Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.368

Erdoğan bir “Faşisti” mi seçecek?!

Finlandiya ve İsveç’in üyeliğinde olduğu gibi, iktidar ABD-NATO’nun bir dediğini iki etmese de Türkiye-NATO ilişkilerinin önünde yeni bir sınama var.

Sınavın adı, görev süresi 1 Ekim’de dolacak olan Stoltenberg’in yerine yeni NATO Genel Sekreteri’nin kim olacağı.

Bugün itibarıyla üç adaydan söz ediliyor. Birisi Hollanda Başbakanı Mark Rutte, diğerleri de Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Ioannis ve Estonya Başbakanı Kaja Kallas.

İddialara göre; ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya Rutte’yi istiyormuş. Türkiye ise henüz karar vermemiş!..

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan iki hafta önce Brüksel’de düzenlenen Nükleer Enerji Zirvesi’nde Rutte’yle bir araya geldi.

Sonrasında Rutte, tam da 31 Mart gecesi Erdoğan’la telefonla görüşüp NATO Genel Sekreterliği için destek istedi. Bu görüşmenin ardından Türkiye’nin yeni genel sekreterin belirlenmesinde hangi ölçütleri takip edeceği duyuruldu.

İsteklerimiz veya beklentilerimiz; terörle mücadele, İttifakın temel değerlerine bağlılık konusunda ikna edici taahhütler verilmesi ve iktidar medyasına göre, “NATO üyesi ülkeler arasında savunma işbirliğinin arttırılması”, dış medyaya göre “ittifak içi silah satışına ilişkin kısıtlamaların” yani ambargonun kaldırılmasıymış!..

Dışişleri Bakanı Fidan da geçtiğimiz günlerde katıldığı NATO Savunma Bakanları toplantısından sonra; Rutte’ye Türkiye’nin beklentilerinin iletildiğini belirtip, “Bu konudaki netleşme zannediyorum ki, çok yakın zaman içerisinde olacak. Sayın Cumhurbaşkanımız da kararını açıklayacak diye düşünüyorum." dedi.

Fidan NATO Savunma Bakanları toplantısına ilişkin olarak ise; “terörle mücadelede üye ülkelerin Türkiye’ye tam ve koşulsuz destek vermesini, özellikle Suriye’de olduğu gibi bazı NATO üyesi ülkelerin ‘geçici’ maskeyle de olsa terör örgütüyle işbirliği yapmamaları gerektiğini” söyleyip Türkiye’nin AB üyeliğini gündeme getirdiğini, ayrıca mevkidaşlarıyla Gazze hakkında görüş alışverişinde bulunduğunu anlattı.

RUTTE İLE YAŞANANLAR

Aşağıdan yukarıdan, yolun sonunun Rutte’ye çıkacağı anlaşılıyor. O halde bu isimle neler yaşandığını kısaca hatırlatalım.

2017’deki Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle ilgili Anayasa referandumu öncesinde AKP’li bakanlar Hollanda’da kampanya yapmak istedi, ancak buna izin verilmedi. Dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağının iniş izni iptal edilirken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Rotterdam’daki Türk Konsolosluğu’na girişi engellendi. Kaya’nın korumaları gözaltına alınırken, Hollanda polisi vinçli çekici araçla Kaya’yı aracından zorla çıkarma girişiminde bulundu. Kaya’ya destek vermek için gelen Türk vatandaşlarına atlı polisler ve polis köpekleriyle sert müdahalede bulunuldu. Nihayetinde Bakan Kaya başka bir araçla ve polis eskortuyla Almanya’ya gitmeye zorlandı.

İşte bu olaylar üzerine iki ülkenin diplomatik ilişkileri maslahatgüzar seviyesine düşürülürken Erdoğan şu tepkileri gösterdi:

"Ey Rutte sen birinci parti olmuş olabilirsin, ama bilesin ki Türkiye gibi bir dostunu kaybettin. Efendim ‘Seçimden sonra Başbakan Yıldırım ile yemek yiyebiliriz.’ demiş; bizde öyle bir başbakan yok, geç o işi. Sen kaybettin.”

“Şüphesiz bunlara yönelik 16 Nisan’dan sonra uygulamalarımızı başlatacağız. Bunlar bu kadar ürkek ve korkak, bunlar Nazi kalıntısı, bunlar faşist.”

Rutte, bu sözlere, “Türklerin öfkesini anlıyorum, ama Nazi benzetmesi sınırı aştı.” karşılığını verirken Erdoğan, AB ile yapılan mültecilerle ilgili anlaşmayı iptal etmeyi de gündeme getirdi.

