere kadar düşüyor.
Her orman yangınında, gözlerimiz Türk Hava Kurumu Uçaklarını arıyor. AKP iktidarının Türk Hava Kurumu ve Atatürk takıntısını burada yazmaya gerek yok sanırım. THK da, uçaklar da devre dışı bırakıldı. Bakımlarını yapmadılar, hurda dediler. Ama acil durumda da görüldü ki uçuş kabiliyetleri yerinde. Doğru Parti Ulaştırmadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oktay Erdağı, Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcılığından emeklidir. Oktay Erdağ, yılların bilgi birikimiyle, Türk Hava Kurumu uçaklarının hurda olmadığını, uçmaya elverişlilik belgelerinin bulunduğunu ve uçuş maliyetlerinin, bugün kiralanan yabancı uçaklardan çok daha avantajlı olduğunu belgelerle açıkladı.
Gözlerimle gördüm. Yangın uçağı diye kiraladıkları bir grup uçak var. Denize inemiyor. Kapasitesi 3 ton su. Dalaman Havaalanına inip ikmal yapıyor. Amerika’dan kiralamışlar. Ama bu uçaklar Amerika’da yangın uçağı olarak değil, tarımsal alanların ilaçlanması için kullanılıyor. Gülelim mi ağlayalım mı bilemedim.
ELEKTRİK DAĞITIM ŞİRKETLERİ VE MADENCİLER
Tabi yangının en önemli nedenlerinden biri de, elektrik iletim hatları. Havaların ısınması ile teller genleşiyor. Birbirleri ile temas ediyor, ortaya çıkan ark sonucu çıkan ateş, elektrik direkleri dibindeki kuru otları tutuşturuyor. Oradan da yangın büyüyor. Yapılması gereken şey ne? Elektrik dağıtım şirketlerinin tellerin genleşme ve gerilme dönemlerinde bakım ve ayar yapması. Nasıl ki hava ısındığında bir gitarın ya da kemanın teli gevşiyorsa ve akort yapılıyorsa, genleşen elektrik tellerinin de gerilmesi gerek. Direk dibindeki kuru yaprak örtüsünün temizlenmesi gerek. Elektrik dağıtım şirketleri bu tür maliyetlerle uğraşır mı? Onlar sömürge ülkesinin iltizam ağaları gibi sürekli para alsınlar. Üstüne üstlük vergi de vermiyorlar.
Otel inşaatları için ada parsel bazında çıkarılmış planlı yangınları da çok gördük. Ama esas facia, madencilikte… Ormanlık alanlara açık ve vahşi madencilik ruhsatları veriliyor. Epeydir söylüyorum. Türkiye’de yapılan madencilik, sömürge ülke madenciliği. Açık madencilik ile ormanlarımızı, sulak alanlarımızı, zeytinliklerimizi, tarım alanlarımızı yok ediyorlar. Ama karşılığında, devlete ve halkın refahına en ufak katkıları yok. Madencilik sektörünün ulusal gelir (GSYH) içindeki payı yüzde 1. Devlete ödedikleri maden hakkı ise binde 2 civarında. Madenciler de orman varlığımız için en büyük tehdit oluşturuyor. Dünyanın en büyük orman varlığına sahip Kanada, ormanlarında bizim gibi madencilik yapmıyor, ama Kanadalı şirketler burada ormanları talan ederek altın arıyor.
Yine Şükrü Durmuş’tan öğreniyoruz. Ahşap sanayi ve ormancılık… Burada AKP iktidarı döneminde, ormanlara çok hoyrat davranmışız. Ormanları yağmalamışız.
Ormanlar, hem ekolojik değerdir. Temiz hava, oksijen ve su kaynağıdır. Hem de ekonomik değerdir. Hayatın her alanında kullandığımız ahşap malzemenin temel kaynağıdır. Elbette ormanların ekonomik değerlerinden yararlanacağız. Ama burada da bir denge kurulması gerekir. Eskiden kullanılan altın oran, üçte bir kuralı uygulanırmış. Şöyle: Her orman, her canlı organizma gibi her yıl büyüyor. Orman Bakanlığı görevlileri tespitte bulunurmuş. Bu orman kaç birim büyüdüyse üçte biri, kesilip ekonomiye kazandırılır, üçte biri, yangın veya diğer felaketlere karşı yedeğe alınır, diğer üçte biri de orman varlığının, servetin artırılması için ayrılırmış.
Şöyle örnek veriyor Şükrü Durmuş. 1000 liranız var. 300 lira faiz geliri elde ettiniz. 100 lirasının harcıyorsunuz. 100 lirasını kara günler için yedek akçe olarak kullanıyorsunuz, 100 lirasını da ana paraya ekleyip varlığınızı artırıyorsunuz. Peki biz ne yapıyoruz? Ormanları çok uluslu özel şirketlere peşkeş çekip kesiyoruz. Bugün Avrupa ve gelişmiş ülkeler orman varlıklarını koruyorlar ve ahşap ihtiyaçlarını bizim gibi gelişmekte olan ya da geri kalmış ülkelerden karşılıyor.
Mesela sadece Kastamonu’da bir şirket, bütün Avrupa’nın MDF ihtiyacının yüzde 70’ini karşılıyor. Uydu haritasından bir Avrupa’daki orman varlığına bakın, bir de Türkiye’nin…
Tekrar söylüyoruz. Doğal kaynaklarını ve madenlerini hammadde olarak satmış ve refaha ulaşmış, kalkınmış tek bir ülke yok. Orman yangınlarının ve orman yağmasının arkasında da yine sömürge ülke ekonomisi modeli kendini gösteriyor.
Çok Okunanlar

Erdoğan, 'Birinci partiyiz' demişti, Özel sandığa çağırmıştı!

Teğmenlerin komutanının davasında mahkeme MSB’ye bunu sordu

Yiğit Bulut'un kanser tedavisi gördüğü ortaya çıktı

Real Madrid yarı finalde

Çetin Altan, Yaşar Kemal’i sıkıyönetim komutanına nasıl ihbar etti?

Şecaat, sirkat ve sessizlik: Kültürün ihaneti

Orman yangınlarının da arkasında sömürge ekonomisi var

Gazeteler, CHP'li belediyelere şafak operasyonunu nasıl gördü?

Talat Paşa’nın dönüşü

Çürümenin diyalektiği