Başlığa bakıp spekülatörleri koruduğum anlamı çıkmasın. Onları lanetliyorum. Ama yaşadığımız enflasyonun ve spekülatif fiyat artışlarının sorumlusu, fırsatçılar değil iktidarın ekonomi politikalarıdır.
Hafta içinde Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, bir basın toplantısı ile enflasyon raporu yayınladı. Yılsonu enflasyon beklentilerini yüzde 36’dan 38’e çıkardıklarını söyledi. Açıklamanın içinde benim dikkatimi çeken iki bölüm vardı. Biri “Asgari Ücret”, diğeri de “Fiyatlama davranışları ve enflasyon beklentisi…”
Merkez Bankasının raporunda şu cümle yer aldı: “Ücret güncellemesi olmamasının reel birim ücretler kanalıyla dezenflasyon sürecini destekleyeceği değerlendirilmektedir."
Bu zor anlaşılır cümleyi Türkçeye çevirip verdikleri mesajı aktaralım: “Asgari ücreti artırmazsanız, reel ücretler biraz daha gerileyip işçinin boğazını sıkarsanız, bizim enflasyonla mücadele politikamıza destek olursunuz. Aksi takdirde enflasyon düşmez ise sorumlusu siz olursunuz” diye de hafif bir tehdit, ya da gelecekteki başarısızlığın mazereti var.
Asgari ücretin enflasyonun temel nedeni olmadığını birçok iktisatçı hem bilimsel çalışmalarla, hem istatistiklerle defalarca yazdık, anlattık. Duymazdan geldiler.
Her biri bilimsel temele dayanan yüzlerce çalışmaya rağmen Merkez Bankası’nın tavrı değişmiyor. Belli ki, dar gelirlileri ve çalışanları sevmiyorlar. Zaten uyguladıkları para politikaları da bunu gösteriyor. Bu saatten sonra Merkez Bankası politikalarını tartışmak, iktisatçıların işi değil. İşçi sendikalarının, muhalefet partilerinin ve seçmenin işi. Yumuşamanın alemi yok.
Gelelim açıklamanın, bana göre en önemli yanına. Sanıyorum Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası, Türkiye’de olup bitenlerden habersizler ve sorunun temel kaynağının ne olduğunun farkında değiller.
MB Başkanı Basın toplantısında şu cümleyi söyledi: "Fiyatlama davranışlarını ve enflasyon beklentilerini yakından takip ediyoruz.”
Türkiye’de fiyatlama davranışları, deyim yerindeyse zıvanadan çıktı. Yapılması gereken şey, sürekli enflasyon tetikleyen bu spekülatif davranışları izlemek değil, buna neden olan ortamı tespit edip ona göre para ve maliye politikaları geliştirmektir.
Olanları açıklamaya çalışalım, belki “Doğru”yu bulurlar.
Yüksek enflasyon dönemlerinde fırsatçı fiyatlamalar görülür. Ayrıca özellikle aracılar sattığı malı aynı fiyattan yerine koyamayacakları endişesi ile de fiyat artırırlar. Buna fırsatçılık demek doğru olmaz. 2. Dünya Savaşı Yılları, 1978-80 yılları, ya da 1980’li yılların ilk yarısında buna benzer davranışlar yaşanmıştı. Hatta Varlık Vergisi, 2. Dünya Savaşı yıllarında stokçuluk ve fahiş fiyat artışı yapan tüccar kesimi için çıkarılmış ama mecliste tüccar kesiminin ağırlığı olduğu için vergi büyük çoğunlukla gayri Müslim Türk Vatandaşlarına uygulanmıştı. (O zaman da gerçek bir laik bir ülke değilmişiz. Müslüman olmayan Türk Vatandaşlarına “Azınlık” demek ne kadar aşağılık ve faşist bir düşünce. Şimdi daha beter durumdayız.) Neyse konumuza dönelim. Bugün, spekülatif fiyatlama davranışlarını tetikleyen eski dönemlerden çok daha beter bir kök sorun var.
Türkiye’de uygulanan Nas politikası sonucunda faizler düşürüldü. Bu kez, dolar hızlı yükselişe geçince, saçma sapan bir enstrüman Kur Korumalı Mevduat KKM icat edildi. Döviz kuru baskılandı. Güya kur artışından kaynaklı enflasyon yaşanmadı ama anormal derecede düşük negatif kredi faizleri ve kar patlamasına dayalı enflasyon aldı başını gitti. KKM belasının görünen 1 trilyon liraya yakın (818 milyar TL’si Merkez Bankasının sırtında) maliyeti gerçekte 1.6 trilyon lirayı buldu. Dolar baskılandı ama yapışkan enflasyon ile birlikte yoksul ve orta gelirli kesimlerden varlıklı kesimlere çok büyük bir gelir ve servet transferi yaşandı.
DOLARLA ENFLASYON OLURSA…
Baskılanan dolar nedeniyle doların dünyada gördüğü enflasyon yüzde 3 seviyesinde iken, Türkiye’de dolar cinsinden yaşanan enflasyon, benim kendi ölçtüğüm tüketim sepetine göre (ki ENAG enflasyonu ile paralel at başı gidiyor) 2023 yılında yüzde 53 oldu. 2024 Nisanında ise dolarla yaşanan yıllık enflasyon Türkiye’de yüzde 32.5…
Bu ne demek? Merkez Bankası yöneticilerine anlatmaktan hicap duyuyorum ama… Politika belirleme işlevini bir kenara bırakırsak, paranın üç temel fonksiyonu var. Değişim, tasarruf ve ölçme… Neredeyse 50 yıldır dünya ortalamasının çok üstünde enflasyon yaşayan ülkemizde Türk Lirasının ölçme fonksiyonu kalmadı. Nas döneminden sonra doları baskıladığınız için doların da ölçme fonksiyonu kalmadı.
TÜİK’in enflasyonu gerçeği yansıtmıyor. Bu enflasyonu veri kabul ederek, kimse vadeli Türk Lirası kontrat ya da sözleşme yapamıyor. Eskiden bu tür sözleşmeler dolara ya da Avroya endekslenirdi. Şimdi baskılanan döviz kurunun da ölçme değeri kalmadığı için, fiyat belirleme gücüne sahip olan herkes kafasına göre fiyatlama yapıyor. Kafasına göre fiyatlama öyle bir hale geldi ki, refah seviyesi Türkiye’nin kat kat üstünde olan ülkelerden daha pahalı hale geldik. İki örnek: Türkiye’de Big Mc hamburger menüsü ABD’den daha fazla. Bu duruma göre Türk insanın Satın Alma Gücü Paritesine Göre Kişi Başı elde ettiği gelir, Amerika’dan yüksek olmalı.
Bir başka örnek, Yunan adaları… Bizdeki balık lokantalarında yediğiniz balık ve deniz ürünlerinin en az iki katı miktarda deniz ürünü yiyorsunuz. Balık, ahtapot, karides, kalamar ve yanında soğuk mezeler. Orada uzo burada rakı içiyorsunuz. En az iki kat daha fazla miktarda yemenize rağmen Türkiye’de ödediğinizin yarısı kadar, hatta üçte biri kadar bir hesap ödüyorsunuz. Bu duruma göre bizim Satın alma Gücü Paritesine göre Yunanistan’dan kat be kat refah içinde yaşıyor olmamız lazım. Dolar fiyatı yanlış olunca, enflasyon da bilinçli olarak yanlış hesaplanınca, başta milli gelir verileri olmak üzere tüm makro ekonomik göstergeler hatalı çıkıyor. İşçinin, emeklinin, memurun gelirini çalıyorsunuz.
