Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Liyakat ve eşitsizliğin meşrulaştırılması

Türkiye, çok yönlü bir çürüme ve çöküş içinde. Neresinden bakarsanız bakın, ülkeyi batağa çeken farklı farklı girdaplar oluştuğunu görüyorsunuz. Bunlardan bir tanesi de yoksulluk ve eğitimsizlik girdabı… 

Gelir dağılımındaki bozukluk; berbat bir eğitim sistemi ve eğitimdeki fırsat eşitsizliği ile birleşince, yoksulluk, yoksul ailelerin çocuklarının kaderi haline geliyor. Yoksul aile derken, eski yıllarda olduğu gibi, gelir dağılımı istatistiklerinde tanımlanan toplumun “en alt yüzde 20’lik” gelir grubundan söz etmiyorum. AKP döneminde uygulanan politikalar önce yoksulların sayısını nüfusun yüzde 40-50 seviyesine getirdi, son üç yıllık politikalar ile Türkiye’de orta sınıf yok edildi. Gelir dağılımında, yoksullar, alt orta, orta ve üst orta sınıfı temsil eden dört dilim birden, “nüfusun yüzde 80’i” yoksulluk sınırının altında kaldı. Eğitimde, biat eden, “dindar ve kindar nesil” yetiştiren sistem, yirminci yılını doldurdu. Varlığı bile anayasaya ve yasalara aykırı olan tarikatlar, iktidar gücü ile önce liselere, sonra ilköğretime son olarak da anaokullarına kadar girdi.

AKP iktidarı insan gücümüzü, ideolojik dinci eğitim sistemi ile mesleksiz ve niteliksiz hale getirdi. İyi yetişmiş, liyakat sahibi gençlerimiz, doktorlarımız, mühendislerimiz, iktidarın, hukuk düzenin ve iktidardan güç alan cahil bir kitlenin kaba güç kullanmaya varan hoyrat tavrı karşısında yurt dışına kaçıyor. 

“Yoksulluk, bu eğitim sistemi ile birleşince kader haline geliyor” dedik. Biraz açalım.

Kamuda herhangi bir göreve niteliksiz, eğitimsiz bir kişi atandığında, haklı olarak “liyakat” tepki gösteriyoruz. Gerçekten o alanda liyakatli yetişmiş insan sayımız az da olsa var. Yazılı sınava giriyorlar, başarıyorlar. Mülakatta hiçbir bilgisi, yeteneği olmayan biri onun yerini alıyor. Ancak kısa bir süre sonra, bu eğitim sisteminden yetişmiş liyakat sahibi kişi de bulamayacağız. Çünkü devlet artık çocuklara ve gençlere, çağın ve ekonominin gerektirdiği eğitimleri vermekten vazgeçti. İyi eğitim, sadece özel okullarda okuma şansı elde eden üst gelir grubu ailelerin çocukları için bir fırsat olacak. 

Bugün en iyi 5 özel okulun eğitim bedeli, ilk sırada gelen için yıllık 480 bin lira, beşinci sıradaki için 380 bin lira. Orta halli bir özel okul için yıllık 250 bin liralardan söz ediyoruz. Bu bedelleri, eskiden orta üst sınıf diye nitelediğimiz nüfusun ikinci en zengin yüzde 20’lik gelir grubu da karşılayamaz halde. Lise eğitim seviyesini geçelim. Anadolu’nun herhangi bir kentinde devlet lisesinden mezun olmuş memur ya da işçi ailesine mensup bir gencin İstanbul Teknik Üniversitesi’nde bir mühendislik bölümünü kazanması halinde, o gencin İstanbul’a gidip okuyabilmesi mümkün mü? Yükseköğretim Kalite Kurulu Gösterge Değerleri Raporuna göre, 2021 ve 2022 yıllarında, çoğunluğu büyük kentlerde olmak üzere, 728 bin öğrenci üniversiteyi bıraktı. YÖK’e göre, 2023 yılında İstanbul’da bulunan üniversiteleri tercih eden öğrenci sayısında 798 bin azalma var.  

Yakın bir gelecekte, kamu kesimi için de özel kesim için de liyakat sahibi gençler, üst gelir grubu ailelerden gelen gençler olacak. Alt gelir gruplarından gelip yükselme şansı, eski dönemler masallarında anlatılan “kent meydanında kafasına kuş pisleyen çobanın kral olma” olasılığı kadar…

