Önce şu tespiti yapalım. Osmanlı Devleti, Avrupa’da son üç yüzyılda yaşanan, bilim, teknik, Rönesans, reform, Aydınlanma Devrimleri ve Sanayi Devrimlerini ıskaladı, Birinci Dünya Savaşı sonrası da dağıldı. Tipik özelliği ümmete ve monarşiye dayalı din tarım imparatorluğu idi.
İstiklal Savaşı sonrası kurulan yeni devlet, monarşiye, saltanata son veren cumhuriyet oldu.
Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu iddia, yeni bir devleti, Cumhuriyeti kurarken esas olarak toplumu 20. yüzyıla taşımaktı. Cumhuriyetin ve devrimlerin hedefi, ümmetten millete, padişah kulluğundan anayasa karşısında yurttaşların eşitliğine ve özgür bireye dönüşme hamlesiydi.
Bu perspektiften baktığımızda Cumhuriyet’in ve devrimlerin öncelikle üç temel kolon üzerine oturduğunu söyleyebiliriz.
Birincisi, yeni kurulan devletin yasal alt yapısının oluşturulması… Anayasa, hilafetin, şeri kanunların kaldırılması, medeni kanun, ceza kanunu, medreselerin kapatılması, eğitim birliği yasası, 'Latin Alfabesi'ne geçiş, gibi ekonomik ve sosyal hayata ilişkin bir çok düzenlemeyi kısaca hatırlatalım ve başka bir yazı konusu diyerek geçelim.
Cumhuriyet inşasının ikinci kolonu, sanayi hamlesidir… Bu yazıda sanayileşme çabaları ile devrimin ekonomi politiğine değineceğiz. Buraya girmeden önce, üçüncü kolonu da hatırlatalım.
Cumhuriyetin ve Aydınlanma Devrimlerinin Üçüncü hamlesi ise toplumu 20. Yüzyıla taşımaktır.
Nüfusun yüzde 80’ini kırsal kesimde yaşamaktadır. Köylüdür ama çiftçi değildir. Devrimin amacı, Çiftçiyi Topraklandırma Yasası (Toprak Reformu) ve eğitim (Köy Enstitüleri) yoluyla, Cumhuriyet ile toplumu buluşturmaktır. Hedef, köylüyü çiftçi yapmak, ilkel tarımdan kurtarmak ve tarımda verimliliği artırmaktır. Bu üçüncü hamle maalesef karşı devrim tarafından engellenmiş ve Aydınlanma Devrimleri yarım kalmıştır. Bunu bir sonraki yazıda ele alacağız.
Sanayileşme girişimleri ile birlikte Cumhuriyetin ekonomi politiğini kısaca özetlemeye çalışalım.
Temel özelliklerin başında, ekonomik bağımsızlık ilkesi gelir. Osmanlı, yarı sömürge bir ülke idi, kapitülasyonlar büyük sorundu, borç batağına saplanmıştı, maliyesi Duyun-u Umumiye ile yabancıların elinde idi, sanayi yoktu, ilkel yöntemlerle yapılan tarımda verim hayli düşüktü. (Bugün de öyle).
Bu yapının neden olduğu tahribat ve yıkımın farkında olan Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Cumhuriyet Devriminin kurucu kadroları için ekonomi politikaların temel prensibi, kapitülasyonlardan kurtulmuş, bağımsız, mümkün olduğunca borç almayan, kendi kaynaklarıyla büyümek oldu.
SOLİDARİZM ETKİSİ
Model, özel sektöre de yer veren devletçi bir ekonomik modeldi. Atatürk, devrimlerde ve düşünce hayatında Fransız Devrimlerinden etkilenmişti.
Atatürk’ün kütüphanesine baktığımızda o dönem zaten sınırlı olan iktisat kaynaklarından hakim olarak iki Fransız İktisatçı, kooperatifçiliği ve solidarizmi, devletçiliği öneren iki iktisatçının kitapları var.
