Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Sahte cennet hazırlığı başladı

Bir tarafta hukuk sistemi çökmüş. Her şey tek adamın iki dudağının arasında... Kurallar ve kurumlar işlemiyor. Diğer tarafta, ekonomi, uyuşturucu müptelası gibi öyle bir “dış kaynak bağımlısı” hale gelmiştir ki, elde avuçta ne varsa satarsınız yetmez. Döviz gelsin de nereden gelsin anlayışı ile ülkenin kara para aklayıcısı olmasıyla suçlanmasına neden olursunuz. Dünyanın önde gelen suç örgütleri baronlarının ülkede cirit atmasına yol açarsınız.  Döviz açığını kapatma çabaları, kara para aklama şaibesiyle birleşince uluslararası finans piyasalarında Gri Listeye girersiniz. Gri Listede olunca, ülkenin jeopolitiğini ve bekasını da dış politikada pazarlık konusu yaparsınız. Müttefik dediğiniz ABD, ülkenin büyük baş belası terör örgütüne açıktan destek verir, sesinizi çıkaramaz hale gelirsiniz. 

Yine yetmez. 2024 yılı başında, “Sıcak Para” politikalarına dönüşe başlarsınız. Yine yetmez. Tarihten ders almazsınız,  Osmanlı Devleti'nin batışındaki en önemli nedenlerden biri olan kapitülasyonlar dağıtmaya başlarsınız.   

Bütün bunlar nereden çıktı derseniz? Son günlerde Mehmet Şimşek’in, Hafize Gaye Erkan’ın, yabancı ve yerli bankalar başta olmak üzere finans piyasasının aktörleri koro halinde 2024 yılında Türk Lirasının yabancı para birimlerine karşı değer kaybetmeyeceğini söylemeye başladı. Verdikleri mesaj “Döviz, enflasyon kadar artmayacak. Faizler de çok güzel. Dolarlarınızı satın. Sıcak para tekrar kral olacak” 

Sıcak paraya geçmeden önce şu notu düşelim. Bir ülkede döviz kuru, faiz ve enflasyon gerçeği yansıtmayınca fiyat mekanizması çalışmaz. Paranın ölçme fonksiyonu kaybolur. İstikrar kalmaz. Yerli yatırımcı da yabancı yatırımcı da gelmez. Bu şartların yanına bir de ülkede hukuk ve adalet sisteminde yaşanan anormallikleri koyun. Piyasa şartlarına göre hesap yapamayan doğrudan yatırımcı “kapitülasyon niteliğinde imtiyaz” ister. 

Son günlerde Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un meclise sunduğu bir yasa tasarısı var. BAE’ye yenilenebilir enerji alanında görülmemiş ölçüde imtiyazlar sağlanıyor. İlgilenenler internette sağlanan imtiyazları bulabilir. Ama özet olarak, ülkenin kurulu gücünün yüzde 23’üne karşılık gelen yenilenebilir enerji kaynaklarını devri, yenilenebilir enerji alanında kullanılması için büyüklüğü ve yeri henüz bilinmeyen yüzlerce, belki de binlerce dönüm arazi tahsisi. Ve en önemlisi de bu alana yerli ya da yabancı başka hiçbir şirketin ve devletin giremeyecek olması… Kapitülasyonlarla, emperyalizmin bir ülkenin kanını nasıl sömürdüğünü uzun uzadıya tekrarlamaya gerek yok.  

BİR ÜLKE DÜŞÜK FAİZLE DE SOYULUR, YÜKSEK FAİZLE DE…. 

2002-2008 yılları arasında Türkiye’yi  finans sermayesi için “Sıcak Para Cennetine” çeviren politikalara şimdi tekrar dönüş yapılıyor. Bu politikalar, Türk Halkı için geçici bir Sahte Cennet yaratmış ama nihayetinde Türk toplumunu fakirleştirmiş, ekonominin rekabet gücünü yok etmiş, Türkiye’yi bir borç batağına sürüklemişti.

Sıcak para yüksek faize gelir. Bizde özellikle son 2 yıldır tam tersi, aşırı derecede düşük, reel olarak negatif faiz dönemi yaşandı. Ve bizim gibi birçok iktisatçı bu düşük faiz politikalarını eleştirdi. Şimdi haklı olarak, neden artırılan faize karşı çıkıyorsunuz sorusu gündeme gelecektir.  

Ekonominin dengeleri göz ardı edilip ifratla tefrit arasında gidilirse, makulden sapılırsa, yüksek faizle de, düşük faizle de halkı soyup soğana çevirmek mümkün. Türkiye son 20 yıldır, ikisini de yaşadı.

AKP iktidarının ilk dönemlerinde, dünyada büyük bir likidite bolluğu yaşanıyordu. Ayrıca AB’ye tam üyelik görüşmeleri başladı. Bu hava ile Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye girişi hızlandı. Döviz bollaştı ve dövizin fiyatı düşük kaldı. Üstüne, bu dönemde dünyada en yüksek reel faizi Türkiye veriyordu. O dönem Türkiye gibi ülkeler, Brezilya, Arjantin, Rusya yüzde 4-5 faiz verirken Türkiye yüzde 15 reel faiz verdi. Döviz kuru enflasyonun epey altında kaldı. O dönem Türkiye’ye sıcak para getirenler, bir taraftan yüksek reel faiz, diğer taraftan döviz kurunun düşük kalması ile dolar bazında yüzde 30 seviyesinde kârlar elde ettiler Her sene milli gelirin yüzde ikisi kadar parayı, yaklaşık 10 milyar doları yurt dışına transfer ettiler. Yurt içinde fakirden zengine, genelde de Türkiye’den yurt dışına kaynak transfer edildi. (Hesaplamalar Prof. Dr. Korkut Boratav’ın Türkiye İktisat Tarihi 1908-2015 Kitabından alınmıştır. İmge Kitabevi) ) 

Döviz kuru düşük kaldığı için çiftçi de sanayici de üretimden vazgeçti, tarımda kendi kendine yedi ülkeden biri iken bugün dünyanın en uzak köşelerinden Kanada’dan, Avustralya’dan tarım ürünleri ithal eder hale geldik. İthalat patlayıp ihracat da ithalatın hızına yetişemeyince dış açıklarımız çoğaldı, dış borçlarımız büyüdü. 

2008 dünya finans krizi ile birlikte önce sıcak para gitti. Üstüne AB ile görüşmelerin bir tiyatro olduğu ortaya çıkınca, doğrudan yabancı sermaye girişleri de azaldı. Enflasyon, işsizlik, döviz açığı, üretimsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik yapışkan hale geldi, her geçen yıl daha da ağırlaştı. Sıcak paranın bol olduğu günlerde,  bol ve ucuz ithalat nedeniyle yaşanan sahte cennet, “Lale Devri” kapandı. O dönemin akıllarda kalan tanımlamasını hatırlayalım: “Çalıyorlar ama çalışıyorlar.” 

Şimdi, Mehmet Şimşek ile Gaye Erkan’ın, yerli ve yabancı bankacıların açıklamalarına bakınca, gerçeği yansıtmayan TÜİK enflasyon algısı - düşük döviz kuru - yüksek faiz döneminin tekrar başlayacağını görüyoruz.  Yabancı bankalar ve fonlar, Türk Lirası enstrümanlara yatırım yapacaklar. O nedenle, döviz kuru düşük kalacak. Kısa süreli bir sahte cennet yaşayacağız, fakat ardından, bir önceki dönemde olduğu gibi, ağır bedeller ödeyeceğiz. 

Evet ama Türkiye’de zaten son iki yıldır döviz kuru zaten enflasyona göre çok düşüktü ve faiz de düşüktü ve biz yine soyulduk. Üstelik Cumhuriyet tarihinin en ağır bölüşüm krizini son iki yıldır düşük döviz kuru ve düşük faiz ile yaşadık. Nasıl oldu bu iş? 

Eylül 2021’den beri Nas gerekçesiyle uygulanan politikalar nedeniyle, döviz kuru enflasyonla birlikte değerlendirdiğimizde olması gereken seviyenin epey altında kaldı.  Bilime saygım nedeniyle, TÜİK değil ENAG enflasyonunu ciddiye alıyorum. Eğer döviz kuru ve enflasyon birbirine paralel gitseydi, dolar 2022 yılını 18.76 yerine 30 liradan, 2023 yılını da 29 lira yerine 42 liradan kapatacaktı. İki yılı birden hesaplarsak doların 2023 yılı sonu değerinin de 68 lira olması beklenirdi. Olmadı.

Dolar artarsa enflasyon artar endişesiyle iktidar doları baskıladı. Bu arada çıkartılan çeşitli aflarla ve alınan değişik türden kararlarla, ülkeye kaynağı belli olmayan ciddi miktarda para girişi yaşandı. Türkiye, uluslararası organize suç örgütlerinin ve dolayısıyla kara paranın adresi oldu. Döviz kuru olması gerekenin epey altında olunca, ihracat artmadı ya da çok az arttı, ithalat patladı. 2022 yılından önce yıllık 45 milyar dolar civarında olan dış ticaret açığı yıllık 110 milyar dolara çıktı. 

Bu kur seviyesi ile ihracat da düşecekti. İhracatın gerilememesi için dolaylı teşviklere ve çalışanların sömürülmesi yoluna gidildi. İşçi ücretleri TÜİK enflasyonu palavrasıyla reel olarak düşürüldü, iş dünyasına enflasyonun kat kat altında düşük faizle kredi sağlandı. İhracat yapan da, ithalat yapan da bu ucuz krediler ve düşürülen ücretler sayesinde karlarını patlattılar. Düşük faiz nedeniyle döviz kurunun yükselmemesi için Kur Korumalı Mevduat (KKM) gibi dünyanın en saçma finansal enstrümanını icat ettiler. KKM’lere ödenmesi gereken kur farkı, adı ne kadar fark olsa da bal gibi faiz idi. Ama faizin normal işleyişinden farklı olarak, bu faizi mevduat toplayan (borç alan) banka değil, devlet, dolayısıyla halk ödüyordu. KKM faizi alanlar nüfusun yüzde 3’ünü geçmezken, bunun 1 trilyon 600 milyar lirayı bulan bedelini, nüfusun yüzde 97’sine ödettiler.  

Kur farkını devlet ve halk üstlenince bankalar çok ucuz maliyetle topladıkları mevduatları yine enflasyonun epey altında bir faizle kredi olarak vermelerine rağmen, arada oluşan yüzde 10-12’lik farklarla kar patlaması yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar. Ticaret kesimi, enflasyon yüzde 120’lerdeyken yüzde 20 ile kredi kullanmanın mutluluğunu yaşadı, karlarını katladı. Faiz farkını bütün toplumun üstüne yıkıp ücretleri de TÜİK’in palavra enflasyonu ile eritince ihracatçı düşen kura rağmen ihracata devam edebildi,  tarım ürünlerinden sanayi ürünlerine kadar ithalat arttı, ithalatçı kazandı, çiftçi ve KOBİ sanayinin üretim ve rekabet gücü azaldı.  

Kısacası, makulden çıkıp ifrat ile tefrit arasında git gel yapınca, faizi düşürürken de öptüler, yükseltirken de öptüler. 

Ülkede hukuk, ekonomide uygun yatırım ortamı olmayınca, doğrudan yabancı sermaye yatırımı için kapitülasyon sağlamak, ekonominin çarklarını döndürmek için de sıcak paraya istediği tüm tavizleri vermek zorunda kalırsınız. Bedeli çok ağır olacak, bugünü bile mumla arayacağız.