Döviz kuru baskılandığı, dolarla yıllık bazda yüzde 50 enflasyon yaşanan bir ekonomide doların da ölçme değeri kalmayınca, fiyat mekanizması çalışmıyor. Spekülatif niyetle hareket edilmese bile hep bir üst seviyeye doğru fiyatlama kurumsal hale geliyor. Bunun üzerine bir de fırsatçı davranışları eklerseniz; bir lahmacun, satıldığı semte göre 120-600 lira aralığına, bir tas kelle paça çorbası 190-240 liraya, bir porsiyon döner 550 liraya, bir top dondurma 50-120 liraya fiyatlanıyor. Tabi fiyatların bu şekilde artmasının sorumlusu bizim Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası’na göre hala asgari ücretliler…
Bu arkadaşlar şimdi şunu diyecekler. “Canım o Nas politikası irrasyoneldi, biz rasyonel politikalara geçtik.”
Hayır, rasyonel politikalara geçmediniz. Ölçüsü azalsa bile hala irrasyonel politikalar devam ediyor. O Nas politikalarını en ucube uygulaması düşük faiz ve KKM uygulaması idi. Siz faizi yükselttiniz ama hala reel değil. ABD’de enflasyon yüzde 3, faiz yüzde 5-5.5… Bizde TÜİK’in yalan enflasyonu yüzde 70, ENAG’ın gerçek enflasyonu yüzde 124, faiz yüzde 55-60… Hala negatif. Ve siz hala irrasyonel politikanın en ağır bedel yaratan bölümü KKM belasından kurtulmadınız ve kurtulmak için de en ufak adım atmadınız.
KKM devam ettiği sürece, döviz kurunu baskılamak zorunda kalacaksınız. Döviz kuru baskılandıkça yerli ve yabancı paralar, ölçme fonksiyonunu yerine getiremeyecek. Bunun sonucunda da dengeyi sağlaması beklenen fiyat mekanizması yerine, enflasyonu sürekli yukarı tetikleyen fiyatlama davranışları kurumsal hale gelecek.
Evet, “spekülatörler ve fırsatçılar” vardır ama sorunun kaynağı bunlar değildir. Bu fabrikatörler ve bu esnaf uzaydan gelmedi. Nas politikaları ortaya çıkmadan önce de aynı kişilerdi. Sorunu, ekonominin aktörlerinde değil, devletin uyguladığı politikalarda arayın. Enflasyonu sürekli yukarı tetikleyen ve kurumsallaşan fiyatlama davranışlarına “spekülatif-fırsatçı” demek, sorunun özünü anlamamak, işin kolayına kaçmaktır.
Fiyatlama davranışlarının istikrarlı piyasalardaki gibi olmasını istiyorsanız, yapacağınız birinci iş, sizi döviz kurunu baskılamaya zorlayan KKM belasından bir şekilde kurtulmak olmalı. İkinci işiniz de, TÜİK enflasyonunu yok saydığınızı ilan etmek ve Türkiye’de son 4 yılın enflasyonu için bilimsel bir çalışma yürütüp gerçeği bulmak, tüm makro göstergeleri bu gerçeğe göre yorumlanmasını sağlamak olmalıdır. Bunlar enflasyonu düşürmez ama enflasyonla mücadele için gerekli olan politikaların uygulanması zeminini sağlar.
ENFLASYON BEKLENTİLERİ
Merkez Bankası raporuna “Enflasyon beklentilerini yakından takip ediyoruz” diye yazmışsınız ya… Enflasyon beklentilerini hatırlatalım.
Merkez Bankası ve finans piyasaları: Yüzde 36-40…
TÜSİAD,TOBB gibi kuruluşlar ve firmalar: Yüzde 50-60… (Esasında yaptıkları fiyatlamalar yüzde 120-yüzde 160 enflasyona göre ama faizler daha fazla artmasın diye kurumsal olarak enflasyon beklentilerini düşük açıklıyorlar.)
Koç Üniversitesi- Konda Beklenti Anketi: Yıllık (Nisan 2024-Nisan 2025) yüzde 119, 31 Aralık 2024 yüzde 96…
Ben, yılbaşında bu yılsonu enflasyonunu yüzde 120-140 arasında değişeceğini, ancak Mayıs ve Temmuz ayını gördükten sonra tahminimi revize edeceğimi açıklamıştım. Tabi ki TÜİK değil, ENAG ve kendi ölçtüğüm enflasyonu…
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi