Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz hafta bir TV programında yaptığı konuşmada şu mesajları verdi:
“En zoru geride kaldı… Kalıcı bir refah artışı için enflasyonu tek haneye indireceğiz… Rezervlerimiz arttı, dış kırılganlığımız azaldı. Yurt dışı borçlanma olanakları iyileşti…”
Mehmet Şimşek’in ve iktidarın hedeflerine göre en zoru geride kalmış olabilir. Ama vatandaş açısından daha zor günler bizi bekliyor. Detaya girmeden bazı saptamalarda bulunalım.
En başarılı olduklarını iddia ettikleri 2003-2016dahil AKP döneminde ekonominin dışa bağımlılığı ve dış şoklara karşı kırılganlığı arttı. Türkiye, üretim ve rekabet gücünü yitirdi. Ülke, Osmanlının son dönemindeki gibi yarı sömürge bir ülke haline dönüştü.
Müthiş bir gelir bölüşümü krizi yaşandı. Yoksul kesimlerden varlıklı kesimlere ve yurt dışına gelir ve servet transfer edildi. Gözü dönmüş derecede yandaş zengin etme politikaları ve nas politikaları birleşince, toplumun yüzde 80’ini yoksulluk sınırının altına itildi. Ekonominin çarkları durma noktasına geldi.
Dış finansman maliyetleri fırladı. Cari açık 50 milyar doları buldu. Merkez Bankası rezervleri eksi 50 milyar doları aştı. Saray yönetiminin birinci önceliği para bulmak oldu. Varlık satışlarının yanı sıra sığınmacı sorunu başta olmak üzere ülkenin jeopolitik gücü de kısa vadeli parasal çıkarlar karşılığında pazarlandı.
Ülke hızla iflas noktasına doğru uçurumdan aşağı yuvarlanıyordu. Çarkların durması, ülkenin iflas noktasına gelmesi halinde, Saray da para bulamazdı, yandaşlara ve asalak tarikatlara kaynak da aktarılamazdı. Tıpkı altın yumurtlayan tavuğun kesilmesi gibi,…
İşte Mehmet Şimşek’in görevi Sarayın masrafları için dış kaynak bulmak ve ekonominin çarklarının dönmesini sağlamaktı. Bölüşüm ve enflasyonla mücadele politikalarına bakılınca, ekonominin çarklarının tekrar döndürülmesini sağlamaktaki amaç, toplumun refahını artırmak değil. Kendilerine kaynak aktaracak düzeni ayağa kaldırmak. Altın yumurtlayan tavuğu yaşatmak.
ENFLASYONLA MÜCADELE PALAVRASI
Bu açıdan bakılırsa, evet en zoru geride kaldı. Türkiye’nin dış kırılganlığı azaldı, Merkez Bankası’nın rezervleri arttı. Ufukta, dış borçların geri ödeme bakımından bir döviz krizi görülmüyor. Saray daha rahat para bulabiliyor. Ancak bunun dar ve sabit gelirlilere faturası çok ağır olacak.
Bir kere enflasyon kalıcı bir şekilde düşmüyor. Geçtiğimiz yılın Temmuz ve Ağustos ayının çok yüksek artışları hesaplardan çıktığı için baz etkisiyle yıllık enflasyonda düşüş görülse de, hala aylık olarak yüksek enflasyon süreci yaşayacağız.
Bu kafayla enflasyon düşmez dedik. Düşmeyecek de. Enflasyon sadece faizle düşmez. Maliye politikaları da gerekir. Maliye politikalarının bir ayağı vergi kayıp ve kaçağını önlemek, diğer ayağı da kamudaki yolsuzlukları ve şatafatı durdurmak…
Yolsuzluklara örnek olarak; ihaleler otoyollar, köprüler havaalanlarına ödenen garantiler, asalak tarikat vakıflarına kamu bankalarından varlık fonu şirketlerinden, AKP’li belediyelerden aktarılan kaynakları gösterebiliriz.
Şatafatı için ise örneklemeye gerek var mı bilmiyorum. Uçaklar, konvoylar, diyanet işleri başkanın, bakanlar ve üst düzey bürokratların, valilerin, yetmedi onların eş ve çocuklarının bindikleri uçaklar otomobiller, davetler, yeme içmeler, inceleme ve eğitim adı altında yurt dışı ve yurt içi geziler, say say bitmez…
Mehmet Şimşek’in açıkladığı tasarruf ve verimlilik paketinin tasarrufla ilgisi yok. Sadece muhalif belediyeleri kıskaç altına almak için yapılmış bir operasyon. Uzun uzun açıklamaya gerek yok. Ocak Ağustos döneminde, bütçe açığı geçen yıl 383 milyar liraydı. Bu yıl 2.5 kat artarak 973 milyar liraya çıktı. Bu mu tasarruf, bu mu enflasyonla mücadele?
TALEP ARTIŞINDA ZENGİNLERİN VE KAYIT DIŞININ ETKİSİ
Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası, enflasyonun nedenleri üzerinde de doğru tespit yapamıyorlar. Diyorlar ki; “talebi kısmak için asgari ücrete, emeklilere fazla zam yapmayın.” Biz de defalarca söylüyoruz ki, Türkiye’de talebi patlatan asgari ücretli ve emeklinin talebi değil. Kuzu pirzola ve bonfilenin kilosu 1400 lirayı buldu. Asgari ücretliler ve emekliler bonfile ve kuzu pirzola mı yiyor? Türkiye’de talebi patlatan iki kesim var. Bir tanesi, nüfusun en üst gelirine sahip yüzde 20’si (yaklaşık 18 milyon kişi) toplam gelirin yüzde 50’sini alıyor. Yüzde 80’inin alım gücü düşüyor, fiziki tüketimi geriliyor. Yüzde 20’nin talebinin kısılması gerekiyor. Bir diğer kesim ise kayıt dışı ve kara para… Türkiye’de boyutunu bilemediğimiz kayıt dışı ve kara para var. (Kimilerine göre milli gelirin yaklaşık üçte biri kadar)
Görünürde hiçbir iş yapmayan, servetlerinin, gelirlerinin kaynağı bilinmeyen ama deli gibi harcayan bir kesim ve bu kesimden nemalanan kamu görevlileri ile siyasi ayak var. “Bunların lüks tüketim malları, arsa, konut gibi alanlardaki talebi ile uğraşın” dedik. Bir ara sosyal medya fenomenleri diye tanımlanan bir avuç kişiyle uğraştılar, önce tutukladılar, sonra serbest bıraktılar. Derine inemediler.
Son olarak Van’dan bir düğün haberi bize kayıt dışılığın boyutlarını gösteriyor. Gelin ve damada 21 milyon lira nakit ve 2 kilo altın toplam 27 milyon liralık takı takılmış. Bu arada Van, kişi başı milli gelirde 3275 dolarla Türkiye’de sonuncu… Van’da 2023 yılında beyana dayalı gelir vergisi toplamı geçici vergi ile birlikte 99 milyon lira. Bir düğündeki takı, devletin bir yılda topladığı beyana dayalı gelir vergisinin üçte biri kadar. Bu düğüne katılanları ve düğün sahiplerini elbette suçlamıyorum. Van dışından da gelenler olabilir, takı takanlar eminim ki, vergisi ödenmiş helal kazanç sahipleridir. Sadece bir düğünde toplanan para ile devletin bir yılda topladığı vergiyi kıyasladım.
Nitekim Türkiye’nin ithalat verileri de, yüksek gelir gurubunun talebini kısmadığı görüşümüzü doğruluyor. İlk yedi ayda yatırım malları ve ara girdi ithalatı düşerken, Türkiye’nin toplam ithalatı yüzde 8 gerilerken, lüks tüketim malları ithalatı yüzde 15 arttı. Bu parayı kimler nereden kazanıyor, ne kadar vergi ödüyor?
DOLARA YÜZDE 40 FAİZE HANGİ EKONOMİ DAYANIR?
Sıcak paraya en yüksek reel faiz veren ülkeyiz. Döviz fiyatları neredeyse sabit tutulurken, yıllık yüzde 50 faiz veriyoruz. Yurt dışından Türkiye’ye sıcak para getirenler yıllık reel olarak yüzde 40 seviyesinde faiz kazanıyorlar. Dünyada dolar faizi yüzde 4-5 seviyesinde iken yüzde 40’lık faizle elbette döviz bulursun. Elbette döviz rezervlerini artırırsın. Ama hangi ekonomi, dünyada dolar faizleri yüzde 4 seviyesinde iken, reel olarak yüzde 40 faiz vererek dayanabilir? Piyasa aktörleri yurt dışından sıcak para getirenlerin yaklaşık üçte ikisinin dışarıya paralarını çıkarmış Türkler olduğunu, üçte bir kadarının yabancı fon olduğunu söylüyorlar. Bir avuç kişi zenginleşiyor. Yurt dışına servet transferi yapılıyor. Nüfusun yüzde 80’inden fazlası yoksullaşıyor. .
Yurt dışına yapılacak bu kaynak ve servet transferini kim ödeyecek? Yanıt belli. Dönem sonunda sıcak para çekip gittiğinde, yine büyük bir döviz sorunu, daha yüksek enflasyon ve dar gelirliye çıkan daha ağır bir fatura…
ENFLASYON – FİYAT ARTIŞI- HAYAT PAHALILIĞI
Mehmet Şimşek’e göre en zoru geride kaldı ama enflasyon kalıcı olarak düşmeyecek. TÜİK’in doğru olmayan enflasyon açıklamalarıyla dar gelirlilerin alım güçleri her yıl olduğu gibi daha da gerileyecek, hayat pahalılığı dar gelirliler için daha da artacak.
Hemen herkes ekonomist olduğunu açıklıyor. Böyle bir ortamda bilgi kirliliğine neden vermemek için bazı kavramları herkesin anlayacağı bir dilde basit bir şekilde açıklamakta fayda var.
Enflasyon: Fiyatlar genel seviyesinin artmasıdır. Hane halkının (Toplumun, tüketicilerin) ortalama tüketimini yansıtan bir sepetteki değişimle ölçülür.
Enflasyon fiyatlar genel seviyesini değil, o seviyedeki değişimi gösterir. İçinde bütün ihtiyaçlarınızın olduğu bir sepet düşünün. Bu sepetin değeri 100 lira olsun. Enflasyon yüzde 80 olursa bu sepetin içindeki tüm malların toplam değeri 180 liraya çıkar. Ertesi yıl enflasyon yüzde 50’ye düştü. Enflasyon düştü ama sepetteki tüm malların toplam fiyatı da 90 lira daha arttı 270 lira oldu. Enflasyon yüzde 80’den yüzde 50’ye düşerken birinci yıllık 80 liralık artışın üstüne ikinci yıl 90 lira daha zam geldi. Fiyatlar genel seviyesi 270 oldu. İki yıllık toplam enflasyon yüzde 170’i buldu.
Hayat pahalılığı: Eğer geliriniz, enflasyon kadar artmaz ise fakirleşir hayat pahalılığı yaşarsınız. Geliriniz enflasyondan daha fazla artarsa zenginleşirsiniz.
Türkiye’de 2020 Ocak ayından 2024 Haziran ortasına kadar olan sürede ENAG enflasyonuna göre yaptığım hesaplar sonucunda Türkiye’de dar gelirliler çok ağır hayat pahalılığı yaşadı.
Son 4.5 yılda, Asgari ücretin yüzde 66’sına, buğday üzerinden hesap yaparsak çiftçi gelirlerinin yüzde 71’ine el koydular. Emeklinin durumu ise daha da beter. Asgari ücretin altındaki emekli maaşında buharlaşan alım gücü yüzde 69. Eskiden emekli maaşları, asgari ücretten yüzde 40 daha yüksekti. O seviyeden hesaplarsak, emeklinin alım gücünün yüzde 80’ini çaldılar. (7 Temmuz tarihinde 12 Punto’da detaylarını yazdım. Merak edenler için yazının linkini paylaşıyorum.
https://12punto.com.tr/yazarlar/meric-koyatasi/tuik-marifetiyle-emekli-ayliginin-yuzde-86sina-asgari-ucretin-yuzde-66sina-el-koydular-43294
Çok Okunanlar
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Bu akşam TV'de ne var? 21 Kasım Perşembe TRT 1, Kanal D, Star TV, Show TV, ATV
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?