Finans piyasalarında ilginç senaryolar yazılıyor. Öyle bir algı operasyonu yürütüyor ki, Türkiye’de işler büyük bir hızla düzeliyor ve hatta nerede ise düzeldi bile… Belli ki, Türkiye’yi “Yolunacak Kaz” kıvamına getirmeye çalışıyorlar.
Olan biteni ve öngörülerimi parça parça aktarayım. Sonra parçaları birleştiririz.
Merkez Bankası politika faizini yüzde 45 olarak açıkladı. Belli ki, seçime kadar parasal sıkılaştırma ve faiz artırımı yapılmayacak. Politika faizi yüzde 45 olursa, mevduat ve tahvil faizleri de yüzde 50 seviyesinde gerçekleşir.
Türkiye hem ekonominin çarklarını döndürmek, hem de kısa süreli de olsa ekonomide bir bahar havası estirmek için ciddi miktarda sıcak para arayışı içinde. İşi olmamasına rağmen Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın, ABD gezisinde yabancı fonlarla olumlu görüşmeler yaptığı, hata bir noktaya kadar anlaştığı da söyleniyor. Ne tür bir anlaşma olabilir? Çözmeye çalışalım. Sıcak paranın Türkiye’den beklentisi şu idi:
“Faizleri artırın. Yanı sıra iki yıldır bastırdığınız döviz kurunu serbest bırakın, bir parça devalüasyona izin verin. Kur 36-40 lira seviyesine gelsin. Daha sonraki dönemde döviz kurlarının ani yükselme riski ortadan kalksın. Biz 40 liradan dolarımızı bozalım, yüzde 50 seviyesindeki faizlerle Hazinenin çıkaracağı Türk Lirası tahvilleri alalım, vadeli mevduata para yatıralım, borsaya girelim. Eğer şimdi sizin belirttiğiniz 30 lira seviyesinde dolarları bozdurursak, bir yıl sonra dolar 42-45 liraya gelirse bizim aldığımız yüzde 50 faiz uçar gider. Biz zaten ABD Hazine bonolarından yüzde 5 kazanıyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın enflasyonla mücadelede, harcamaları kısması, bütçe disiplini ve yapısal reformlara yönelmeyeceği bilinen bir gerçek… İçine sindiremese bile faizlerin artmasına onay verdi. Ancak dövizin ani artmasına, 40 lira seviyesine gelmesine onay vermesi, özellikle seçim öncesinde imkansız gibi.. Özellikle döviz kurundaki artışların enflasyonu çok kısa sürede tetiklediği de ortada. Erdoğan, sıcak paraya taviz verip elinin altındaki bol dövizle enflasyonla mücadeleden yana. Ancak Türkiye’nin yeterli döviz kazancı yok, aksine sürekli döviz açığı veriyoruz. Bu durumda gündeme gelen çözüm, acaba 2004 -2009 yılları arasında olduğu gibi sıcak paraya cazip olanaklar sunup bol dövizle Türkiye’de dövizi ucuzlatıp enflasyonu indirme politikaları olabilir mi? Olan bitene bakınca benim aklıma bu yola başvuracakları geliyor. KKM girdabından tam kurtulmadan, tekrar sıcak para girdabına girmek zorunda kalıyoruz. Tabii, bedeli de ağır olacak.
MB Başkanı Gaye Erkan’ın Amerika dönüşünden sonra yabancı bankalar ve yatırım fon yöneticilerinin raporlarında, Türkiye’nin iyi yolda ilerlediği, not seviyesinin yatırım yapılabilir ülke konumuna doğru gittiği vurgulanıyor. Hele bir yatırım fonunda Hazine’nin 25 milyar dolar tutarında tahvil ihracı gerçekleştireceği de belirtilmiş. Hatta yabancı bankalardan bir tanesi (Wells Fargo) ipin ucunu kaçırıp şu sıralarda 30 lira seviyesinde olan doların yıl sonunda 29 liraya, 2025 sonunda da 28 liraya gerileyeceğini ifade ediyor. Yerli finansçılar ise biraz daha insaflı davranmışlar, doların bir yıllık vade yılsonunda 40 lirayı bulabileceğini söylüyorlar. Buradan gelmek istedikleri yer şu:
“Siz Türkiye’deki makyajlı ya da gerçek enflasyonu boş verin. Biz yıllardır bütün dengelerin bozulması pahasına, dövizi tutmayı becerdik. Siz Türkiye’ye yatırım yaparsanız, biz kuru yine yılsonunda 40 lirada tutarız. Kur riskiniz kalmaz. O nedenle, devalüasyon beklemeyin, kur 30-32 lira seviyesinde gelin. Reel olarak dolara 15 puan faiz almış olursunuz.”
İktidarın umudu kısa vadeli sahte cennet yaratmak. Tıpkı 2004-2009 arasında olduğu gibi. O dönem Türkiye’ye bir taraftan yüksek reel faiz nedeniyle sıcak para akmış, bir taraftan AB ile tam üyelik görüşmeleri nedeniyle rekor seviyede doğrudan yabancı sermaye girişleri olmuş, bol dövizin etkisi ile Türk Lirası değer kazanmış, ucuz döviz sayesinde ithalat patlamış, piyasada mal bollaşmış, enflasyon düşmüştü. O dönem sıcak para her yıl, Türkiye Milli Gelirinin yaklaşık yüzde 2’si kadarını faiz olarak alıp gitmişti. Ancak kalan etkisi, sömürüp götürdüğü milyarlarca dolardan çok daha ağır oldu.
Kalıcı ağır etkiyi şöyle özetlemek mümkün: Olması gerekenden daha değerli Türk Lirası nedeniyle, çiftçi ithal tarım ürünleri ile baş edememiş üretimden vazgeçmiş, sanayici özellikle ara girdi sanayilerden vaz geçmiş ithalata ve inşaata yönelmiş, Türkiye büyük bir borç batağına girmişti. Türkiye, o dönem girdiği üretimsizlik, ürettiğinden daha fazla tüketme, ithalata bağımlılık, dış açık verme hastalıklarından kurtulamadı. Girdiği borç batağında ise debelenip duruyor. Gelir dağılımındaki bozulma ve sefalet artarak sürüyor.
Belli ki yabancılar bankacılar, en azından seçimlere kadar olan süre için ikna olmuş gibi duruyor. Sıcak paraya büyük tavizler verilecek, döviz son iki yıldır olduğu gibi kontrol edilmeye çalışılacak. Bir süre sonra sıcak para ballı faizini alıp gidecek, üretmeyen-üretemeyen Türkiye’nin dış borç bağımlılık seviyesi, uyuşturucu müptelâlarının artan nöbetleri gibi sıklaşacak. 2004-2009 döneminde olduğu gibi, başka bir deyişle, AKP için “Lale Devri”, yabancılar için “Yolunacak Kaz Dönemi” başlayacak. Yurt içinden yurt dışına servet transferi yapılacak.
BU SENARYO TUTAR MI, YERLİLER NE YAPAR?
Yabancıların raporlarından bunları çıkarıyorum. Ama temel soru şu: Ekonomideki gerçekler örtülerek, para piyasalarında “İşler düzeliyor” algısı yaratılarak oluşturulan bu senaryoya yerliler ne kadar itibar edecek? Dışarıdan gelecek olan paradan daha önemlisi, yerlilerin elindeki dövizler… Zaten iktidar bu dövizin peşinde… Yerliler ellerindeki dövizleri, altınları satıp Türk Lirası enstrümanlara dönecek mi?
Yerli yatırımcıların eski yıllarda karşı karşıya kaldığı “Keriz Silkeleme” operasyonlarını yazsak, ciltler dolusu kitap olur. Halaylar çekilerek 2.5-3 liradan bozdurulan dolarlar… Faiz daha da düşecek beyanatına inanıp 18 liradan dolar alan ve gece yarısı uydurulan dolaylı faiz ödemesi KKM ile 13 liraya düşürülen dolar… Merkez Bankası arka kapı satışları… Ve benzer bir çok operasyondan canı yanan tasarruf sahiplerinin, bunca tecrübeden sonra ellerindeki dövizleri, altınları bozma olasılığı hakkında bir fikrim yok. Çünkü geçmişte verilen ve tutulmayan vaatlerin sandık başında unutulduğuna defalarca çok tanık olduk.
Yerlilerin davranışlarını bilemem ama bu senaryonun tutma ihtimalini zayıflatan bir kaç veriye göz atmakta var. Bugünkü Türkiye ile 2004’ün Türkiye’si aynı değil. O dönem sadece sıcak para değil, AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması nedeniyle bol miktarda doğrudan yabancı sermaye geliyordu. Şu anda, Türkiye AB’den koptu. Hukuk sistemi, yargı bağımsızlığı gibi ortaya çıkan büyük sorunlar nedeniyle, kurucusu olduğu Avrupa Konseyinden de atılmak üzere. O dönem AKP yüzde 29 enflasyon devralmıştı, bol döviz sayesinde enflasyonu yüzde 8’lere kadar düşürdü. Ama bugün, TÜİK’in makyajlanmış enflasyonu yüzde 64, gerçek enflasyon yüzde 129… O gün dış borç 131 milyar dolardı, bugün 482 milyar dolar. Cari açık milli gelirin binde üçü iken bugün 20 kat fazlası yüzde 6’sı kadar. Daha birçok veriyi ekleyebiliriz. Yukarıdaki birkaç göstergenin yanı sıra, bir de bütçeye ve Merkez Bankası’nın durumuna bakalım. Parasal sıkılaştırmayı yeterli görmüş. Enflasyon hedefini yüzde 36 olarak açıklamış. Peki 2024 bütçesi bu hedeflerle ne kadar uyumlu:
2024 bütçesi 2023 yılına göre yüzde 81 artıyor. 6 trilyon 585 milyar liradan 11 trilyon 911 milyar liraya yükselecek. Bütçe açığı bir önceki yıla göre iki kat artıyor; 1 trilyon 374 liradan 2 trilyon 600 milyar liraya çıkacak. Faiz ödemeleri ikiye katlanacak, 675 milyar liradan 1 trilyon 254 milyara gelecek.
Bir de Merkez Bankası’na bakalım. Net rezervler eksi 51 milyar dolarda. Ve hesapta olmayan, bizlere unutturulmaya çalışılan tarihin gelmiş geçmiş en büyük kara deliklerinden KKM büyüklüğü 90 milyar dolar seviyesinde. En iyimserlerin beklediği gibi dolar sadece 10 lira artsa KKM’nin Merkez Bankasına yükü 900 milyar lira olacak ki, bu şu ana kadar konuşulan hiçbir denklemde yer almıyor. Bu şartlar altında Merkez Bankası nasıl parasal sıkılaştırma politikası yapabilir ki? Kim bilir seçimden sonra neler olacak?
Bütün bu veriler ışığında, TÜİK, makyajlanmış yüzde 65 seviyesindeki enflasyonunu yüzde 36-40 olarak açıklayabilir. TÜİK için sorun değil. Peki yüzde 129 olan gerçek enflasyon yıl sonunda sizce düşer mi? Ben 2024 yılı sonundaki enflasyon tahminimi, mayıs ayında yeniden revize etmek kaydıyla, şimdilik yüzde 140-150 olarak açıklamıştım.
Kontrollü kur garantisinin verildiği bir dönemde yabancılar, kısa süreli bir dönem için, yüzde 30-35 kur artışı yüzde 50 faize gelebilir. Kur için garanti verildiği sürece yabancılar için Türkiye’deki enflasyonun bir önemi kalmaz. Peki aynı şeyi yerli yatırımcılar için söyleyebilir miyiz? Yabancılar, Merkez Bankası arka kapı satışlarıyla getirdikleri dolarları düşük seviyede alıp giderken, yerliler aynı seviyedeki kurdan bozdurdukları dolarlarını geri alabilme fırsatı yakalayabilirler mi? Yabancılar için önemli olmayan enflasyon, 2024 yılında yüzde 36 değil de gerçekte yüzde 140 olursa, yüzde 50 faiz, altın ve döviz bozduran yerlileri ne kadar mutlu eder?
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi