Beş çocuk soba dumanından zehirlenerek yaşamlarını yitirdiler. Bir anne, gayri meşru doğurduğu bebeğinin yaşamına kendi elleriyle son verdi. Bir çocuk, çarpık ilişkilere tanıklık etmesin diye ailesi tarafından yaşamdan hunharca alındı. Bir bebek, aile bireyleri tarafından cinsel istismara kurban gitti. Ve çok sayıda bebeğin, gözlerini dünyaya henüz açmışken, üç beş kuruş için yaşamları ellerinden alındı.
Ardı arkası kesilmeyen bu kan dondurucu vahşetin nedeni ne olabilir acaba? Her olayın ardından siyasiler kürsülere çıkıp birbirlerine çatıyor, karşılıklı suçlamalarla bağırıp çağırıyorlar. Ama köklü bir çözüm getirilemiyor. Üstelik de siyasetin popülist gündemine malzeme edilip sıradanlaştırılıyor.
İnsana ve topluma ilişkin sorunların, olayların nedenlerinin çok iyi analiz edilmesi gerekir. Tek nedene bağlamak yanıltıcı olur, çözüm sürecini de olanaksız hale getirir. Konuyu ahlaka, yaşam tarzına vs. bağlayıp işin içinden çıkmak ise çözümden uzaklaşmaktır. Her bir olayın sosyolojik, ekonomik, psikolojik, siyasi, kültürel, dini, etnik vs. nedenleri vardır. Çoğu zaman bu nedenlerin birkaçı aynı anda bir olayın ortaya çıkmasında rol oynayabilir.
Dolayısıyla da siyasilerin bu vahim olaylar üzerinden siyaset yapmayı bir yana bırakıp, bir araya gelip sorunun kök nedenlerini masaya yatırmaları gerekir. “Filler tepişirken çimenler ezilir” kısır döngüsü içerisinde kıvranmak yerine sorunlara çözüm bulmak için bir şeyler yapılması lazım. Nerede yanlış yapıldıysa, bu yanlıştan bir an önce dönülmeli.
İyi bir toplum okuması yapılması gerekiyor. Ekonomik sıkışmanın toplumda somut yansımaları var. Göz ardı edilmesi, hafife alınması daha büyük sorunlara yol açar. İnsanlar, çocuklarına içirecek bir damla süt bulamayacak kadar çaresiz kaldıklarında ortaya çıkacak vahşeti başka hiçbir nedene bağlamaya gerek kalmıyor. Eğer insanlarımız çocuklarını aç yaşatmakla hiç yaşatmamak arasındaki karara sıkışıp kalıyorsa, bu noktada söze gerek yok.
Diğer yandan vicdanların yok olduğunu, ahlakın bozulduğunu, duyguların rafa kaldırılıp maddi temelli çıkarcılığın öne çıktığını görüyoruz. Yeni doğan bebeklerin katledilmesini başka türlü açıklamak mümkün değil. Üç kuruş için insan insana kıyabiliyorsa, burada kokuşmuşluğun, çarpıklığın, insanlıktan çıkmışlığın kökleri epey derinleşmiş demektir.
Kötülüğün genel olarak toplumumuzun kültürel damarlarına etkili biçimde işlemekte olduğunu görüyoruz. Gündelik yaşamın sıradan ilişkilerinde bile çoğu zaman bu kötü gidişin somut yansımalarını görmek mümkün. İnsanların birbirlerine şiddet uygulamaları, iftira atmaları, yalan söylemeleri, entrika yapmaları, baskı uygulamaları vb. şeyler sıradanlaştı, hatta normalleşti. Kötülük, egemenlik alanını hızla genişletiyor.
Bu kötü gidişin çok sayıda sorumlusu ve nedeni var. Nedenlerden biri elbette ekonomik. İnsanlar ekonomik olarak sıkıştıkça, biyolojik ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıkça kendilerini değersiz hissetmeye başlarlar. Bu değersizleşme giderek değersizleştirmeye de dönüşmekte. Dolayısıyla da insan, insan için anlamsızlaşmakta.
Diğer yandan medya aracılığıyla kötülüğün, şiddetin, çıkarcılığın sürekli pompalanması sıradanlaşmasına neden olmakta. Dolayısıyla da insanlar kan, şiddet, cinayet, hırsızlık, entrika, yalan, dolan görmeye alıştırılmaktalar. Giderek de bu, onların kültürü haline gelmekte.
Eski yıllarda çocuklar aile içinde büyük anne, büyük baba gibi yakınları tarafından bakılırlardı. Kentleşmeyle, çekirdek ailenin gelişmesiyle birlikte şimdilerde çocuklar bebek yaşta ya kreşlere bırakılmakta ya da evde yabancılar tarafından bakılmakta. Eskisine göre belki profesyonel bakım almaktalar, ancak duygu içeriğinden boşaltılmış, güven konusunda da çoğu zaman sorunların yaşandığı bu ortamlarda yetişen çocukların duygusal zekâsının tam olarak gelişmesi ne kadar mümkün olabilir ki?
Yine on yıl öncesine kadar özellikle ilkokullarda her gün, öğrenciler ders başlangıcı öncesi okul bahçesinde sıraya dizilir, iyiliği, doğruluğu, sevgiyi, saygıyı, çalışkanlığı, yurtseverliği öğütleyen Andımızı hep birlikte okurlardı. Toplumdaki tüm kuralların ya da alışkanlıkların sonsuza kadar sürmesi diye bir şey yok elbet. Ancak zamanla, doğal akışı içerisinde değişikliğe uğraması daha iyi olur diye düşünüyorum. Yeri ve zamanı geldiğinde gerekli değişim zaten olur ya da yapılır. Ama zamansız değişim toplumdaki dengeyi bozabilir. Ne zararı vardı ki? En azından her sabah çocuklar iyilik, doğruluk, çalışkanlık, saygı, sevgi gibi değerlere ilişkin birkaç sözcüğü hep birlikte tekrarlarken bilinçleri biçimleniyor, aralarındaki birlik ve bütünlük duygusu güçleniyordu. Onu oradan çekip aldık, yerine sosyal medyanın dağınık, odağı olmayan, değerleri aşındıran, beyinleri kirleten kaotik mecralarını koyduk. O halde bu olumsuz gidişte bunun da mutlaka bir etkisi olmuştur.
Başta da belirttiğim gibi insan ve toplumla ilişkili sorunların nedenleri oldukça karmaşık ve çoğu zaman da girifttir. Her alınan kararın, her uygulamanın mutlaka birtakım etkileri vardır. Bu nedenle de sorunların çözümü için bütüncül, çok yönlü, tarihsel arka planın göz ardı edilmediği toplumsal analizler yapmak gerekiyor.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Bu akşam TV'de ne var? 21 Kasım Perşembe TRT 1, Kanal D, Star TV, Show TV, ATV
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?