Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,7287
Dolar
Arrow
40,2873
İngiliz Sterlini
Arrow
54,1662
Altın
Arrow
4325,0000
BIST
Arrow
10.366

Sömürge ekonomisi isen hukuk olmadan da yabancı sermaye gelir

Hemen hemen bütün iktisatçılar, ekonomik kalkınma ve gelişmişlik düzeyi için, demokrasi ve hukuk standartlarının çağdaş dünya seviyesinde olması gerektiğini söylerler. Özellikle sermaye ve teknoloji birikiminin yetersiz olduğu ülkelerde, bu açığın doğrudan yabancı sermaye girişleri ile kapatılması için, hukuk ve ekonomik istikrar (enflasyonsuz bir ülke ve alınan ekonomik kararların şeffaflığı) büyük önem taşır.

Türkiye için, şöyle bir gözlemde bulunuyorum. Hukuk olmadan da yabancı sermaye gelir. İleride iktisat tarihçileri daha net değerlendirecektir. Osmanlı İktisat Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti İktisat Tarihi penceresinden bakarak günümüz ekonomisini değerlendirmeye çalışan iki kitap yazmış biri olarak tarihe not düşüyorum. Türkiye ekonomide yeni bir evreye geçiş yapmak üzere… 

“Hukuk olmadan da yabancı sermaye gelir” derken kastettiğim evre budur.  Bu evre artık Türkiye Cumhuriyetinin yarı sömürge-sömürge ekonomisine dönüşme evresidir.  İktidarın 23 yıllık ekonomi politikaları sonucunda Türkiye, artık dünya ekonomisindeki, işbirliği yapılacak, iş ortağı olacak bir ülke olmaktan çıktı, madenleri, doğal kaynakları sömürülecek bir ülke olarak görülmeye başlandı.

Yeri gelmişken şunu da belirtelim. Yabancı sermayenin kar transferi başkadır. Komünist Parti ile yönetilen Çin’de de yabancı sermaye kâr transferi yapar. Yüksek faizle döviz bulup (sıcak para) ekonomiyi çevirmek ayrı bir sömürü mekanizmasıdır. Her ikisinde de, yurt içinde bir katma değer yaratılır. Sömürge ekonomisi bambaşka bir mekanizmadır. Ekonomide katma değeri yoktur. Ülke kaynakları yağmalanır, sadece imtiyazları dağıtan yönetim kademesinin zenginleşmesini sağlar.

AKP iktidarında 2018’e kadar AB’ye tam üyelik görüşmeleri nedeniyle rekor seviyede doğrudan yabancı sermaye girişi olduğunu da hatırlatalım. Gerçi gelen yabancı sermayenin önemli bir kısmı Türkiye’nin kalkınmasını sağlayacak ihracata yönelik yatırımlara değil, iç piyasaya yönelik yatırımlar idi ama yine de tasarruf ve yatırım açığını kapatması ve enflasyonun kontrolü açısından önemliydi. (Cumhuriyetin ilk 80 yılında 14 milyar dolara karşılık 20 yılda 260 milyar dolar.)Tek adam rejimine geçtiğimiz 2018’den itibaren, doğrudan yabancı sermaye girişlerinde ciddi gerilemeye tanık oluyoruz. Gelen yabancı sermaye çıkıyor. AKP zenginleri (siyasetçi, işadamı, yüksek bürokratlar) dahil olmak üzere yerli sermaye yurt dışına kaçıyor.

PROGRAM ÇALIŞMIYOR, EKONOMİ ÇÖKTÜ

Ekonomi tıkandı. Ekonomide teknik olarak alınacak hiçbir tedbir kalmadı. Çalışıyor dedikleri program çalışmıyor. Yüksek faizle kuru baskılayarak yurt dışından döviz bulma ve enflasyonu indirme politikası işe yaramıyor. Enflasyon yapışkan hale geldi. Dövizi tutmak ve döviz bulmak için sürekli daha fazla faiz ödemek zorundayız. Cari açık ve dış ticaret açığı aldı başını gidiyor.

Aynı şey, bütçe için de geçerli. Yandaşlara, tarikatlara aktarılan kaynaklardan en ufak taviz verilmiyor. Bütçe açığı ve faiz ödemeleri endişe verici boyutlara ulaştı. Tarım çökertilmiş durumda. Sanayi üretimi geriliyor. Toplumun yüzde 80’ini yoksulluk sınırı ve çok altında yaşıyor. 