Eğitimdeki fırsat eşitsizliği iyice derinleşince, liyakate ulaşmak üst gelir gruplu ailelerin çocuklarına nasip oluyor.  Sanayi Devriminden önce, cumhuriyet rejimleri doğmadan önce, sadece asillerin çocukları iyi eğitim alma olanağına sahiptiler ve sadece onlar devlet yönetiminin üst kademelerine gelebiliyorlardı. Sanayi Devrimi, Fransız Devrimi, cumhuriyet rejimleri ile birlikte orta sınıf doğdu, orta sınıf ailelerin çocukları iyi eğitim aldı ve gerek devlette gerek özel sektörde üst kademelerde görev aldılar, yüksek gelir olanaklarına sahip oldular. Özellikle 1990’dan sonra neoliberal akımın egemen hale gelmesi ile birlikte devlet eğitimi piyasaya bırakınca, kaliteli eğitim alma fırsatı, tekrar üst gelir grubu ailelerin çocuklarına ait bir imtiyaz oldu. Neoliberal sistemin dünyada yarattığı eşitsizlikler üzerine geniş kapsamlı çalışmalar yapan Prof. Thomas Piketty, 21. Yüzyılda Kapital kitabında bu durumu tıpkı 16’ıncı, 17’inci yüzyıllarda olduğu gibi, “Liyakati ararken, Meritokrasi tuzağına düşüp, eşitsizliği meşrulaştırmak” olarak tanımlıyor.

İnsanları mesleksiz ve yeteneksiz bırakan hurafelere dayalı dinci eğitim sistemin, eşitsizlikleri gelecek dönemler için derinleştireceği bir gerçek. Konuyu, şu ana kadar, bireylerin yükselmesi ve refahını artırması, sınıf değiştirmesi perspektifinden özetledik. İkinci ve daha önemli etkisi de şu. Çağın gerçeklerinden kopuk eğitim sistemi, toplumsal kalkınma ve refahın artırılmasının önündeki en büyük engel. 

Bir ülke ekonomisinin en önemli zenginlik kaynakları, doğal kaynakları ve beşeri sermayesidir. Sermaye birikimi ve teknoloji birikimi çok önemlidir ama bu sermaye birikimi ve teknoloji birikimi de sonuçta beşeri sermayenin birikimi ile ortaya çıkar.

Tarım sektöründe de, hizmet sektöründe de, sanayi sektöründe de, işgücü verimliliğinin artması ekonomik büyümenin, kalkınmanın, refah artışı ve zenginliğin motorudur. İktidarda emek dostu bir siyasal parti de olsa, işgücü verimliliği artmadan ücretleri artırması sadece gelir dağılımı ile ilgili bir düzenleme olur ama ekonomik kalkınma ve refahı artırmaya yetmez. Ekonomik kalkınmanın sağlanması, refahın artması için, tüm üretim faktörlerindeki verimliliğin artması gerekir. İşgücünün ve sermayenin verimliliğinin artması için, hurafelere dayalı eğitim sisteminden bir an önce çıkıp çocukları ve gençleri analitik düşünceye yönlendiren, teknolojiyi içselleştiren, özgür birey yetiştiren, devlet-yurttaş-toplum ilişkilerinde demokratik bilinç ve insan haklarına duyarlı olmayı aşılayan bir eğitim sistemine geçmek şart. Böyle bir sisteme geçseniz de sonuçlarını 15 yıl önceden almak mümkün değil. Hele Türkiye gibi eğitim sisteminin en az 300 yıl geriye gittiği bir ülkede….

Teknolojiyi kullanan, geliştirebilen iyi yetişmiş iş gücüne, bunun için de çağın ve ekonominin gerektirdiği kaliteli eğitim fırsatlarının, yoksul-zengin demeden, kırda –kentte yaşıyor demeden herkese eşit ve ücretsiz olarak sunulması şarttır. 19. Yüzyılın sonları ve 20. Yüzyılın başlarında Avrupa’nın, Amerika’nın, Japonya’nın ve 1980’lerden itibaren Uzak Asya’nın yaptığı budur. Türkiye Cumhuriyeti de ilk kuruluş yıllarında müthiş bir eğitim hamlesine girmişti. Ne yazık ki 1947’den itibaren gelen karşı devrimle ilk yarasını aldı, 1980 sonrası tarikatların önü açıldı, yara giderek ağırlaştı, AKP iktidarı döneminde ise darmadağın edildi. 

Cumhuriyetin eğitim sistemi, Anadolu’nun ücra bir köyündeki çobanlık yapan bir çocuğun devlet okullarında, iyi eğitim almasını, devlette genel müdür, başbakan, cumhurbaşkanı olmasını sağladı. (Süleyman Demirel) Cumhuriyetin eğitim sistemi, Güneydoğu Anadolu’nun bir ilçesinde orta halli bir çiftçi ailesinin sekiz çocuğundan biri olan bir çocuğun devlet okullarında iyi eğitim almasını, uluslararası alanda ün yapmasını ve Nobel Fizik Ödülü almasını sağladı. (Prof. Dr. Aziz Sancar) Sanatta, bilim hayatında, mühendislik ve tıp bilimlerinde, orduda, bürokraside, iş hayatında,  siyasette sayısız örnek çoğaltılabilir. Önümüzdeki dönem benzer örnekler görebilmemiz sanırım ancak mucizelerle açıklanabilir. 

Çeşitli yazılarda ve konuşmalarımda sık sık vurguladığım bir cümle var. Tekrarda yarar var: Ekonomide cari açık (dış açıklar ve borçlanma), sefaleti ve köleliği, eğitimdeki açık da cehaleti, orta çağ karanlığını ve ağır sefaleti getirir.