Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,0470
Dolar
Arrow
34,5611
İngiliz Sterlini
Arrow
43,3701
Altın
Arrow
3006,0000
BIST
Arrow
9.549

İki kadın, iki anahtar!

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kızı, dinci sosyetenin ünlü ismi Feyza Erbaş lüks arabasının anahtarını sık sık kaybediyormuş. Oturmuş, bu büyük derdi için bir şiir yazmış. Yazmakla da kalmamış, sosyal medya hesabından paylaşmış:

“O kadar isterim ki seni istediğim an bulabilmeyi. 

Olduğun yerden seni fırt diye alıp çıkabilmeyi. 

Önce çantama, sonra ceplerime, orası olmazsa kütüphaneye ve ayakkabılığa bakmamayı… 

‘Allahım hiçbirinde yok. Nerede bu acaba, nereye koydum nereye?’ nidalarıyla giyinik halde kapının önünde dizlerimin üstüne çöküp dün eve gelmemden itibaren yaşadığım tüm adımları tek tek düşünmemeyi. 

O kadar isterim işte, sevgili anahtarım.”

*

Aynı gün, bir başka kadın daha sosyal medyada “anahtar”dan söz etti. Tüysüz Mikrofon isimli sosyal medya hesabında yayınlanan sokak röportajında 84 yaşındaki bir teyzemiz şunları söyledi:

“Geçinemiyorum. İlaç alabilmek için 100 lira borç aldım. İş arıyorum, bulaşık yıkamak için. Çocuklarım var ama ancak kendilerini geçindiriyor. Kiramı verecek durumda değilim. Affedersiniz mis gibi geliyor pidenin kokusu; ama alamıyorum. Anahtarımı vereyim, evime gidin bakın. Evimin halini, dolabımı görün.”

*

İşte; bugünün Türkiyesinden iki kadın, iki de anahtar!

İkisinin de anahtarlarıyla başı dertte…

Biri kıt hafızası yüzünden lüks arabasının anahtarını kaybedip duruyor ve buna kederlenip şiir yazıyor.

Diğeri 84 yaşında… Onun da bir anahtarı var ama buzdolabı bomboş bir yoksul evinin anahtarı bu… İçi, tamtakır!

Biri şımarık şımarık lüks aracını, henüz 8 yaşındaki kızının 13 ülkeye turist olarak gitmesini anlatırken; diğeri ilacını bile borç parayla alabiliyor.

Biri gösteriş derdinde, diğeri aç… 

Birinin arkasında yoksullara sabır tavsiye edip duran Diyanet İşleri Başkanı babası var; diğerinin sabrede sabrede mecali kalmamış… Dokunsan ağlayacak! Hayatının şu son günlerinde bile “aç kalma” korkusu yaşıyor. Çünkü “kimse”si yok.

Birincisi ülkenin içinde bulunduğu durumu umursamıyor;  diğeri o “durum”un ta kendisi!

Birisi dalgacı, diğeri dalgalı…

Birisi kaygısız, diğeri gamlı…

Birinin kalbi arabası için atıyor; diğerinin derdi ayakta kalabilmek, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek!

Birinin derdi kaybolan anahtarı, diğerinin guruldayan midesi…

*

Bu ülkede milyonlarca insan geçim derdinde.

On binlerce atanamayan öğretmen, hayatta kalabilmek için “paralı askerliği” seçmek zorunda kaldı. Onların annelerinin gözlerine uyku girmiyor. Çünkü çocukları sınır ötesinde görevli. Heran bir kötü haber gelebilir ve ocaklarına ateş düşebilir…

Peki; neden çekiyorlar bu çileyi? 

Sırf geçinebilmek için!

Kiralar uçmuş, pastırmanın nasıl bir şey olduğu unutulmuş, bu ülkenin yarısının evine bırakın eti, kuruyemişi; peynir-zeytin bile girmez olmuş…

Kitlesel intiharların başlamasına ramak kalmış…

Mutsuzluk, umutsuzluk toplumsal karakterimiz haline gelmiş…

Atatürk’ün adını bile anmayan Diyanet İşleri Başkanı’nın yarım hafızalı kızı, lüks arabasının anahtarı için dertleniyor…

Vah, vah!

*

Bu dinci sosyetinin güllerini ve dikenlerini açıkça uyarıyorum:

Tamam; iktidar babalarınızda…

O yüzden kiminiz pudra şekerleriyle oyalanıyorsunuz; kiminiz lüks araçlarınızla, pahalı seyahatlerinizle!

Ama bunu bulaşık yıkamak için 84 yaşında iş arayan insanların gözüne sokarsanız…

Onlar da çok yakında o pudra şekerlerinizi…

O lüks araçlarınızı…

Pahalı seyahatlerinizi sizin burnunuza sokar…

Çünkü zulüm karşısında isyan, kutsal haktır!

Ve siz bu cüretinizle, şımarıklığınızla, görgüsüzlüğünüzle, edepsizliğinizle bu hakkın kullanılmasını gittikçe yakınlaştırıyorsunuz…

*

Bir gün bugünkü hallerinizin hesabını vermek zorunda kalırsanız; bu yazıyı hatırlayın!