Şarlatanlar her zaman vardır ve bilimi kendi akıl dışı pragmalarına çekmeye çalışırlar. Bilim yapmak değil, şarlatanlık üzerinden popülarite kazanmak ve maddi rant elde etmek asıl amaçları. Ama ne yazık ki olan, bilime ve de insanlığa oluyor.
Şarlatanlar şarladıkça birileri ciddiye alıyor, gerçek sanıyor, peşlerinden koşuyor, dertlerine deva bulmaya çalışıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde şarlatanlardan birinin sosyal medyadaki bir video paylaşımına rastladım ve içim acıdı. Belli ki bu kişi bu işten epey nemalanıyor ve belli ki çok sayıda gariban da bu tür tuzaklara düşüyor.
Neymiş efendim meme kanserinin nedeni belliymiş, çözümünü de bulmuş. Nedeni, annelere kötü davranmakmış, çözüm ise bu davranıştan vazgeçmek. İşte bu muhterem kişi, tıp dünyasının büyük mucidi meme kanserinin bu sırrını çözünce insanlığa da yararlı olmaya karar vermiş ve konuyla ilgili terapilere başlamış. Bu kişinin terapi dergahından geçenler anneleriyle iyi ilişki kuruyor ve ardından da dertlerine deva buluyorlarmış.
Annelere kötü davranışı kimse onaylamaz, elbette iyi davranılmalı. Birinin çıkıp da bunu şarlatanca ranta dönüştürmesi çok tuhaf.
Yalnızca bu da değil, daha niceleri var böylesi. Dua terapisiyle kanserli hücrelerin ya da virüslerin vücuttan atılmasını sağlayanların sayısı da hiç azımsanacak gibi değil. Bu şarlatanlara göre kanser hücreleri ya da virüsler insan bedenine şeytanla birlikte giriyormuş ya da şeytanın gönderdiği cinler tarafından bedene taşınıyormuş vs. Şeytanı lanetleyerek ya da cinleri kovarak bedeni hastalıklı hücre veya virüslerden arındırmak mümkün oluyormuş.
Bu gidişle tıp fakültelerine gerek kalmayacak. Öyle ya ne gerek var, yıllarca dirsek çürütmeye tıp kazanacağım diye. Kazandıktan sonra da kolay değil ki, en az altı yıl okumak gerekiyor. Ömürden tam altı yıl, ardından TUS sınavıymış, falanmış filanmış, ne gerek var bunca eziyete. Hekim olup da ne olacak, dertlere çare bulamadıktan sonra. Birileri kısa yoldan çözüm buluyor nasılsa.
Yalnızca tıpta da değil, yaşamın pek çok alanında kolay ve kısa yoldan çözüm üreten ulvi ve seçilmiş insanlar var, çok farklı bir sezgisel güce sahip olan. Onlara ulaşmak, dünyanın dertlerinden kurtulmak için yeterli. İlle de fiziksel olarak temas etmeniz de gerekmiyor, dijital çağın olanaklarıyla sanal erişim de mümkün artık. Dünyanın neresinde olursanız olun, başınız sıkışınca onlardan biriyle iletişime geçtiğinizde, bulunduğunuz yere o büyülü enerji topunu gönderirler ve istediğiniz ne varsa olur.
Alaeddin’in Sihirli Lambasından çıkıp sorunları çözüme kavuşturan cin gerçekmiş meğer. Derken bir anımı paylaşmak isterim.
Yıllar önceydi. Bir profesör arkadaşım rektörlük seçimlerine hazırlanıyordu. O zamanlar rektörler üniversitedeki akademisyenlerin oylarıyla seçiliyor ve normal koşullarda da en fazla oyu alan profesör rektör olarak atanıyordu. Her neyse, kampanyaya destek vermeye çalışan bir başka profesör arkadaşımız sürece enerji topları göndererek katkıda bulunacağını söylediğinde çok şaşırmıştım. Özellikle de muhalif kesimin yoğunlukta olduğu alanlarda yapılacak toplantılar esnasında enerji topu gönderdiğinde muhaliflerin anında taraftara dönüşeceğini inançla, kararlılıkla, coşkuyla anlatmasını hiç unutamıyorum. Değerli profesörümüz evrenle, diğer insanlardan farklı olarak doğrudan etkileşime geçme ayrıcalığını yakalamış ve bu ayrıcalığı insanlık adına faydaya dönüştürmenin hazzını yaşıyordu.
Bir bilim insanı daha ne ister?
Bu arada 2000’li yılların başıydı. Kent merkezindeki bazı kafelerde fal bakma ve evrenle etkileşim köşeleri oluşturulmuştu. Hastalıkla, yoksullukla savaşan, eş, iş, aş arayışı içinde olan kim varsa buralara koşmaya ve kuyruklar oluşmaya başlamıştı.
Kaç kişi çözüm buldu, gökten kaç elma kimlerin başına düştü, kimler muradına erdi bilemiyorum, ama falcılar, hayal tacirleri, enerji tasarımcılar bu işten epey kazanç elde etmiş olmalılar ki bugün gelinen noktada bu alan kocaman bir sektöre dönüşmüş bulunuyor.
Biri kere şunu kabul etmek lazım. İnsanlar için manevi alan önemlidir. İnsanlık tarihinin her döneminde, her koşulda insanların topluluk halinde yaşamaları, toplumsal ve kültürel yapılar kurmaları için manevi bir değer alanı yaratmaları ve bu alanda birbirlerine kenetlenmeleri önemlidir. Ancak her zaman, her toplumsal ortamda bu manevi alanı sömürme potansiyeli olduğunu da unutmamak gerekir.
İnsanların inançlarının, manevi değer alanlarının sömürgenlerden uzak tutulması her şeyden önce toplumsal karakterin oluşumu ve kültürel süreklilik için ciddi öneme sahiptir.
Öte yandan insanlığın süreklilik içinde iyileşmesi, gelişmesi, daha yaşanılır bir dünya kurabilmesi de akıl odaklı bilimsel anlayışın egemen kılınmasıyla olanaklıdır ancak. Toplumdaki tüm bireylerin aklın ve bilimin ışığında eğitim almaları, toplumsal gerçekliği akılcı ve bilimsel bir bakış açısıyla inşa etmeleri daha yaşanılır bir dünya için zorunluluktur.
Aklın ve bilimin egemen olduğu bir dünyada inanç tacirlerinin, hayal sömürgenlerinin yaşam alanı bulabilmeleri mümkün olmaz.
Dolayısıyla da akıl ve bilim odaklı eğitim şart.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
22 Kasım 2024 burç yorumları
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi