Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Şimşek ve MB ekibine Türkiye üzerine ekonomi notları…

Asgari ücret, emekliler ve fiyatlara narh!

“Emeklilere zam yapmak için, Türkiye’nin yurt dışından yüzde 50’den fazla bir faizle borçlanması gerekecekti.”  İmza: Mehmet Şimşek Maliye ve Hazine Bakanı…

Cari harcamalar için dış borç almaktan üstelik de yüzde 50 faizle dış borçtan söz etmek, Osmanlının batışında büyük etken olan Osmanlı borçları ve Düyunu Umumiye İdaresinden de beter bir durumdur.  Ancak şurası kesin ki, Mehmet Şimşek, Londra’daki tefeci bankerlik piyasasının tecrübeli bir ismidir. Acaba Şimşek, yakın gelecekte, yönetiminden sorumlu olduğu Türkiye ekonomisinin taşıdığı riskler nedeniyle, dolar bazında faiz seviyesini yüzde 50 olarak mı yakıştırıyor?  

Türkiye, şu anda dış dünyada tefeci faizi ile yüzde 9-10 seviyesinde faizle borç bulabiliyor. Borç buldukça sevinen bir maliye bakanımız var. Sömürge ülkesi gibiyiz… Emperyalizm, birinci aşamada gider ülkeleri işgal eder, kaynaklarına el koyardı. İkinci aşamada dış ticaret fazlası ve yabancı sermaye yatırımları ile devam etti. 40 yıl önce geldiği aşama ile artık kredilendirerek, borç batağına sokarak ülkeleri sömürüyor, yönetimlerini kontrol altında tutuyor. 

Mehmet Şimşek’in seçim yenilgisinden hemen sonra bu sözleri sarf etmesi, Merkez Bankası’nın bir mektupla “Asgari ücret zammını yılda bir kez yapın. Zammı da bizim hedeflediğimiz enflasyondan fazla yapmayın” diye uyarması üzerine, Türkiye’deki bozulan gelir dağılımı ve talep enflasyonu olgusunu bir kez daha hatırlatalım. Bu arkadaşlar Türkiye’deki enflasyonun nedeni olarak talep artışını, talep artışının kaynağı olarak da asgari ücret ve emekli maaşlarına yapılan zamları görüyorlar. Yanlış yapıyorlar. Gelir dağılımını bozan ve enflasyonu artıran politikaları anlatalım. Sonraki yazıda da bozulan bu gelir dağılımına göre artan talebe ve enflasyona bakalım. 

MAL FİYATLARINA NARH KOYMAK AYIP (!)

Mesela biri kalkıp dese ki, “Enflasyonist beklentilerin yaygın olduğu bir piyasada şirketlerin fırsatçılıkla yaptıkları fiyat artışları, enflasyonun en önemli nedenlerinden biridir.”

Evet bu tespit doğru. Bu tespite dayanarak kalkıp şöyle bir önermede bulunsa:

 “O halde fiyat artışlarına yasak koyalım, fiyatlara narh koyalım.”

“Serbest piyasa ekonomisi var. Fiyatlara narh mı konur? Hangi çağda yaşıyoruz” diye güçlü bir itiraz yükselir. Evet piyasa ekonomisi var. Piyasa ekonomisinin kuralları var. Bu kurallar içinde tekelci piyasalarla ve fırsatçı kârlara müdahale de var. Serbest piyasa demek, serbestçe herkesi oyarım demek değil. 

Yüksek enflasyon dönemlerinde belli bir süre için bir toplumsal uzlaşma gereklidir. Bu dönemlerde herkesin fiyatları (mal ve hizmet fiyatları, ücretler, faizler) artırmaması istenir. Sadece ücretlilerden değil, toplumun tüm kesiminden fedakârlık beklenir. Tamam, dediğiniz gibi olsun. Biz şimdilik fiyatlara narh koymayalım. Zaten hükümet olarak böyle bir toplumsal uzlaşıyı sağlayacak güven ve siyasal tabandan yoksunsunuz. Ancak, siz hükümet ve Merkez Bankası olarak fiyatlara acayip bir şekilde narh koyuyorsunuz zaten. Neden kimsenin sesi çıkmıyor?

EMEĞİN FİYATINA NARH KOYMAK SERBEST (!)

Fiyat denince, aklınıza sadece piyasada satılan mal ve hizmetlerin fiyatı gelmesin. Emeğin de fiyatı var paranın da…    

Emeğin fiyatına “ücret” diyoruz. Komisyonları topluyorsunuz,  yılda bir kez ya da altı ayda bir zam yapıyorsunuz. O zammı da, gerçek enflasyonun altında tutuyorsunuz. Mal ve hizmet fiyatlarının piyasada serbestçe oluşmasını savunurken, emek piyasasında fiyatların (ücretlerin) pazarlıkla belirlenmesine izin vermiyorsunuz. Baskıyla, kanunlarla, polis ve jandarma zoruyla grevleri, sendikalaşmayı, toplu sözleşmeyi dinamitliyorsunuz. Emeğin fiyatına narh koyuyorsunuz. 

Yüzlerce örnek vardır. Basına yansıyan iki tanesini aktarayım. Kanatlı hayvan ve yumurta üreten bir firma (Lezita) işçiler greve gidince, işçileri işten atabiliyor, Hindistan’dan işçi getirip çalıştırıyor ve siz devlet otoritesi olarak o firmaya izin veriyorsunuz. Firma halka açık olduğu için bilançolarına ulaşmak serbest. Fiyatları artırmış, cirosu, kârları patlamış. Ama bir yığın istisnadan faydalanmış, iş vergiye gelince arazi…

Ya da çok sevdiğiniz Cengiz İnşaat, Bodrum Cennet koyda yapacağı inşaat için yerli işçi ücretlerini çok buluyor ve Sri Lanka’dan işçi getiriyor. Onlara oturma izni ve çalışma izni veriyorsunuz. Sığınmacıların kayıt dışı istihdamına göz yumuyor, asgari ücret seviyesini bile tahrip etmeye kalkıyorsunuz. Kayıt dışı istihdama göz yumup toplanması gereken SGK primlerini toplamıyor, emeklinin hakkını gasp ediyorsunuz. 

Emeğin fiyatına narh koyarak emekten alıp sermayeye gelir transfer ediyorsunuz. 

PARANIN FİYATINA NARH KOYARAK KATMERLİ GELİR TRANSFERİ

Paranın da bir fiyatı var. Paranın zaman fiyatına faiz, yabancı paralar karşısındaki değişim fiyatına da kur diyoruz.  

Sermaye, yatırım ya da işletme giderleri için ucuz kredi, ithalatı için ucuz döviz kurunu sever. İslamın kuralları dediniz, nas dediniz paranın fiyatı faize narh koydunuz. Faiz düşünce kur yükselişe geçti. Bu kez döviz rezervlerini satarak, KKM gibi almadığınız bir borca kur farkı ödeyerek doların fiyatı kura narh koydunuz.

Enflasyon yüzde 150’lerde dolaşırken, faize narh koyup yüzde 20-30 kredi faizi ile sermayeye gelir ve servet transfer ettiniz.   Önce 128 milyar dolar daha sonraki iki sene içinde 250 milyar dolara yakın rezerv satarak, enflasyon yüzde 120 seviyesinde artarken, kurun sadece yüzde 45-50 yükselmesine izin verdiniz. Kura narh koydunuz. İthalatçıya servet transfer ettiniz. Kur kredisi riski olan özel sektörün kur risklerini alıp kamuya, vatandaşın üzerine bindirdiniz.  KKM’nin sadece 2023 yılı Merkez Bankasına faturası 900 milyar TL oldu.  

Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası rasyonel politikalara geçtik diyor ama hala arka kapıdan döviz satarak rezervleri eksi 70 milyar dolara getirerek döviz kuruna narh uygulamaya devam ediyor. Hala irrasyonel politikaların şahikası olan KKM’ye bir çözüm bulmuş değiller ve dövize endeksli iç borçlanmaya devam ediyorlar. İrrasyonalite son bulmuş değil. Bütçe harcamalarına değinmiyorum bile…

Uyguladığınız bu politikalar nedeniyle, gelir dağılımı iyice bozuldu. Üzerine kara para ve kayıt dışı ekonomiyi de ekleyin. Bunun sonucunda Türkiye’de hangi gelir grubunun nasıl bir tüketim talebi oluştu ve nasıl bir enflasyonist etki yaratıyor? Nasıl bir dezenflasyon politikası uygulamak gerekir? Bunları da gelecek yazıda aktaralım. Belki faydası olur.    

Mal ve hizmet fiyatlarının fırsatçılar tarafından serbestçe belirlendiği, buna karşılık emeğin ve paranın fiyatına narh uygulanan ekonomilere serbest piyasa ekonomisi denmez. Serbest soygun ekonomisi demek daha doğru olur. Bugün Pazar. Neşenizi kaçırdım ama işin içine biraz espri katalım. Bu tür ekonomiye ünlü sanatçımız rahmetli Öztürk Serengil’in ifadesi ile Haşşırrrt the Blackboard Ekonomisi (*) denir.

(*) Haşşırrrt the Blackboard: Ünlü sanatçılarımızdan Zafer Algöz’ün bir TV programındaki anlatımına göre, rahmetli Öztürk Serengil Çeşme’de deniz kenarında bir lokantada yediği yemekten sonra gelen hesabı anlatırken; “Meydan Larousse Ansiklopedisi cildi gibi bir cilt içinde hesap geldi. Kapağı bir açtım…”

Karşıdaki sorar, “Kazık mı?”

 “Ne kazığı yavrum. Kazık bunun yanında kürdan kalır. Roma Mızrağı gibi. Haşşırrrt the Blackboard at the SeaSide…”