İkinci kriz 2018 seçimlerinden önce yaşandı. Hollanda, Erdoğan ve AKP’li bakanların ülkesinde propaganda yapmasına, “kamu düzeni için tehdit oluşturacağı” gerekçesiyle yine izin vermeyince; dönemin AB Bakanı Ömer Çelik bunu “demokrasinin kendisine karşı iki yüzlülük” olarak nitelendirirken iktidarın gazetesi Sabah, “PKK’ya kucak açan Hollanda ‘seçim için gelmeyin’” manşetini attı.

2020’deki krizin sebebi ise Erdoğan’ın, Hollanda’daki aşırı sağcı Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders hakkında kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunması oldu. Rutte şu mesajı verdi:

“Mesajım çok basit; Hollanda'da biz düşünce özgürlüğünü en önemli değer olarak görüyoruz ve buna politikacıların karikatürleri de dahil.”

Neyse ki, diğer birçok ülkeyle olduğu gibi, sonrasında Hollanda’yla yaşanan bu krizler de unutuldu, ilişkiler yavaş yavaş normale döndü ve Rutte tam 8 yıl sonra Mart 2022’de Türkiye’ye gelip Erdoğan’la görüştü. Görüşmenin ana gündemi Ukrayna savaşı ile Rusya’ya yaptırımlardı ve Rutte’nin, “Türkiye doğu kanadının savunması için çok önemli” ifadesi çok şeyi anlatıyordu.

BEKLENTİLERİMİZLE NE KADAR UYUMLU?

Türkiye’nin gerek yeni Genel Sekreter gerekse de NATO’dan öncelikli beklentilerini yukarıda aktardık; terörle mücadele ve silah ambargosunun kaldırılması...

Peki Rutte’nin Hollanda’sı bu konularda nerede duruyor?

Bölücü terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı PYD; Rusya, İsviçre, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Fransa ve Almanya’nın ardından 7’nci temsilciliğini Hollanda’da açtı. 2016’daki açılışa Hollanda hükümetinin sözcüleri de katıldı.

Dönemin ABD Başkanı Trump’ın, “ekonominizi mahvederim” tehdidini savurduğu 2019’daki Barış Pınarı Harekâtı sonrasında ülkemize silah ambargosu uygulayan ülkeler kervanına Hollanda, yani Rutte de katıldı. Hollanda Dışişleri Bakanlığı, operasyonları durdurma çağrısında bulunup Türkiye’ye askeri ürünlerin ihracatını askıya aldıklarını açıkladı.

Hollanda 2020’de de AB’nin, Suriye harekâtının yanı sıra Karabağ, Libya ve Doğu Akdeniz’deki “hukuk dışı girişimleri” gerekçesiyle Türkiye’ye silah ambargosu uygulaması önerisini kabul etti.

Rutte hükümeti, sözkonusu ambargoyu 2 yıl sonra “sözkonusu silahların Suriye’de kullanılmayacağının tartışmasız bir şekilde kanıtlanması” şartıyla nispeten hafifletti. (!) Geçtiğimiz Temmuz’da da görünürde Avrupa savunma işbirliği gerekçesiyle, gerçekte ise İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için silah sevkiyatı üzerindeki kısıtlamalar kaldırıldı.

Özetle; müstakbel NATO Genel Sekreteri Rutte ile NATO üyesi Hollanda’nın PKK ve uzantıları ile mücadelemizdeki sicili bu.

Rutte’nin, iktidarın “kırmızı çizgisi” olan Gazze katliamına bakışını da not edelim.

İsrail’in saldırıları başladıktan kısa bir süre sonra destek için Netanyahu’nun yanına koşanlardan birisi de Rutte oldu ve “İsrail’in güvenliğini yeniden tesis etmek için yaptıklarına saygı duyuyorum.” dedi. Netanyahu ise Hollanda’nın İsrail’in “çok büyük dostu” olduğunu vurguladı.

BİDEN İSTEDİKTEN SONRA

“Erdoğan, böyle birisinin NATO Genel Sekreteri olmasını onaylayabilir mi?” diye soran olursa şunu hatırlatalım:

2009’da dönemin Danimarka Başbakanı Rasmussen’in ismi gündeme geldiğinde Erdoğan, “Ben sizin NATO Genel Sekreterliğinizi halkıma anlatamam.” dedi.

Sebebi; Danimarka’nın PKK’nın Roj TV’sinin yayınına izin vermesi, Hz. Muhammed aleyhinde iğrenç karikatürler yayımlanması ve Rasmussen’in tüm bunları “ifade özgürlüğü” saymasıydı.

Ancak dönemin ABD Başkanı Obama devreye girdi ve Rasmussen Müslümanlardan bir özür bile dilemeden Genel Sekreterlik koltuğuna oturdu.

Şimdi de Biden, Rutte’yi istediğine göre, “hayır” denme imkân ve ihtimali var mı?!