“Dönemin birçok düşünürü gibi, Atatürk de iktisatta, yaygın düşünce sistemi olan solidarizm üzerinden ulaşıyordu. Temel başvuru kaynağı, Fransa’nın solidarist iktisatçılarıydı. O tarihlerde özellikle Charles Gide ve Charles Rist, Türkiye’de iyi biliniyordu. Charles Gide’in dört ciltlik İlmi İktisat Dersleri ve Charles Rist’le birlikte yazdıkları Fizyokratlardan Günümüze Kadar İktisadi Mezhepler Tarihi adlı iktisadi fikir hareketleri tarihinin Fransızcası ve Türkçesi, Atatürk’ün kitaplığında bulunuyordu.
Kitaplığında klasik iktisatçılardan bir tek Jean-Baptiste Say’ın1852 baskısı Cours complet, d’êconomie politique pratique (Uygulamalı Politik ekonomi) adlı eser yer alıyordu. (Prof. Dr. Zafer Toprak, Atatürk, T. İş Bankası Yayınları)
Solidarizm, Türkiye’de pek bilinen kavram değil. Devletçiliğe ve kooperatifçiliğe öncelik veren bir model.
Ancak sosyalistler gibi sınıf çatışması değil sınıfların dayanışması kuralına inanıyorlar ve özel sektörün de ekonomi de yer alması gerektiğine inanıyorlar. 1800'lü yıllarda uygulanan vahşi kapitalizme tepki olarak çıkan bir akım.
Almanlar bu akıma Sosyal Demokrasi diyor. Atatürk’ün devletçilik ilkesi ile halkçılık ilkesini bir araya getirdiğinizde Solidarizmi ya da Sosyal Demokrat ekonomi modelini rahatlıkla görebilirsiniz.
Gazi Mustafa Kemal’in 1920 Eylülünde Büyük Millet Meclisi'ne sunduğu Halkçılık Beyannamesi, emperyalizmin ve kapitalizmin sömürücü politikalarına tepki olarak doğmuştur ve Halkçılık İlkesi, ekonomide adil bölüşümü önceler. (Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Halkçılık Beyannamesini de, bir başka yazıda ele alacağız.)
1929’a kadar olan dönemde bir taraftan devletin kuruluşu diğer taraftan yine devlet yatırımları var ancak özel sektörden beklentiler hayal kırıklığı yaratıyor. Zaten ortada milli bir burjuva sınıfı, yeteri kadar sermaye birikimi ve bilgi birikimine sahip özel sektör de yok. Planlı kalkınma modelini geçilmeye karar verilir. Hem Sovyetler Birliği’nden hem de Amerika’dan raporlar istenir. Sonuçta Sovyetler Birliği ile işbirliği yapılarak 1934 yılında Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hayata geçirilir. Sümerbank sanayinin, Etibank da madenciliğin kalesi olur.
Birinci Beş Yıllık sanayi Planı; Dokuma (pamuklu, yünlü kendir), Maden (demir, kömür), Selüloz (kağıt, karbon, selüloz, suni ipek), Seramik (şişe, cam, porselen), Kimya (Sülfirikasit, klor, sudkostik, süper fosfat) sanayilerini kapsıyordu. Sektör seçiminde ithal ikamesi amacıyla alınabilecek en hızlı sonuçlar etkili oldu. Bu sektörlerdeki ithalat, toplam ithalatının yaklaşık yarısını karşılıyordu. O dönemin şartlarında büyük bir hedefti.
“Fabrikaların kuruluş yerlerinin seçiminde yalnızca iktisadi ölçütler değil, aynı zamanda sanayii yaygınlaştırmak ve askeri amaçlar da dikkate alındı. Böylece doğuda Malatya’dan, batıda Nazilli’ye değin birçok fabrika Anadolu’ya yayıldı.” (Prof. Dr. Akın İlkin. Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi Semineri 1981 Yapı Kredi Bankası )
Plan dönemi bitmeden işlerin umulandan daha başarılı ve hızlı gitmesi üzerine 1939’dan sonra yürürlüğe girecek İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlanır. Buradaki hedefler ağır sanayi, yatırım malları sanayi, büyük enerji ve sulama tesisleridir. Ancak İkinci Dünya Savaşı çıkınca plan uygulamaya giremez.
Ve elbette dönemin ifadesiyle “Şimendifer Siyaseti” önemlidir. Her sene kazma kürekle, ortalama 300 kilometre demiryolu yapılır. Cumhuriyet Osmanlı’dan 3714 km demiryolu devralır. Yabancı şirketlere ait bu demiryolları parası ödenerek millileştirilir, üstüne de 1939 yılına kadar 4645 kilometre demiryolu inşa edilir.
Bağımsızlık, ekonominin kendi kaynakları ile gelişmesidir. Osmanlı gibi her cari harcama için borç alınmaktan kaçınılır. Bu dönemde sadece üç kez dış borç alınır. Birincisi Merkez Bankası’nın kurulması amacıyla İsveçli bir işadamından 10 milyon dolar alınır, bu parayla Merkez Bankası’nın kasasına 6 ton altın konur. Bu borç karşılığında kibrit ve çakmak taşı ticareti 25 yıllığına verilir. İkincisi, sanayi planında yer alan fabrikaların makineleri ve tezgahları için Sovyetler Birliği’nden alınan 8 milyon dolardır. (16 milyon Türk Lirası) Bu anlaşma tarihte ilk kliring (takas) anlaşmasıdır.
Borç Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatı ile ödenir. Üçüncü borç ise Karabük Demir Çelik Fabrikası için İngiltere’den alınan 2 milyon 745 bin Sterlindir. (17 milyon TL). Bu borç da yine Türk ihraç ürünleri ile ödenir. Kapitülasyonların kalktığı 1928 yılından sonra 1929-1947 yılları arasında genç Cumhuriyet, hiçbir zaman dış ticaret açığı vermemiş hep dış ticaret fazlası vermiştir.
BİLİM ESASTIR, İDEOLOJİ DEVRİMLERİ DURAĞANLAŞTIRIR
Cumhuriyet kadrolarının bir diğer temel prensibi, denk bütçe-sağlam para politikasıdır. Atatürk döneminde bütçe 1925-1926 (İç isyanlar Şeyh Sait gibi nedenle) ve kuraklığın olduğu 1930 ve 1932 yılları hariç, 1939 yılına kadar fazla vermiştir. Denk bütçe politikasının yanı sıra sağlam para için de disiplinli emisyon politikası uygulanır. Osmanlıdan devralınan emisyon 158 milyon Lira idi. Cumhuriyet bu banknotları kendi bastığı banknotlarla değiştirdiğinde emisyon yine 158 milyon liradır ve uzun süre yeni para basımı yapılmaz. Yeni para basımı, ekonominin büyümesi ile sağlanır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Kadrolarının ekonomi politiğini kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Hedef çağdaş uygarlık seviyesidir. Bu seviye sabit değildir, sürekli gelişim içindedir. O nedenle akıl ve bilim önemlidir. İdeoloji, devrimleri atalete sürükler. O nedenle devrimin ideolojisi yoktur. Bilimin ışığındaki gelişmelere paralel olarak sürekli devrim esastır.
İktisadiyat-Maarif-Nafia (Ekonomi, eğitim ve kentleşme-bayındırlık-demiryolları) birbiri ile paralel gider. Ekonomik bağımsızlıktan ödün verilemez. Devletçi karma ekonomik model esastır. Öz kaynaklara dayalı, planlı kalkınma ve adil bölüşüm (Halkçı) esastır. Sağlam para denk bütçe politikası uygulanır. Köylü milletin efendisidir sözünün arkasında büyük bir tarımsal kalkınma ve toplumsal dönüşüm iddiası ve hamlesi vardır. Ne yazık ki devrimin bu ayağı yarım kalmıştır. Ve yine ne yazıktır ki, ekonominin bağımsızlığı, kendi kaynaklarına dayalı olarak planlı sanayileşme modeli de, 1947 yılından itibaren terk edilmiştir.
Gelecek yazıda bu konuyu işleyeceğiz.
Çok Okunanlar
BEDAŞ 21 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
A101 21 Kasım 2024 Perşembe aktüel ürünler kataloğu yayımlandı!
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
21 Kasım 2024 burç yorumları
Fatih Altaylı'dan Acun Ilıcalı ve yasa dışı bahis yorumu
21 Kasım Perşembe maç programı: Bugün maç var mı, hangi maçlar var, saat kaçta?
UEFA Uluslar Ligi'nde Türkiye'nin rakibi kim olacak? Play-off maçı ne zaman?
Ebru Baki Sözcü'den ayrıldı mı?
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
Onur ve Semih arasında MasterChef'te kavga! Yeni fragmanda olay anları