Türkiye’nin ekonomideki çarklarını döndürmek için dövize ihtiyacı var. Yüksek faizle bulunan döviz, ayrı bir sömürü düzeniydi. Artık bu yolla bulunan döviz de yetmiyor.  Duvara tosladık. Hukuku sorgulamadan, tek adam rejimini kendisine dert etmeyen yabancı yatırımcılara ihtiyacımız var. Yeni bir alan ve yeni bir yatırımcı türü lazım…

İktidarın bulduğu çözüm can yakıcı. Madenlerimiz ne güne duruyor?

26 Mayıs 2025’te Ege Saati Gazetesinde yazmıştım, özetliyorum.

Trump’ın yakın arkadaşı, fahri iç işleri bakanı petrolcü, madenci iş adamı Harold Hamm diye bir dolar milyarderi var. 14 Mart’ta Harold Hamm’ın şirketi Continental Resources ile Enerji ve Kaynaklar Bakanlığı arasında detayları açıklanmayan bir anlaşma imzalandı. Buna göre Hamm, Trakya ve Diyarbakır'da petrol sondaj sahası kuracaktı. Yine o günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump arasında bir telefon görüşmesi yapıldı. 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’na yargı darbesi yapıldı. 

Hukuk yoksa yabancı sermaye gelir mi? Bu soruyu, 23 Mayıs 2025 tarihinde, Amerikalı Fox News televizyonunun muhabiri, Trump’ın arkadaşı, fahri iç işleri bakanı petrolcü, madenci iş adamı Harold Hamm’a sordu. 

“Bir yatırımcı olarak, Türkiye’den endişe ediyor musunuz?”

Hamm’ın yanıtı, Türkiye’nin ne hale geldiğini çok net gösteriyor:

“Demokratik olmayan ya da bir dereceye kadar demokrasinin var olduğu ama yeterli olmadığı ülkelerde böyle şeyler olur. Bilirsiniz, muhaliflerinizi hapse atarsınız ve onların icabına bakarsınız. Endişelenmiyorum."

26 Mayıs’ta Ege Saati Gazetesinde Hamm’ın bu açıklamasının altına şunu yazmıştım.

“Önümüzdeki günlerde, maden ve enerji tekelleri için, Meclise Süper İzin yasası gelecek. Şirketlerin çevreyi, ormanları, zeytinlikleri, meraları, doğal kaynakları tarım alanlarını diledikleri gibi yağmalamalarının önü açılacak. Zaten yağmalıyorlardı, işler daha kolaylaşacak, hızlanacak. İşte bu yasanın ayrıntıları, 14 Mart’ta Harold Hamm’ın şirketi Continental Resources ile Enerji ve Kaynaklar Bakanlığı arasında konuşuldu, tartışıldı.”

Bundan 2 gün önce, 18 Temmuz Cuma günü, zeytinlikleri, ormanları, meraları, tarım alanlarını, su havzalarını yok edecek yasanın 18 maddesi toplumun tüm karşı çıkmasına rağmen, AKP ve MHP oyları ile mecliste kabul edildi. Hukuk olmadan da,  büyük imtiyazlar verirseniz, kapitülasyonları hortlatırsanız, yabancı sermaye koşa koşa gelir.

Tarihte hammadde satarak zenginleşmiş bir ülke yoktur. Fütursuzca maden ruhsatı dağıtılması, hammaddelerin ve doğal kaynakların yağmalanması dönemi, tam bir yarı sömürge-sömürge ülkesi dönemine geçiştir.

BÜYÜKELÇİ Mİ SÖMÜRGE VALİSİ Mİ?

Sömürge ekonomisi özelliklerine geçiş tespitinde bulunurken, bu döneme bir de diplomasi ve dış ilişkiler üzerinden bakalım. ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye özel temsilcisi, Lozan’ı hedef alıyor, Sevr’i örnek gösteriyor, laik ve üniter bir cumhuriyet yerine Türkiye için Osmanlı Millet sistemi övgüsünde bulunuyor. Büyükelçi mi sömürge valisi mi belli değil.

Kâğıt üstünde bağımsız bir devlet gibi görünsek bile Türkiye ile ilgili kararlar, yurt dışında alınıyor. Bir de hatırlatma, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu Lozan anlaşması, sadece sınırlar ile ilgili bir anlaşma değildi. Osmanlı Devletinin yabancı ülke ve şirketlere tanıdığı kapitülasyonlar da Lozan’la kaldırılmıştı. Lozan’daki ilk delinme, ekonomik bağımsızlığın kaybedilmesiyle başladı.