Bir grup futbolcunun Denizbank Şube Müdürü tarafından dolandırılması olayı giderek dallanıp budaklanıyor. Konuya, tarihten teorik alt yapıya, aşırı kazanç hırsından gelir dağılımına, kripto para piyasalarından futbol oyun kurallarına kadar, birbirinden çok farklı pencerelerden bakmaya çalışalım…
Olayı kısaca hatırlatalım. Kamuoyunda konu Fatih Terim Fonu diye geçiyor ama tutanaklarında Fatih Terim’in adı sanki gizlenmiş gibi… Denizbank’ın bir şube müdürü genç bir kadın (Seçil Erzan), Fatih Terim’in güvenini kazanarak ve adını kullanarak, Denizbank’ın özel ve gizli bir fon kurduğunu söylüyor ve dolar bazında kısa vadeli büyük getiriler vaat ediyor. Şimdilik ortaya çıkan belirlemelere göre Fatih Terim’in tanıdığı-yakını olduğu söylenen yaklaşık 20-25 kişinin 50 milyon dolar civarında parası, ya riskli piyasalarda buhar olmuş ya da başka birilerine (banka müdürü ve ortaklarına) aktarılmış. Üçüncü ihtimal, ikisi birden… İddialara göre, kimileri de erken davranıp şiddet de kullanarak parasını fazlasıyla kurtarmış.
MÜFETTİŞ RAPORU: Denizbank, olayda bankanın sorumluluğu bulunmadığını, tamamen şube müdürü organizasyonu olduğunu söylüyor! İlginç olan ise müfettiş raporu. Şöyle yazmış: "46 gün vadede dolar bazında yüzde 253 getiri vaadine inanılmış olsa bile bu dokümanlardan şüphelenilmemesi, elden ve üçüncü kişi üzerinden para verilmesi, ortalama zekaya sahip herhangi bir kişiden beklenmeyecek bir davranıştır." Paranı kaptırdığına mı yanarsın, banka müfettişleri tarafından kamuoyunda küçük düşürülmeye mi yanarsın?
MESAFE KISA PEYNİR BÜYÜK: Peynir büyük, mesafe kısa ise ucunda mutlaka kapan vardır. Bir ara televizyonlarda çok sık gösterilen kedi ile fare arasındaki maceraları anlatan Tom and Jerry çizgi filminin verdiği temel mesajdı. Çocukları eğlendirerek vaatler karşısında ve hayatın çelişkileri karşısında uyanık olmayı öğretiyordu. Bizim nesil ilkokula, tek başına ve yürüyerek giderdik. Büyüklerimiz sıkı sıkı tembihlerdi. Sakın tanımadığın kişilerden elma şekeri, çikolata vs. alma diye… Başkalarından hak edilmemiş bir şey almamayı, istememeyi ya da kulağa hoş gelen ama akla mantığa sığmayan vaatlere kanmamayı o yaşlarda öğrenmiş olmak gerekir… Keşke Tom & Jerry çizgi filmi televizyonlarda tekrar yayınlansa…
GEM VURULAMAYAN HIRSLAR: Kimi zamanlar, kimi insanların gem vurulamayan kazanç hırsları ortaya çıkar. Bunun sonucunda ya kirli işlere bulaşır haksız kazançlar elde edersiniz. (Mafyatik işler, uyuşturucu, silah, ticareti, siyasette nüfuz ticareti yoluyla zenginleşme, karaborsa ve muhtelif dolandırıcılık işleri) Böyle işler yapmaya ahlakınız ya da yetenekleriniz el vermez ama içinizde böyle gem vurulamayan hırslar nedeniyle, hak edilmemiş yüksek getiri peşinde koşmaya çalışırsanız, dolandırıcıların kurbanı olursunuz. Gemlenemeyen hırslar, dolandırıcılar için mükemmel bir pazar oluşturur.
Daha önce defalarca yazdık, söyledik. Ülkemiz son yıllarda kara para cenneti oldu. OECD Mali Eylem Gücünün gri listesindeyiz. Suç örgütleri endeksinde Avrupa’da birinci dünyada 14’üncü sıradayız. Merkez Bankası bilançosundaki Net Hata ve Noksan kalemi de gösteriyor ki, dış kaynak ihtiyacı bulunan ekonominin çarkları büyük oranda kara para ile dönüyor. Kara paranın olduğu yerde, paranın aklanmasında rol alan bütün aktörler (emlak piyasasından ülkemizde son zamanlarda ortaya çıkan güzellik merkezlerine, sokaktaki çetelere, torbacılara, kadar uzanan bir kesim) hızlı zenginleşme sağladı. Elbette siyasetten bürokrasiye kadar, devletin denetim mekanizmasındaki bazı kişiler de bu kayıt dışı kara ekonomiden payını aldı. Hiçbir eğitimi ve sanatı olmayan kişilerin elde ettiği bu sebepsiz zenginlik, (kara para zenginliği) çok açık bir şekilde kamuoyuna yansıdı. Yasa dışı işlerden hesap sorulmadı, yapanın yanına kar kaldı. Bu da birçok insanı baştan çıkardı, “ kısa sürede köşeyi dönme hırsını” körükledi.
PONZİ OYUNU: Charles Ponzi isimli İtalyan asıllı bir Amerikalı tarafından geliştirilen, finansal piyasalarda dolandırıcılık oyunudur. Ortada, çoğu kişinin habersiz olduğu ya da henüz farkına varmadığı çok karlı bir iş ya da ekonomik faaliyet olduğu anlatılır. Mevcut piyasa faizlerinin çok üstünde faiz (haram diyenler için kar payı) vaat edilir. Sisteme ilk girenlere, iki üç ay gibi sürelerle vaat edilen yüksek getiriler, sisteme son girenlerin yatırdığı para ile ödenir. İlk giren kazandıkça onu gören, duyan yakınındaki diğer kişiler sisteme dahil olur. Bir süre sonra, son girenler azalır. Sistem çöker.
Charles Ponzi bu sistemi 1920 yılında devreye soktuğunda insanları şuna inandırmıştı: ABD dolarını İspanyol Pezosuna çevirip arbitraj geliri elde edecek. Akabinde de bu paralarla posta pulları alıp posta pullarını da yüksek fiyatla dolarla satacak ve 45 günlük dönemlerde yüzde 50 kar dağıtacaktı. Bir gazete işin saçmalığını yazdı, sistem çöktü. Ponzi hapse atıldı, hapisten çıktı, bu kez aynı yöntemi emlak piyasasında uyguladı.
PİRAMİT SİSTEMİ-TİTAN ZİNCİRİ: Ponzi sisteminden esinlenen ve en yaygın haliyle kullanılan yöntem Piramit Sistemi oldu. Sisteme para yatırarak giren kişi, bir başka üyeyi sisteme sokarak piramiti büyütüyor ve böylelikle para kazanıyor. Ortada ekonomik bir faaliyet yok. Sistem dolandırıcılık olarak nitelendirildi. Bunun üzerine, Piramit Sistemini kullananlar işin içine pek de kıymeti harbiyesi olmayan ürünlerin pazarlamasını sokarak legalleştirmeye çalıştılar. Benzer bir şekilde 1983 yılı banker faciası yaşandı. Muhafazakar görünümlü kişi ve kuruluşların, özellikle yurt dışındaki Türk işçilerine yönelik çok ortaklı şirketleri, emlak kooperatifleri, pazarlama faaliyetleri de unutulmaması gereken Ponzi türü dolandırıcılık örneklerdir. 2000’li yılların başında büyük bir Titan Zinciri dolandırıcılığı yaşandı. Bu sistemle gösterişli hayat yaşayan kişiler beş yıldızlı otellerde davetler vererek kurbanlarının sayılarını artırdılar ve sonunda paraları alıp kaçtılar. Bir yıl kadar önce gencecik bir kişi zamanın İçişleri Bakanı ile makam odasında çektirdiği fotoğrafları kullanıp kripto para piyasasında sağlam bir vurgun yaptı, Balkan ülkelerinden birine kaçtı. İnsanlarda, katma değer yaratmadan hak edilenden fazla kazanma hırsı olduğu sürece Ponzi ya da Piramit sistemi gibi yollarla dolandırıcılık faaliyetleri devam edecektir.
KAZANÇ HIRSINDA AŞIRILIK NEDİR, TÜRKİYE: Piyasa ortalamalarının çok üstünde faiz ve kar kazançlarını aşırı olarak tanımlıyoruz. Ancak son yıllarda dünyada negatif faiz oranı uygulanıyor. Türkiye’deki negatif faiz oranı ise dünya ile karşılaştırılmayacak derecede çok yüksek. TÜİK’e göre yüzde 80’ler, ENAG’a göre yüzde 160’lar seviyesinde enflasyon yaşanırken mevduata yüzde 18-20 faiz verdiler. Son iki yılda Türkiye’de dünyada eşi benzeri görülmemiş boyutta bir servet transferi yaşandı. Emekçi kesimin (asgari ücret ve emekli maaşları) reel gelirleri, ENAG enflasyonuna göre yüzde 55-60 seviyesinde buharlaştı. 500 Büyük Sanayi şirketinin karları reel olarak yüzde 60 seviyesinde arttı. Küçük bir azınlık dışında, parası olanların servetleri erimeye başladı. At izi it izine karıştı, enflasyona karşı parasını korumak isteyenler, devlet politikası eliyle maceracı fonların (dolandırıcıların) kucağına itildi, dolandırıcıların işi kolaylaştı. Daha ilginç olanı, dünyada eşi benzeri görülmemiş bu servet transferi sonrasında yapılan seçimlerde iktidar yine seçim kazandı.
KATMA DEĞER YA DA HAK EDİLMİŞ KAZANÇLAR TEORİK YAPISI: Katma değer ya da milli gelirden alınan pay, (hak edilmiş kazançlar diye okuyabiliriz) faktör gelirlerine göre olur. Emeğin karşılığı ücrettir. Girişimin (aynı zamanda sanayi sermayesi-ticaret burjuvazisi diye de okuyabiliriz) karşılığı kârdır. Finans sermayesinin (borç para verenin) karşılığı faizdir. Toprak (büyük toprak ağaları) ve gayrimenkul gelirlerinin karşılığı kiradır. Teorik olarak katma değer dört ana gruba bölünmüş olsa da, son kertede kira gelirleri, faiz gelirleri ve kar aynı potada değerlendirilir. Sermaye gelirleri ve ücret gelirleri diye tasnif edilir. Enflasyondan arındırıldıktan sonra reel olarak milli gelir artışı dengeli dağılmaz.
Gelir dağılımı, servet dağılımı, neoliberal sistemin neden olduğu eşitsizlikler üzerine çalışmalarıyla dünyada haklı bir ün yapan iktisatçı Thomas Piketty, 21. Yüzyılda Kapital kitabında önemli tespitlerde bulunuyor. Vardığı sonuç şu: Tarih boyunca sermayenin getirisi büyüme hızından fazla olmuştur. 2000 yıllık dönemde, sermayenin ortalama getirisi yüzde 4-5.5 arasında değişmiştir, büyüme hızı ise 20. Yüzyılın başına kadar binde 1 ile yüzde 2 arasındadır. Sonrasında ise yüzde 4 seviyesindedir. Arada teknolojik gelişmeler, savaşlar, işgaller, yağmalar, büyük ekonomik kriz dönemleri, tekelci piyasalar gibi nedenlerle çok daha hızlı sermaye getirileri olmuştur ama sistemde zenginleşmeyi sağlayan ortalama reel sermaye gelirleri artışı, iki bin yıllık süreçte ortalama yüzde 5’tir ve son iki yüzyılda ortalama milli gelir artışından sadece bir iki puan yüksektir. Bu denli servet eşitsizliğinin kaynağıdır.
Ekonomi hayatında borç para alarak iş yapanlar, o süre içinde bu para ile yatırım ve ticaret yaparak katma değer yaratır, milli gelir artışı sağlar, karşılığında da faiz öder. Dinsel açıdan haram olup olmaması başka bir konudur ama meşru bir gelirdir. Adına faiz demeyenler de kar payı diyerek bal gibi faiz geliri elde ederler. Sonuçta faizin yarattığı bir katma değer vardır. Ancak piyasada oluşan faizin ya da ortalama kar marjlarının çok üstünde bir faiz getirisi istemek, faizin yaratacağı katma değerden çok daha fazlasına sahip olma arzusu, hak edilmemiş bir kazanç peşine düşmek anlamına gelir. Bu hırsın peşinde koşmak, nihayetinde dolandırıcılara yem olmayı getirir. Özetle, girişimci ya da inovasyon gelirlerinde bir sınır yoktur ama faiz cephesinden bakarsak, Piketty’e göre iki bin yıllık tarihsel süreçte, reel olarak yüzde 5’in üzerindeki faiz gelirleri aşırıdır.
TÜREV PİYASALAR, KRİPTO PARALAR PONZİ MİDİR? Finans piyasalarında türev araçlarda kısa süreli kaldıraçlar ve zaman zaman görülmemiş kazanç oranları vardır. Peki bu piyasalar Ponzi oyunu mudur? Yeni nesil finansçılar, türev piyasaları ve kripto varlıkları Ponzi Oyunu olarak değerlendirmiyor. Ama işler ters giderse, 2008 Mortgage krizinde ya da 2021 Kripto Para piyasalarında olduğu gibi, Ponzi etkisi görülür, paralar buhar olur. Kripto piyasalarda kaldıraç, sisteme yeni gireceklerin oluşturacağı talep artışı ile fiyatların artması ve böylece sisteme ilk girenlerin karlarının artmasıdır. İlk başlangıçta tatlı karlar ortaya çıkar. Peki kripto para denilen enstrümanlar para mıdır? İşte burada benim gibi dinazorlukla suçlanan iktisatçılar kriptolara para demeyiz, yeni nesil piyasa iktisatçılarından da bolca eleştiri alırız. Bir dinazor iktisatçı olarak ben gerekçemi özetleyeyim, genç nesil sonra anlatır, öğreniriz.
Para devletlerin senyoraj hakkıdır. “Ben bu parayı basarım, devlet olarak da garanti veririm” der. Değeri üç kuruşluk kağıt ve mürekkeptir ama üstünde 100 TL ya da 100 dolar yazar.. Üç kuruşluk bir kağıt parçasının, Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde 100 liralık mal veya hizmet satın alması için, arkasında, (beğensen de beğenmesen de, demokratik olmakla ilgisi yok) büyük bir devlet organizasyonu vardır. Anayasası, yasaları, yargısı, ordusu, polisi vardır. Sen kalkıp başka bir kağıt parçası çıkarır ve bu kağıt parçası ile Türkiye’nin her yerinde 100 liralık mal ve hizmet almanı garanti ediyorum dersen, devlete karşı silahlı ayaklanmadan daha ağır bir ayaklanmaya kalkışmış olursun. Kalpazanlıktır, cezası (kalkmadan önce) idamdır. Değeri üç kuruş olan 100 doların, dünyanın her tarafında 100 dolarlık mal ve hizmet satın alması için o kağıt parçasının arkasında, milyarlarca dolar harcayan, dünyanın bütün denizlerinde dolaşan donanma, dünyanın bir çok yerinde üsler ve nükleer füzeler vardır. Üç kuruşluk kağıt parçası ile 100 dolarlık gelir elde etme, ABD’nin senyoraj hakkıdır. O senyoraj hakkına bulaşmaya kalkarsan, sonu savaştır, ölümdür. Sahibinin kim olduğu belirsiz kripto varlıklar, para değildir. Para gibi bir değişim aracı olarak kullanılma denemeleri vardır ama sonu karanlıktır. Dünyada yeni bir devlet modeli ve devletler birliği modeli oluşmadıkça yeni bir para birimi de çıkmaz. Yeni bir para birimi için, teknolojik gelişmelerin sosyal değişimleri tetiklediği, devlet yapılarını değiştirdiği ve nihayetinde de mağlubunun ABD olacağı büyük bir savaşa ihtiyaç vardır.
Uluslararası finans kapital, şimdilik kripto piyasalarını takip ediyor hatta zaman zaman piyasaya sürdükleri fazla dolarları buharlaştırmak için gayet güzel kullanıyorlar. Örneğin 2021-2022 arasındaki bir yılda kripto piyasalardaki kayıp (buharlaşan para) 2 trilyon doları buldu. Kripto piyasasının lider para birimi Bitcoin’e kısaca bakalım.
12 Temmuz 2021. Bitcoin değeri: 31 bin 777 dolar. Aradan dört ay geçiyor. 8 Kasım 2021 Bitcoin değeri 65 bin 510 dolar. Dolar olarak, dört ayda yüzde 106 gibi müthiş bir kar.
Aradan iki ay geçiyor. 17 Ocak 2022. Bitcoin 65 bin 510 dolardan 36 bin 294 dolara düşüyor. Paranın yüzde 45’i buharlaşmış. Kasım 2022’de yani tam bir yıl sonra geldiği değer 16 bin 250 dolar. Bitcoine yatırılan dolarların yüzde 75’i buharlaşmış.
Kasım 2023’e, bugüne geldiğimizde Bitcoin 37 bin 775 dolar. İki yıl önce alanlar için hala paranın yüzde 40’ı buharlaşmış durumda. Kasım 2022’de Bitcoin alanlar için ise dolar bazında yüzde 132 kar var. Müthiş… Yüreğiniz dayanırsa buyurun bu piyasaya girin. Ama ben olsam küçük bir para ile Texsas Poker oynarım, daha zevkli. At yarışları da fena değil hani…
FATİH TERİM VE FUTBOLCULARI: Yeri gelmişken, futbolla ilgili bir gözlemimi aktarmak istiyorum. Bu olayda, adı geçen futbolcuların ve özellikle Fatih Terim’in Galatasaray ve Milli Takımdaki öğrencilerinin geneliyle ilgili bendeki izlenim şu: Haklı haksız, kendi aleyhlerindeki bütün hakem kararlarına çok sert tepki gösteriyorlardı. Kendilerine karşı yapılan en ufak faulde hakeme koşuyorlar, kart hareketi yapıp rakip futbolcuyu oyundan attırmaya çalışıyorlardı. Sorun dünya futbolunda o kadar çok büyüdü, yayıldı ve tepki topladı ki, sonuçta hakeme kart hareketi yapmak FİFA kuralları gereği kartla cezalandırılmaya başladı. Haksızlığa itiraz etmek başka bir şey, aşırılık derecesinde itirazlarla karşı takımın hakkını gasp etmeye niyetlenmek başka bir şey. Para piyasasında da fazla bir katma değer yaratmadan normalin üzerinde gelir elde etme hırsı, milli gelir artışında başkalarının payını kendine doğru aktarma isteğidir. Futbolda hakeme haklı haksız şirretlik derecesinde itiraz ederek karşı takım oyuncusunun oyundan atılmasını talep etmek de aynı kapıya çıkar. Hak edilenden fazlasını kazanma isteği…
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi