Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

'Umarım abartıyorumdur'

Can Atalay bahane… Ortada yüksek yargı arasında bir anlaşmazlık ya da çatışma yok. Doğrudan doğruya siyasal iktidarın, kendilerine ayak bağı olduğunu düşündüğü Anayasaya ve Anayasa Mahkemesi'ne bir saldırı var. Saygı duyduğum ve görüşlerine güvendiğim ne kadar hukukçu varsa hepsinin ortak kanaati, yapılanın Anayasaya karşı bir darbe (girişimi) olduğu yönünde. 

Konu hukuk tartışmasından çıkıp darbe tartışmasına dönünce, herkes kendi alanından bakacaktır. Ekonomiye yansımaları neler olabilir? Kısaca bazı konulara göz atalım.  

Adaletin, kuralların, güvenilir bir hukuk sisteminin olmadığı yerde, ekonomik kalkınmadan, demokrasiden, çağdaş toplumdan söz edemezsiniz. Her türlü doğal kaynak zenginliğiniz olsa bile, eğer kurala göre değil, kendi çıkarlarınıza göre kanun ve hukuk oluşturuyorsanız, kalkınmış çağdaş bir devlet değil, sadece doğal kaynakların üzerine oturan bir çadır devletinin bir avuç egemenleri olursunuz. Bunun adına cumhuriyet de denemez zaten.  

Kaldı ki, Türkiye, doğal kaynak zengini de değildir. Aksine, AKP öncesi dönemde kendi kendine yeten Türkiye, gırtlağına kadar borç batağındadır, dışa bağımlıdır. Ekonomisinin çarklarını döndürmek için, imalat sanayiinde sektörden sektöre değişse de yaklaşık yüzde 70 ithal bağımlısıdır. Enerji bağımlılığı yüzde 75 seviyesindedir.

Uygulanan akıl ve bilim dışı ekonomi politikaları sonucu artan dış borçlar, yıllık 50 milyar dolara ulaşan cari açık ve Merkez Bankası rezervlerinin eksi 50 milyar dolar seviyesinde olması nedeniyle, ekonominin rutin çarklarının işlemesi için taze dış kaynak ihtiyacı had safhadadır. Türkiye, uyuşturucu bağımlısı gibi dış borç koliktir, yabancı kaynak bağımlısıdır.  Mehmet Şimşek ve ekibinin dünyanın dört bir tarafında turlayıp yabancı yatırımcı ve kaynak aradığı da herkesin malumudur. Bu şartların üzerine şimdi de bir Anayasa Darbesi girişimi yaşıyoruz. Mehmet Şimşek’in dünyanın dört bir yanında turlayıp yabancı yatırımcı bulma şansı ne olabilir?

Sadece yabancı yatırımcı bulma şansı değil, Türkiye’nin dış borçlarını çevirmek için yeni borçlanma maliyetleri de giderek artacak. Anayasa darbe girişimi olmadan birkaç gün önce, Hazine, yüzde 8.5 getiri oranı ile sukuk borçlanmasına gitti. (Bir tür İslami borçlanma. Faiz yerine getiri oranı diyorlar.) Bu oranın ne kadar yüksek olduğunu, yine aynı günlerde Endonezya Hazinesinin yüzde 5.4 getiri oranı ile sukuk borçlanması ile karşılaştırdığımızda anlıyoruz. Türkiye’nin yeni borçlanma maliyetlerinin bu saatten sonra daha da artmasını beklemek kehanet olmayacaktır.

Bu satırlar kaleme alındığında, ekonomiyi sadece döviz ve hisse senedi piyasalarında “al-sat” olarak değerlendiren piyasa aktörleri, olan bitenin ya farkında değil, ya da sessiz sedasız riskli pozisyonları boşaltma telaşındalar. Birkaç güne kokusu ortaya çıkar, umarım ben fazla abartmış ve yanılmış olurum.  

BU KARGAŞADA TAPU DELİNDİ

Bu gürültü patırtı arasında gündemde çok az yer alan bir yasa da 8 Kasım Çarşamba günü meclisten sessiz sedasız geçti. 8 Kasım Çarşamba günü herkesin gözü kulağı Anayasa Mahkemesi'nde Sansür Yasası'nda idi. Mahkeme bu yasayı beklenenin aksine iptal etmedi. Tam bunu tartışacaktık ki, Yargıtay 3. Dairesinin Anayasa Mahkemesi'ne karşı hamlesi geldi. Her şey ikinci plana düştü. 

Türkiye’de tapu delindi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, depremi bahane ederek yerleşim alanlarında sağlam binalar dahil bir çok alanı rezerv alan ilan edebilecek. Anlamı şu: Rezerv alanı ilan edilen yerde mülkiyet hakkınız kalmıyor. Bu bölgede oturanlar mahkeme itiraz süreci dahil, 90 gün içinde sahip oldukları konutları terk edecek. Çevre Bakanlığı da bu bölgede belediyelere de danışmadan tek başına dilediği gibi imar planı yapacak. Nereden çıktı bu derseniz?

Geçtiğimiz gün Sözcü’de Murat Muratoğlu yazdı. Topkapı Nakliyeciler Sitesindeki depolar, riskli alan ilan edildi. Depo sahiplerinin itirazı üzerine, riskli alan yerine rezerv yapı alanı formülü bulundu. İhaleye çıkıldı, Topkapı Nakliyeciler Sitesi ofis, otel, AVM, konut, yeşil alan yapılmak üzere Suudi Arabistanlı bir şirkete devredildi. Sistemin sorunsuz işlemesi üzerine konu yasalaştı. Sadece boş alanlar değil, üzerinde yapı olan alanlar da rezerv alan olarak ilan edilebilir hale getirildi. Tamamen anayasaya ve temel haklara aykırı bir yasa. Çoğunluğun, temel hakları oylama ve ortadan kaldırma hakkı hiç bir demokraside yoktur. Bu yasayla, Anayasa yok sayılarak, tapu delindi. Kentin herhangi bir yerinde üzerinde yerleşim olan herhangi bir alan, rant uğruna birden bire rezerv alan ilan edilebilir, bu bölgede oturanlar kentin başka köşelerine sürülebilir, konutlarına, arsalarına el konulup yerli ya da yandaşlara satılabilir. Böyle bir kanun, elbette Anayasa Mahkemesi'ne gidecektir ve elbette normal şartlarda Anayasa Mahkemesi bu kanunu iptal edecektir. İşte bu iptal olasılığı öncesi Anayasa Mahkemesi'nin bir şekilde etkisinin azaltılması ya da ortadan kaldırılması gündemdedir.

Bu yolla elde edilen servetler ve servet transferleri, milletin malına çökme kalıcı olabilir mi? Buraya çökecek olan yerli ya da yabancı sermaye her halde saf değil. Kurallara göre değil de iktidarı ele geçirenlerin kendi çıkarlarına göre hukuk düzeni oluşturdukları bir ülkede yatırım yaptıklarında, bir sonraki iktidar döneminde aynı şeyin başlarına geleceğini elbette tahmin edebiliyorlardır. 

Tek adam rejimi, başta yüksek enflasyon ve cari açık olmak üzere makro ekonomik göstergeler, Türkiye’nin kara para ve terörün finansmanında Gri Listede olması, Mehmet Şimşek’in taze para bulması ya da yeni yatırımcı bulmasını zorlaştırıyordu. Anayasaya darbe girişiminin üzerine bir de tapu güvencesinin ortadan kalkması, işleri tahminlerden fazla güçleştirecek. Düşünsenize… Yabancı sermayeli bir şirketsiniz ve büyük bir yatırımla büyük bir tesis kurmuşsunuz. Mevcut iktidardan da “Biz varken bir şey olmaz ve her türlü teşvik” sözünü almışsınız. Bu iktidar gittikten sonra gelen bir başka iktidar fabrikalarınızın yatırımlarınızın bulunduğu bölgeyi rezerv alan ilan edebiliyor.  

Sadece gelecek olan yabancı sermaye mi ürkecek? Mevcut yatırım yapan yabancı sermaye ile yerli sermayenin de ciddi bir şekilde yurt dışına kaynak aktaracağı bir döneme giriyoruz. Nasıl olacak bu iş derseniz… Transfer fiyatlandırması yolu ile… Önümüzdeki aylarda Türkiye’nin dış ticaret hadlerini gösteren endekslerden anlayacağız. Yabancı ve yerli sermayeli şirketler, transfer fiyatlandırması dediğimiz yöntemle, mevcut ithalatlarını daha yüksek fiyatla yapacaklar, aylık dış ticaret açığımız artacak ve böylelikle yurt dışına daha yüksek miktarda kar transferi ve servet transferi gerçekleştireceklerdir.